Abdülkadir: Direnişin Parlak Zekası
ÇEVİRİ ANALİZ, 21 Eylul 2025 23:14Cihad es-Seyyid tarafından al-akhbar.com adlı internet sitesinde kaleme alınan “ABDÜLKADİR: DİRENİŞİN PARLAK ZEKÂSI” başlıklı yazıyı siz kıymetli okuyucularımız için çevirdik.
Lübnan’daki İslami Direniş’in deneyimine yakından bakan herkes, onun askeri yolculuğunun ne denli özgün bir karaktere sahip olduğunu fark edecektir. 2006 Temmuz Savaşı’nın sona ermesiyle — ki bu savaş, İsrail’le yaşanan çatışma tarihinde bir kırılma noktasıdır — direnişin önünde tek bir yol vardı: Her şeyi baştan, ama bu kez daha sağlam ve derin temellerle yeniden inşa etmek. Bu da, direnişin liderlerini savaşın tüm ayrıntılarına dalmaya, verileri dikkatle çözümlemeye ve çıkarılan dersleri somut programlara dönüştürmeye sevk etti. Ortaya ise, kanla yoğrulmuş, tecrübeyle biçimlenmiş özgün bir askeri okul çıktı.
Askerî bilimde, özellikle komuta ve kurmay işlerinin tertibi ve düzeniyle ilgili alanlarda iyi bilinen bir gerçek vardır: Ordularda "harekât şubesi" ya da "operasyon dairesi" olarak adlandırılan birim — ki adı farklı askerî ekollere göre değişse de — ordunun savaş hazırlığından sorumlu ana yapıdır. Gücün inşası, birliklerin eğitimi ve donatılması, muharebe kabiliyetinin geliştirilmesi, hazırlık düzeyinin korunması ve genel planlamanın yapılması gibi temel görevler bu birimin sorumluluğundadır.
Bu bağlamda, İslami Direniş de diğer modern ordular ve askerî yapılar gibi benzer bir modeli benimseyerek, askerî organizasyonu içinde "harekât" fonksiyonunu oluşturmuştur. Başlangıçta merkezî bir operasyon birimi olarak kurulan bu yapı, zamanla "harekât şubesine", ardından da direnişin askerî kapasitesinin büyümesiyle birlikte "harekât muavinliği"ne dönüşerek daha kurumsal ve kapsamlı bir forma bürünmüştür.
Bu yolculukta, İbrahim Akil (Hacı Abdülkadir) ismi, direnişin askerî yapısını yeniden şekillendiren en parlak zihinlerden biri olarak parladı. Klasik askerî stratejiyi direnişin yaratıcı ruhuyla ustalıkla harmanladı; sayısız savaş deneyiminden süzülmüş bir bilgelikle hareket etti. Beyrut’un Burç Ebu Haydar ve Ğubeyri semtlerinde, kardeşleriyle omuz omuza, ellerinde sadece tüfek ve tanksavarlarla İsrail’in ilerleyen zırhlı birliklerine karşı koymaktan; İslami Direniş’in merkezî harekâtlarını yönetmeye ve Filistin sınırındaki destek cephesinin en kritik bölümlerini komuta etmeye uzanan bir kahramanlık hikâyesi yazdı.
Direnişin askeri yapısına geri dönüldüğünde, gözlemci kolaylıkla şunu fark eder ki, bu yapının bilgi ve askeri anlayışı doğrudan paylaşımcı bir nitelik taşımaktadır. Yani, bu yapı; askeri konseydeki liderlikten başlayarak, savaş alanındaki direnişçinin deneyimine kadar, birbirine bağlı ve etkileşim içinde olan zihinlerin, yaklaşımların bir buluşmasıdır. Bu yapı, aynı zamanda birikimsel bir temele dayanır; her sorumluluk üstlenen kişi, üzerine inşa eder, geliştirir ve işler, ardından gelenler de bu temeller üzerine daha ileriye taşır ve tamamlar.
Dolayısıyla her türlü başarı, kuruluşundan bugüne kadar liderlik ve saha görevlerinde yer alan yüzlerce mücahidin emek, irade ve zekâlarının ürünüdür. Özellikle de direniş hareketinin asıl mimarı şehit İmad Muğniye (Hacı Rıdvan), askeri yapının kurucusu şehit Mustafa Bedruddin (Seyyid Zülfikar), stratejik zekânın sahibi şehit Fuad Şukr (Seyyid Muhsin), teknolojik kanadın kurucusu şehid Hasan El-Lakkis ve şehit düşen ya da hâlâ sahada olan daha nice kahramanlar...
2006 Savaşı’nın ardından, Hac Abdulkadir’e direnişin askeri kanadının yeniden yapılandırılması görevi verildi. O, bu dönüm noktası niteliğindeki çatışmadan ders çıkaran liderlerden biri oldu. Savaşın akışını belgelemekten başlayarak, birimlerin performansını analiz etmeye, güçlü yanları ve zaafları saptamaya kadar kapsamlı bir değerlendirmeye bizzat nezaret etti. Elde edilen bulguları somut gelişim planlarına dönüştürdü.
Geleneksel askeri doktrinlerdeki operasyon şubesinin fonksiyonları —planlama, denetim, güç oluşturma ve hazırlık sağlama—konusundaki derin kavrayışı sayesinde Hac Abdulkadir, bu birimi sadece icra organı olmaktan çıkarıp, tam anlamıyla stratejik bir uyanışın dinamik aklı haline getirdi. Böylece direnişi, gelecek çatışmalara karşı daha dirençli ve hazır kılan eksiksiz bir dönüşümün öncüsü oldu.
Ünlü Çinli filozof ve komutan Sun Tzu’nun eserlerinden, özellikle de “Savaş Sanatı” kitabından, ani saldırının özünü ve “düşmanı tanımanın” ne denli hayati olduğunu öğrendi. İngiliz askeri düşünür Liddell Hart’ın “dolaylı yaklaşım” prensiplerinden de ilham aldı; bu yaklaşım, düşmanın en güçlü noktalarına doğrudan saldırmak yerine, taktiksel boşluklar açıp bunları uzun vadede ustalıkla değerlendirmeyi öğütler.
Ayrıca, General Carl von Clausewitz’in teorilerini yeniden yorumladı; özellikle “sürtünme” kavramını, direniş ile düşman arasındaki asimetrik yapıya dayanarak baştan ele aldı.
Hacı Abdulkadir’in çabası sadece bilgiyi aktarmak, uyarlamak veya benimsemekle kalmadı; aynı zamanda özgün askeri teoriler ortaya koydu. “İslami savaş” adını verdiği bu yaklaşımda, manevi değerlerin ön planda olduğu bir ruhla modern savaş planlamasını ustalıkla harmanladı. Amacı, gerçek iman ve yüksek moral üzerine inşa edilmiş, direnişe özgü bir “İslami askeri okul”un temellerini hem teoride hem de uygulamada sağlamaktı. Bu anlayış, asimetrik savaş, entegre saha ağları, çatışma mesafeleri ve özel kuvvetlerin etkin kullanımı gibi pek çok alanda kendini gösterir.
Hacı Abdülkadir, “Nokta Muharebesi” teorisinin kurucu babalarından biri olarak anılır. Bu teori, mühimmat, istihbarat ve karar özgürlüğü açısından kendi kendine yeten birimlerin oluşturulmasını temel alır. Böylece bu birimler, çevrelerinden bağımsız olarak savaşmaya devam eder; komutla iletişim kesilse bile etkinliklerini sürdürürler. Bu anlayış, savaş yapısının direncini artırmış ve en zorlu koşullarda bile hayatta kalma ve dayanma gücü kazandırmıştır.
İsrail düşmanının savaş düzenini derinlemesine anlayışı ve kırk yılı aşkın süredir süregelen çatışmalardaki deneyimlerini titizlikle takip etmesi sayesinde, Hac Abdulkadir, direnişin piyade ve özel kuvvet birliklerini “yalnız muharebe” konusunda eğitmenin önemini kavradı. Dünyadaki geleneksel eğitim sistemlerinden farklı olarak, bireyin hem bireysel hem de toplu olarak yapabileceği harekâtları, komutaya bağlı kalmadan planlayabilmesini sağlayacak bir bilgi donanımı verme fikrini geliştirdi.
Hacı Abdülkadir, modern orduları düzenleyen klasik savaş teorilerini, çevik ve hareketli gerilla taktikleriyle harmanlayan, benzersiz bir operasyonel düşünce biçimi geliştirmeyi başardı. Artık düzenli savaş ile düzensiz savaş arasında keskin bir çizgi yoktu; bunun yerine, hesaplanmış bir iç içe geçiş söz konusuydu. Amerikalıların daha sonra “melez savaş” olarak adlandırdığı bu yeni anlayış böyle doğdu.
Geleneksel askeri mantığın ağır topçu veya güdümlü füzelerin kullanımını sadece düzenli ordu doktriniyle bağdaştırdığı bir dönemde, Hacı Abdülkadir bu yetenekleri, asimetrik bir şekilde işleyen küçük ve yaygın birimler içinde kullanmaya yöneldi. Roketatarlar ve saha topçuları, pusu ve baskınlar düzenleyen seçkin piyade birliklerine destek veren birer ateş gücü haline dönüştü.
Bu klasik disiplin ile merkezsiz esnekliğin ustaca birleşimi, İslami direnişe katbekat güç kazandırdı; yapısını yalnızca küçük direniş birlikleri olmaktan çıkarıp, teknolojik açıdan üstün bir orduyu yıpratabilecek hibrit bir askeri güce dönüştürdü.
Bu yaklaşımın sonuçları, düşmanın kara harekâtına başladığı “Uli’l-Be’s” savaşında mücahitlerin verdiği çatışmalarda açıkça ortaya çıktı. Mücahitler inisiyatifi ele alarak ani baskınlar düzenledi, pusular kurdu ve düşmanla izole alanlarda, planlı ve koordineli bir şekilde çatıştı. Piyade birlikleri, Golani Tugayı ile Şem‘a köyünde çatışırken, anti tank birlikleri Hâmûl, Tayr Harfe ve Dahirs’da Merkava tanklarını hedef alıyordu. Aynı şekilde, piyade birlikleri düşmanın ilerleyen tugaylarıyla Hıyam şehrinde çatışırken, arka hatlarda roketler ve insansız hava araçları, Metula ve Vadi el-Asafir bölgelerinde ilerleyen düşman kuvvetlerinin üzerine yağıyordu. Düşmanın ifade ettiği üzere, Aytarun, Adise, Şem‘a, Tayr Harfe, Hıyam, Merkeba ve Beyt Yahun’da yaşananlar, onlar için “zorlu bir güvenlik olayı” olmuştu.
Hacı Abdulkadir, bu düşmanla mücadelenin çok boyutlu olduğuna yürekten inanıyordu. Ona göre, bu savaşa hazırlanırken dengeyi sağlamak; yalnızca askeri boyutta değil, aynı zamanda ruhsal, manevi ve bilinçli bir şekilde olmak zorundaydı. Manevi yönlere büyük önem veriyor, her dersin ya da konferansın başında, dersin içeriğine kapı aralayan dini, manevi ve kültürel bir bölümün mutlaka bulunması gerektiğini ısrarla vurguluyordu. O, savaş ruhunun inşasının herhangi bir zaferin temel taşı olduğunu düşünüyordu. Bu yüzden “İkinci Kurtuluşun Sırları” adlı bir serinin doğrudan başında yer aldı; burada, Lübnan’ın Beka’a dağlarındaki terör tehdidine karşı kazanılan zaferin hikâyesini, hem titiz bir belgeleme hem de etkili bir propaganda diliyle yeniden kaleme aldı.
Hacı Abdülkadir, Beka’a Vadisi’nin incisi Baalbek şehrinde bulunan “Baalbek Cihadi Müzesi”ne bizzat özel bir özen gösteriyordu. Bu müze, sadece maddi objelerin sergilendiği bir yer değil; aynı zamanda direnişe yönelik halkın güvenini ve aidiyet duygusunu güçlendiren sembolik bir alan olarak tasarlanmıştı. Her bir düşman ganimeti sergilendiğinde, üzerinde mutlaka teknik özellikleri, taktiksel kullanımları ve menşei gibi bilgilerin yer aldığı bir tanıtım kartı bulunmasını ısrarla talep ediyordu. Bu, askeri kültürün toplum içinde yayılmasına yönelik büyük bir hassasiyetin ifadesiydi. Ayrıca, serginin tasarımı, renkleri ve vermek istediği manevi mesajların her detayını bizzat takip ederek en ince ayrıntısına kadar ilgileniyordu.
Bilgi ve ilmi yayma tutkusu, yoğun programından vakit ayırarak, sahadaki kadrolardan operasyon liderlerine kadar partide farklı seviyelerde nitelikli dersler vermesine vesile oldu. Gücün inşasının zihinlerin inşasıyla başladığına yürekten inanıyordu. Direnişte, onun dersine veya konferansına en az bir kez katılmamış ne bir mücahit ne de bir saha komutanı neredeyse yoktu. Her biri, hem güvenlik risklerini hem de fiziksel yorgunluğu göze alarak derslere katılırdı… Zira o, “uyumayan adam” olarak biliniyordu.
Tüm minnettarlığın ifadesi olan kelimelerle söylemek gerekirse, Hacı Abdulkadir, yalnızca direniş yoluna damga vuran değil, modern askerî düşünceye de yön veren eşsiz bir okul olarak kalacaktır. Onun ve birlikte şehit düşen komutan ve mücahitlerin fikirleri ve teorileri, iyileşme ve yeniden inşa sürecinde kaçınılmaz bir yolun hem ışığı hem de rehberi olacaktır.
Şehidin meziyetleri
Şehit İbrahim Akil, ileri görüşlü, geleceği sezinleyen ve daima ufka bakan bir lider olarak tanınırdı. O, her türlü savaş tercihinde dini, ahlaki ve meşru ilkeleri gözeten, inançla hareket eden bir komutandı. Aynı zamanda, kudret ve sertliği; merhamet ve şefkatle harmanlayabilen nadir askeri liderlerden biri olarak biliniyordu.
Şehit, görev aldığı her alanda araştırmaya, derinlemesine kavrayışa, gelişim ve yenilik arayışına olan ilgisiyle tanınırdı. Bu yönü, İslami Direniş’in eğitim biriminin başına geçtiğinde daha da belirgin hale geldi. Askerî düşünceleri güncelledi, dünya çapındaki askerî tecrübeleri ve birikimleri bir araya getirerek sistemli bir şekilde bu birime kazandırdı. Daha nitelikli savaşçılar yetiştirmeyi hedefleyen, çok daha verimli eğitim programlarının temelini attı.
Lojistik tecrübelerin güçlendirilmesine büyük önem verdi ve lojistik kurmay sorumluluğunu üstlendiğinde, direnişin yerli üretim hamlesiyle birlikte teknik ve teknolojik kalkınma süreci de başladı. Buna ek olarak, caydırıcı dengeyi sağlayan füze kapasiteleri de geliştirildi.
Düşman karşısında cephenin sorumluluğunu devralırken, direniş mücadelesinde taktiksel düşünceyi inşa etti; öyle ki, düşman bu mücadeleyi 'beyin savaşı' olarak tanımladı.
Operasyonlar sorumluluğunu üstlendikten sonra, güçlü ve dayanıklı bir direniş inşa etmek amacıyla büyük bir atölye çalışması başlattı. Bu gayretler, 2006 Temmuz Savaşı'nda kendini açıkça gösterdi. Ardından yeni inşa projesini tamamlamak üzere yola çıktı. Yolunu, savunma ve korumanın temel taşı olmasını titizlikle istediği seçkin güçlerden oluşan “Rıdvan Birliği”ni kurmaya çevirdi. Aynı zamanda, savaşçılarının karmaşık kent muharebelerinde ve zorlu dağ savaşlarında yetkinliklerini artırma konusunda büyük bir deneyime sahipti. Profesyonel birliklerde uzmanlık alanlarının rolünü geliştirme görevini de üstlenmişti.
Kudüs, onun her daim esas hedefi oldu; bu uğurda, davayı savunmak için düşmana saldırmayı seçti. Direnişin yalnızca savunma gücüne değil, aynı zamanda taarruz gücüne de sahip olması gerektiğinin altını çizdi. Bu yüzden düşmanın gözünde sürekli ciddi bir tehdit olarak kaldı ve her daim hedef tahtasında tutuldu.
Kudüs Haber Ajansı - KHA
ÇEVİRİ ANALİZ, 21 Eylul 2025 23:14
Yorumlar (0)
İsrail, İran'a Karşı Sonraki Tura Hazırlanıyor
Barış Mukabilinde Teslim Olmak
Sınvar'ın Hamlesi Bir İntihar Mıydı?
Aksa Tufanı, İsrail'in Gücü Kader Değildir Diyor
Lübnan Cumhurbaşkanı İsrail'le Müzakere İstiyor
Düşman Liderliğinin Farkındalığı Değişiyor
Trump'ın Kutlaması, İsrail'in Söyleminin Teyidi
Seyyidsiz Kalan Savaş Meydanı!
Filistin Açısından Sonraki Gün
İran İle Savaşa Geri Mi Dönülüyor?
Bölgesel Çatışmada Siyonist Varlığın Öncelikleri
Hizbullah Kandırıldı Mı?
İran-İsrail Gerilimi: Alan Daralıyor
İran Zamanı Lehine Kullanıyor
İsrail ve Batı, Hizbullah'ın Toparlandığını Düşünüyor
Trump ve Filistin'in Kanı
Boyunduruk Altına Alma Planı Yeni Savaş Getirir
Trump, İran Kartıyla Bir Kumara Mı Hazırlanıyor?
ABD-İsrail'i, Direnişin Siyasi İlerleme Endişesi Sardı
Hizbullah Milletvekili'nden Nasrallah'a: Yolunuz Sürdürülüyor
Netanyahu: Hedeflerimiz İçin En Büyük Engel Hizbullah'tır
Direnişçiler, 'Büyük Haber'i Nasıl Karşıladı?
Seyyid Hasan'ın İzlerini Takip Etmek
İsrail İstihbaratının Sorusu: Hizbullah'ın Elinde Ne Kaldı?
Filistin Halkının Kalbinde Hasan Nasrallah
Direnişin Destek Cephesini Yönetmedeki Zihniyeti
Hacı Muhsin'in Sırlarına Bir Yolculuk
Fuad Şükr ve İbrahim Akil Ortaklığı
Bir İnsan Olarak İbrahim Akil
Hatice Şükr, Babası Fuat Şükr'ü Anlattı
Fuad Şükr: Direnişin Anlatıcısı
Uli'l-Be's Muharebesi'ndeki Zaferin Tarihi - 3
Uli'l-Be's Muharebesi'ndeki Zaferin Tarihi - 2
Uli'l-Be's Muharebesi'ndeki Zaferin Tarihi - 1
İsrail, Charlie Kirk'in Gizemli Ölümünün Neresinde?
Katar'daki Saldırıyla Netanyahu Asasını Kırdı
İran-Lübnan-Suriye'deki Gelişmeler ve İsrail'in Gelecek Planı
Direniş Fikri ve Onun Tarihi Tezahürleri Üzerine
Yemen Neden Caydırılamıyor?