Çağrı cihazı ve telsizlerin patlaması sonrasında 19 Eylül 2024’te işgal liderlerinin bir araya gelmelerinin akabinde muvakkat varlık, 20 Eylül 2024’te güney banliyölerinde düzenlenen bir askeri toplantı sırasında Rıdvan birliğinin liderlerini öldürmeye yeltendi. Amaç, direnişin liderliğini felç etmek ve Lübnan’da ortak bir silahlı saldırı programının uygulanması sırasında Hizbullah’ın yanıt vermesini engellemekti.
Planlanan kara harekâtının başlatılmasından önce askeri ve güvenlik liderlerini öldürmek, direnişin niteliksel yeteneklerini yok etmek ve Hizbullah’ın kara savunma gücünü zayıflatmak için önceden hazırlanılmış bir programa uygun olarak büyük komutan Hacı İbrahim Akil (Hacı Abdulkadir) ve seçkin Rıdvan birliğinde komuta kademesindeki yoldaşları, kayıpları ve potansiyel riskleri azaltmak için önleyici bir tedbir olarak İsrail tarafından düzenlenen bir suikastla şehit edildi. Operasyon, savunmayı test etmeyi ve çatışmanın niteliğine göre kademeli olarak zayıflatmayı amaçlıyordu. İsrail ordusu yaptığı açıklamada, Beyrut’a “hedefi sınırlı bir saldırı” gerçekleştirdiğini ve “Hizbullah’ın operasyon sisteminin başı, Rıdvan Gücü’nün fiili komutanı ve Hizbullah’ın Celile’yi işgal planının lideri İbrahim Akil’i ortadan kaldırdığını” duyurdu.
İsrail’in Saldırısının İlk Aşamaları
Sonrasında Hizbullah, 21 Eylül 2024’te Safed ve Kiryat Şmona’ya 90 roket fırlattı. İsrail işgal ordusu da buna güneye ve Beka Vadisi’ne 200 yoğun hava saldırısı düzenleyerek karşılık verdi ve saldırıların, yaklaşık 20 yıldır bilgi topladığı füze cephaneliğini ve askeri merkezleri hedef aldığını iddia etti.
23 Eylül 2024’te İsrail işgal ordusu, Hizbullah’ın gücünü kırmak amacıyla Lübnan’a büyük bir saldırı başlattı. 250 uçakla yaklaşık 1.600 hava saldırısı gerçekleştirildi. Bu saldırıda yaklaşık 558 direnişçi ve sivil hayatını kaybetti ve bu tarih savaşın fiili başlangıcı olarak kabul edildi. İsrail’in iddialarına göre, saldırılar füze fırlatma rampalarını, karargahları ve askeri binaları hedef aldı. İsrail işgal ordusu, “Kuzeyin Okları” Harekâtı’nın başlatıldığını duyurdu.
Tehcir Silahı
İsrail işgal ordusu, Hizbullah’ın füze ve kara manevra kabiliyetlerini daha da zayıflatmak amacıyla güneyde, Beka’da ve güney banliyölerinde askeri merkezleri, depoları ve direniş unsurlarını hedef almaya devam etti. Bu saldırılara paralel olarak, “göç karşılığında göç, dönüş karşılığında dönüş” denklemini dayatmak için tehcir politikasına girişti ve direnişe karşı medya ve psikolojik savaş kapsamında odaklanmış operasyonlar yürüttü. Böylece yaklaşık bir milyon vatandaş evlerinden edildi.
Bu bağlamda İsrail işgal ordusu, yerinden edilmiş kişilere karşı kışkırtma, onları aşağılama ve Lübnan toplumu içinde bir ayrışma meydana getirmek amacıyla göç durumunu, medya kampanyalarının ve nüfuzunun bir parçası olarak kullandı. Ne var ki bu girişim, Uli’l-Be’s (Yiğitler) Muharebesi sırasında Lübnan’da eşi benzeri görülmemiş bir toplumsal dayanışmaya tosladı ve işgalci varlığın gizli hedeflerini boşa çıkararak yerinden edilmeyi kolektif direncin yeni bir sembolüne dönüştürdü.
Emel Hareketi ve Meclis Başkanı Nebih Berri’nin Saldırganlığa Karşı Koymadaki Rolü
Bu noktada Meclis Başkanı Nebih Berri, Uli’l-Be’s Muharebesi’nde direnişi destekleyen başlıca siyasi aktörlerden biri olarak ortaya çıktı. İç dengeyi sağlayan anayasal Meclis Başkanı konumunu; Güney, Beka ve güney banliyölerinde siyasi ve saha desteği sağlayan bir güç olan Emel Hareketi’ndeki liderlik konumuyla birleştirdi. Meclis Başkanı Berri, çatışmayı geniş bir yerel ve uluslararası temas ağı aracılığıyla yönetti ve bu da direnişin siyasi konumunu sağlamlaştırmasını ve Lübnan çevresindeki bölgelerden izole edilme girişimlerini engellemesini sağladı. Ayrıca, ateşkes müzakerelerinde siyasi baskı uygulayarak iç çatışmayı alevlendirme girişimlerinin de önünü aldı. Dahası güney köyleri, Beka ve güney banliyölerindeki yerinden edilmiş kişiler sorununa özel önem verdi, destek ve yardım kanallarını harekete geçirdi ve onlar için temel hizmetleri güvence altına alarak yerinden edilmenin İsrail işgal ordusunun elinde bir pazarlık kozu haline gelmesini önledi.
Bu role paralel olarak Emel Hareketi, direnişçileri ve kurumları aracılığıyla siyasi rolünün pratik uzantısını somutlaştırdı. “İslami Mesajın İzcileri Cemiyeti” ve bu cemiyetin sağlık ekipleri, hedef alınan köylerdeki yaralılara yardım ve destek sağlayarak insani yardım çalışmalarını yürüttü. Ne var ki Emel Hareketi’nin insani yardım faaliyetleri de hedef alınmaktan kurtulamadı; İsrail işgal ordusu, yaralıları kurtarmak ve sivilleri enkaz altından çıkarmak için “İslami Sağlık Heyeti” ile birlikte çalışan “Er-Risale Tıbbi Çalışmalar ve Yardım Cemiyeti’nin” merkezini defalarca bombaladı. Hareketin direniş savaşçıları ise işgalci güçlerle doğrudan çatışmaya girerek kasabaları için ileri savunma hatları oluşturdu ve yüzlerce şehit verdi. Evet, Meclis Başkanı Nebih Berri’nin temsil ettiği siyasi liderlik ile hareketin kurumları tarafından yürütülen saha ve insani yardım çalışmaları arasındaki bu karşılıklı bağ, aynı anda hem toprak hem de toplumun sağlamlığına dayanan bütünleşik bir ulusal kararlılık modelinin pekiştirilmesine katkıda bulundu.
Şehitlerin Efendisi Suikastı
23 Eylül’e dönecek olursak, hücum öncesinde ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan ile İsrail Stratejik İşler Bakanı Ron Dermer arasında yapılan bir telefon görüşmesinin ardından Gazze’de ateşkes ve esir değişimi müzakerelerinin yeniden başlatılmasının yanı sıra Lübnan cephesinde savaşın genişlemesini önleyecek ve sınırın her iki yakasında yerinden edilmiş sivillerin geri dönmesini sağlayacak daha geniş kapsamlı müzakerelerin önünün açacak bir ateşkese varmayı amaçlayan bir girişime ve Şehitlerin Efendisi’nin 21 günlük sınırlı bir ateşkesi onaylamasını rağmen olayların seyri giderek tırmandı.
27 Eylül 2024’te Binyamin Netanyahu, Bezalel Smotrich’in istifa tehdidinden sadece bir saat sonra, Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah suikastına karar verdi. Karar, güvenlik güçlerinin Netanyahu’ya iki seçenek sunduğu kritik müzakerelerin ardından geldi: ateşkes ya da suikast.
İsrail’in değerlendirmesi, Nasrullah’ın öldürülmesinin tüm eksenin çökmesine yol açacağı, direniş üyeleri ve destekçileri üzerinde derin bir psikolojik ve manevi şok yaratacağı ve nihayetinde Hizbullah’ı teslim olmaya sürükleyeceği ve tamamen köklerinden sökülüp atılacağı varsayımına dayanıyordu.
Büyük Felakete Rağmen Direniş ve Halkının Kararlılığı
Şehitlerin Efendisi’nin suikastı; direniş, destekçileri ve tüm dünya üzerinde muazzam bir etki meydana getirmiş olsa da direniş ve destekçileri acılarını hızla bir yana koyup yas tutmayı erteleyebildiler ve kabiliyetlerini yeniden tesis etmek ve güvenlik açıklarını kapatmak için çalışmaya başladılar. Şeyh Naim Kasım’ın Hizbullah liderliğine yönelmesi, “komuta ve liderlik kademelerindeki boşlukları doldurma, görev dağılımı yapma ve direniş cephesini yönetmedeki süratliliği”, savaşın gidişatını İsrail’in tahminlerinin tamamen tersine çevirmede belirleyici bir rol oynadı. Direnişin savunma operasyonları; insansız hava araçlarının kullanılmaya başlayıp balistik füzelerin fırlatılmasına ve Tel Aviv’in hedef alınmasına varıncaya kadar kademeli olarak yoğunlaştı. Özellikle işgalci varlığın “Kara Pazar” olarak adlandırdığı 24 Kasım 2024 tarihinde Tel Aviv’in vurulması çok önemliydi; zira İsrail işgal ordusunun, 27 Kasım 2024’te sağlanan ateşkes için ABD’den müdahale talep etmesine yol açan bir dönüm noktasıydı.
İşgal ordusunun teknik ve silah üstünlüğüne rağmen Lübnan İslami Direnişi Hizbullah; karmaşık savaş koşullarına uyum sağlamayı, düşmanına artan kayıplar verdirmeyi ve 17 Eylül-4 Ekim 2024 tarihleri arasında aldığı üst üste darbeleri kendi bünyesinde yumuşatmayı başardı. Söz konusu darbeler; kabiliyetlerinin ve liderlerinin hedef alınmasını, zorla yerinden etme operasyonlarını, komuta ve kontrol sistemlerine baskıyı, güvenlik ihlallerini ve iletişim kesintilerini içeriyordu. Ancak tüm bunlar, iç bütünlüğü bozmayı veya muharebe kabiliyetlerini zayıflatmayı başaramadı. Evet, İsrail ordusunun sınırdaki askeri hazırlıkları ve beş askeri tümenden oluşan kuzey cephesindeki güçlerinin seferber edilmesi ışığında, direniş savaşçıları gerçekten bir kara çatışmasına hazırdı. Tahminler, kara harekâtına işgalci Siyonist İsrail tarafından en az 75.000 asker ve subayın katıldığı yönündeydi.
Evet, bu deneyimden; sağlam inanç, yüksek disiplin, atılım ruhu ve operasyonel esneklik özellikleriyle Uli’l-Be’s ekolünü temsil eden yeni bir savaşçı nesil doğdu. Kerbela örneğinden ilham alan, “savaş alanını iman, kan ve zafer denklemine şahit kılan” ve Allah’ın, “Kalpleriniz bununla huzur bulsun. Zafer ancak Aziz ve Hâkim olan Allah’tandır.” sözüyle huzura kavuşan savaşçı bir nesil…
Kudüs Haber Ajansı - KHA
İsrail, İran'a Karşı Sonraki Tura Hazırlanıyor
Barış Mukabilinde Teslim Olmak
Sınvar'ın Hamlesi Bir İntihar Mıydı?
Aksa Tufanı, İsrail'in Gücü Kader Değildir Diyor
