ABD, Kızıldeniz Savaşını Kaybediyor?
ÇEVİRİ ANALİZ, 11 Eylul 2024 20:17Hal Brands tarafından deccanherald.com adlı internet sitesinde kaleme alınan “AMERİKA, KIZILDENİZ SAVAŞINI KAYBEDİYOR” başlıklı yazıyı siz kıymetli okuyucularımız için çevirdik.
Orta Doğu standartlarında, geçtiğimiz yıl sürprizlerle doluydu. Hamas'ın birdenbire gerçekleştirdiği bir saldırı, Holokost'tan bu yana Yahudiler için en ölümcül günü tarihe kazıdı. Gazze'de ortaya çıkan İsrail-Hamas savaşı, neredeyse herkesin hayal ettiğinden daha uzun sürdü. İran, İsrail'e karşı belki de tarihin en büyük insansız hava aracı ve füze saldırısını başlattı ve bu, bölgedeki ve bölge dışındaki ülkelerin eşi benzeri görülmemiş işbirliğiyle görmezden gelindi.
Ancak en büyük sürpriz aynı zamanda küresel düzen için en kaygı verici olanıdır. Çoğu Amerikalının adını hiç duymadığı radikal, bir yarı-devlet aktör olan Yemen'deki Husiler, on yıllardan bu yana denizlerin özgürlüğüne yönelik en ciddi meydan okumayı başlattı ve yorgun bir süper gücü tartışmalı bir şekilde olsa da yendi.
Husiler, Kızıldeniz ile Aden Körfezi'ni birbirine bağlayan Bab el-Mendeb üzerinden deniz taşımacılığına karşı harekata 2023'ün sonlarında başladı. Görünürde Filistin halkına duydukları sempatiden dolayı saldırıyorlar ama aynı zamanda İran tarafından yetiştirilen bir grup Orta Doğulu vekil olan “Direniş Ekseni” içinde itibar kazanmak için de saldırıyorlar.
Ocak ayında Washington, deniz taşımacılığını insansız hava araçlarından ve füzelerden korumak için savunma çabalarını (büyük ölçüde ABD destroyerleri tarafından) ve ayrıca Yemen'deki Husi saldırı yeteneklerine karşı hava saldırılarını içeren Refah Muhafızı Operasyonu ile yanıt verdi. Sonuçlar en iyi deyimiyle vasattı.
Husiler Süveyş Kanalı trafiğini yarıdan fazla azalttı ve Mısır'ı geçiş ücreti gelirlerinden mahrum bıraktı. İsrail'in Akabe Körfezi'ndeki Eilat limanını iflas ettirdiler. Neredeyse bir yıl sonra, grup caydırılmaktan çok cesaretlenmiş görünüyor: Yakın zamanda bir petrol tankerinde hasar meydana getirdi ve bu hasarla, feci çevresel sonuçları olan bir sızıntıya sebep oldu. Küresel ticaretin %10 ila %15'ini taşıyan bir su yolu, bir ölüm bölgesi haline geldi.
Bu destan, eski ve yeni dinamikleri birleştiriyor. Arapça "gözyaşı kapısı" anlamına gelen Bab el-Mendeb, uzun zamandır bir mücadele odağı olmuştur. Bu geçiş noktası, güney Arap Yarımadası ve Afrika Boynuzu'ndaki istikrarsızlıkla çevrilidir. Bu durum on yıllardır çatışma ve dış müdahaleye davetiye çıkardı, ancak Husilerin harekatı aynı zamanda yeni küresel dinamiklere de işaret ediyor.
Birinci dinamik, güç projeksiyonunun düşen maliyetidir. Husiler geleneksel bir askeri güç değil; Yemen'i bile tam olarak kontrol etmiyorlar. Fakat hayati denizlere erişimi kontrol etmek için insansız hava araçları ve füzeler kullandılar.
Husiler bu konuda yardım aldı: İran silah ve bunları üretmek için gereken bilgi birikimini sağladı. Ancak Kızıldeniz krizi, görünüşte küçük aktörlerin yıkıcı etkilerini genişletmek için nispeten ucuz yetenekleri nasıl kullanabileceklerini hala ortaya seriyor.
İkinci dinamik, ABD düşmanları arasındaki stratejik sinerjidir. Husiler, İran ve Hizbullah'ın akıl hocalığı sayesinde daha korkutucu hale geldi. Ekim 2023'ten bu yana, Çin'in nakliye gemilerinin çoğunun zarar görmeden geçmesine izin verdiler. Husiler ayrıca Washington'dan intikam almak isteyen Rusya'dan da cesaret ve doğrudan destek aldı.
Pekin ve Moskova, Amerika’nın Orta Doğu'daki çatışmaların yükü altında kaldığı zamanlarda jeopolitik ödüller kazanıyorlar, bu yüzden her ikisi de bu krizin iltihaplanmasına, hatta daha da kötüleşmesine izin vermeye istekli.
Meseleleri daha da alevlendiren üçüncü bir faktör var: Amerika'nın, askeri aşırı genişlemeden kaynaklanan tırmanmaya karşı isteksizliği. Küresel bir süper güç, bir grup Yemenli aşırılık yanlısı ile sonuçsuz bir kısasa kısas mücadelesine indirgendi. Bu aşırılıkçılığın Husileri "caydırılmaz" kıldığını iddia etmek bir tür doğrulardan kaçınma olur.
Asıl mesele, Washington'un gergin bir bölgesel durumu alevlendirme korkusuyla Husileri destekleyen İran istihbarat gemisini batırmak veya Yemen'deki hakimiyetini sürdüren altyapıyı hedef almak gibi daha güçlü önlemler almakta tereddüt etmesidir.
Bu yaklaşım, kısa vadede gerginliğin tırmanma riskini sınırladı, ancak Tahran ve Husilerin hesaplaşmayı tercih ettikleri seviyede kalmaya devam etmesine izin verdi. Bu aynı zamanda, başka yerlerdeki çatışmalara hazırlığından ödün vermeden harekâtı daha agresif bir şekilde yürütmek için yeterli seyir füzesi, lazer güdümlü bomba, saldırı uçağı ve savaş gemisinden yoksun olan bir ABD ordusunun altta yatan yorgunluğunu da yansıtıyor.
Dolayısıyla dördüncü bir dinamik: Uluslararası toplumun kanıksadığı normların çürümesi oldu. Husilerin neden olduğu küresel ticari zarar, dünya ekonomisinin temelini oluşturan nakliye ağlarının uyarlanabilirliği sayesinde aslında sınırlı kalmıştır. Fakat yine de örnek korkunç: Husiler çok önemli bir alanda denizlerin özgürlüğünü altüst etti ve çok mütevazı bir bedel ödedi.
Rusya'nın Ukrayna'daki savaşı, aynı zamanda başka bir temel ilkeyi, zorla fetihlere karşı normları vurguluyor. Revizyonist aktörler, 1945 sonrası dünyamızın göreli refahını, güvenliğini ve istikrarını destekleyen küresel kurallara meydan okuyor.
ABD'nin dramatik bir şekilde rota değiştirmesi muhtemelen yakın değil. Başkan Joe Biden hala o zor İsrail-Hamas ateşkesinin peşinde; bu, en azından Husileri ve diğer İranlı vekilleri, Kızıldeniz deniz gemi saldırılarını sona erdirip erdirmeyeceğinden kimse gerçekten emin olmasa bile, şiddet bahanelerinden mahrum bırakacaktır. Biden, Cumhurbaşkanlığı seçimlerini Tahran'la daha fazla sorun yaşamadan atlatmayı umuyor.
Ancak bu karışık yaklaşım bundan sonra uzun süre hayatta kalamayabilir. 2025'te kim başkan olursa olsun, Amerika'nın Kızıldeniz mücadelesini kaybettiği gerçeğiyle ve ardından gelebilecek tüm zararlı küresel sonuçlarla yüzleşmek zorunda kalacak.
Kudüs Haber Ajansı - KHA
ÇEVİRİ ANALİZ, 11 Eylul 2024 20:17
Yorumlar (0)