Suriye'deki Çekişme: İsrail'in Bölme Projesi İlerliyor

ÇEVİRİ ANALİZ, 04 Eylul 2025 23:14

Velid Şerare – Halil Kevserani tarafından al-akhbar.com adlı internet sitesinde kaleme alınan “SURİYE ÜZERİNDEKİ ÇEKİŞME: İSRAİL’İN BÖLME PROJESİ ADIM ADIM İLERLİYOR” başlıklı yazıyı siz kıymetli okuyucularımız için çevirdik.

Suriye'deki Çekişme: İsrail'in Bölme Projesi İlerliyor

Suriye'deki hızla gelişen olaylar üzerine en yaygın varsayım, bu ülkede iki farklı gelecek projesi arasında giderek derinleşen bir çelişkinin yaşandığı yönündedir: Bir yanda Amerika Birleşik Devletleri, Türkiye, Suudi Arabistan ve Fransa’nın kesiştiği bir “istikrar” projesi; diğer yandaysa İsrail’in resmen benimsediği bir “parçalanma” projesi.

Bu durumun temelinde, İsrail’in her türlü sınır ve denetimden sıyrılarak alabildiğine sergilediği pervasızlık yatmaktadır. İsrail, tüm “kırmızı çizgileri” hiçe sayarak bunu sahada Suriye topraklarını işgal ve istila etmek, ülkeye yönelik sürekli saldırılar düzenlemek ve bazı silahlı grupların ayrılıkçı eğilimlerini doğrudan desteklemek suretiyle hayata geçirmiştir. Siyasi düzeyde ise, eski rejimin çöküşünden bu yana Suriye'nin mezhepçi ve etnik temellere göre bölünmesine yönelik resmî çağrılarını kesintisiz sürdürmektedir.

İsrail'in bu pervasızlığı, Suriye’deki yeni rejimi destekleyen taraflarca farklı tepkilerle karşılandı. Bu tepkiler, İsrail ile rejim arasında arabuluculuk yapma çabalarından, İsrail’in gerçekleştirdiği saldırıları kınayıp bunların tüm bölgenin geleceği açısından taşıdığı tehlikelere karşı uyarılarda bulunmaya kadar çeşitlilik gösterdi.

Bir başka deyişle; İsrail tarafı her gün sahada yeni oldubittiler yaratmakta, genişleme, yıkım ve belirli bölgelerde ayrılıkçı güçlerin kontrolünü destekleme yoluyla fiili durumlar inşa etmekteyken, adı geçen taraflar İsrail’e baskı kurarak onu bu politikalardan vazgeçirmeye yönelik somut adımlar atmaktan geri durdu.

Bu bağlamda, İsrail’in bölme projesine yönelik itirazlar, Türkiye ve Suudi Arabistan gibi bölgesel aktörleri de kapsam dışında bırakmaz. Zira bu ülkelerin karşı duruşu, söz konusu planın ulusal güvenlikleri açısından doğurabileceği tehditlerle, yol açabileceği bölünme "bulaşıcılığı"nın kendi topraklarına da sirayet etme ihtimaliyle ve Suriye’de kurulacak yeni iktidarı himaye ederek onu bölgesel bir müttefiğe dönüştürme yönündeki beklentileriyle doğrudan ilişkilidir.

Amerikan tutumu ise, bugüne kadar söz konusu sürecin himayesinde yer almasına ve Suriye'nin birliğinin korunması gerektiğini açıkça savunmasına rağmen, bölgeye dair İsrail’in benimsediği “mezhep ve etnik gruplardan oluşan bir mozaik” anlayışını sahiplenmiş görünmektedir. Bu durum, İsrail’in parçalama politikasına karşı gösterdiği hoşgörüyü açıklayabilir ve gelecekte bu politikalarla uyumlu bir rotaya yönelme ihtimaline işaret edebilir.

Önceden Hazırlanmış Bölme Planları

Artık şu gerçeği dile getirmek abartı sayılmaz: İsrail, özellikle mevcut faşist hükümeti eliyle, Suriye rejiminin çöküşünü, uzun süredir hazırladığı bölme planlarını hayata geçirmek için tarihî bir fırsat olarak gördü. Bu noktada hatırlatmakta fayda var: İsrail hükümetinden bazı yetkililer —örneğin Dışişleri Bakanı Gideon Sa’ar— daha 2015 yılında, o dönem Suriye’de şiddetle devam eden çatışmaların muhtemel sonuçlarından birinin, üstelik kendileri açısından en arzu edilen senaryonun, bu ülkenin tamamen parçalanması olduğunu açıkça dile getirmişlerdi.

Nitekim Sa’ar, Gabi Siboni ile birlikte 13 Ekim 2015’te İsrail’in "Ulusal Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü" (INSS) sitesinde yayımlanan “Elveda Suriye” başlıklı makalesinde, son derece açık ifadelerle şunları yazmıştı:

 “Bildik anlamıyla Suriye artık geri dönülmez biçimde sona erdi ve yeniden birleştirilmesi artık mümkün değil.”

Her iki taraf da, Suriye krizine yönelik tüm uluslararası çözüm çabalarının, “2010 yılında egemen bir devlet olarak var olan, uluslararası sınırları tanınan Suriye’nin artık mevcut olmadığı ve yakın gelecekte bu sınırlar içinde güçlü ve merkezi bir hükümete sahip bir devletin yeniden kurulmasının beklenemeyeceği” gerçeğini kabul etmesi gerektiği konusunda hemfikirdi.

Bu nedenle, Kasım 2024’te dışişleri bakanlığı görevine geldiğinde Saar’ın, İsrail ile Suriye’deki “Dürzi ve Kürt azınlıklar” arasında bir ittifak kurulmasını ve bu gruplara “koruma sağlanmasını” savunması şaşırtıcı değildi.

İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz ise, meslektaşının izinden giderek, bu yılın başında Birleşmiş Milletler’in Suriye’yi dört ayrı devlete bölmek üzere uluslararası bir konferans düzenlemesini önerdi. Ayrıca, Netanyahu’nun I24 kanalına verdiği bir röportaj da dikkat çekicidir. Netanyahu bu röportajda, “nesiller boyu aktarılan manevi ve tarihî bir mesajı” taşıdığına inandığını açıkça ifade etmişti. Bu mesaj, “Büyük İsrail” idealini gerçekleştirme arzusuydu. Röportaj sırasında kendisine, Filistin topraklarının yanı sıra Lübnan, Suriye, Ürdün ve Mısır’ın bazı bölgelerini de kapsayan bu projenin gerçek haritasını gösteren bir muska takdim edildi.

Betzalel Smotrich ve Itamar Ben-Gvir’in konu hakkındaki sözlerini ayrıntılı biçimde tekrar etmeye hiç gerek yok. Çünkü faşist hükümet, sağ Siyonizm’in geleneksel vizyonuna bağlılığını açıkça ortaya koymaktadır. Bu vizyonu, 1980’lerin başında Menahim Begin hükümetinde savunma bakanı olan Ariel Sharon’un danışmanı Oded Yinon, Şubat 1982’de yayımlanan “Kivunim” dergisinde “İsrail’in 1980’lerdeki Stratejisi” başlıklı makalesinde kapsamlı bir şekilde açıklamıştı.

O dönemde İsrail hükümeti, bölgedeki tüm devletleri mezhep ve etnik temeller üzerine bölmeyi amaçlayan bir stratejiyi benimsemeye teşvik edildi. Çünkü “Sykes-Picot” Anlaşması sonucunda ortaya çıkan yapılar yapaydı ve bu yapılar, içlerindeki unsurların gerçek aidiyetlerini yansıtmıyordu; yani bu unsurlar arasında yer alan topluluklar ve halklar, milliyetçilikten çok mezhepsel, etnik ve kabile bağlarını ön planda tutuyordu.

Buna bağlı olarak, önceki Suriye rejiminin çöküşünün ardından İsrail’in saldırıya geçmesi ve ülkede açık bir şekilde bölücü bir politika izlemesi, yalnızca uygun bir anın getirdiği tesadüfî bir gelişme değildi. Tam aksine, bu adımlar, İsrail sağının faşist ideallerine uygun olarak, bölgede yayılma arzusuyla uyumlu ve önceden planlanmış tasarıların hayata geçirilmesiydi.

İsrail-Amerikan Ortak Perspektifi

Bölgemizdeki ulusal ve kimliksel aidiyetlerin özgünlüğünü reddeden "mozaik teorisi", İsrail kökenli değil; Batılı, özellikle Avrupa ve Amerikan sömürgeci oryantalizminin bir ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Bu teori, sömürgeci güçlerin "böl ve yönet" prensibi doğrultusunda izledikleri politikalara temel teşkil etmiştir. Örneğin, Fransa Suriye’yi manda yönetimi döneminde mezhep temelli küçük devletlere bölmeye çalışmış, ancak bunda başarılı olamamıştır. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra bölgedeki egemen güç konumuna yükselen Amerika Birleşik Devletleri ise, merkezî ve bağımsız ulus devletler inşa etme projelerine karşı tutum almış, bu tür projeleri birer birer çökertmeyi başarmıştır.

Arap düşünür Ali el-Kadri, önemli eseri “Arap Sosyalizminin Parçalanması” adlı kitabında, Amerikan stratejisini detaylı bir şekilde inceler. Ona göre, ABD, soğuk savaş sonrası dönemde merkezi ulus-devlet modelini hedef almış; bu modeli yok etmeye ve yerine, Afganistan’daki “Loya Jirga” örneğine benzer, egemenlikten yoksun, etnik ve mezhepsel federasyonlar kurmaya çalışmıştır. Bu yapılar, Amerikan kontrolünün altında, kaynaklar ve siyasi kararlar üzerinde tam hâkimiyet sağlar. Başka bir ifadeyle, bu sistemler, içerideki “unsurlar” arasında soğuk bir iç çatışma yaratarak, güç ve servetin paylaşımı üzerinden Amerikan stratejik gündemine bölgesel ve uluslararası düzeyde teslim olur. Bu nedenle, böyle sistemlerde ulusal birliğin devamı son derece kırılgandır; en küçük bir esintiyle paramparça olabilir.

2003 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin Irak’ı işgal edip federal bir sistem dayatması ve halkının sert direnişiyle karşılaşmasının ardından, Washington’da Irak’ın tamamen parçalanması yönünde sesler yükselmeye başladı. Bu düşüncenin önemli savunucularından biri, birçok Amerikalı politikacının bölge konularında başvurduğu bir otorite olan Leslie Gelb’di. Gelb, 25 Kasım’da New York Times’da yayımlanan “Irak: Üç Devletin Çözümü” başlıklı makalesinde bu seçeneği önerdi. Muhafazakâr kesimden bazıları bu fikre büyük ilgi gösterirken, Senato Dış İlişkiler Komitesi başkanı olan Joe Biden ve danışmanı Anthony Blinken da aynı heyecanı paylaştı.

Amerika’nın şu anki Suriye özel temsilcisi Tom Barrack’ın “Sykes-Picot” Anlaşması’nı defalarca hedef alması, gerçekte İsrail sağının bu anlaşmaya ve ardından ortaya çıkan bölgesel devletlere karşı duruşuyla tam bir uyum içerisindedir. Bu uyum, Barrack’ın 31 Ağustos'taki şu sözlerinde açıkça ortaya çıkmıştır: “İsrailliler artık Sykes-Picot sınırlarını tanımıyor ve güvenlik ihtiyaçları doğrultusunda hareket edeceklerdir.” Bu politika karşısında ise herhangi bir itirazda bulunmamıştır.

Burada Amerika ile İsrail arasında bir çelişkiden ziyade, zaman ve şartlara bağlı bir farklılaşma söz konusudur. İsrail, bölge devletlerinin tamamen parçalanmasını hedeflerken, Amerika ise onları gevşek, dağılmaya açık federasyonlar haline getirme peşindedir. Ancak Amerikan tutumu, mevcut projesini hayata geçiremezse, İsrail’in yolunu takip ederek bölgeyi tamamen bölme seçeneğini benimseyebilir.

 

Suriye: Türk-İsrail Çekişmesinin Sahnesi

Eski rejimin çöküşü, iki taraf arasında geçici bir örtüşme gibi görünse de, bu örtüşmenin hızla yok olup yerini derin bir fikir ayrılığına bırakacağı hemen ortaya çıktı. İsrail ve Türkiye’nin gündemleri arasındaki uçurum, basitçe kapatılması mümkün olmayan bir hâle bürünmüştür.

Bu anlaşmazlığın özünde, İsrail’in Suriye’yi parçalayıp bölme çabaları yatarken, bu Türkiye’nin çıkarlarıyla doğrudan çelişmektedir. Ankara, Suriye topraklarının bütünlüğüne büyük önem vermekte; dostane, merkezi bir yönetimin kurulmasını desteklemekte ve kendi ulusal güvenliğini tehdit eden (özellikle Kürt) herhangi bir ayrılıkçı hareketin önünü kesmeye kararlıdır.

Buna karşılık, son aylarda İsrail’in beyanatları ve eylemleri, Türkiye’nin Suriye’de herhangi bir askeri üs inşa etmesini veya Türkiye’ye yakın grupların herhangi bir askeri ya da güvenlik mevzilenmesini engellemeye odaklandı. Örneğin, birkaç gün önce Şam ve güneyi gören yüksek bir noktada gerçekleşen El-Kisva’daki hava indirme operasyonu ya da daha önce Tiyas (Tifor) Hava Üssü ile bazı kritik noktalara yapılan hava saldırıları buna örnek. İsrail’in Türkiye’nin stratejik herhangi bir askeri varlığını önceden engelleme çabası, Ankara’nın hareket özgürlüğünü kısıtlamayı hedefliyor ve taraflar arasındaki çelişkinin derinliğini gözler önüne seriyor. Bu durum, önümüzdeki dönemde farklı çatışma biçimlerinin habercisi.

Türkiye cephesinde ise, 12 günlük İran savaşından çıkarılan askeri dersler doğrultusunda zamanla yarışan bir hazırlık süreci yaşanıyor. Bu kapsamda somut ve hızlı adımlar atılıyor: “Çelik Kubbe”nin konuşlandırılması, sığınakların inşası ve hipersonik füzelere yatırım yapılması bunların başında geliyor. Ankara’nın bölgedeki İsrail yayılmacılığı karşısında attığı bu adımlar, sahasını güçlendirme ve kendini koruma amacı taşıyor; zira İsrail’in Türk kırmızı çizgilerini aşarak geri dönülemez gerçekler oluşturma ihtimaline karşı hazırlıklı olmak gerekiyor. Bu tehdidin farkında olan Erdoğan, Lübnan Savaşı sırasında da “Aramızda sadece iki buçuk saatlik mesafe var” diyerek uyarıda bulunmuştu.

Geçen salı günü, Türkiye Cumhurbaşkanı net bir şekilde Suriye’deki İsrail’in bölme projesine karşı durduklarını ifade etti. İsrail’in, “SDG” güçlerinin Suriye ordusuyla birleşmesini engellemek için yıkıcı bir rol oynadığını ima etti ve bunun, Türkiye’de devam eden “Ulusal Dayanışma ve Kardeşlik” sürecini (PKK’ye gönderme yaparak) olumsuz etkilediğini vurguladı. Cumhurbaşkanı, “Bizim arzumuz, Suriye’nin tüm renkleriyle birlikte bir ve bütün kalmasıdır. Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara ve yönetimi de bu görüşü paylaşıyor,” dedi.

Ankara, güney Suriye’deki İsrail hareketliliği ile doğudaki SDG’ye verilen desteğin, ülkesinin ulusal güvenliği açısından Kürt meselesi üzerindeki etkisini derinden hissediyor. Aynı zamanda, Şam’daki yeni güçlerin iktidarını sağlamlaştırma projesini de sarsma potansiyeli taşıdığını görüyor. Görünen o ki, bu gerilim ya da sıcak rekabet ortamında Washington somut adımlar atmıyor. Amerikan yönetiminin ileride İsrail’in Suriye gündemini benimseme ihtimali hiç de az değil. İşte o zaman, bu çelişki ve rekabetin Suriye sahasında gerçek bir çatışmaya dönüşmesi kaçınılmaz olacaktır.

Kudüs Haber Ajansı - KHA

ÇEVİRİ ANALİZ, 04 Eylul 2025 23:14

Yorumlar (0)

Kalan karakter : 450
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
İsrail, İran'a Karşı Sonraki Tura Hazırlanıyor

İsrail, İran'a Karşı Sonraki Tura Hazırlanıyor

Barış Mukabilinde Teslim Olmak

Barış Mukabilinde Teslim Olmak

Sınvar'ın Hamlesi Bir İntihar Mıydı?

Sınvar'ın Hamlesi Bir İntihar Mıydı?

Aksa Tufanı, İsrail'in Gücü Kader Değildir Diyor

Aksa Tufanı, İsrail'in Gücü Kader Değildir Diyor

Lübnan Cumhurbaşkanı İsrail'le Müzakere İstiyor

Lübnan Cumhurbaşkanı İsrail'le Müzakere İstiyor

Düşman Liderliğinin Farkındalığı Değişiyor

Düşman Liderliğinin Farkındalığı Değişiyor

Trump'ın Kutlaması, İsrail'in Söyleminin Teyidi

Trump'ın Kutlaması, İsrail'in Söyleminin Teyidi

Seyyidsiz Kalan Savaş Meydanı!

Seyyidsiz Kalan Savaş Meydanı!

Filistin Açısından Sonraki Gün

Filistin Açısından Sonraki Gün

İran İle Savaşa Geri Mi Dönülüyor?

İran İle Savaşa Geri Mi Dönülüyor?

Bölgesel Çatışmada Siyonist Varlığın Öncelikleri

Bölgesel Çatışmada Siyonist Varlığın Öncelikleri

Hizbullah Kandırıldı Mı?

Hizbullah Kandırıldı Mı?

İran-İsrail Gerilimi: Alan Daralıyor

İran-İsrail Gerilimi: Alan Daralıyor

İran Zamanı Lehine Kullanıyor

İran Zamanı Lehine Kullanıyor

İsrail ve Batı, Hizbullah'ın Toparlandığını Düşünüyor

İsrail ve Batı, Hizbullah'ın Toparlandığını Düşünüyor

Trump ve Filistin'in Kanı

Trump ve Filistin'in Kanı

Boyunduruk Altına Alma Planı Yeni Savaş Getirir

Boyunduruk Altına Alma Planı Yeni Savaş Getirir

Trump, İran Kartıyla Bir Kumara Mı Hazırlanıyor?

Trump, İran Kartıyla Bir Kumara Mı Hazırlanıyor?

ABD-İsrail'i, Direnişin Siyasi İlerleme Endişesi Sardı

ABD-İsrail'i, Direnişin Siyasi İlerleme Endişesi Sardı

Hizbullah Milletvekili'nden Nasrallah'a: Yolunuz Sürdürülüyor

Hizbullah Milletvekili'nden Nasrallah'a: Yolunuz Sürdürülüyor

Netanyahu: Hedeflerimiz İçin En Büyük Engel Hizbullah'tır

Netanyahu: Hedeflerimiz İçin En Büyük Engel Hizbullah'tır

Direnişçiler, 'Büyük Haber'i Nasıl Karşıladı?

Direnişçiler, 'Büyük Haber'i Nasıl Karşıladı?

Seyyid Hasan'ın İzlerini Takip Etmek

Seyyid Hasan'ın İzlerini Takip Etmek

İsrail İstihbaratının Sorusu: Hizbullah'ın Elinde Ne Kaldı?

İsrail İstihbaratının Sorusu: Hizbullah'ın Elinde Ne Kaldı?

Filistin Halkının Kalbinde Hasan Nasrallah

Filistin Halkının Kalbinde Hasan Nasrallah

Direnişin Destek Cephesini Yönetmedeki Zihniyeti

Direnişin Destek Cephesini Yönetmedeki Zihniyeti

Hacı Muhsin'in Sırlarına Bir Yolculuk

Hacı Muhsin'in Sırlarına Bir Yolculuk

Fuad Şükr ve İbrahim Akil Ortaklığı

Fuad Şükr ve İbrahim Akil Ortaklığı

Bir İnsan Olarak İbrahim Akil

Bir İnsan Olarak İbrahim Akil

Abdülkadir: Direnişin Parlak Zekası

Abdülkadir: Direnişin Parlak Zekası

Hatice Şükr, Babası Fuat Şükr'ü Anlattı

Hatice Şükr, Babası Fuat Şükr'ü Anlattı

Fuad Şükr: Direnişin Anlatıcısı

Fuad Şükr: Direnişin Anlatıcısı

Uli'l-Be's Muharebesi'ndeki Zaferin Tarihi - 3

Uli'l-Be's Muharebesi'ndeki Zaferin Tarihi - 3

Uli'l-Be's Muharebesi'ndeki Zaferin Tarihi - 2

Uli'l-Be's Muharebesi'ndeki Zaferin Tarihi - 2

Uli'l-Be's Muharebesi'ndeki Zaferin Tarihi - 1

Uli'l-Be's Muharebesi'ndeki Zaferin Tarihi - 1

İsrail, Charlie Kirk'in Gizemli Ölümünün Neresinde?

İsrail, Charlie Kirk'in Gizemli Ölümünün Neresinde?

Katar'daki Saldırıyla Netanyahu Asasını Kırdı

Katar'daki Saldırıyla Netanyahu Asasını Kırdı

İran-Lübnan-Suriye'deki Gelişmeler ve İsrail'in Gelecek Planı

İran-Lübnan-Suriye'deki Gelişmeler ve İsrail'in Gelecek Planı

Direniş Fikri ve Onun Tarihi Tezahürleri Üzerine

Direniş Fikri ve Onun Tarihi Tezahürleri Üzerine

Yemen Neden Caydırılamıyor?

Yemen Neden Caydırılamıyor?