Büyük İsrail Projesi Devreye Sokuldu
ÇEVİRİ ANALİZ, 16 Aralık 2024 13:56Hüseyin İbrahim tarafından al-akhbar.com adlı internet sitesinde kaleme alınan “NETANYAHU “SYKES-PİCOT”U TARİHE GÖMDÜ; “BÜYÜK İSRAİL” PROJESİ DEVREYE SOKULDU” başlıklı yazıyı siz kıymetli okuyucularımız için çevirdik.
Arapların İsrail’e karşı resmi düşmanlığının olduğu dönemlerden kalma milliyetçi rejimlerin her halükârda büyük bir mirası olan Suriye’deki Beşar Esad rejiminin hiçbir etki göstermeden devrilmesinin ardından İsrail, 1981’de Golan’ı ilhak etmesinden sonra ilk kez işgal altındaki Filistin sınırlarının ötesinde topraklarını genişletme yoluna girdi. Siyonist varlığın teşekkülünden itibaren İsrail’in Arap toprakları üzerindeki iştahı her zaman iki kısımda ele alındı: Birinci kısım Filistin topraklarıyla; ikinci kısım ise İsrail’in Araplarla yaptığı savaşlarda kontrol altına aldığı veya gelecekteki savaşlarda kontrol altına alabileceği işgal altındaki Filistin topraklarını çevreleyen devletlerle ilgiliydi.
Haaretz gazetesi konuya ilişkin raporunda, işgalci düşmanın başbakanı Binyamin Netanyahu’nun birkaç gün önce yolsuzluk suçlamasıyla mahkeme karşısına çıktığı sırada hakimlerle konuşurken kendisinin “Büyük İsrail”e ilişkin tasavvuruna değindiğini ifade etti ve şu sözlerini aktardı: “Burada tektonik bir şey oldu. Sykes-Picot Antlaşması’ndan bu yana yüz yıldır yaşanmamış bir deprem.” Evet Sykes-Picot, 1916’da Fransız ve İngiliz mandaları arasında imzalanmış bir anlaşmaydı. Öncesinde ise Netanyahu, Golan’daki anlaşmanın sona erdiğini açıklamış ve işgalci Siyonist güçler kurtarılmış Suriye bölgelerine doğru ilerlemişti. Bu da İsrail’in, artık 1974’te imzalanan ve onlarca yıldır bu cephede sükûnet sağlayan anlaşmanın ortaya çıkardığı haritalara bağlı kalmadığı anlamına geliyordu.
Heyet Tahrir Şam lideri Ebu Muhammed el-Culani’nin, Filistin’i terk eden diğer birçok Arap gibi Suriye’nin de savaşlardan bıktığını ve yeni savaşlar istemediğini açıklaması anlaşılabilir bir şey; ancak Culani’nin gözetiminde bir geçiş hükümeti Suriye ve Suriyelilerle hemen alakadar olamaya başlamışken ve Suriye topraklarının, Suriyeliler için yeterince önemli bir şey değilmiş gibi işgal edildiği konuşulurken İsrail’le olan çatışmayı “İran ile bölge arasında” bir çatışma olarak tanımlaması anlaşılamayacak bir mevzu. Yine olanlar karşısında yeni yönetimin sahada hatta diplomatik olarak hareket etmeye gücü olmadığı da anlaşılabilir bir şey değip şu soruyu soralım: Özellikle de İsrail güçlerinin Şam’daki Suriye hükümetinin merkezine yaklaştığı bir zamanda en azından yeni liderliğin, Golan’daki işgal edilmiş toprakları ve yakın zamanda işgal edilen toprakları Suriye toprakları olarak gördüğünü ve İsrail’in şu anda yerlerinden ettiği köylerin Suriye’ye ait köyler olduğunu gösteren herhangi bir siyasi tutumun yokluğu bir mana ifade etmiyor mu?
Şam’ın yeni yöneticileri, İsrail’in Suriye topraklarını işgali karşısında herhangi bir tavır takındığını belirtmedi.
İsrail’in niyeti daha açık olamazdı. Her halükârda mevzu bahis niyet artık yalnızca uygun bir fırsatı bekleme seviyesinde değil. Netanyahu’nun açıklamaları, İsrail’in alanını genişletme fırsatının şu anda mevcut ve uygulamada olduğunu doğruluyor. Yine mevzu, ABD’nin seçilmiş başkanı Donald Trump’ın İsrail’in küçük olduğunu ve alanının genişletilmesi gerektiğini ifade etmesinden ve aynı zamanda Gazze Şeridi’nde olup bitenlerden ayrı düşünülemez; özellikle de Gazze Şeridi’nin kuzeyinde tehcir projesi yürütülürken ve eğer tehcir başarılı olmazsa o zaman da öldürmenin, işgalci Siyonist düşmanın ilhakına müsaade edeceği noktaya kadar nüfusu azaltması planlanırken. Aynı zamanda konu Batı Şeria’yı ilhak etmek için uygulanan programdan da ayrı tutulamaz. Zira Amerika’daki seçim kampanyası sırasında Netanyahu ile Trump arasında varılan anlaşmalara ilişkin raporlar ışığında, Trump’ın masasında ilhakını tanıması muhtemel bir sonraki bölge Ürdün için ifade edebileceği tüm anlamlara rağmen Batı Şeria olacak.
İktidara gelene kadar esirlerin serbest bırakılmaması halinde Orta Doğu’yu cehenneme çevirmekle tehdit eden Trump’ın himayesinde Netanyahu’nun dediği gibi Sykes-Picot Anlaşması’nın çizdiği sınırların değişmesi süreciyle fiili olarak karşı karşıyayız. Trump’ın bölgeye atadığı elçi de Trump’ın tehdidini tekrarlıyor. Sonuçta Amerikan başkanının yapacağına kim karşı çıkabilir?
Neler olup bittiğine dair tablonun tamamlanabilmesi adına, artarda Batılı ülkelerin Heyet Tahrir Şam ismini Batılı terör listelerinden çıkarma vaadinde bulunmalarını izlemek yeterli. Yeni yönetimin, İsrail’le normalleşme konusundaki pozisyonunu netleştirmeden -sorumluluk gereği şunu da söyleyelim ki bunu henüz en azından alenen yapmadı- kara listeden çıkması düşünülemez.
Hiç kuşkusuz Sykes-Picot sınırlarının ihlali büyüklüğündeki bir değişiklik, bu anlaşmanın bir parçası olmayan ama mirasını devralan Amerikalılar için bir örgütün veya kişilerin terörle sınıflandırılmasını göz ardı etmeye değer. Afgan Arapların; el-Kaide, IŞİD vb. gruplardaki mirasçılarını Amerikan ulusal güvenliğini tehdit eden bir mevziden çıkartabilecek bir formül varken ve bu grupların kalıntılarının da ABD’nin istediği görevleri yerine getirmek üzere rehabilite edilmesi artık mümkünken bu gayet olası. Evet, Sykes-Picot Antlaşması ile paylaştırılan saltanat mirasının varisleri bugün Filistin ve diğer İslam ülkeleri pahasına Şam’a sadık bir hükümdar getirerek bu mirasın diğer parçalarını kurtarmaya çalışıyor.
Kudüs Haber Ajansı - KHA
ÇEVİRİ ANALİZ, 16 Aralık 2024 13:56
Yorumlar (0)