Biden İtiraf Etmeli; İran Nükleer Anlaşması Öldü!
ÇEVİRİ ANALİZ, 25 Temmuz 2022 06:20John Ghazvinian,’ın latimes.com adlı sitede kaleme aldığı “İran Nükleer Anlaşması Öldü, İşte Bunu İtiraf Etmenin Bi den'a Faydaları” başlıklı yazıyı siz kıymetli okuyucularımız için çevirdik.
Ortak adı İran nükleer anlaşması olan 2015 Kapsamlı Ortak Eylem Planı’nı yeniden canlandırmayı hedefleyen müzakerelerin bir yere ilerlemediği artık açıktır. Biden yönetimi ile İran’ın sertlik yanlısı cumhurbaşkanı İbrahim Reisi yönetimi sekiz tur süren dolaylı görüşmelerin ardından Trump’ın 2018’de çekildiği anlaşmayı yenilemeyi başaramamıştır.
İran, 2024’te yeniden Cumhuriyetçi bir başkanın iktidara gelmesi durumunda anlaşmanın tekrar feshedilmeyeceğine dair çok sağlam bir garanti verilmedikçe nükleer anlaşmaya dönmeyi reddediyor. Yine İran yeni bir anlaşma yürürlüğe girmeden önce Trump yönetiminin – geniş endüstriyel ve ticari çıkarları ile ülke ekonomisinin her yönüne entegre olan – Devrim Muhafızları Ordusu’na yapıştırdığı yabancı terör örgütleri damgasının kaldırılmasını ve ilişkili yaptırımların hafifletilmesini istiyor. Bu iki talebin de farklı politik sebeplerden dolayı ABD tarafından kabul edilmesi mümkün değil.
2009 ‘da başlayan İran nükleer müzakerelerinin kontrol edilemeyecek düzeye ya da ABD–İran politikasının başı ve sonu haline gelmesi asla hedeflenmemişti. Başkan Obama onu daha ziyade sadece İran’a yönelik bir açılım –yani İran ile yeniden yakınlaşma ve angajman için büyük bir iletişime girişmenin bir yolu olarak– tasavvur etti.
Ancak yolun bir yerinde bu nükleer anlaşmanın kendisi bir engel, iki ülke arasındaki bir yığın önemli sorun içinde yeni bir sorun haline geldi. “Nükleer bir İran’ı engellemenin” yanından geçmek şöyle dursun, İran ile ilgili her görüşmede aşılması ya da etrafından dolaşılması gereken bir bariyer olageldi.
Biden yönetimi eğer İran’ın oluşturduğu tehditleri kontrol altına alma ve ABD’nin bölgedeki çıkarlarını sürdürme konusunda ciddi ilerlemeler kaydetmek istiyorsa işe rahatsız edici iki gerçeği kabul ederek başlaması gerekiyor.
İlki, söz konusu ABD’nin İran politikası ise Trump yönetimi kazanmıştır. İstediğini elde etmede yani Trump’ın 2020’deki seçimi kaybetmesi durumunda ABD’nin anlaşmaya dönmesini imkânsız hale getirmede ezici bir etkinliği olmuştur. 2018’deki anlaşma ve akabinde Trump’ın görevde olduğu dönemde getirilen yaptırım yağmuru sebebiyle İran artık Washington’un sözünü tutabileceğine inanmıyor. Müstakbel bir Cumhuriyetçi başkanın Biden’ın müzakere edebileceği herhangi bir anlaşmayı yırtıp atacağına dair İran’da yaygın bir kanaat görünüyor.
İkincisi ve belki de daha rahatsız edici gerçek, İran’ın da kazanmış olması. ABD’li yetkililer yüksek sesle itiraf etmese de son dört yılda bir yerde İran nihayet nükleer güce sahip bir ülke haline gelmiştir. Bunun anlamı, İran’ın gerçekten bir bombaya sahip olması ya da bunu istemesi değildir. İran daha çok şimdi bir bombanın “bir tık uzağındadır”. Yani ihtiyaç duyarsa sadece haftalar içinde hızlıca bir bomba yapmasına imkân veren zenginleştirilmiş uranyum ve yeteneği ile bunu gerçekleştirebilir. Bu tam da ABD yönetimlerinin büyük bölümünün gerçekleşmesine izin vermeyeceklerine yemin ettikleri bir sonuçtur.
Birleşik Devletler ile İran arasındaki çatışmanın asla nükleer santrifüjler ve uranyum zenginleştirme ile ilgili olmadığını hatırlayın. 1979 Devrimi’ne, Amerikan yanlısı şahın devrilmesine ve Tahran’daki ABD büyükelçiliğinin rehin alınmasına kadar giden, özünde daima siyasi bir çatışma olagelmiştir. O zamandan beri geçen on yıllar boyunca da iki ülke arasındaki sorunlar sadece büyümüştür. ABD’nin ilerlemek için İran ile, siyasi sorunlara siyasi çözümler bulma umuduyla 2009’da başlayan nükleer anlaşma müzakereleri öncesinde yaptığı şekilde ilgilenmesi gerekmektedir.
Siyasi yakınlaşmanın Biden için açık yararı Birleşik Devletler’i İran ile balistik füzeler, insan hakları ve bölgedeki vekil milislere İran’ın desteği gibi konularda daha geniş, daha derin ve daha kapsayıcı müzakereler konusunda elini serbest bırakacak olmasıdır. Beyaz Saray siyasi iyi niyet olmaksızın asla dayanmayacak bu karmaşık nükleer anlaşma için tekrar müzakere etmeye çalışmak yerine iki ülke arasında sorun yaratan bir dizi temel anlaşmazlığa odaklanabilir.
Evet, bu ABD’nin ikincil yaptırımları gevşetmek ve İran’ın petrolünü uluslararası pazara satmasını kolaylaştırmak gibi bir takım tavizlere ihtiyaç duyacağı anlamı taşıyabilir. Ancak İran da bölgede kendisini hiç olmadığı kadar yalnızlaştıran son değişimleri –İsrail’i bölgeye entegre eden ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkeleri içine alan İbrahim Mutabakatı ve Rusya’nın zayıflaması gibi– kabul etmek zorunda kalacaktır. Yani ABD ile çatışmaktansa işbirliği yapmaktan daha fazla kazanç elde edecektir.
Böyle bir yaklaşımı iç kamuoyuna pazarlamak da nükleer anlaşmanın canlandırılmasının mümkün olduğu fikrinden daha kolay olabilir. Obama 2015 yılında Kongre’deki İran anlaşması muhalifleriyle kıran kırana bir mücadeleye girmişti. Bugün bunu başarmak daha da zor olacaktır. Biden nükleer anlaşmanın ölümünü ilan ederek bütün bunların üstesinden gelebilir. İran’daki şahinlere de Washinton’a karşı siyasi zafer –ve nükleer anlaşmaya karşı uzun zamandır sürdürdükleri muhalefetin mantıklı neticesini alma– hissi yaşatabilir. İran’a karşı kendisinin daha gerçekçi politikasını kolayca izleyebilir.
Dünya 2009 yılından bu yana değişti. İran nükleer güce sahip bir ülke oldu. Nükleer yolda daha ileri gidip gitmemek Tahran’ın vereceği siyasi bir karar olup daha fazla müzakereyle belirlenecek teknik bir karar değildir. Biden yönetimi ile Avrupa’daki müttefikleri bu temel değişimi kabul etmelidir. İran nükleer anlaşması ölmüştür. Haydi, onu bir daha geri dönmemek üzere gömelim.
Kudüs Haber Ajansı - KHA
ÇEVİRİ ANALİZ, 25 Temmuz 2022 06:20
Yorumlar (0)