Fuad Şükr ve İbrahim Akil Ortaklığı

İbrahim el-Emin tarafından al-akhbar.com adlı internet sitesinde kaleme alınan “FUAD ŞÜKR VE İBRAHİM AKİL’İN; ZAFERİN KÖKENİNİ, ARAÇLARINI VE NASIL ARANACAĞINI ANLAMADAKİ ORTAKLIĞINA DAİR” başlıklı yazıyı siz kıymetli okuyucularımız için çevirdik. 

22 Eylul 2025
Fuad Şükr ve İbrahim Akil Ortaklığı

İkinci bir duyuruya kadar, son iki yılda yaşananlarla alakalı hakikatli sözlere ulaşmak zor olacak. Mesele, basitçe söylemek gerekirse, “düşmana karşı yürütülen mevcut savaşın, Arapların Siyonist varlığın teşekkülünden bu yana bildiklerine benzemeyen kurallara sahip olması” ve “yeni savaşta, düşünce mekanizmalarının ve eylem araçlarının daha önce var olanlara kesinlikle benzememesi gerektiği” gerçeğiyle bağlantılı. Ancak, her şeyden önce, sessiz kalma ve gizlemeye dair bir ustalık mevzubahis.

Saldırılar atlında, çok yönlü gayretlerle soruşturma-değerlendirme komiteleri çalışmalarını sürdürüyor. Bu, kamuoyunun sonuçlarını merakla beklediği bir görev. Ne var ki bu görev, direniş için yeni bir strateji geliştirme vazifesinden de daha az zahmetli değil. En önemlisi de gerçekleşiyor ve kamuoyunun biraz sakinleşmesi, sabırlı olması ve bilinmesi gerekenleri bilmekte ısrar etmemesi gerekiyor; çünkü konu sadece özel koşullarda ele alınabilecek bir mevzu.

Halkın, savaşan ve şehit düşen ya da direnen ve hâlâ mücadelenin ortasında olan direniş önderlerine güvendiği gibi kamuoyunun da gerçekleri ortaya çıkarma görevini üstlenen topluluğa güvenmesi önemlidir; hele de başlarında dürüstlüğü, bilgisi, sadakati ve adaletiyle tanınan ve tabloyu netleştirmek için elinden geleni yapanlardan birisi bulunuyorsa…

Bunları söylüyoruz; çünkü şehit liderler hakkında konuşmanın etrafı hâlâ tehlikelerle sarılı. Sahada hâlâ yapılacak çok şey var. Düşmanın casusluk yetenekleri hakkında söylenen her şeye rağmen işgalci varlık; direnişi fikrî, örgütsel ve insani olarak ezme amacına hizmet edecek birçok ayrıntıyı hâlâ aramakta. Düşman, yaptığı şeyin en iyi ihtimalle “çim biçme” stratejisinin bir uygulaması olduğunu biliyor. Ne başarılı oldu ne de direnişi sona erdirme becerisine sahip olduğunu iddia etmeye cesaret edebiliyor.

Geçtiğimiz yıl bu günlerde bölge, Aksa Tufanı sonrasında ikinci kez özel bir dönüm noktasına girdi. Düşmanın Lübnan’da yaptıklarının Lübnan’ın çok ötesinde bir etkisi oldu. Lübnan’da yaşananlar yaşanmasaydı ne Suriye, Direniş Ekseni’nden çıkardı ne İran ne de Katar vurulurdu.

Düşman, önde gelen direniş liderlerine ulaşmayı başardığında açık bir zafer elde etti. Fakat bunu, ağır kayıpları karşısında büyük bir tevazu gösteren ve üstesinden gelebileceğine dair bir inançla hareket eden direniş için bir yenilgiye çeviremedi. Bu noktada işgalci düşmanla çatışmaya dair kelam, kimi şehit liderlerin tasarlayıp düşündükleri planlarla güçlü bir şekilde bağlantılı hale geliyor. Söz konusu planlar ise Allah’ın her gün sınadığı yeni nesil liderlerin araştırma araçlarının bir parçası.

Fuad Şükr: “Direniş, halkı işgale karşı doğal konumuna döndürdü. Şehadete kadar mücadele eden bir liderlik modeli sundu.”

Geçen yıl şehit düşen liderlerden ikisi mevki ve rol açısından pek çok ortak noktaya sahipti. İkisi de aynı ailenin çocukları gibiydi, her birinin kendine özgü duyguları ve tercih ettikleri ifade biçimleri vardı. Yine de şehit oldukları güne kadar, arzu ettikleri gibi aynı yere gömülmeden önce, aynı alanda hizmet etmeye devam ettiler.

Fuad Şükr ve İbrahim Akil, cihat yaşamlarının farklı aşamalarında tanıdığım iki kişiydi ve kırk yıl boyunca arkalarında oldukları veya liderlik ettikleri birçok eylemi öğrendim. Ne olursa olsun, her birinin silinmez bir iz bıraktığını çok iyi biliyorum. Herkes onları, tıpkı iki parlak şehit İmad Muğniye ve Mustafa Bedreddin’i hatırladığı gibi hatırlayacak.

İki adamın biyografileri, direnişin tarihine dair birçok hikâye sunuyor. Ama onlara dair en önemi şey, direnişi bir fikir, yetenek, irade ve eylem olarak tartışırken akıllarında sabitelere dönüşen hülasalarla ilgili. Kendimi, Hacı Muhsin’in (Fuad Şükr’ün) defalarca tekrarladığı bir hülasa ile karşı karşıya buluyorum. İlk kez doğaçlama bir biçimde özetlemiş, lakin on yıl sonra daha profesyonelce formüle etmiş ve bir on yıl daha geçince tabloyu açık ve basit bir şekilde resmetmek için mevzuya tekrar geri dönmüştü.

Şehit Şükr ile uzun yolculuğun, kendisinin sözleriyle ifade etmeye çalışacağım özeti şu şekilde: “Direniş, insanları saldırganlığa karşı koyma ve işgale mukavemet gösterme hususunda tabii konumlarına döndürmeyi amaçlayan bir eylemdir. Direniş; adaletsizliğe, zulme ve zorbalığa mukavemet göstermeyle bağlantılı bir gerçekliği kendinden önce meydana getiremezdi. Lübnan’daki direnişin yaptığı şey, insanların güvenebileceği bir model sunmaya çalışmaktı; böylece çocukları silaha sarıldığında rahatsız olmayacaklardı.”

Direniş, İmam Humeyni’nin “Biz başarabiliriz” sloganını hayata geçirmek için çalışan bir liderlik modeli sundu. Liderler, halk nezdinde güvenilirliği artırmada önemli bir rol oynadı. İnsanlar onları; mücadeleyle meşgul, sadık, dürüst, hayatlarını cihat yolunda geçirmiş ve sahada şehit düşmüş liderler olarak tanıdı.

Lübnan’daki direniş, daha ilk günden itibaren savaşmaya başlaması, işgale silahla direnmesi ve normalleşme ve teslim olma seçeneğini reddettiğini ilan etmesi gerektiğini biliyordu. Büyüdükçe de fedakarlıkların, hayatta kalmanın bir koşulu olduğunu kavrıyordu; ancak halk konusunda da kusur etmiyordu. 1982 İşgalinden 14 yıl sonra direniş, düşmanla ilk çatışma kurallarını, sivilleri koruyarak ortaya koydu. Temmuz 2006 savaşından sonra da sivilleri korumak ve hareket, ikamet ve çalışma özgürlüklerini garanti altına almak için daha katı kuralları sabitledi. Tüm bunlar; düşünen, okuyan, savaşan ve şehit düşen; ama ayakta kalmaya devam edenler olduğu için gerçekleşti.

İbrahim Akil: “Dünyanın tek bir orduda toplanmış zorbalıklarıyla savaşıyoruz. Savaş meydanındaki üstünlüğünü kırdığımızda onu tam manasıyla hezimete uğratmak daha kolay olacak.”

Şehit İbrahim Akil ise yeni olanı araştırmada ustaydı. Işıklardan uzak durmayı seven bir adam olarak varlığının gerekli olduğu yerde mevcut olma konusunda mükemmeldi. Bu arada Hacı Abdulkadir (İbrahim Akil), medyanın ve söylemin değerini direniş içinde en iyi kavramış askeri liderlerden biriydi. Birçok ulusun deneyimlerini araştırıp onlardan dersler çıkarmıştı. Medya dünyasıyla ilgili bir işe giriştiğinde, karşısındakileri tüketecek bir şekilde bütün bir ağırlığıyla orada bulunurdu. Bu, bir fikir üzerinde ısrarcı olmasından değil, bir askerin aklına gelmesi pek de mümkün olmayan ihtiyaçları karşılama becerisinden kaynaklanıyordu.

Hacı Abdülkadir’in profesyonel askeri çalışmalarda özel bir üstünlüğü vardı. Lübnan İslami Direnişi Hizbullah’ın cihatçı kamplarını ve birliklerini ziyaret eden herkesin tanıdığı bir adamdı. İsrail gibi bir düşmana karşı verdiği mücadeleye dair anlayışı, çevremizde ve hatta dünyada olup bitenlerden bağımsız değildi. Dolayısıyla şu sözleri söylerken çok kararlıydı: “Dünyanın, tek bir ordunun elinde toplanmış küresel sömürgeci güçlerinin zorbalıkları ve onunla birlikte de insanı, dehşeti sınır tanımayan bir canavara dönüştüren tüm bir nefretle savaşıyoruz. Bu, düşmanı en zayıf düşürecek yerden, ‘savaş alanında üstünlük kurma yeteneğini kırarak’ ve ‘elindeki ölüm makinesinin, savaşında ona hiçbir faydasının olmadığını, hatta zafere ulaşmasını sağlayamayacağını kendisine göstererek’ ona acı vermemizi gerektiriyor. Bu alanda yenildiğinde, başka her yerde işini bitirmek kolaylaşacak.”

Hacı Abdulkadir’in kendisini küresel, askeri ve teknik dünyalara taşıyan felsefesi, onu uzaklardaki askeri liderlerin ihtiyaç duyduğu deneyimli bir adam haline getirdi. Kendisini birçok konuda dinlediler. Hacı Abdulkadir, onlara mevzunun her şeyden önce irade gerektirdiğini hissettirdi. Sözü başkalarına bırakmak istediğinden değil, ne kadar küçük olursa olsun tüm bilgilerden mahrum bırakması gereken bir düşmanla karşı karşıyaymış gibi davrandığı için direnişin büyük başarılarından bahsederken çok cimriydi.  Hatta en az yirmi yıl boyunca, sınır şeridinde gerçekleşen bir operasyon hakkında konuşmaya onu ikna edemedim; zira kendisi, düşmanın hiçbir şey bilmediği basit bir ayrıntının, operasyonun başarısının sebebi olduğuna kaniydi.

Muhsin ve Abdulkadir arasında, sadık olanları ortaya çıkaran büyük bir saflık alanı var; Muhsin ve Abdulkadir, dünyadaki benzer hareketlerde bulunması zor ortak noktaları paylaşıyor. Söz konusu ortak noktaların izleri ise bu ülkeye çok şey kazandıran bir yolcuğa bu iki adamın yaptığı katkıları hâlâ oturup anan savaş meydanlarındaki takipçileri ve zamanı geldiğinde yeşerecek bir miras üzerinden sürülebilir.

Kudüs Haber Ajansı - KHA

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.