Filistin'de Nesilden Nesile Bir Direniş Öyküsü
, 14 Şubat 2018 16:58Ancak işgal bittiğinde ve adalet yerini bulduğunda Filistin-İsrail çatışması son bulacak ve sorun çözülecektir.
David Hearst – Middle East Eye
II. İntifada’nın ikinci yılıydı tarihler, Ağustos 2002’yi gösteriyordu… Siyonist güçler, Batı Şeria’nın Cenin kenti civarındaki Tubas köyünde bir Hamas sorumlusunu kuşatmaya almıştı.
İki ayağını ve bir kolunu bir patlamada kaybeden Nasır Cerrar tekerlekli sandalyedeydi. Nasır’ın 19 yaşındaki komşusu Nidal Ebu Muhsin çelik yeleği üzerine geçirmiş ve Nasır Cerrar’a adeta canlı kalkan olmak için Siyonist askerlerin önüne atlamıştı.
Nidal açılan ateş neticesinde şehid edildikten sonra Nasır Cerrar da Siyonistlerin buldozerlerle evini başına yıkması neticesinde diri diri gömülmüş oldu toprağa.
Savaş Suçu
Nasır, ölmeden önce, o günlerde 7 yaşında olan oğlu Ahmet’e bir Kuran-ı Kerim vermişti. Mushafın üzerinde Nasır’ın geriye kalan tek eli olan sol eliyle yazılmış bir cümle vardı: “Kıymetli oğlum Ahmed’e benden hediye”…
Ondan dört ay öncesinde Siyonistlerin Cenin mülteci kampını kuşatma altına aldıkları çok ses getiren meşhur bir operasyon gerçekleşmişti. 12 gün süren savaşta Siyonist piyade ve komando birlikleri havadan ve karadan zırhlı araçların desteğiyle kampı ezip geçmişti. Cenin mülteci kampı İsrail açısından canlı bombaların merkeziydi ve operasyona bunu bahane göstermişlerdi.
Zaten küçücük olan bu kamp adeta tuz buz edilmişti. Üstüne üstlük Filistinli görgü tanıklarının ifadesine göre Siyonist bir birlik, uluslararası yardım organizasyonlarının bölgeye girmesine izin verilmeden hemen önce alana girerek yüzlerce Filistinlinin cansız bedenini molozların altına gömdüğü ve ortadan kaldırdığı belirtiliyordu.
Her şey bittiğinde, mülteci kampında ne olup bittiğiyle ilgili bir söz dalaşı başladı ve bu dalaşın da savaşın şiddetinden bir farkı yoktu.
Independent, Guardian ve the Times gazeteleri yaşananları bir savaş suçu, bir katliam olarak nitelemiş ve İsrail’in 11 Eylül’ü olarak sunmuştu. Haaretz ve New York Times gazeteleri ise ölü sayısının çok fazla olmadığını ve ölenlerin çoğunluğunun da sivil olmadığını iddia etmişti.
Altı hafta sonra, Yedioth Ahronot gazetesi, Cenin kampını yerle bir eden operasyonda buldozerlerden birini kullanan bir operatörle yaptığı röportajı yayınladı. Moşe Nissim şöyle diyordu: “Dozerin paletleri altında ezilen insanları gözlerimle görmedim ya da yıkılan evlerin altında kalan insanları bizzat görmedim ama görseydim de çok umursamazdım… Fakat asıl olay, 13 askerimizin pusuya düşürüldüğü gün yaşandı. Eğer o gün tuzağın kurulu olduğu binaya doğru gitseydik, oradaki bütün Filistinlileri diri diri gömerdik”.
O dönem, İsrail’in genelkurmay başkanı olan Şaul Mofaz, askerlerine operasyonu hızlandırmaları için emir geçmişti. Yani “bir eve girmeden önce o eve 5 füze atabilirsiniz” izni germişti. Merkez sağ Kadima partisinin eski lideri olan Mofaz, bugünlerde İsrail siyasetinin liberal politikacaları arasında sayılıyor; özellikle de kabinedeki şahinlerle karşılaştırıldığında.
Operasyon sonrasında BM komisyonunun edindiği bulgulara göre yarısı sivil olmak üzere 52 Filistinli hayatını kaybetmişti.
Tebessüm ve Umut
İkinci İntifada bittiğinde, Cenin’i yeniden onarmak ve rehabilite etmek için çok büyük bir çaba gerekliydi. İntifada operasyonlarının merkez üssü, artık derin bir sessizliğe bürünmüş “Batı Şeria’nın en sessiz şehri” olmuştu. Ya da en azından birileri bu şekilde yazmaya başlamıştı.
Cenin, “Filistin için özel bir ekonomik ve güvenlik” bölgesi ilan edilerek ilerisi için Batı Şeria’nın tamamı için kurgulanan planda bir labaratuvar muamelesi görüyordu. Bir dönüşüm geçirmesi bekleniyordu.
Cenin’i pilot bölge olarak gören ve 2008 yılında başlatılan plana göre, İsrail askerleri bölgeden çekilecek ve ABD’nin eğittiği Filistin Yönetimi’ne bağlı güvenlik güçleri cadde ve sokaklarda kontrolü ele alacaktı. İşte bu plana “Tebessüm ve Umut” adını verdiler.
Dönemin Filistin başbakanı Selam Feyyad, bu planı “Cenin modeli” olarak adlandırdı. Ortadoğu sözde barış elçisi Tony Blair, Batı Şeria’nın ekonomik olarak kalkındırılması için atılacak adımları açıkladığında Cenin’e 30 fabrika kurulmasını ve 25 bin iş gücü imkanı sunacak endüstriyel bir format biçtiklerini ifade etmişti.
Aslında Cenin’e endüstriyel bir kompleks kurma planı 1995’e, yani fiyatların düşük olduğu bu sınır kentine Siyonistlerin üşüşmeye başladığı ilk tarihlere kadar dayanıyor. O günlerde olası bir barışın da kapıda olduğunu umut ediyordu İsrailliler kendi şartları altında. Cenin endüstriyel parkı o tarihten beri sürekli gündem edilir sürekli yeniden kurulur.
Cenin Amerikan Üniversitesi, İsrail’de diploma geçerliliği olan Filistinlilere ait tek üniversite. 3500 civarında öğrenci kapasitesi olan bu üniversitenin öğrencilerinden biri de Ahmet Cerrar idi.
Dönemin Cenin valisi Kadir Musa, 2008 yılında Portland Trust gazetesine verdiği demeçte bölgede güvenlik ve ekonominin birbirine bağlı olduğunu zira ekonomik düzenin kente dışarıdan gelen müşteri sayısına bağlı olduğunu bunun da İsrail’in elinde tuttuğu Celame sınır kapısından geçen insan sayısına bağlı olduğunu ifade etmişti.
Bazıları bu durumu ekonomik bir imkan olarak değerlendirirken bazıları da bu dengenin İsrail’in lehine olduğunu ve Filistin’in ekonomik ve iş imkanlarının İsrail tarafından kontrol edilmesi anlamına geldiğini savunuyordu. Cenin, Filistin’in kuzeyinden İsrail’e açılan kapıya dönüşecekti.
Cenin’in “kalkınmaya dönük bir model olmanın yanı sıra siyasi ve ekonomik istikrarın da” en güzel örneği olacağını söyleyen Blair, bu konuda sergilediği üstün çabalarından dolayı Telaviv üniversitesinde düzenlenen bir törende 1 milyon $ nakit ile ödüllendirilmişti.
2009 yılında Cenin valisi önce Blair’i daha sonra da endüstriyel parkın bir model olabileceğini söyleyen fakat ekonomik ve güvenlik düzeyinin henüz yeterli seviyede olmadığı uyarısını yapan Amerikan dışişleri bakanı Condoleeza Rice’ı ağırlamıştı.
Cenin valisi Musa o görüşmelerde “toplum yalnızca güvenlik ya da ekonomik değişimlerle sakinleşmez. Politik bir zaviyeye de ihtiyaç vardır. Bu kontrol noktaları, bu aşırı güvenlikçi sürekli görüşmeler… Tüm bunlar bizleri karşımızda barış için İsrailli bir muhatap olmadığı yönünde düşüncelere sevk ediyor” demişti.
Çok fazla tebessüm fakat çok az umut vardı. Şu 28 yıldır açılacağı söylenen ve sürekli gündeme getirilen endüstriyel parkın mevcut durumunu soruşturdum. Cenin vali yardımcısı Kemal Ebu Elarab, toprak anlaşmazlığı çıktığını ve söz konusu parkın çalışma evresine geleceğini umduğunu söyledi. Fakat mevzu bahis edilen parkın kendisi ortada yoktu bile.
İş Halloldu mu?
Geçtiğimiz hafta bu hikayenin diğer parçası tamamlandı. 22 yaşındaki Ahmet Cerrar, Şabak ve İsrail ordusu birlikleri tarafından Cenin’e 9 km uzaklıktaki Yemun köyünde köşeye sıkıştırıldı. Ahmet, ünlü hahambaşı Raziel Şiva’ya düzenlenen suikastın arkasındaki isim olduğu gerekçesiyle yaklaşık bir aydır kaçmayı başarmıştı ve aranıyordu.
Sosyalliği ile göz dolduran ve geniş bir çevreye sahip olan 22 yaşındaki Cenin üniversitesi mezunu Ahmet’in 15 yıl önce şehit olan babası ile aynı yolu tercih etmiş olması, herkesi şaşkına çevirmişti.
Ahmet’in kuzenlerinden biri olan Emir, “onun ölümünü İsrail medyasından öğrendik. Öğrendiğimizde şok olduk. Onun nerede olduğu hakkında en ufak bir bilgiye sahip değildik.”
Ahmet, tıpkı babasınınki gibi bir ölümle gitti bu dünyadan. İnsan avcısı cani İsraillilerin iz sürme operasyonu yıkıcı ve büyük olmuştu. 28 Ocak’ta, Ahmet’in bir başka kuzeni Ahmet İsmail Cerrar, 10 saatlik bir operasyon sonrasında Burki Vadisi’nde şehid edilmişti. Cerrar ailesine ait 3 ev yerle bir edilmişti.
Aynı hafta Pazar günü Burki Vadisi yeniden baskın yemiş ve 19 yaşındaki Filistinli bir genç başından vurulmuştu. El-Cezire’nin mahalle sakinlerinden aldığı bilgilere göre İsrail askerleri, Ahmet, kendi iradesiyle teslim olana ya da köy ahalisinin ihbarıyla yakalanana kadar köydeki bütün evleri tek tek yıkmakla tehdit etmişlerdi. Cerrar, şarjör şarjör kurşunun boşaldığı bir ateş çemberinde hayatını kaybetmişti.
Cerrar’ın cansız bedeni İsrailliler tarafından alıkonuldu. Akrabaları ondan geride yalnızca kanlı elbiselerinden kopmuş olan bir bez parçası ve yıllar önce babasının ona hediye ettiği Kuran’ı bulmuşlardı. O Kuran bile kurşunların hedefi olmuştu.
Bu masalın ana fikri açıktır: Bu dünyanın Cerrarları öldürülebilir. Bu dünyanın Ceninleri yerle bir edilebilir, yeniden inşa edilip; rehabilite edilebilirler. AB’nin milyonlarca doları Cenin’i dönüştürmek için harcanabilir. Fakat tek bir şey olmayacak! Bu çatışmanın ateşi asla ve asla sön(dürüle)meyecek! Bu ateş, ancak işgal sona erdiğinde söner. Adalet yerini bulduğunda söner. Filistinlilerin öz vatanlarında insan gibi yaşamaya başladığında söner.
İşte o zamana kadar bu mücadelenin ateşi, nesilden nesile küllerin altındaki közlerden çıkan yakıcı alev misali aktarılmaya devam edecektir.
Ahmet Cerrar, bu direniş dalgasının sembolü oldu. Hamas, onu Filistin’in gururu olarak niteledi. Solcu Filistin Halk Kurtuluş Cephesi “Filistinlilerin gurur duyduğu etkili bir ulusal sembol” olarak niteledi.
Filistin direnişin son günlerde çıkardığı bir diğer sembol isim de 17 yaşındaki Ahd Temimi… Batı Şeria’daki İsrail askerlerinin suratına tokat attığı gerekçesiyle gözaltında ve hapisle yargılanıyor. O da Filistinliler arasında nispeten daha refah bir bölgede, rahat bir çevrede büyüdü. Ramallah’ın zengin mahallelerinden birinde yaşıyor.
Salı günü İsrail Savunma Bakanı Avigdor Liberman İsrail ordusunun operasyonunu tebrik ederek: “Hesap görüldü, iş halloldu” dedi.
Peki, gerçekten halloldu mu?
(Çeviri: Enes Berat GÜRLER)
KUDÜS HABER
Yorumlar (0)