ABD-İsrail'i, Direnişin Siyasi İlerleme Endişesi Sardı
ÇEVİRİ ANALİZ, 30 Eylul 2025 21:50İbrahim el-Emin tarafından al-akhbar.com adlı internet sitesinde kaleme alınan “DİRENİŞ VE DÜŞMAN ARASINDAKİ MÜCADELEDE YENİ BİR AŞAMA… ABD VE İSRAİL, BOYUNDURUK ALTINA ALMA GİRİŞİMİNİN BAŞARISIZ OLMASININ ARDINDAN DİRENİŞİN SİYASİ “İLERLEME” KAYDETMESİNDEN ENDİŞE DUYUYOR” başlıklı yazıyı siz kıymetli okuyucularımız için çevirdik.
Seyyid Hasan Nasrullah’ın şehadetinin birinci yıldönümü, direnişin ülke içinde güç dengelerini yeniden düzenlemesi için bir fırsattı. Beyrut ve çevre bölgelerdeki merasimlere halk katılımının büyüklüğü, daha öncesinde başkentteki merkezi etkinlik ve birçok şehir ve kasabadaki diğer aktiviteler, ilgililerin -direnişin dostlarının, müttefiklerinin, muhaliflerinin ve düşmanlarının- zihninde, direnişin hâlâ güçlü bir halk desteğine ve sağlam bir örgütsel varlığa sahip olduğunu ve Hizbullah’ın destekçilerini bir araya toplayıp önemli olumsuz sonuçlar doğurmadan büyük kitlesel hareketler örgütleyebildiğini ispat etti.
Bununla birlikte Hizbullah’a yakın kişilerin, hasımların kışkırtmaları karşısında sadece “bir kabarma” olarak nitelendirdikleri sınırlı davranışlara dair bazı ciddi gözlemler de mevcut. Bunlar, büyük bir siyasi ve askeri çatışmaya hazırlık için yorulmadan çalışanların imajını zedelese de özünde geçici davranışlar. İronik bir şekilde, bu eylemleri ortaya koyanlar, gerçekte olanların boyutunu henüz kavrayabilmiş değiller.
Anma merasimi, bölgede büyük bir dönüşüm yaşandığı bir döneme denk geldi. ABD’nin Gazze’ye dair yeni girişiminin sonucu ne olursa olsun Washington’un İsrail’e yönelik tutumunda köklü bir değişiklik söz konusu değil. Kuveyt heyetinin, ABD Başkanı Donald Trump’ın BM Genel Kurulu oturumları sırasında Arap-İslam heyetiyle yaptığı toplantı hakkında sızdırdığı bilgiler, ABD’nin yönelimlerine dair çok şey ortaya koyuyor.
Trump’ın hem alenen hem de toplantılarda Gazze’ye yönelik savaşı durdurma konusunda ciddi olduğunu söylediği doğrudur; ama kendisi, “İsrail’in dünyadaki izolasyonunun tehlikeleri” diye vasfettiği şeye odaklanmış durumdadır. Daha da önemlisi Trump, “İsrail’in; Hamas, Hizbullah, İran ve eski Suriye rejimine karşı verdiği savaşlardan zaferle çıktığından” sürekli bahsediyor. Kendisine göre, bu sonuçlardan siyasi olarak yararlanmanın zamanı gelmiştir.
Amerikan girişiminin uzun vadeli istikrar veya barışa yol açması hayal bile edilemez. Mesele yalnızca ABD-İsrail ilişkileriyle sınırlı değil. İşgalci düşmanın başbakanı Binyamin Netanyahu’nun hem Siyonist varlıkta hem de Birleşmiş Milletler’de yaptığı son konuşmalarda dile getirdiği sözler, Lübnan’daki direnişi ve İran’ın rolünü ortadan kaldırma misyonunun henüz tamamlanmadığının bir tür ikrarı niteliğinde. Netanyahu, sanki Batı Şeria’da ve Suriye’de de büyük bir savaşla karşı karşıyaymış gibi davranıyor.
Washington da ona karşı duruyor gibi görünmüyor. Aksine, açık savaş sonucunda coğrafi, askeri, güvenlik ve siyasi gerçeklikler oluşturma çabalarını destekliyor gibi duruyor. Bu bağlamda, Gazze’de ateşkesten bahsetmek, meselenin özü olan başka bir yerde daha büyük bir savaşa hazırlık için nefes almak adına bir mola anlamına geliyor.
ABD ve İsrail açısından, İran’ın geçen haziran ayında aldığı darbeyi göğüslediği açık. Nükleer programıyla ilgili müzakereler ve Batı’nın füze programını ortadan kaldırması yönündeki baskılar konusunda Tahran’ın tutumu, İranlı liderlerde, açık mücadelenin hâlâ devam ettiği ve tek başına İsrail’le veya hem İsrail hem de ABD ile doğrudan bir askeri çatışmaya dönme ihtimalinin ciddi ve olası bir ihtimal olduğu yönündeki derin farkındalığı yansıtıyor.
Herkes için zorlu on ay geride kaldı; ancak gerçekler, rakip cephede siyasi bir karışıklığın yaşandığına, Amerika ile İsrail’in savaş tehdidinin yeniden yükseldiğine, Hizbullah’ın ise askeri gerçekliği konusunda sessizliğini koruduğuna işaret ediyor.
Benzer şekilde, Lübnan’da ABD elçisi Tom Barrack’ın söylediği her şey, gelecekte olacaklar konusunda “sorumluluğunu yerine getirdiğine dair bir teberri” girişiminden başka bir şey değil. Nitekim Barrack, birden fazla açıklamasında “Tel Aviv’in kısıtlanmadığını ve eğer Lübnan’daki hükümet, Hizbullah’ın silah bırakması için harekete geçmezse İsrail’in, Hizbullah’a karşı kapsamlı bir askerî harekât düzenlemek zorunda kalacağını” ifade etti.
En önemlisi de Barrack, Arap ve Batı istihbarat çevrelerinde “Hizbullah’ın yeniden dirilişi” diye bilinen konuda dolaşan haberlerle ilgili ilk kez alenen konuşan kişi oldu ve Hizbullah’ın, Amerika ve İsrail’de endişe yaratan sivil toparlanmaya paralel olarak, saflarını yeniden düzenlemek ve kalan gücünü yeniden yapılandırmak amacıyla ciddi bir şekilde çalıştığını belirtti.
Ancak Barrack ve arkasındakiler açısından mevzu, bu açıklamaların Nevvaf Selam hükümetinin Hizbullah’a karşı koyma programını ilerletememesinin ardından yapılmış olmasında düğümleniyor. Batılılar ve İsrail, bunu Lübnan’daki müttefiklerinin bir geri çekilmesi veya zayıflığı olarak görüyorlar ve onlara göre bu durum, sadece İsrail’in, bu görevi yerine getirebileceği fikrini gündeme getiriyor.
Yukarıdakilere dayanarak ve herhangi bir tavan belirleme oyununa başvurmadan, şu değerlendirmeler yapılabilir:
- Lübnan’daki direniş, yenilmediğine ve baskılara göğüs gerebileceğine dair güçlü bir inançla açık bir yol benimsemiştir. Bu, İsrail’in Lübnan’a yönelik saldırılarda etkilenenleri destekleme konusundaki programında net bir biçimde görülmektedir. Hizbullah, hizmet kurumlarını ve faaliyetlerini sürdürürken söz konusu programı takip etmeye ve geliştirmeye devam etmektedir. Bu da halkının ve çevresinin çeşitli düzeylerdeki sorunlarına özen göstermeye devam etmesini sağlamaktadır.
- Direniş, Cumhurbaşkanı Josef Avn’ın seçilmesine ve hükümeti kurmak üzere Nevvaf Selam’ın atanmasına yol açan baskıları sakin bir şekilde ele aldı; fakat aynı zamanda stratejik çıkarlarının etrafına da net kırmızı çizgiler çizdi ve muhaliflerinin ve düşmanlarının aradığı türden iç çatışmalardan kaçındı. Evet Hizbullah, öfkeli taraftarları üzerinde olumsuz bir etki meydana getirmiş olsa da siyasi konumunu pekiştirme açısından olumlu sonuçlar veren bir yatıştırma politikası izledi.
İşler tehlikeli bir noktaya geldiğinde direniş, siyasi olarak ve halk desteği bakımından 5 ve 7 Ağustos oturumlarının gidişatını bozacak kararlı tutumlar sergilemeye hazırdı ve 5 Eylül oturumunun kararlarıyla sahnenin yeniden düzenlenmesine yol açtı.
- Direniş, ülke içi ve bölgesel diyaloğa hazır olduğunu; ancak zayıf değil, güçlü bir konumdan ifade etti. Şeyh Naim Kasım’ın konuşmasını inceleyen herkes, bu diyalog için net bir çerçeve çizdiğini ve altına düşülemeyecek tavanı önceden belirlediğini fark edecektir. Bu bağlamda Hizbullah, yerel güçlere ülke içi siyasi provokasyonlara ilişkin sessizlik döneminin sona erdiği mesajını vermek zorunda kaldı ve bunu tarihi Ravşe kayalıklarına Seyyid Hasan Nasrullah ve Seyyid Haşim Safiyüddin’in fotoğraflarını yansıttıkları etkinlikle test etti. Bu arada Hizbullah, hükümeti istifaya zorlamak niyetinde değil; zira böyle bir hareketin Amerikalıların yüzüne boks eldivenini fırlatmak anlamına geleceğini biliyor. Ancak aynı zamanda Nevvaf Selam’ın böyle bir adım atmaya karar vermesi ile de pek ilgili görünmüyor.
- Direniş, Litani Nehri’nin güneyindeki silahların toplanması konusunda eşi benzeri görülmemiş bir kolaylık ve iş birliği sergilerken, Litani Nehri’nin kuzeyindeki bölgeler ve başkentle ilgili taleplere de yanıt verdi.
Direniş, Lübnan ordusuna direnişin 1701 sayılı Karar’a bağlı olduğuna kesin kanaat getirmesi için yeterli bilgi sağlamayı başardı. Yeri gelmişken söyleyelim bu madde; ordu liderliği, Lübnanlı yetkililer ve yabancı delegasyonlar arasındaki görüşmelerde her zaman hâzır ve nâzırdır. Ayrıca direniş hükümete geniş bir manevra alanı sağladı. İşgalci düşmanın herhangi bir karşı adım atmayı reddetmesi ve Amerikalıların da bu durumu örtbas etmeye çalışması ise direnişe 1701 sayılı Karar’ın uygulanmasının artık Lübnan devletinin eylemlerine değil, İsrail’in eylemlerine bağlı olduğunu iddia etmesi için uygun bir fırsat sundu.
Lübnan ordusu bile güneydeki köylere düzenlenen son baskınların ardından yaptığı resmî açıklamada, İsrail saldırılarının 1701 sayılı Karar’ın uygulanmasını engellediğini belirtti. Bu tutumun aynısı, “Mekanizma” Komitesi’nin son toplantısında da dile getirildi. Ardından elçi Morgan Ortagus’un, Bint Cbeyl katliamının akabinde İsrail’i, saldırılarını azaltmaya ikna etme “vaadi” geldi. Evet, özellikle de söz konusu katliamda şehit düşenlerin direniş veya faaliyetleriyle hiçbir bağlantısı olmadığı göz önüne alınınca İsrail’in söyleminin tamamen boşa düşmesi, böylesi bir vaadi mevzubahis kıldı.
- Direniş, askeri kabiliyetlerini yeniden inşa etme süreci konusunda tam bir sessizlik içinde ve Hizbullah’ın mevcut liderliği savaş öncesi dönemden tamamen farklı bir yaklaşım benimsemiş durumda. Askerî harekâttan bahsetmeyi kesinlikle yasaklayan direniş, kendi içinde ve yakın çevresinde yeni bir atmosfer meydana getirdi ve başta medya olmak üzere en yakın dostlarına bile bir miktar gizem kattı. Bu gizem, direnişin işine yarıyor ve insanların gerçekte neler olup bittiği hakkında spekülasyon yapmasını engelliyor. Nitekim bu konuyu kurnazca araştırmaya çalışanlar, direnişe yardım etmekten çok zarar veriyor. Hatta belki de direnişin düşmanlarından bile daha çok…
- Son olarak, Lübnan’daki direniş karşıtı grupların ve onların bölgesel destekçilerinin, bir dönüm noktası mesabesindeki yaklaşan parlamento seçimleri öncesinde Lübnan’daki siyasi ortamı nasıl yönetecekleri konusunda bir ikilemle karşı karşıya oldukları anlaşılıyor.
Birçok kişi olası bir İsrail saldırısının kaderini, İsrail içindeki yaklaşan seçimlere bağlarken, Lübnan’da bazıları, işler böyle devam ederse -özellikle yeni yönetimin temel direklerinin imajı ve nüfuzunun sekiz ay öncesine göre kökten farklı olması nedeniyle- seçimlerde Hizbullah’ı yenmenin çok zor bir görev olacağına inanıyor. Ayrıca bölgenin en önemli oyuncusu Suudi Arabistan, şu anda Suriye’de Ahmed eş-Şara iktidarını güvence altına almak ve korumakla meşgul. Suudi Arabistan’ın -Lübnan’da kesin cevabı bilenler olsa da- Hizbullah’ın girişimine ilişkin tutumu ise henüz cevapsız.
Pratikte yeni bir aşamaya girdik. İşgalci Siyonist düşman, Netanyahu’nun “İran eksenini ortadan kaldırma yılı” olarak adlandırdığı barut, ateş ve kanla dolu bir programa hazırlanıyor. Bu arada Lübnan’dan İran’a uzanan direniş cephesi ise bu meydan okumayla önceki turdan kökten farklı bir şekilde yüzleşme noktasında çalışmalar yapıyor.
Kudüs Haber Ajansı - KHA
ÇEVİRİ ANALİZ, 30 Eylul 2025 21:50
Yorumlar (0)
İsrail, İran'a Karşı Sonraki Tura Hazırlanıyor
Barış Mukabilinde Teslim Olmak
Sınvar'ın Hamlesi Bir İntihar Mıydı?
Aksa Tufanı, İsrail'in Gücü Kader Değildir Diyor
Lübnan Cumhurbaşkanı İsrail'le Müzakere İstiyor
Düşman Liderliğinin Farkındalığı Değişiyor
Trump'ın Kutlaması, İsrail'in Söyleminin Teyidi
Seyyidsiz Kalan Savaş Meydanı!
Filistin Açısından Sonraki Gün
İran İle Savaşa Geri Mi Dönülüyor?
Bölgesel Çatışmada Siyonist Varlığın Öncelikleri
Hizbullah Kandırıldı Mı?
İran-İsrail Gerilimi: Alan Daralıyor
İran Zamanı Lehine Kullanıyor
İsrail ve Batı, Hizbullah'ın Toparlandığını Düşünüyor
Trump ve Filistin'in Kanı
Boyunduruk Altına Alma Planı Yeni Savaş Getirir
Trump, İran Kartıyla Bir Kumara Mı Hazırlanıyor?
Hizbullah Milletvekili'nden Nasrallah'a: Yolunuz Sürdürülüyor
Netanyahu: Hedeflerimiz İçin En Büyük Engel Hizbullah'tır
Direnişçiler, 'Büyük Haber'i Nasıl Karşıladı?
Seyyid Hasan'ın İzlerini Takip Etmek
İsrail İstihbaratının Sorusu: Hizbullah'ın Elinde Ne Kaldı?
Filistin Halkının Kalbinde Hasan Nasrallah
Direnişin Destek Cephesini Yönetmedeki Zihniyeti
Hacı Muhsin'in Sırlarına Bir Yolculuk
Fuad Şükr ve İbrahim Akil Ortaklığı
Bir İnsan Olarak İbrahim Akil
Abdülkadir: Direnişin Parlak Zekası
Hatice Şükr, Babası Fuat Şükr'ü Anlattı
Fuad Şükr: Direnişin Anlatıcısı
Uli'l-Be's Muharebesi'ndeki Zaferin Tarihi - 3
Uli'l-Be's Muharebesi'ndeki Zaferin Tarihi - 2
Uli'l-Be's Muharebesi'ndeki Zaferin Tarihi - 1
İsrail, Charlie Kirk'in Gizemli Ölümünün Neresinde?
Katar'daki Saldırıyla Netanyahu Asasını Kırdı
İran-Lübnan-Suriye'deki Gelişmeler ve İsrail'in Gelecek Planı
Direniş Fikri ve Onun Tarihi Tezahürleri Üzerine
Yemen Neden Caydırılamıyor?