7 Ekim 2023’te gerçekleştirilen Aksa Tufanı Harekâtı’nın ardından Hizbullah içerisinde ne yapılacağı konusunda büyük bir tartışma başladı. Lübnan’daki direnişe, Kassam Tugayları Lideri Muhammed Dayf’tan çatışmaya girme çağrısı geldi. İşgalci düşman liderleri arasında Hizbullah’ın kuzey sınırında Hamas’ın yaptıklarını taklit etmeye hazır olduğu yönünde tahminler vardı ve tüm bölgede neler olabileceği tartışılıyordu. Hizbullah liderliğinin Gazze’ye destek operasyonu için bir çerçeve belirleme kararı almasına rağmen saha komutanları, Hamas’ın 7 Ekim’de yaptıklarını yakından takip ediyordu.
Hamas’ın gerçekleştirdiği cihadi eyleme Hizbullah’ın askeri yöneticilerinin reaksiyonu da dahil olmak üzere konuşulmak için vaktini bekleyen şeyler de var elbet. Burada olayın askeri boyutu ile alakalı mevzuları kastediyoruz tabii ki. Hizbullah’ın askeri liderleri, Filistinli direniş gruplarına, uzun sürecek eğitimleri nasıl aktarabileceklerini sürekli düşünürken akıllarına gelmeyen bir şey karşısında hayrete düşmüş ve etkilenmişlerdi. 7 Ekim’de gerçekleştirilen devasa ve muazzam operasyon hiç kimsenin aklına gelmemişti. Bu bağlamda Lübnan’daki direniş liderlerinden bazıları, sadece hayranlıklarını değil, aynı zamanda Gazze’deki direniş tugaylarının, özellikle Kassam Tugayları’nın operasyonunda ortaya çıkan üstünlük unsurlarına dair bakış açılarını gizlemediler.
Hamas’ın yaklaşık 15 ay süren savaşta neler başardığı tüm tasavvurların ötesinde bir şey. Hamas’ın, uzun vadeli planlama ve operasyonun tüm ayrıntılarını, pek çoğunun aklına gelmeyecek hesaplamalar dâhil, düşmanın yeteneklerini de değerlendirerek ele alma konusunda çok ileri bir model ortaya koyduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Ama yine de olay gerçekleştiğinde Hamas, planladığından daha fazlasını başardığını görerek şaşırdı. Savaşın başlamasıyla birlikte yerleri ve tutumları değiştiren pek çok gelişme yaşandı. Hamas, bölgedeki tüm aktörler gibi, Siyonist işgalci düşmanın uzun bir savaşa gireceğini, ödediği ağır bedeli ödeyebileceğini ve birden fazla cephede savaş riski alabileceğini hesaplamadıysa da tüm bunlar düşmana hiçbir avantaj sağlamadı. Çünkü İsrail’in yaptıkları ve akabinde dünyadaki bir kısım büyük güç merkezlerinden aldığı görülmemiş destek, Aksa Tufanı Harekâtı neticesinde maruz kaldığı benzersiz tehlikeyi yansıtmaktaydı. İşgalci varlık gayet ciddiydi; varoluşsal tehditlerle karşı karşıya bir pozisyonda hareket ederken manevra yapmıyordu. Siyonist varlık içinde bu kadar büyük bir seferberlik meydana getiren ve İsrail’in, destekçilerinden dünya çapında olağanüstü destek almasını sağlayan şey de tam olarak buydu. İşgalci düşman, Gazze veya Lübnan savaşında ya da Suriye, İran, Irak ve Yemen’e yönelik saldırılarında işlediği her türlü suçu örtmek için de hep bu varoluşsal durum bahanesini kullandı.
Tarih önündeki sorumluluk, ahlak ve mesleki yükümlülükler, Filistin direnişinin bu savaşta yaptıklarının yüksek takdirle karşılanmasını gerektiren sebeplerdir. Bu noktada planlama ve uygulama, uzun süreli bir savaş için gerekli unsurların sağlanması, düşman askerlerinin sürekli takip edilmesi, onlara soluklanma fırsatı verilmemesi ve ayrıca harekâtın olağanüstü yönetiminde elde edilen muazzam başarıların medya yönü, özellikle de Filistin’in her destekçisinde büyük bir farkındalık meydana getiren askeri sözcü Ebu Ubeyde’nin yaptığı konuşmaların içeriği, biçimi ve zamanlaması da dahil olmak üzere -işgalci Siyonist düşmanın yanında yer alan küresel medyanın tüm imkânlarını aşan- Kassam Tugayları’ndaki askeri medyanın üstlendiği mesleki üstün rol üzerinde durmalı ve takdir etmeliyiz.
Hamas’a direniş güçlerinin performansında ileri bir konum kazandıran bir özellik daha var ki o da müzakere ekibinin çalışma mekanizmasıyla ilgilidir. Zira bu ekip, savaşın gerçekleşmesine sebep olan kazanımları elde edecek şekilde harfler ve noktalar arasında hareket edip daha net olanı formüle etmeye çalışırken her aşamada bin bir türlü baskıya maruz kalmıştır. Müzakere ekibi; İsrail’in, ABD ile Batı ve “Hamas’a her türlü anlaşmayı kabul ettirmek için baskı yapması istenen” Arap başkentleriyle sıkı iş birliği içinde yürüttüğü tüm manevralara karşı sabır ve direniş göstermiş ve nihayetinde direnişin gerçekten zafer kazanmış görüneceği, Filistin halkının yaralarına rağmen kutlama yapabileceği, işgalci Siyonist düşmanın ise bir kez daha talihsizliğine ağıt yakacağı gerçeklerle tam uyumlu bir anlaşmaya ulaşılmıştır.
Yaşananlar sıradan bir zafer değildir. Beyaz adamdan kendisine ulaşan kırıntıların bir kısmını kaybetme korkusuyla hayatlarını devam ettirenler, bugünlerde tanık olduğumuz tarihi olayın anlamını bilmeyeceklerdir. Evet, yaşananlar bize bir kez daha sadece işgali defetmek için değil, beyaz adam ve onun ajanlarının uyguladığı her türlü baskıya karşı koymak adına direnişin, kaçınılmaz kaderimiz olduğunu gösteriyor.
Kudüs Haber Ajansı - KHA