Lübnan'a Yönelik Saldırılar Tansiyonu Arttırabilir
ÇEVİRİ ANALİZ, 02 Ekim 2024 20:06İbrahim Alluş tarafından almayadeen.net adlı internet sitesinde kaleme alınan “LÜBNAN’A YÖNELİK SİYONİST SALDIRILAR VE TANSİYONUN DAHA DA YÜKSELMESİ İHTİMALİ” başlıklı yazıyı siz kıymetli okuyucularımız için çevirdik.
Amerika Birleşik Devletleri İsrail’in yenilmesine müsaade etmeyecek. Washington, Gazze ve Lübnan direnişinin yok edilmesini destekliyor. Buna karşılık Direniş Ekseni de Gazze ve Lübnan’da direnişin ezilmesine izin vermeyecek.
Amerikan yönetiminin, Gazze’ye ve şimdi de Lübnan’a karşı yürüttüğü askeri hamlede Siyonist varlığa verdiği desteğin iki yönü var. Bunlardan ilki; Amerika’nın, İsrail’in varlığına ve güvenliğine, dolayısıyla onun çevresinde bulunan dost düşman tüm güçlere nispeten askeri ve teknik üstünlüğü sağlaması adına verdiği ilkesel ve sabit destekle ilgili. Nitekim ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı’nın (CENTCOM) resmi internet sitesinde de belirtildiği gibi “İran ve vekillerini caydırmak” bu kurumun birincil vazifesi. Bu hal, son zamanlarda Siyonist varlığın kuzey cephesindeki durumun patlak vermesi ve daha da kötüleşme olasılığı karşısında Doğu Akdeniz ile Umman Körfezi arasındaki ABD askeri yığınağının artmasında açıkça görüldü. Military Times’n 18 Eylül 2024 tarihli ve Associated Press’in 20 Eylül 2024 tarihli haberine göre Pentagon, güçlerini bölgeye daha fazla sürükledi ve nihayetinde bölgedeki iki Amerikan uçak gemisiyle beraber asker sayısı birkaç hafta önce 50.000 ulaştı. Daha önceki bir yazımızda da işaret edildiği üzere Washington’un kendi kaynaklarına göre kara, deniz ve hava kuvvetlerinde yer alan toplam asker sayısı -müttefikler hariç- bölgede 52 bin. Bu açıklamayı, 7 Ekim’den önce mezkûr sayının 34.000 olduğunu iddia edenler ve bu sayının sonrasında 40.000’e ulaştığında ısrar edenler için yapmış olalım. ABD ile Çin ve Rusya arasındaki dikleşmenin sadece bölgemizdeki çatışma takvimine bağlı olmamasından hareketle iki Amerikan uçak gemisinden birinin bölgeyi terk edip Pasifik Okyanusu bölgesine yönelmesiyle yukarıda belirtilen sayı şu anda birkaç bin azalmış olsa bile atıfta bulunulan kaynaklar her hâlükârda çatışmanın büyümesi durumunda Amerikan askeri takviyesinin hazır olduğunu söylüyor. Yine bu kaynaklara göre şu anda Doğu Akdeniz kıyılarına yakın iki çıkarma gemisi ve amfibi saldırı gemisi USS Wasp’a ek olarak Umman Körfezi’nde Abraham Lincoln uçak gemisi ve ona tabi üç destroyer; Kızıldeniz’de ise iki destroyer ve güdümlü füze taşıyan bir denizaltı bulunuyor.
Wasp İngilizcede eşek arısı anlamına geliyor. 2001 yılında Afganistan’da, 2003’te Irak’ta ve 2011’de de Libya kıyılarında görev alan USS Wasp, 2.400 üyeden oluşan ve bazen sudan uzakta çalışan kara, paraşüt ve hava bileşenlerine sahip 26. Deniz Keşif Birimi’ni bünyesinde barındırıyor. Bir mücahit bu hususta açıklamada bulunmasa da direnişe Lübnan ve Gazze kıyılarında gizlenen bu tehlikeye karşı tembihte bulunmak gerekiyor. Burada kapsamlı bir savaş çerçevesinde gerçekleşmese dahi mevzunun “teröre karşı savaş” modelinde doğrudan Amerikan müdahalesine varması halinde iki çıkarma gemisinin, potansiyel etkilerinin hesaba katılmasından bahsetmiyoruz bile.
Ayrıca Lincoln uçak gemisinden 6 adet F-18 uçağı mevzu bahis kaynaklarını yerini söylemeye yanaşmadığı bölgedeki bir üsse transfer edildi ve beşinci nesil 12 adet gelişmiş F-22 uçaktan müteşekkil ek bir filo da bölgemize gönderildi. Amerikan gemilerinin Arap sularında taşıdığı uçak, helikopter ve insansız hava araçlarının yanı sıra güneybatı Asya’daki Arap topraklarındaki Amerikan kara üslerinde konuşlu savaş uçaklarının filo sayısı böylece 4’e ulaştı.
Bölgemizdeki hedeflere hava saldırı düzenlenebilmesi için bölgemizde bulunmanın şart olmaması da ayrıca dikkat çekici. Nitekim geçtiğimiz Şubat ayında Irak direnişinin gerçekleştirdiği saldırıda 3 Amerikan askerinin öldürülmesine yanıt verme bahanesiyle iki Amerikan B-1 bombardıman uçağı, Teksas’taki Dyess Üssü’nden Suriye ve Irak’ta 85 noktayı bombalamak üzere havalanmıştı. Ne var ki bu iki bombardıman uçağının uçuşu gidiş-dönüş 30 saat sürdü. Dolayısıyla Amerikan uçak filoları, Arap topraklarına ve sularına yerleştirilerek - özellikle savaşın çıkması durumunda- sabit ve hareketli hedeflere yaklaştırılmış oldu.
Amerika’nın Siyonist Varlığın Hava Üstünlüğünü Güçlendirme Taahhüdü
Lübnan, Filistin, Suriye, Irak ve Yemen’deki direniş grupları ile çatışmanın tırmandığı bir dönemde ABD’nin bölgede askeri yığınak yapmasının; İsrail’in hava ve füze üstünlüğünü güçlendirmeye yönelik olduğu aşikâr. İşgalci güçlerin genelkurmayı açısından bu, stratejik bir rezerv ve Netanyahu hükümeti açısından da saldırıların gerçekleşmesi noktasında başlı başına siyasi bir kılıf mesabesinde. Eğer Direniş Ekseni, Siyonist saldırganlığa istikrarı bozacak veya İsrail’in varlığını tehdit edecek şekilde karşılık verirse Pentagon, defalarca belirttiği ve en önemlisi de yaptığı rezervin şahit olduğu üzere İsrail’i savunacaktır. Şu hâlde savaş, tek bir taraf olan Amerikan-Siyonist birlikteliğiyle yapılıyor. Ancak Amerika’nın gücünün de sınırları var; buna, ABD’nin uzun süreli veya ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı’nın (CENTCOM) bölgesinde daha fazla savaş başlatmaya karar vermesi durumunda Rusya ve Çin’in uluslararası arenada çok ileri gitmesi korkusu da dahil. Amerikalılar daha önce birden fazla savaşta, son zamanlarda da Afganistan ve Irak’ta, mağlup oldular ve yine mağlup olacaklar. Çünkü yükselen bölgesel ve uluslararası güçlerin varlığı ışığında dünya üzerindeki Amerikan hegemonyasının devam etmesi olmazsa olmaz bir kader değil. Dünya halkları da sonsuza kadar bu hegemonyanın altında kalmayı kabul etmeyecektir.
Tüm bunlara rağmen Siyonist saldırılara yanıt olarak Direniş Ekseni’ni derhal kapsamlı bir savaşa girişmemekle kınayanlar için şu ana kadar caydırıcı bir mesaj taşıyan bölgedeki Amerikan seferberliğine işaret etmek gerekir. Güç dengesinde Amerikan bileşeni dikkate alınmalı. Yine de bilinmeli ki bu, muhteşem güçlü ya da kırılmaz bir bileşen değil bu; ancak şu da bir gerçek ki Rusya ve Çin, Merkez Kuvvetler Komutanlığı’nın bölgesinde savaşa girmeye hazır olmadığı sürece bunun bedelini bölge halkları olarak biz ödeyeceğiz. Evet, bugün daha önce defalarca olduğu gibi Amerikan güçlerinin bölgeye gelmesi ile doğrudan ABD güçleriyle yüzleşme durumuna gelindi. Tam da burada direnişin bedelinin her zaman teslim olmanın bedelinden daha az olacağı hatırlanmalı.
İşgalci İsrail’in saldırganlığına her zamanki gibi devam edebilmesi için bir milyar dolar karşılığında teslimatı doğrudan başlayacak olan 33.000 tank mermisi ile 50.000 havan mermisi ve askeri kamyon anlaşmasına ek olarak hava filosunun; askeri kargo, havadan yakıt ikmali, erken uyarı, keşif ve eğitim uçaklarının yanı sıra 280 savaş uçağı olduğu tahmin edilen Siyonist varlığın hava üstünlüğünü pekiştirme bağlamında Biden yönetimi geçen ay İsrail ile 18,82 milyar dolar karşılığında teslimatı önümüzdeki yıllarda başlayacak 50 adet F-15 savaş uçağı satışını onayladı.
Times of Israel’in 4 Haziran 2024 tarihli haberine göre geçtiğimiz haziran ayı başında İsrail Savaş Bakanlığı, Pentagon ile finansmanı Siyonist varlığa yönelik Amerikan yardımı ile gerçekleşecek ve İsrail Hava Kuvvetlerine önümüzdeki senelerde teslimatı yapılacak “hayalet” ismiyle maruf F-35 savaş uçağından 25 adet almak üzere bir anlaşma imzaladı.
Siyonist varlığa hâlihazırda 50 uçaklık daha önceki bir anlaşmanın parçası olarak teslim edilen 39 “hayalet” uçağı var ve geriye kalan 11 uçak ise hâlâ yapım aşamasında. Dolayısıyla iki sözleşmenin uygulanması neticesinde Siyonist varlığın F-35 uçak filosunun büyüklüğü 75 uçağa ulaşıyor.
Uçaklar ve füzeler elbette savaşlarda son noktayı koymak için yeterli değil; ancak Gazze ve Lübnan’ın da şahit olduğu gibi kapsamlı yıkımlara ve büyük katliamlara neden olma kapasitesine sahip. Şu da apaçık bir gerçek ki özelde Amerika ve genelde de Batı’nın “İsrail savaş makinesine” desteği olmasaydı Siyonist işgalin katliamları gerçekleşmezdi.
Stockholm Barış Araştırma Enstitüsü’nün istatistikleri, 2013 ile 2023 yılları arasında Siyonist varlığa yapılan silah ithalatının %65,6’sının Amerika Birleşik Devletleri’nden, %29,7’sinin Almanya’dan ve %4,7’sinin İtalya’dan geldiğini ve 2019 ile 2023 yılları arasında Amerika’nın Siyonist varlığa silah ithalatının %69’a yükseldiğini gösteriyor.
Biden Yönetiminin Siyonist Varlığa Desteğinin Diğer Yönü
Amerikan Foreign Policy dergisinin 29 Şubat 2024 tarihli haberine göre Gazze ve Lübnan’da uzayan savaş, Siyonist varlığı askerî açıdan ABD’ye her zamankinden daha fazla bağımlı hale getirdi. Derginin hazırladığı rapora göre tarihsel olarak işgal güçlerinin askeri doktrini, düşman topraklarında kısa, yıkıcı savaşlar yürütmeye dayanıyordu; ancak İsrail’in 7 Ekim’deki Hamas saldırısına yanıt olarak verdiği savaş, İsrail ordusunun tanıdık doktrininden büyük bir sapmayı temsil etti.
Derginin raporunda ima edildiği üzere sanki Siyonist düşmanın, Gazze ve destek cepheleriyle savaşı hızla çözme seçeneği vardı. İşgalin kendi alışıldık tavrından deyim yerindeyse askeri doktrininin gereğini yapmaktan uzak kalmasını açıklama sadedinde 7 Ekim’de, 1948’de işgal edilen topraklara doğrudan ve ani bir kara saldırısı düzenlenmesinin teşkil ettiği ayrımın yer aldığı zikrediliyor. Bu, İsrail’in Gazze’den, Lübnan’dan veya başka bir yerden tekrarlamasına izin veremeyeceği bir durum. Ne var ki işgalin, Gazze savaşını veya destek cephelerini bırakın “hızlı” çözmeyi; askeri, siyasi veya güvenlik açısından çözememesi, Siyonist bakış açısına göre savaşın devamını gerektiren çeşitli stratejik gerçekleri ve zorunlulukları dayattı. Bu son açıklamayı savaşın devam etmesini yalnızca Netanyahu ve hükümetini ilgilendiren kişisel veya siyasi mülahazalara bağlayanlar için yapıyoruz.
Önemli olan savaşın uzamasının İsrail’i Pentagon kaynaklarına her zamankinden daha bağımlı hale getirmesi. Aynı derginin raporuna göre Siyonist varlık “gelişmiş bir askeri sanayi üssüne ve ileri düzey bir askeri yapıya” sahip; ancak savaşın aylarca devam etmesi, Siyonist varlığın askeri kurumuna -bazı silahlara diğerlerinden daha acil olmak üzere- stokunu yenilemesi gereksinimini doğurdu. Özellikle Hizbullah söz konusu olduğunda İsrail ordusunun daha hassas güdümlü silahlara ihtiyacı var. Bu da Hizbullah’ın fırlatma sahalarını ve diğer hassas bölgelerini etkisiz hale getirmek için çok mühim.
Amerika’nın Refah’taki İsrail askerî harekâtına, sivilleri öldürmesine ve ardından da Lübnan’a kapsamlı bir savaş başlatmasına itiraz olacak biçimde Biden yönetimi, Amerikan seçimleri arifesinde özellikle Gazze ve Filistin’i destekleyen Demokrat Parti’nin gençlik kesimine ve ABD’deki Arap ve Müslüman seçmenlere hususen 1.000 kiloluk ağır bomba türünü göndermenin askıya alınmasını “satmaya” çalıştı. Netanyahu ise Biden yönetiminin, Siyonist varlığa silah sevkiyatını engellediğini öne sürmeye başladı ki bu durum seçim açısından Trump’a ve Cumhuriyetçilere yaradı.
Reuters’in 28 Haziran 2024 tarihli, ABD yönetimindeki özel kaynaklara dayandırdığı bir rapora göre ABD, 7 Ekim 2023 ile geçen haziran ayı arasında 1.000 kiloluk ağır bomba türüne dahil MK-84 bombasından en az 14.000 adet, 250 kiloluk bombalardan 6500 adet, hassas güdümlü havadan karaya füzeler olan hellfire füzesinden 3.000 adet, 1.000 adet sığınak delici bomba, 2.600 adet küçük çaplı havadan atımlı bomba ve diğer cephaneliklerden işgalci İsrail’e sevk etti.
Reuters raporu adı açıklanmayan resmi kaynaklarına atıfta bulunarak bu genel rakamların, İsrail’e silah tedariğinin sınırlandırılmasına yönelik uluslararası çağrılara ve Biden yönetiminin 1.000 kiloluk ağır bomba türünü “askıya alma” kararına rağmen ABD’nin müttefikine verdiği askeri desteğin önemli bir düşüş yaşamadığını gösterdiğini ekledi.
Biden yönetiminin 1.000 kiloluk bombalara yönelik yasağı, yalnızca 7 Ekim’den bu yana en az 14.000 tanesini Siyonist varlığa göndermesine ve 250 kiloluk bombalar ile diğer tüm füze ve füze türlerini göndermeye devam etmesine rağmen hâlâ yürürlükte. Kamala Harris, bunu savaşı durdurma savunucularına yönelik bir seçim aracı olarak kullanmaya çalışırken, büyük bir ihanetle mücadele mesabesindeki bir savaşın ortasında kongre ve senatodaki Siyonist lobi, İsrail’e çok ağır bombaların ihracatına herhangi bir kısıtlama getirilmesine karşı galeyana gelmiş durumda.
Burada Amerika’nın 1.000 kilogramlık bombalarıyla gerçekleşen büyük katliamların ve tamamen yıkılan binaların videolarının yayılması halinde seçmen kaybetmek istemeyen Biden yönetimi ve Demokrat adaylarla ilgili bir halkla ilişkiler meselesiyle karşı karşıyayız. Kritik bir seçimin arifesinde İsrail’in Lübnan’a karşı kapsamlı bir savaş başlatmasını istemiyorlar. Zira Gazze’den sonra Lübnan topraklarını dövmek için bu bombalardan binlercesini kullanmak İsrail’in stoklarını tüketebilir; ancak bunları seçici ve düzenli bir şekilde kullanmak stokları tüketmez ve Amerikalıları fazla endişelendirmez. Bu da Biden yönetiminin ve Demokratların itirazının, Gazze veya Lübnan’daki direnişi yok etme veya genel olarak Direniş Ekseni’ni yok etme amacına değil; böylesi bir siyasi aşamada kapsamlı bir İsrail saldırısının başlatılmasına yönelik olduğu anlamına geliyor. Kapsamlı bir savaş yerine siyaseti savaşla karıştıran yöntemler aracılığıyla ve İsrail ile normalleşme yoluna girenlerle ABD’ye tabi olanların yüz suyunu kurtarma ihtiyacının hâkim olduğu uzun soluklu bir mücadele tercih ediliyor Biden yönetimince. Bizzat bu seçim anında, Siyonist varlığın kapsamlı bir savaşa doğru ittiği tırmanışın durdurulması gerekiyor. Nitekim Netanyahu hükümetinin reddettiği acil ateşkes çağrısı da bu bağlamda gerçekleşmişti.
Daha önce 3 makalede birçok Amerikan ve Batılı araştırma merkezinin bu yaz sonunda kapsamlı bir savaşın çıkma olasılığının artacağını tahmin ettiği ifade edilmişti. Doğrusu stratejik açıdan Siyonist varlık, etrafında 7 Ekim’den daha büyük bir atılım gerçekleştirebilecek güçlerin mevcudiyetiyle “toplum” ve “kurumlarıyla” varlığını uzun süre devam ettiremez. Halihazırda Siyonist atmosferin tırmandırılması ve kızıştırılması siyaseti doğrudan Trump’ın faydasına ve Demokratlar için ise sıkıntılı bir durum oluşturuyor. Dolayısıyla bu, Trump’ın geri dönüp tam Amerikan desteğiyle, herhangi bir kısıtlama olmaksızın topyekûn bir savaş başlatması üzerine bahse giren Netanyahu’nun çıkarlarını temsil ediyor ve bunun da dikkate alınması gerekiyor.
Sonuç olarak Amerika Birleşik Devletleri İsrail’in yenilmesine müsaade etmeyecek. Washington, Gazze ve Lübnan direnişinin yok edilmesini destekliyor. Buna karşılık Direniş Ekseni de Gazze ve Lübnan’da direnişin ezilmesine izin vermeyecek. Binaenaleyh sakinleşmekten ziyade tırmanışa açık sıfıra götürecek bir oyunun ortasındayız ve çeşitli değerlendirmeler sonucunda büyük patlama bir an bile uzaklaşırsa bölge rayına oturacak demektir. Genel manzara bunu gösteriyor.
Kudüs Haber Ajansı - KHA
ÇEVİRİ ANALİZ, 02 Ekim 2024 20:06
Yorumlar (0)