Ortadoğu'da Zor Haftalar: Ateşten Suriye'ye
ÇEVİRİ ANALİZ, 04 Aralık 2024 20:25İbrahim el-Emin tarafından al-akhbar.com adlı internet sitesinde kaleme alınan “ZOR HAFTALAR: ANLAŞMANIN UYGULAMAYA GİRMESİNDEN SURİYE’DEKİ GELİŞMELERE” başlıklı yazıyı siz kıymetli okuyucularımız için çevirdik.
Savaş henüz sona ermedi. Ateşkes anlaşması iyi çalışmıyor. Temmuz 2006’daki savaşın sona ermesinden sonraki 40 gün boyunca yaşananlara benzer ihlallerin yaşandığı doğrudur; ancak aradaki fark, işgalci Siyonist düşmanın, savaşın sonuçlarına dair yaptığı okumayla ve Lübnan devletini, Fransa’yı ve ABD’yi büyük zorluklarla karşı karşıya bırakacak saha gerçekleri dayatmaya çalışması ile alakalı. Direniş ise ateşkesin bozulma ihtimaliyle yüzleşmekten ötürü değil de ateşkesi kabul etmek zorunda kalan düşmanın sahada elde edemediği sonuçlara kavuşmak adına baskı kurmaya çalışmasından dolayı hâlâ tetikte.
Lübnan’da ne olduğu ve savaşın sonuçlarının değerlendirilmesi konusundaki tartışmalar bitmeyecek. Savaşın maliyetinin, kayıp ve kazancın tek göstergesi olduğuna inananlar hep olacak. Bu tavır, durumu değerlendirmedeki mantık eksikliğinden ziyade direnişin savaşı kaybettiği varsayımına dayalı bir iç kazanım elde etme arayışını/ahlaksızlığını yansıtıyor. Zaten savaş esnasında iğrenç tutumlar sergileyen bu bakış açısına sahip insanların bir sonraki aşamada saçmalamayı bırakmaları da beklenemezdi. Ne var ki tehlikeli olan şey burada, olayların gidişatını gerçekçi olmayan bir şekilde yorumlamada çok ileri gitmeleri ve içerideki durumu gerçekten istikrarı tehdit edebilecek zor bir aşamaya çekmeye çalışmalarıdır. Direnişe karşı olan bu grup, bugün daha korkunç bir iş yaparak Suriye’de yaşanan büyük çatışmaların sonuçlarını da kartlarına eklemek ve öyle kumar oynamak istiyor. Evet mezkûr grup, direnişin yanında yer almasının bedelini farklı bir şekilde ödeyen Şam’da direnişin, önemli bir yer kaybetmekte olduğu temelinde hareket ediyor. Şam’ın bedel ödediği doğrudur; zira İsrail’in Gazze, Lübnan ve Suriye’ye yönelik savaşı sonucunda meydana gelen gelişmeler böyle büyük olmasaydı, Suriye’nin kuzeyinde yaşanan askerî harekâtlar da olmazdı.
Tüm bunların yanında Lübnanlıların genel bir yorgunluk hali yaşadıkları rahatlıkla görülüyor. Üstüne üstlük savaş, ülke dahilinde halkın omuzlarına binen ekonomik yükü biraz daha artırıyor.
Direnişin kendisini ülke içi siyasi alana izole edeceğine ya da bölgedeki zorluklara karşı eli bağlı kalacağına inanmak saflıklıktır.
Lübnan’ın çoğunluğunun nefes almaya ve uzun vadeli istikrara götürecek bir geçiş aşamasına girmeye ihtiyacı kesinlikle var. Ancak kontrolü kim elinde tutuyorsa hâlâ aynı plan doğrultusunda çalışıyor ve Lübnan’ın geleceği konusunda bölünmüş iç güçler hâlâ Lübnan’ın bölgedeki gelişmelerdeki tavrıyla alakalı birbiriyle çatışan tasavvurlara sahip. Direniş karşıtı grup bugün bölgeye yönelik Amerika ve Batı ortaklığındaki projeyle tutarlı olduğuna inandığı siyasi kazanımlar elde etme fırsatına sahip olduğuna inanıyor. Bu insanlar, işgalci Siyonist düşman varlığına, Gazze’deki savaşı bir an önce durdurma zorunluluğunu dayatacak içerdeki büyük halk patlamasının yaklaştığını bile bile mezkûr projenin, yalnızca Amerikalıların ve Avrupalıların faydasına olmadığını aynı zamanda İsrail’e de hizmet ettiğini kasıtlı veya kötü niyetli olarak görmezden geliyor.
Lübnan İslami Direnişi Hizbullah, bugün halkının yaralarını sarmak, sosyal güvenlik ağı temin etmek, yeniden inşa için sağlam bir program sağlamak ve Lübnan’ın yarısından fazlasının damarlarına hayat pompalamakla meşgul olsa da öncelikle bir direniş, sonra bir siyasi parti ve bölgedeki uzantılarıyla bir halk hareketi olarak kendisini ilgilendiren büyük zorluklardan gafil değil. Ne olduğuna dair açık, samimi ve şeffaf yanıtlar gerektiren zor sorularla yüzleşmesi de pek yakındır.
İnsanların, bu büyük mücadelenin kendi araçları olduğunu, inceleme ve zaman gerektirdiğini ve Siyonist düşmanın Lübnan’a yeniden savaş açmaya yeltenmesi durumunda direnişin, yeniden etkili bir güç olarak kendini gösterebilmesi adına yapılan güçlendirme çalışmalarına eşlik edeceğini bilmesi beklenmekte. Her ne kadar birçok kişi bunun artık Lübnan’da olup bitenlerle alakası olmadığını düşünse de bu gerçek bir çalışmadır. Direnişin eylemlerini okumada iyi olmayanlar, meselenin kökeninin İsrail’in varlığıyla alakalı olduğunu; bu canavarın evlerimizin ve insanlarımızın yakınında var olduğu müddetçe direniş fikrinin temel olmaya devam edeceğini ve tıpkı Lübnan’da yaptığı gibi Gazze’de öldürmeyi sürdüren vahşi Siyonist aklın dilediği şekilde saldırmaya hazır olduğu müddetçe karşısında direnişin kesin bir seçenek olarak kalacağını gözden kaçırıyorlar. Bu insanlar ayrıca direnişin; yaşananların, kendisini, konumunu, rolünü ve sırtını korumasını büyük ölçüde etkileyeceğinden Suriye’de olup biteni takip etme kaygısında olduğunu da görmüyorlar.
Bugün birincil görev olarak direnişin gücünü geri kazanmasından bahsedilmesi bazılarına garip gelebilir. Pek çok kişiyi son savaşın, direnişi tercih etmekle ilgi değil; düşmanın varlığıyla alakalı olduğuna ikna etmek zor olabilir. Şu hâlde kullandığımız araçları tekrardan gözden geçirmeliyiz. Yeni araçlardan bahsetmekten maksat, uluslararası toplumun sahnelediği saçma şakaların ardına takılıp uluslararası meşruiyete saygı çağrısı yapmak değildir. Maksadımız ve eylemimiz, direnişi güçlendirecek ve son savaşta yaşandığı gibi düşmana acı vermesini sağlayacak şekilde direnişin bünyesini yeniden inşa etmesine olanak sağlayacak fikirler ve çerçeveler meydana getirmektir.
Yaşananlar nedeniyle içeride siyasi ortam alevlenecek. Ne var ki başkanlık seçimi herkesin üstünde bir şey olarak çıkıp gelmiş olsa da bu, Lübnanlıların yakında gerçek veya potansiyel başkan adaylarının program düellolarına tanık olacağı anlamına gelmiyor. Hakikat anına yaklaştıkça yüzleri gerçekte olduğu gibi göreceğiz ve mesele bitmeden kartlar, bugün var olan güç dengesine göre, herhangi bir grubun başkanlık savaşını kazandığını iddia edemeyeceği biçimde bir uzlaşmayla karılacak. Bu sonuç, kaos seçeneğiyle yüzleşmede faydalı bir şey olabilir; ancak devletin farklı temeller üzerinde yeniden inşası bağlamında yararlı değildir. Çünkü iç bölünmelerin doğası ve dış etkinin boyutu, iç sahnede geniş çaplı değişikliklere izin vermeyecektir. Tam tersine, şu ana kadar ortaya çıkan göstergeler, hepimizi yeniden o büyük soruya getirecektir: Dünya, Lübnan’ın istikrarlı bir ülke olmasını istiyor mu, yoksa bölgede hüküm süren kaosun bir parçası olmasını mı istiyor?
Düşmanın ateşkes anlaşmasına bağlılığının boyutunu gösteren ciddi bir sınav olan zorlu haftalarla karşı karşıya olduğumuz açık. Ancak bu aynı zamanda iki seçenekle karşı karşıya olduğumuz şu anda anlaşmanın uygulanmasına ilişkin gerekliliklere dair Lübnan devletinin anlayışının doğası açısından da ciddi bir sınavdır: süreci dış taleplere göre mi sürdürecek yoksa Lübnan’ın kendi çıkarlarına bağlı mı yürütecek? Bütün bunlara ek olarak daha da hassas gelişmelere sahne olabileceğine inanılan Suriye’de de olağandışı gelişmeler yaşanıyor. Özellikle çatışmalar, işgalci Siyonist düşmanın, Suriye’yi bölmeye yönelik oyunlara girişmek isteyeceği ve en büyük tehlike olan güneyinin bir kısmına el koyabileceği bir düzlemde alevlerinin Lübnan’a ulaşacağı Suriye’nin güney bölgelerine doğru ilerlerse… Zira bu, Suriye devletinin kendi toprakları üzerindeki egemenliğinin azalması bir tarafa İsrail’in bir aşamada Lübnan’ı kuşatmayı, oradaki ateşi yeniden alevlendirmeye hazırlık yapmayı hedeflediği manasına da gelecektir.
Kudüs Haber Ajansı - KHA
ÇEVİRİ ANALİZ, 04 Aralık 2024 20:25
Yorumlar (0)