Hacı Muhsin'in Sırlarına Bir Yolculuk
ÇEVİRİ ANALİZ, 24 Eylul 2025 23:15Neda Bencek tarafından al-akhbar.com adlı internet sitesinde kaleme alınan “DOSTLUK TADINDA BİR YIL” başlıklı yazıyı siz kıymetli okuyucularımız için çevirdik.
Eliyle işaret ederek şöyle dedi: “Bu ahşap pencereden hem kendi aralarındaki gizli toplantılara hem de caminin halka açık çeşitli kültürel ve dini faaliyetlerine ve toplantılarına katılma izni alıyorlardı.”
Bu pencereden mi? Kimin evi bu, Hatice?
Büyükbabamın... Babam Muhsin burada yaşamış ve büyümüş.
Evzai’de, Beyrut’un güney banliyölerinde; dar ve yoksul mahallelerden birinden, sahipleri gitmiş ama hikâyeleri hâlâ yaşayan bir yere giriyoruz.
Sesleri ve tüm anıları burada kök salmakta.
Hikâyeler genellikle anlatılır veya yazılır; ancak bu mekânda birçok çizgi ve suretin sindiği kadim bir hikâyeyi teneffüs ediyorsunuz. Zaman kokusunu ezip bırakmış ve detaylar kapıların, pencerelerin ve duvarların üzerinde asılı kalmıştır.
O pencerenin tek bir kez tıklatılması, hepsinin toplanıp görevlerine dağılmaları için yeterliydi.
Kimdi bu insanlar? Direnişin tarihine hikayeleri neden kaydedilmişti?
Işığın sevindirmediği ve karanlıkta hareket eden bir topluluktu onlar.
Sadece kahramandılar. Sonu hak eden bir başlangıç hazırlanmıştı onlara. Bir güneş gibi batıp şehadete erdiklerinde en güzel sayfaları doldurdular ve biz onlara dair sözleri kapmak için yarışarak büyüdük.
Büyükler konuştuklarında ışıltılar kendilerinden uzaklaştıkları için Hacı Muhsin (Fuad Şükür), daha sonra onların hikâyesini bazı aile üyelerine, kardeşlerine ve konuyu araştırıp sorular soran seçkin bir gazeteciler grubuna anlattı.
Hacı Muhsin, mücadelelerinin ve şehitliklerinin iplerini çözüyor ve sözü yalnızca birkaç yakın özel insanın bildiği bir sırrın kapılarında açık tutuyordu.
Zaman şimdi aynı ahşap pencereden geçiyor ve orada oturan insanları bize gösteriyor. Şimdi Hacı Muhsin’in ailesine ait eski evin güzel bir odasını görüyoruz. Harikulade güzel yüzler ve isimler duruyor karşımızda: Fuad Şükür, Semir Matut, Şeyh Es’ad Berro, Hasan Şükür, Cafer el-Mevla, Ahmed Şems, Muhammed Hassune, Âsi Zeynüddin, Muhammed Nime Yusuf ve Mahmud Yusuf.
O zaman genç olanlardan birisi pencereyi tıklıyor ve içeri girmiyor…
Şimdi Hacı Muhsin de dahil olmak üzere topluluğun çıkmasını bekliyoruz…
Gün batımı ve kısa bir süre sonra her zamanki gibi camide namaz vakti…
Hacı Muhsin’in evinden kısa bir mesafe uzakta bulunan Evzai’deki Nasır Camii’nde toplandılar, akşam ve yatsı namazlarını kıldılar ve cuma gecesi olduğu için Kumeyl duasını okudular. Cemaatin geri kalanı camiden dağıldıktan sonra orada gecelediler. Son gelişmeleri ve olayları konuşmaya dalmışken sözün olgunlaştığı bir anda bir karar verdiler ve ileriye dönük bir yol belirlediler. “On Kişinin Andı” başlığı altında, direniş tarihine geçecek bir konu üzerinde anlaştılar. Andın bir bölümü şöyleydi: “Biz, on yoldaş, koşullar ve zorluklar ne olursa olsun İsrail’e karşı savaşmaya ve hepimiz şehit düşecek olsak bile bu ahdi birlikte sürdürmeye ant içiyoruz.”
Ateşin karşısında bir aydınlık geceydi. Bu gecede yaşananlar, 1982’de Siyonistlerin Beyrut’u işgali ve işgalci güçlerin Halde bölgesine ilerlemesi sonucunda gerçekleşti.
Hacı Muhsin, çalıştığı güvenlik servisinden geliyordu. İmam Humeyni’nin, muzaffer bir imam, zalimlere karşı savaşan ve mazlumları savunan bir İslam devrimi lideri olarak 1979’da ortaya çıkmasının ardından çağrısı Hacı Muhsin’in kalbinde yankılanmış ve o da işgalden önce Evzai bölgesindeki grupları kültürel olarak hazırlamaya, seferber etmeye ve silahlandırmaya başlamıştı.
Her şeyin bir zamanı vardı. Hacı Muhsin’in takviminde ayaklanma ve cihadın tarihi ise hızlı yazılmıştı ve o da bu yolda hiç gecikmedi. Gemiler şurada, Evzai kıyılarında demirledi ve o kaptandı... Gruplara ders veriyor, meydan okuma ve savaş sanatlarını öğretiyordu.
Sonunda hepsi oradan Halde’deki tarihi çatışmaya doğru yola çıktılar.
Tabancasını almış Siyonist askerlere doğrultmuş onları öldürüyor ve yaralıyordu. Yoldaşları da geri dönme ve çekilme anına kadar onunla birlikte meydan okuma ve direniş çizgisinde ilerlediler. Halde’de bu topluluğun ve diğer savaşçıların gayretiyle yaşanan bu çatışma sahnesi, yol ve kaderde bir dönüm noktasıydı.
Durakları denizdi. Evzai kıyılarını -demirlemişler gibi- eğitim alanına çevirmişlerdi. Her namazdan sonra aynı camiden, farklı yönlerde cihad cephelerine dağılıyorlardı.
Deniz kenarındaki bu eğitimin ardından bir yıl sonra ilk yaş Hacı Muhsin’in gözünde belirdi; ama düşmedi, sanki bir siperin arkasında nöbet tutuyormuş gibi lider bakışlarında sabit kaldı.
Bir gün üç yoldaşının cihad vazifelerini yerine getirirken şehit düştüğü haberi kendisine ulaştı. Muhammed Hassune, Âsi Zeynüddin, Muhammed Nime Yusuf şehadet mertebesine ermişti. Bu olay 1983 yılında gerçekleşti ve topluluğun ilk şehitleri olarak onların fotoğrafları duvara asıldı.
Hacı Muhsin, Hizbullah ve İslami Direniş’in ortaya çıkışından sonra üstlendiği merkezi nitelikteki askeri sorumluluğu sürdürüyordu. Ellerinde yetişen ve liderliği de tam olarak üstlenen diğer arkadaşları da onunla birlikte yollarına devam ediyordu. Bu çekirdek kadronun içinde -mücahitler arasında Hacı Cevad lakabıyla tanınan- Semir Matut’un ise ayrı bir yeri vardı.
Hacı Muhsin, özleminin kapılarında sırrını fısıldıyordu: “Cevad! Ah, Cevad! Siz onu nereden bileceksiniz?”
Kendisi güneydeki operasyonların komutanıydı ve Ali et-Tahir harekâtında yoldaşları Hasan Şükür ve Cafer el-Mevla’yı kurtarmaya kararlı bir şekilde savaş alanına daldığında 1987’de şehit düşmüştü. İşgal güçleri kendisine ateş açtı ve oracıkta şehadete erdi ve cesedi, yoldaşlarınınki gibi, on bir yıl boyunca esir tutuldu.
İşte bu yüzden Hacı Muhsin, değişim operasyonu sırasında şehit düşen yoldaşlarının cenazeleri ortaya çıktığında yüreğini sımsıkı tuttu ve askeri üniforması hâlâ üzerinde olan Hacı Cevad tabutunda görününce elini yoldaşının beline koydu.
Özlemle dolu bir geceydi. Hacı Muhsin; Semir Matut ve yoldaşlarının şehadetiyle sayıları sekize ulaşan arkadaşlarının yüzlerini yıllarca hiçbir şey dillendirmeden hasretle ofisinde seyretmişti. Zira Ahmed Şems ve Mahmud Yusuf, Siyonist işgalciye karşı güneyde düzenlenen cihad operasyonları sırasında çoktan şehadete kavuşmuştu.
“Allah’a verdikleri söze sadık kalan on kişiden dokuzuncu da gidiyor...
Muhammed Hassune’den sonra Âsi ve Mahmud; ardından da Müftü, derken Ahmed, sonra Cevad, Cafer ve Hasan gitti. Şimdi sıra dokuzuncuda… Onun da Rabbinin yolunda sizden ayrılma vakti geldi”
Evet, Şeyh Es’ad Berro’nun Mutilla’daki şehadet operasyonunu gerçekleştirmeden önce kendisine yazdığı ve bıraktığı bu sözlerin ağırlığını yalnızca Hacı Muhsin bilir.
Cevad ve Es’ad arasında yalnızca bir yıl vardı. Bundan yıllar önce Hacı Muhsin sevdiklerine kavuşmayı arzulamıştı. Bir keresinde Es’ad’ın önünde gözyaşlarını tutamadı; ama hemen toparlayıp yakında onlara yürüyeceğini söyledi.
Fakat esprileri kadar basireti de keskin olan Es’ad ona şöyle karşılık verdi: “Ben senden önce şehit olacağım ve senin günlerin uzun ve hüzünlü olacak. Bir gün gelecek anılarınla yaşayacaksın; kalbin yanımızda, ruhun bizimle...”
Hacı Muhsin, kaç kez tahta pencereye baktı, yüreğine bir elin vurduğunu hissetti. Bir lider, rütbesi ne kadar yüksek olursa olsun, özellikleri ne kadar artarsa artsın, ne kadar çok duraktan geçerse geçsin ve ne kadar başarı kazanmış olursa olsun; özler. Onun da anıları ve yoldaşları vardır; özler... Son yoldaşı Es’ad’ın üzerinden otuz beş yıl geçmişti. Hacı Muhsin, hikâyeyi yaşıyor ve başlangıcın evvelinde onlara veda ederken gördüğü yüz hatlarını gizliyordu. Onları eğiten, onlara silah ve Kur’an’ı belleten, kendi elleriyle onları teker teker Evzai mezarlığına -toprağa- indiren ve geceleri ve şafak vakti kendisini onlara götüren gizli geçitler açan oydu. Tek başına onlara gelmeye, onlarla oturmaya, her biriyle konuşmaya yıllarca devam etti. Liderliği yükseldikçe ve askeri yetenekleri genişledikçe hasret ruhuna ve günlerine derinden işledi.
Hacı Muhsin, özlemini yazarken bile göz kamaştırıyordu. Bazen şehit yoldaşlarının anne ve babalarına selam vermek, hâl ve hatırlarını sormak için sürpriz bir ziyaret yaptığında hasreti gözlerinden taşıyor; bazen de cihat meydanında, Temmuz 2006’daki savaş gemisini vurma operasyonunda veya 2024 savaşındaki Hüdhüd’ün Yolculuğu’nda tezahür eden, üstün bir askerî başarıda özlemini ortaya koyuyordu.
Yolcuğunu kendine has özlemiyle tamamladı. Nihayetinde ışık kabre indi; kendisinden önceki dokuz kişinin fotoğrafı gibi onun da bir fotoğrafı oldu ve Allahu Teala, hasret duyanın, özlediklerine yetişmesini takdir buyurdu.
Hacı Muhsin, şehadetinin ardından, 30 Temmuz 2024’ten beri sırrını siretine aktarıyor: And artık on kişinin andı değil; andları kanla silahlanmış bir orduya dönüştü.
Ey büyük komutan! Dostluğun tadıyla bu ordu senin peşinden seferber olmuş durumda...
Şimdi biz de buradan ayrılıyoruz, ahşap pencereden üzerimize esip gelen sohbeti kapatıyoruz.
Şehit babanız Hacı Muhsin’in başına gelenlerin aynısı bizim de başımıza gelecek.
Evet, hikayelerde meskûn olmak adına buraları ardımızda bırakıyoruz.
Kudüs Haber Ajansı - KHA
ÇEVİRİ ANALİZ, 24 Eylul 2025 23:15
Yorumlar (0)
İsrail, İran'a Karşı Sonraki Tura Hazırlanıyor
Barış Mukabilinde Teslim Olmak
Sınvar'ın Hamlesi Bir İntihar Mıydı?
Aksa Tufanı, İsrail'in Gücü Kader Değildir Diyor
Lübnan Cumhurbaşkanı İsrail'le Müzakere İstiyor
Düşman Liderliğinin Farkındalığı Değişiyor
Trump'ın Kutlaması, İsrail'in Söyleminin Teyidi
Seyyidsiz Kalan Savaş Meydanı!
Filistin Açısından Sonraki Gün
İran İle Savaşa Geri Mi Dönülüyor?
Bölgesel Çatışmada Siyonist Varlığın Öncelikleri
Hizbullah Kandırıldı Mı?
İran-İsrail Gerilimi: Alan Daralıyor
İran Zamanı Lehine Kullanıyor
İsrail ve Batı, Hizbullah'ın Toparlandığını Düşünüyor
Trump ve Filistin'in Kanı
Boyunduruk Altına Alma Planı Yeni Savaş Getirir
Trump, İran Kartıyla Bir Kumara Mı Hazırlanıyor?
ABD-İsrail'i, Direnişin Siyasi İlerleme Endişesi Sardı
Hizbullah Milletvekili'nden Nasrallah'a: Yolunuz Sürdürülüyor
Netanyahu: Hedeflerimiz İçin En Büyük Engel Hizbullah'tır
Direnişçiler, 'Büyük Haber'i Nasıl Karşıladı?
Seyyid Hasan'ın İzlerini Takip Etmek
İsrail İstihbaratının Sorusu: Hizbullah'ın Elinde Ne Kaldı?
Filistin Halkının Kalbinde Hasan Nasrallah
Direnişin Destek Cephesini Yönetmedeki Zihniyeti
Fuad Şükr ve İbrahim Akil Ortaklığı
Bir İnsan Olarak İbrahim Akil
Abdülkadir: Direnişin Parlak Zekası
Hatice Şükr, Babası Fuat Şükr'ü Anlattı
Fuad Şükr: Direnişin Anlatıcısı
Uli'l-Be's Muharebesi'ndeki Zaferin Tarihi - 3
Uli'l-Be's Muharebesi'ndeki Zaferin Tarihi - 2
Uli'l-Be's Muharebesi'ndeki Zaferin Tarihi - 1
İsrail, Charlie Kirk'in Gizemli Ölümünün Neresinde?
Katar'daki Saldırıyla Netanyahu Asasını Kırdı
İran-Lübnan-Suriye'deki Gelişmeler ve İsrail'in Gelecek Planı
Direniş Fikri ve Onun Tarihi Tezahürleri Üzerine
Yemen Neden Caydırılamıyor?