Kudüs Haber Ajansı - KHA | kudushaber.com.tr

Suriye Sonrası Hesaplar: İsrail, ABD'ye, Lübnan Planını Sundu

İbrahim el-Emin tarafından al-akhbar.com adlı internet sitesinde kaleme alınan “SURİYE’DEKİ DEĞİŞİKLİK SONRASI HESAPLAR: İSRAİL, ABD’YE LÜBNAN’DAKİ İŞGALİNİ GENİŞLETMEYE DAİR PLANINI SUNUYOR” başlıklı yazıyı siz kıymetli okuyucularımız için çevirdik. 

05 Mayıs 2025
Suriye Sonrası Hesaplar: İsrail, ABD'ye, Lübnan Planını Sundu

Lübnan’a dair Siyonist düşmanın stratejisini mütalaa etmek artık olağanüstü çabalar gerektirmiyor. Zira bir buçuk yıl önce Filistin, Lübnan ve Suriye’ye yönelik son savaşın başlamasından bu yana Binyamin Netanyahu, işgalci devletin askeri ve güvenlik doktrininde eylemsel değişiklikler yaptı.

Siyonist varlığın teşekkülünden bu yana İsrail düşüncesini karakterize eden genişleme fikri, 7 Ekim 2023’ten sonra çevre ülkelerle ilişkilerde temel zeminde kendine önemli bir yer tuttu ve işgalci düşman, stratejik koruma olarak değerlendirdiği şeyi sağlamak adına, çevresindeki alana güvenlik, askeri ve politik yeni gerçeklikleri dayatmakla kendini yükümlü görmeye başladı.

İşgalci düşmanın Aksa Tufanı’na yaklaşımında olduğu gibi Lübnan’daki savaş da İsrail’in kuzey cephesinde savaşa daha fazla hazırlandığını gösterdi.

İsrail’in bütün siyasi, askeri ve güvenlik aygıtları, çabalarını bir yandan Hizbullah’a, diğer yandan Lübnan, Suriye ve Irak’ta İran’ı doğrudan destekleyen güçleri temsil eden ve Tel Aviv’in “en tehlikeli tehdit” olarak addettiği şeye karşı yoğunlaştırırken Gazze’deki direniş, Siyonist düşmanın kendilerini ikincil bir düşman olarak görmesine sebep kibirden istifade ederek işgalci varlığı yanıltmayı başarmış olabilir.

Yaşananlara ilişkin devam eden değerlendirmelerin ve kamuoyuna izah edilmeye çalışılan pek çok şeyin sonuçları elbet bir gün ortaya çıkacaktır. Ancak genel tablo, düşmanın, savaş boyunca ve şimdi de kendi çıkarları doğrultusunda uygun gördüğü her şeyi yapma hakkına sahip olduğu bir zeminde hareket ettiğini göstermektedir. Yani İsrail, Lübnan ve Suriye’de serbest operasyon kararını, ikinci bir işarete kadar sürdürmek istemektedir!

Tel Aviv, Batı’yı İsrail ve Amerika’nın düşmanlarına karşı koymada desteği hak ettiğine ikna etme stratejisinin bir parçası olarak Lübnan’daki başarılarını pazarlamaya çıkarırken, liderleri bazı yüksek profilli operasyonlara aşırı yatırım yapıyor.

Nitekim işgalci varlığın başbakanı Netanyahu, yaşananları Ortadoğu’da gerçekleştirmeyi planladığı büyük değişimin bağlamına oturtarak Lübnan’daki suikastlar, Hizbullah Genel Sekreteri Şehit Seyyid Hasan Nasrullah’ın öldürülmesi ve “Çağrı Cihazı” operasyonuyla övünürken tam da bunu yapıyordu.

Evet, Netanyahu’nun, İsrail kamuoyuna ve Batılı müttefiklerine pazarladığı hedef; Gazze, Batı Şeria, Lübnan, Suriye ve Irak’a kadar varlığını güçlendiren Direniş Ekseni’ne atıfla, “İsrail etrafındaki terör kuşatmasını kırmak” fikrine dayanıyor.

Netanyahu, “görev henüz bitmedi” nakaratını, Gazze Şeridi’nde devam eden savaşa yaklaşımını ifade etmek için ve “Lübnan ve Suriye’ye yönelik süregelen saldırıları ve Siyonist düşmanın, dünyanın birden fazla bölgesinde duyurulmayan güvenlik operasyonlarını meşrulaştırmak” amacıyla devamlı surette tekrarlıyor.

Ana fikir, İsrail’in ister Lübnan’da ister bölgede olsun, “başarılarını pekiştirme ve genişletme” çerçevesinin dışında bir şey düşünmediğidir. Bu bağlamda şu anda sahada ne üzerinde çalıştığını ve bundan sonraki aşama için ne planladığını anlayabiliyoruz.

Düşmanın planlarının Amerika tarafından onaylanması, yalnızca daha fazla saldırganlığı teşvik ediyor ve buna, “İsrail’in elindeki bahaneleri alın” söylemiyle Lübnan’a taviz vermesi yönünde Amerikan baskısı eşlik eder.

Tam da bu noktada kendini güçlü bir biçimde yeniden bize arz eden soru şudur: İsrail ve Amerika, Lübnan’ın kaos içindeki bir ülke olmasını mı tercih ediyor, yoksa kendilerini tamamen destekleyen ve İsrail’in şartlarını yerine getirebilecek bir yönetimi dayatabileceklerine mi inanıyorlar?

Geçtiğimiz kasım ayında savaş sona ermeden önce Birleşmiş Milletler’de ve Araplara ve diğer uluslara ait başkentlerde yapılan müzakereler, Amerikalıların ve İsraillilerin nasıl düşündüğüne işaret ediyordu. Yine bu müzakereler, direnişe düşman Batı’nın ve Arapların ya Amerikan-İsrail projesine ortak olduklarını ya da söz konusu projeyi değiştirecek güce sahip olmadıklarını ortaya koyuyordu. Nitekim şimdi bu durum, Uluslararası Denetleme Komitesi’nin Lübnan’da ateşkes kararının uygulanmasına ilişkin yaptığı takip çalışmalarında açıkça görülmektedir.

Sonbahar Müzakereleri

El-Ahbar’ın incelediği Araplara ait diplomatik belgeler, ateşkes kararına ilişkin müzakereler ve sonrasına dair bazı noktaları ortaya koyuyor. Nitekim o dönemde Fransız Dışişleri Bakanlığı’ndaki bir kaynak, ABD’nin “bölgeye yönelik Amerikan politikalarına daha duyarlı siyasi ve idari elitleri getirerek Lübnan rejiminin yapısında köklü değişiklikler yapmaya çalıştığını” açıklamıştı.

Fransız kaynak, Paris’te ikamet eden bir Arap diplomatla yaptığı görüşmede, “Amerikanların, İsrail’in askeri atılımdan yararlanarak Lübnan rejimini yeniden yapılandırma eğiliminde olduklarından ve bu sayede Direniş Ekseni’nin yenilgiye uğratılabileceğine dair inançlarının güçlendiğinden” bahsetmişti.

Kaynak, “Fransa’nın, Lübnan’daki varlığını marjinalleştirme yönündeki Amerikan girişimlerinden duyduğu hayal kırıklığını dile getirdiğini” ve “Amerikan tarafının müzakereler sırasında Fransız tarafından kendi pozisyonunu kasıtlı olarak gizlediğini” söyledi ve “Attıkları adımların detaylarını bize bildirmeden destek vermemizi istiyorlar” dedi.

Başka Fransız kaynaklar da Paris’teki Arap diplomatlara Fransa’nın, “Lübnan’ın güneyinde çokuluslu bir güç konuşlandırılmasını öngören ilk Amerikan ateşkes önerisini, böyle bir gücün UNIFIL’in yetkilerini azaltacağı ve Fransa’nın bu güç içindeki ve genel olarak Lübnan’daki rolünü zayıflatacağı” gerekçesiyle reddettiğini doğruladı.

Bir başka Fransız yetkili de “Paris’in hem Amerika hem de İsrail’in duyduğu memnuniyetsizliğe rağmen, savaşın Lübnan’daki etkilerini sınırlamak için Tahran’la temaslarda bulunduğuna” işaret ederek savaş sırasında “Jean-Yves Le Drian ve Divan danışmanı Nizar el-Alula’nın liderliğinde” “Fransa ile Suudi Arabistan arasında Lübnan konusunda güçlü bir koordinasyon” olduğundan bahsetti.

Arap diplomatik kaynaklara göre, “Washington’un, Fransa’nın, Washington ile koordinasyon olmaksızın İran’ı ateşkes çabalarına dahil etmesinden duyduğu rahatsızlığı dile getirdiği” ortaya çıktı.

27 Kasım’dan Sonra Ne Değişti?

Görüşmelerden, Lübnan’la ateşkesin ilan edilmesinden birkaç hafta sonra İsrail stratejisinde büyük bir değişim yaşandığı, bunun temel etkeninin de Suriye’deki büyük değişim olduğu anlaşılıyor.

Suriye ordusunun sadece on gün içinde tamamen çökmesine yol açan olayın ayrıntılarını hâlâ herkes araştırırken, ilgililer giderek, yaşananların ABD destekli bir güvenlik diplomasisi anlaşmasıyla gerçekleştiği söylemine yöneliyor. Bununla birlikte Netanyahu’nun son konuşmasında “Nasrullah suikastının Esad iktidarı üzerindeki etkisini” ortaya koymasından anlaşıldığı üzere İsrail, Direniş Ekseni’nin kilit bir arena olan Suriye’yi kaybetmesinin çeşitli şekillerde değerlendirilmesi gerektiğine inanıyor.

Halihazırda ABD yönetimi ile Ahmed eş-Şara hükümeti arasında yürütülen müzakereler, Suriyeli grupların içinde bulunduğu durumla hiçbir biçimde alakadar olmayan İsrail’in taleplerini dikkate almakta. Özellikle de İsrail’in, taleplerini karşılaması halinde Ahmed eş-Şara ile geçici de olsa bir anlaşmaya varmaya hazır olduğu düşünüldüğünde işgalci varlığın, Suriyeli bazı grupları düşündüğüne dair söylem, çıkarlarını savunmak için İsrail’e güvenen söz konusu grupların vehimlerin başka bir şey değil. 

Son zamanlarda Birleşik Arap Emirlikleri’nin bir yandan Ahmed eş-Şara ile İsrailliler, diğer yandan Ahmed eş-Şara ile Amerikalılar arasında yürüttüğü arabuluculuk faaliyetlerinin, taraflar arasında görüşmelerle sonuçlandığı ve bu görüşmelerde çeşitli mutabakat noktalarına varıldığı ortaya çıktı.

Gözlemcilerin göz ardı ettiği nokta ise İsrail’in Suriye’ye yönelik saldırılarının, Şara’nın BAE’ye gitmesinden birkaç gün önce ve Şara’nın, İsrail’in güney Suriye’de işgal ettiği tampon bölgeyi genişletmeyeceğine dair Abu Dabi’den “garanti” almasının ardından tamamen sona ermesidir.

Nitekim işgalci İsrail, dün Sahnaya bölgesi civarındaki silahlı grupları insansız hava araçlarıyla hedef alana kadar aynı tutumu sürdürdü. Ancak bu durum, Şam’ın, “saldırının gerçekleştirilme niyetinden ve yerinden” ve “bizzat Netanyahu’dan Suriye Dürzilerinin Şam hükümetinden ayrılmasını destekleme sözü aldığını söyleyen Şeyh Muvaffak Tarif’in baskısı altında Tel Aviv’in operasyonu yapmaya mecbur kaldığına dair” haberdar edilmesinden sonra yaşandı. 

Dolayısıyla darbe daha öncekiler kadar şiddetli olmadı. Karşılığında Şara, İsrail’in talep ettiği bir dizi düzenlemeye son noktayı koydu. Suriye yönetimi hemen İslami Cihad Hareketi’nin liderlerine yaptığı gibi, Suriye’deki Filistinli direniş gruplarını da kovuşturmak ve onları bölgeden çıkarmak amacıyla bir kampanya başlattı. Ayrıca Suriye yönetimi ile Hamas yönetimi arasında Hamas’ın Suriye’den İsrail’e karşı herhangi bir faaliyette bulunmayacağı yönünde taahhüt alınması amacıyla görüşmeler yapıldı. Bunlara ek olarak Hizbullah’ın herhangi bir geçitten istifade etmemesi adına Irak-Suriye ve Suriye-Lübnan sınırlarının izlenmesine yönelik yakın güvenlik iş birliği mutabakatı sağlandı.

Akabinde İsrail’e, Şam’ın, Hizbullah’ın işgalci varlığa yönelik tehdidini vurmayı kabul ettiği mesajını vermekten başka bir amaca hizmet etmeyecek biçimde Şara’ya yakın güçler Lübnan sınırında çatışma ortamı oluşturmaya yeltendi.

Ne var ki tüm bunlar, Siyonist düşmanın Lübnan’da Hizbullah’a daha büyük bir darbe vuracak yeni bir gerçeklik meydana getirmesi şeklinde kendini gösteren temel hedefine ulaşmasına yardımcı olmuyor. İşgalci düşman, Lübnan’daki müttefiklerinin direnişe karşı mücadeleyi sürdürdüğünü ve hatta Lübnan Kuvvetleri Partisi’nin, İsrail’in Lübnan’a yönelik saldırılarını meşrulaştırma rolünü üstlenmeye işi vardırdığını bilse de bunun, kendisine direnişin başını getireceğine inanmıyor. Bu da onu, direnişi ortadan kaldırmada kendisinin yeni bir rol üstleneceği bir yolu aramaya yöneltiyor.

Netanyahu Kara Harekâtını mı Düşünüyor?

Netanyahu’nun son Washington ziyareti sırasında iki taraf arasında bir görüş ayrılığı yaşandığına dair işaretler ortaya çıkarken durumun netlik kazanması adına İsrail ve ABD’nin tutum ve eylemlerinin izlenmesi gerekiyor. Batılı diplomatik kaynaklar, El-Ahbar’a, işgalci Siyonist düşmanın başbakanının, Başkan Donald Trump’ın İran’ı kontrol altına almak için müzakere etme görüşüne muhalefet ettiğini ve İran’ın desteklediği tüm cephelere yönelik savaşı genişletme planını kendisine sunduğunu açıkladı.

Trump, Netanyahu’ya Yemen’e karşı yürüttüğü savaşa şimdi müdahale etmemesi çağrısında bulunup müzakerelerden bir sonuç alınmadan İran’a karşı herhangi bir eyleme girişmemesini tavsiye etse de ABD Başkanı’nın, İsrail’in Lübnan ve Filistin’e yönelik politikasında herhangi bir değişiklik talep etmemesi, işgalci düşmanın, saldırganlığını daha da artırabileceği yönündeki endişeleri güçlendirdi.

Aynı kaynaklara göre Netanyahu, Amerikalılarla Lübnan’daki askeri operasyonların genişletilmesi planını görüştü. Hava harekâtının, amacına ulaşmadığını ve Hizbullah’ın son savaştan dersler çıkararak kabiliyetlerini yeniden eski seviyesine getirmeye başladığını belirterek büyük bir kara harekâtına ihtiyaç duyulduğunu ifade etti. Buradan anlaşılan o ki İsrail Genelkurmayı, Lübnan’a karşı büyük bir savaş senaryosu hazırlıyor ve bu senaryoda kara harekâtı da var.

Bu bağlamda Siyonist düşman, son savaştan önce konuşulan ve Suriye’deki değişimin, uygulamaya geçirilmesini kolaylaştırdığı bir plana geri dönüyor. Mevzubahis plan, Lübnan’ın doğu sınırında yer alan ve İsrail’in, Suriye topraklarında işgal ettiği Kuneytra bölgesi ile batı Şam kırsalını kullanarak batı Bekaa, Raşaya ve Hasbaya bölgelerine saldırması ve bu arada Argub bölgesi sınırlarında bulunan güçlerin Lübnan’a girmesi fikrine dayanmaktadır. Batılı diplomatik kaynaklar, düşmanın bu harekâtı gerçekleştirmek üzere büyük bir kara kuvveti hazırlamayı ve yeni bir hava harekâtı düzenlemeyi düşündüğünü belirtmektedir.

Kudüs Haber Ajansı - KHA

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.