İsrail, İran'a Karşı Sonraki Tura Hazırlanıyor

Ali Haydar tarafından al-akhbar.com adlı internet sitesinde kaleme alınan “İRAN’IN BELİNİN KIRILMASI KONUSUNDA İYİMSERLİK AZALIYOR VE İSRAİL BİR SONRAKİ TURU HESAPLIYOR” başlıklı yazıyı siz kıymetli okuyucularımız için çevirdik. 

26 Ekim 2025
İsrail, İran'a Karşı Sonraki Tura Hazırlanıyor

İran’a karşı 12 günlük savaşın sona ermesinden bu yana İsrail’in siyasi propaganda araçlarının kullandığı kendinden emin üsluba rağmen İsrail kurumları içinde hiçbir şey, mücadelenin bittiğine veya İran’ın nükleer projesinin devre dışı kaldığına dair bir işaret vermiyor. Gerçek tabloyu, hükümet açıklamaları belirlemiyor. Gerçek tablo, denklemi değiştirmeyen konjonktürel darbelere kimin maruz kaldığıyla değil; kimin devam etme gücüne sahip olduğuyla değerlendiriliyor.

İsrail’deki siyasi çevreler saldırıyı denklemi değiştiren bir başarı olarak tasvir ederken ne kadar mübalağa yapsalar da -Binyamin Netanyahu da dahil olmak üzere- mübalağa yapanların söylemleri daha yakından incelendiğinde, İran’ın nükleer ve füze programlarının geleceğine odaklanmaktan kaçındıkları ortaya çıkıyor. Binaenaleyh İsrail kurumlarına ait titiz değerlendirmeler bile İran’ın istediği zaman nükleer projesini yeniden başlatma kapasitesine sahip olduğu ve saldırının, programı geçici olarak aksatsa veya yavaşlatsa dahi, İran’ı bu yetenekten mahrum bırakmadığı gerçeğiyle çelişmiyor.

Bu bağlamda düşman varlık içinde korku ve uyarı beyanlarının birbirini izlediği görülüyor. En son açıklamalar ise eski Başbakan Ehud Barak ve eski Savunma Bakanı ve Yisrael Beiteinu lideri Avigdor Liberman tarafından yapıldı. Her ikisi de “zafer” söylemi ile uyuşmayacak biçimde İran’ın geri çekilmediği, ancak bir sonraki tura daha büyük bir güvenle hazırlandığı sonucuna vardı. Barak, zenginleştirilmiş uranyumun teknik ve bilimsel altyapıyla birlikte hâlâ mevcut olduğunu ve “dondurma” ile “devam etme” arasındaki mesafenin siyasi söylemlerin ima ettiğinden çok daha kısa olduğunu gizlemedi.

Askeri bakış açısıyla tabloyu gören Liberman ise İsraillileri gerektiğinde sığınaklara çekilmeye çağırarak, İsrail iç cephesinin İran’ın kabiliyetleriyle karşılaştırıldığında ne kadar kırılgan olduğuna işaret etti. 

Bu arada Tahran, savaştan sonra uzlaşmaya veya “itibarı kurtarıcı” çıkışlar aramaya istekli olduğuna dair hiçbir sinyal vermedi. Aksine savaşın alamadığı şey, ülkenin stratejik meşruiyetinin bir parçası haline gelmiş gibi. Nitekim İran İslam Cumhuriyeti Rehberi Seyyid Ali Hamaney’in son konuşması, sözlü bir tepkinin çok ötesinde bir mesaj taşıyordu. Evet, Seyyid Ali Hamaney, Trump’ın nükleer endüstriyi yok etmekle övünmesine cevaben, “Sorun değil, bu yanılsamayı yaşa” diyerek adeta güç kavramının manasını yeniden tanımlıyordu.

İsrailli güvenlik liderleri savaş sonrası dönemi “nihai bir geri çekilme” dönemi olarak değil, “potansiyel bir geri dönüş” merhalesi olarak ele alıyor.

İran’ın stratejik zihniyetinin özünü oluşturan bu değerlendirme, İran’ın nükleer projesinin temellerine dokunan herhangi bir müzakere denklemini neden reddettiğini açıklıyor. Çünkü nükleer proje, artık bir “baskı kartı” veya salt teknik bir süreç değil; aksine toprak üzerindeki egemenlik, karar verme hakkı ve dışarıdan gelen emirlerin reddedilmesiyle birlikte ulusal güvenliğin bir dayanağı haline geldi. Yani güç, sadece reaktörde değil; onu koruyan siyasi meşruiyette kendine bir karşılık buluyor.

Tahran -mümkün olan en aşırı baskılar altında ayakta kalmayı başararak- siyasi, nükleer ve füze politikalarından geri adım atma belirtisi göstermedi. Dolayısıyla böylesi bir düzlemde mantık, düşmanın zorla ele geçiremediği şeylerin gelecekte artık müzakere konusu olmayacağını söylüyor. Buradan hareketle Tel Aviv’deki güvenlik teşkilatı nükleer meseleyi “ortadan kaldırılabilir” değil, “yeniden canlandırılabilir” bir tehdit olarak ele alıyor.

Mevzu artık “İran’ın nükleer gücü var mı?” sorusu etrafında dönmüyor. Bunun yerine konu, daha derin bir alanda kendine bir yer buluyor: “İran’ın programını yeniden başlatmasını engelleyebilir miyiz?” Bu değişim -İsrail’in, Tahran’ı vuracak askeri kapasiteye sahip olsa bile- İran’ın nükleer meselesi üzerindeki tarihi veto yetkisini kademeli olarak kaybedeceği yönündeki temel endişeyi ortaya koyuyor. Burada, nükleer kapasiteyle iç içe giren ikinci unsurun -füze caydırıcılığının- önemi belirginleşiyor. İran sadece silahın kendisini değil, aynı zamanda taşıyıcısını da geliştiriyor.

İran’ın programı, artık havadan vurulup sonuçlarının beklenebileceği teknik bir proje olmaktan çıkıyor. Zira program, hedef almanın maliyetini çok daha yüksek hale getiren bir misilleme ve savunma sistemiyle güçlendirilmiş vaziyette. Dolayısıyla İsrail’deki birçok güvenlik uzmanı, sorunun uranyum zenginleştirme seviyesinden ziyade; kesin sonuçlar doğurmayacak herhangi bir askeri saldırıyı İsrail’in kendi içinde siyasi ve sosyal açıdan maliyetli hale getirecek ve birikimini devam ettiren caydırıcılık denklemiyle ilgili olduğunu anlamış durumda.

Sonuç olarak İran artık taktiksel bir savunma zihniyetiyle değil, uzun vadeli bir sahiplenme zihniyetiyle yönetiliyor. Tahran, uzun soluklu bir irade dengesine göre hareket ediyor ve bu denge, İran’ın tecrit edilme çabasını, akışı devam ederken bir nehri kaynağında durdurmaya çalışmakla benzer bir durum oluşturuyor. Başka bir deyişle İran, sığınacağı bir ateşkes arayışıyla savaştan çekilmedi. Aksine bir sonraki tura daha güvenli bir konumdan hazırlanıyor; çünkü saldırının -tüm şiddetine rağmen- karar alma hakkını zedelemediğine inanıyor. Bu nedenle de İsrailli güvenlik liderleri, savaş sonrası dönemi, “nihai bir geri çekilme” aşaması olarak değil de önü açık bir tırmanış ihtimaline sahip “potansiyel bir geri dönüş” merhalesi olarak ele alıyor.

Kudüs Haber Ajansı - KHA

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.