Hasan Abdülkerim Nasrullah bir başka dünyadan değildi. Kişisel hikâyesi, İsrail’in kuruluşunun meydana getirdiği büyük insani felaketin ardından otuz yıl boyunca bilincini takip eden bir neslin hikayesiyle aynıydı. Nekbe’den (Büyük Felaket’ten) on yıl sonra, Filistin işgalinin tehcire tabi kıldığı bir ailede doğdu. Dünyaya gelişinden on yıl sonra da dini kurtuluşta kendini aramaya koyuldu ve otuzlu yaşların başında kendini çatışmanın tam merkezinde buldu.
Başlangıçtaki yenilgi çemberinden uygun bir çıkış yolu arayan genç Hasan, ailesinin ticaret işini yapmayı seçmedi. İşin neticesinde ortaya çıkacak daha büyük sonuçları sorgulamadan savaşın gafil avladığı akranlarının peşinden de apaçık bir ölüme sürüklenmedi.
Siyasi gelişiminin ilk yıllarında, adaletsizlik ve yenilgiyle yüzleşmenin gerçek bir bilgi gerektirdiğini anlamıştı. Ne var ki ister yoksul ister varlıklı ailelerden olsun başkalarının yöneldiği gibi modern bilimleri seçecek bir durumda değildi. Zaman, gerçek kaynağı malum olmayan bir mizacın peşinde yol aldığını sonradan açığa çıkaracaktı. Evet, on yaşından itibaren hayatını takip etmek, onun hakkındaki en önemli soruyu -neden dini ilimlere yöneldiğini- cevaplamaya yetmiyor.
Dini ilimleri kâmil bir biçimde tahsil etmenin yollarını ararken akların saçlarına akın ettiği genç adam, dini ilimleri araştıranların izlerinin onu götürdüğü yerde kendini bilinçli bir şekilde yürürken buldu. Göçünü Necef’e ilk bırakışında ilk imtihanıyla karşılaşacağı aklına gelmemişti. Yöneldiği ilimleri yaşanan gerçeklerle eşleştirme sınavını geçme kudretini göstermesi gerekiyordu. Şehit olduğu güne kadar kendisini teskin eden inancı, Allah’ın varlığına ve ahirete olan mutlak kanaati de bu sınavdan kaçmak adına bir çare sunmuyordu. Aksine, izleri takip etme yolunda ülkesinin ve halkının durumunu düşünen gençlerle birlikte olmayı tam bir bilinçle seçti.
Talebeler arasında, Peygamber’in soyundan gelmesi nedeniyle konumunu nasıl anladığına dair bir bilgim yok. Fakat Necef’te geçirdiği birkaç yıl boyunca onunla birlikte yaşayanlar, kendisinin sarık, cübbe ve yeni kıyafetinin gereklerine uymaktan çekinmediğini anlatıyor. Seyyid Hasan hayatındaki birçok şeyi etkileyecek yeni bir gelişmeyle karşı karşıya olduğunu biliyordu. Mecbur kalmadıkça dini kıyafetini asla çıkarmadı. Zorluklar ona düşmanlarından veya sevdiklerinden gizli kalmayı gerektirse bile asli tavrını koruma hususunda kendini sınamaya devam etti. Hayatının yaklaşık elli yılını verdiği halka hizmetin çoğunu bir savaşçı olarak yaşadı, sorumluluk basamaklarını hızla tırmandı ve Lübnan’da din adamı görüntüsüne sahip ilk siyasi lider ve general oldu ve birçok bölgeye yayılmış milyonlarca insanının durumuyla ilgilenen bir teşkilatı yönetme sorumluluğunu üstlendi.
Onun kişisel hikâyesi, İsrail’in kuruluşunun meydana getirdiği büyük insani felaketin ardından otuz yıl boyunca bilincini takip eden bir neslin hikayesiyle aynıydı.
Her şeye rağmen, ilk hayali olan âlimlerin yolunu takip etme özlemini, zaman zaman farklı davranmasına olanak tanıyan münasebetler ve durumlarda arayarak idrak etti. Yine de binlerce din adamı arasında, din âlimi kürsüsünde söylediği her kelimede bu kadar dikkatli ve temkinli olmak zorunda kalan muhtemelen tek din adamıydı; çünkü seçimini yaptığı izleği takip etmek ve insanların bu uzun yolculuğunda kendisini izlemesini istemek -bir kez daha- sevdiği başlıklar, konular ve fikirler hakkında konuşurken ileri gitmemesini gerektiriyordu...
Seyyid Nasrullah’ın gönlündeki, izleri takip etme fikri artık sadece ona ait bir şey değildi. Zamanla insanların meselelerini, hayatı ve ibadetleri kapsayan uzun bir hikâyenin bir bölümü haline geldi. Ancak insanların kendisine dair iyi bildiği o görüntü, bilinen zühd tezahürlerinden uzak, Allah ile ilişkisi konusunda sürekli endişeler taşıyan bir adam olarak yol tutmasına müsaade edecek şekilde kaldı. Okumaya fırsat bulduğu her anda kalbi ve aklı için pek sevimli bir şey olan dini kitaplara yöneldi. Bu noktada gayet sessizdi. Etrafındakiler kendisindeki bu büyük tutkuyu hissetmiyordu. Tekrar halka dönüp onlara seslendiğinde üslubundaki değişimi, hitabetinde yer bulan yeni kelimeleri ve maddi ilimler ile onun ilmi mahiyetinin içinde yer alan gayb âlemini anlama tarzını pek az kimse gözlemliyordu.
Seyyid’imiz siretine uygun bir anda aramızdan ayrıldı. Arzu ettiği üzere çağın kasabına karşı kılıcını çekmiş bir süvari gibi ölümünü gizemle sarılı bir gerçeklik haline getirme gücüne güvenerek bize veda etti. Öyle ki bu durum, birçok kişinin, kalabalığın arasından elini kaldırmış ve halka “Ayağa kalkın, haydi cihada…” diye haykırarak çıkacağını hayal etmesine yol açtı.
Bu değerli liderin adil bir biçimde biyografisini yazmayı düşünecek cesarete sahip çok az kişi olmalı ve çoğu insan, dostları ve düşmanları bu eksik girişimden caydırmalıdır.
Evet bugün halkımız, dört bir yana dağılmış fotoğraflarının önünde duruyor ve sesi, ulaştığı her yerde kulaklarda yankılanıyor. Evet bu halkın, kahramanının yaptığını yapma ve iz sürme yolculuğuna yeniden çıkma fırsatı var. Şimdi burada onun kendi izinden bahsediyoruz. Öyle bir insan ki dünya kendisini yorup bir köşeye oturtamadı, hayatın zorluklarından kaçmadı, yüzleşme anından korkmadı ve bu yüzden de kaçınılmaz görünen bir kadere doğru kararlı adımlarla yürümeye devam etti.
Bahsettiğimiz insan Hasan Abdulkerim’dir. Bahsettiğimiz insan Seyyid Hasan’dır. Bahsettiğimiz insan büyük lider Hasan Nasrullah’tır ve her zaman hatırlayacağımız az sayıdaki insanlardan biridir. Onu anışımız, kendisiyle yakın bir şekilde yaşamış olmanın şansına tebessüm etmek için değil, onunla geçen hatıraların ve ona dair anıların, nurun kaynağına doğru emin adımlarla yürümemizi sağlayan bir rehber mesabesinde olmasındandır. O ki uygun bulduğumuzu seçmekte bizi serbest bırakmıştır; şiddetli insanlar karşısında görmezden gelmek bizim için kararlı davranmaktan daha az baş vuracağımız bir şey olabilir ya da çekinme ve korku neticesinde başkaları, bizden sertlik beklerken hoş görü gösterebiliriz. Zira kendisinin hakikatte aramızda bıraktığı rehberlik, gerçeküstü şehadetinin izinden başka bir şey değildir ve bizim bu izi kıyamete kadar takip etmemiz gerekmektedir.
Kudüs Haber Ajansı - KHA
İsrail, İran'a Karşı Sonraki Tura Hazırlanıyor
Barış Mukabilinde Teslim Olmak
Sınvar'ın Hamlesi Bir İntihar Mıydı?
Aksa Tufanı, İsrail'in Gücü Kader Değildir Diyor
