İsrail'in, Direnişe Karşı Korkudan Aldığı 7 Tedbir
ÇEVİRİ ANALİZ, 15 Ağustos 2024 19:50İbrahim el-Emin tarafından al-akhbar.com adlı internet sitesinde kaleme alınan “DİRENİŞ EKSENİ’NİN VERECEĞİ TEPKİYE KARŞI SİYONİST DÜŞMANIN SAHADA ALDIĞI 7 ÖNLEM… İSRAİL’İN YENİ BİR 7 EKİM “HALÜSİNASYONU” başlıklı yazıyı siz kıymetli okuyucularımız için çevirdik.
“Kesin olmama”, Lübnan ile işgalci güç arasında sınırdaki durumun, on yıl boyunca yapılan değerlendirmelerinin karakteristik özelliği oldu ve mevcut halin patlama olasılığına ilişkin her konuşmaya damgasını vurdu. Gayet sağlam siyasi ve saha göstergelerinin uzağında, niyet oyununu oynamak kimsenin sakinleşmesine bir katkı sağlamıyor. Geçtiğimiz 7 Ekim’deki Aksa Tufanı Operasyonu’nun ardından -harekât; siyasi, güvenlik ve askeri değerlendirme türlerinin hepsine aykırı gerçekleştiği için- Siyonist düşman, Hamas’ın ortaya koyduğu operasyon karşısında şok oldu. Bunun üzerine İsrail, kendisini yeni bir gerçeklikle karşı karşıya buldu ve meşhur “Mezarlarda uyuma; kötü rüya da görme” atasözüne göre hareket etmeye karar verdi. Hamas’ın operasyonunun akabinde askeri ve güvenlikle ilgili diğer güçler, Hizbullah’ın Aksa Tufanı’na benzer bir operasyon gerçekleştirme girişimini engelleme bahanesiyle Lübnan’a saldırı başlatılması teklifinde bulundu. Şu anda bile Siyonist düşman aynı kısır döngü içinde tutsak: kesin olmama durumu!
Savunma Bakanı Yoav Galant’ın dün Dışişleri ve Güvenlik Komitesi temsilcileri önünde geçen 11 Ekim’de Lübnan’a yönelik operasyonu önerenin kendisi olduğunu ve bugün bunu tavsiye etmediğini söylediği bilgisi sızdırıldı. Bu da bizi Lübnan’la savaşın büyük bir macerayı temsil ettiği ve Gadi Eisenkot’un kabinede Askeri İstihbarat Dairesi başkanının elini tutup ona fikrini ifade etmesi için yalvardığı toplantıya ilişkin daha geniş çaplı sızıntılara götürüyor ki daha sonra eski genelkurmay başkanı, İsrail’in Lübnan’a savaş açarak stratejik bir hata yapmasını ve Hamas lideri Yahya Sinvar’ın tüm cepheleri aynı anda harekete geçirme hayalinin gerçekleşmesini engellediğini söyleyerek övündü.
O günlerin gerçeklerine dönecek olursak, Binyamin Netanyahu’nun neden Lübnan’a karşı savaş seçeneğini kullanmaktan kaçındığı açıklık kazanır. O günlerde Siyonist varlığın başbakanı başka bir hedefe odaklanmıştı ve hâlâ da aynı doğrultuda yürümeye devam etmekte. Lübnan’la savaşın çetin geçeceğini söyleyerek pozisyonunu haklı çıkardığı doğrudur. Ne var ki savaşın hiçbir gerekçesi ya da meşru amacı olmadığını da söyledi. Buna karşılık İsrail’deki tüm yetkililerinden “7 Ekim felaketinin temsil ettiği utancı ortadan kaldırma” mücadelesine katılmalarını da istedi ve on aydan uzun bir süredir yürürlükte olan başka bir eylem programını aklında tuttu. Yegâne amaç, Aksa Tufanı Operasyonu’nun bedelini Filistinlilere kendi kaderlerini tayin etme fikrinden vazgeçirerek ödetmekti.
Gazze’deki savaşı Hizbullah’a saldırmamak için bahane olarak kullanan Netanyahu, savaştan on ay sonra asgari hedeflerine ulaşamadan Lübnan’la savaş konusunu görüşmek üzere geri döndü. Evet, Direniş Ekseni’ndeki taraflar arasındaki birbirine bağlılığın her geçen gün arttığı ve Hamas’ın kuzeydeki müttefiklerinin, Tel Aviv’in ana hedefini gerçekleştirmesi noktasında tehdit haline geldiği bir perspektif ortadayken Netanyahu böyle davranmakta. Tüm bunlar Lübnan Destek Cephesi’nin verdiği zararla beraber düşünülürken Tel Aviv, Direniş Ekseni’nin tepe noktasına değerli lider İsmail Heniye’yi Tahran’da şehit etmek suretiyle mesaj göndermeden önce büyük komutan Fuad Şükr’e suikast düzenleyerek başka bir maceraya atılma kararı aldı.
Bugün İsrail, çok ciddi tehditlerle karşı karşıya ve bu durum, halkını gerilim ve kaygı eşliğinde daha fazla beklemeye itmekte. Paniğin yayılmasını önlemek için ordudan gelen tüm güven verici mesajlar amacına hizmet etmiyor; zira Siyonist varlığın sakinleri İsrail’i korumaya yönelik küresel askeri yığılmayı izliyor ve İran ve Hizbullah’ın vereceği karşılıktan öte bir şeyden korkuyor. İsrail kamuoyu, askeri ve güvenlikle ilgi diğer liderleri gibi, İran veya Hizbullah tarafından yapılacak herhangi bir saldırının sivilleri veya sivil tesisleri hedef almayacağına kani olmasına rağmen dünyanın bu bölgesinde bazılarının aradığı geniş çaplı bir savaşın yaklaştığını görüyor.
İşgal ordusunun korku temelinde gerçekleştirdiği bazı eylemler:
- Gazze’ye saldırı arifesinde yaşananları andıracak derecede genel seferberlik. Tek fark, alarmın, düşmanın tüm silahlarını ve birimlerini içermesi ve İsrail tarihinde türünün ilk örneği olan bir operasyonun başlatılması. Askerlerin bilinen herhangi bir askeri bölgede toplanmasının önlenmesine ve düşman kuvvetlerinin bulunduğu tüm bölgelerde daha büyük kamuflaj operasyonlarına başvurulmasına dikkat edilerek Tel Aviv’in kuzeyine kadar uzanan bir yarıçap içindeki güvenlik servislerine ait karargahlar, istihbarat teşkilatları ve orduya hizmet eden sivil merkezler de dahil olmak üzere tüm kışla ve askeri bölgeler bir kısım teçhizatlarla beraber boşaltılıyor.
- Yeni bir haritaya göre demir kubbe platformlarının ve diğer hava savunma sistemlerinin yeniden dağılımı. Mevzu bahis sistemlerin büyük bir kısmı, düşmanın stratejik veya hayati olduğunu düşündüğü yerlerin yakınına kurulmak üzere taşındı. Bu basitçe, düşman kamuoyunun, askeri liderlerinin büyük nüfuslu merkezlerden ziyade bazı belirli silahları korumakla ilgilendiğini bilmesi gerektiği anlamına geliyor ki bu da Siyonist işgalin, direnişin, sivil merkezleri hedef alabileceği yönündeki anlatısıyla çelişiyor.
- İsrail Hava Kuvvetleri için farklı bir çalışma programı belirlendi. Lübnan’ın çeşitli bölgelerine 24 saat çok sayıda keşif ve saldırı uçağı gönderilirken, bölgenin diğer noktalarında da Amerikan ve İngiliz ordularına ait özel insansız hava araçları görev yapıyor. Bu insansız hava araçları, komuta odalarını, İran veya Hizbullah güçlerinin “özel hareketler” olarak tanımlanan davranışları hakkında saatlik güncellenen bilgilerle besliyor.
- Hizbullah tarafından gerçekleştirilecek bir hücumu engellemek için herhangi bir ani saldırı veya önleyici eyleme yönelik savaş uçaklarını hazırlamak ve onları önü açık alarm durumuna geçirmek. Bu bağlamda büyük bir savaş veya İsrail’in havaalanlarına saldırı durumunda daha önce “dost ülkelerle” varılan mutabakatlar doğrultusunda Siyonist varlığın, bu ülkelerin topraklarına veya askeri havaalanlarına sığınması olasılığına ilişkin önceki mutabakatları aktive etmek adına ilgili ülkelerle yeniden bağlantı kuruldu.
- Hizbullah veya İran’ın yurt dışından başlatacağı herhangi bir saldırıyla eş zamanlı özel operasyonların gerçekleşmesi korkusuyla Batı Şeria’da en yüksek seviyede alarm durumuna geçmek. Kuzeyden gelecek hücumla beraber Filistin Direnişi’nin de özel operasyonlar gerçekleştirebileceği çekincesiyle Gazze Kabuğu denilen bölgede alarma geçmek. Ayrıca Batı Şeria’daki yerleşim yerlerinde yaşayanlardan, Hizbullah ya da İran tarafından aktive edilecek direniş hücrelerinin koordineli saldırılarına maruz kalmaları endişesiyle gerekli önlemleri almaları istenmekte.
- İsrail’in askeri ve güvenlikten sorumlu diğer birimleri ile başta Suudi Arabistan, Ürdün, Suriye, Irak, Kıbrıs, Yunanistan, Güney Avrupa ve Akdeniz suları olmak üzere bölgedeki Amerikan, İngiliz, Fransız ve Alman üsleri arasındaki koordinasyon düzeyinin artırılması. İran, Lübnan, Irak ve Yemen’den beklenen saldırılar karşısında yapılacak iş birliğiyle alakalı eğitim bağlamında saat başı veri alışverişi gerçekleştirmek.
- Günlerce sürecek çatışmalara veya sınırsız vuruşmalara hazırlanmayı amaçlayan bir iç acil durum planının “sessiz aktivasyonunu” başlatmak. Bu plan, verilecek karşılığın tek bir saldırıyla ya da bir günle sınırlı olmayacağı veya İsrail’den bir yanıt geleceği ve çatışmanın büyümesine yol açacağı varsayımına dayanıyor. Eğer bu plan birden kaosa dönüşürse Siyonist varlığın, halkı açısından nasıl sonuçları olacağını tahmin etmesi mümkün olmayacak.
Son birkaç gündür bölgemizde görev yapan yabancı gözlemcilerin “Doğu Akdeniz’de benzeri görülmemiş bir militarizasyon” gözlemlediklerini söylemeleri, bölgenin çok büyük bir çatışmanın eşiğinde olduğu izlenimini veriyor. ABD önderliğindeki Batı, İsrail’i dizginlemeye ve onu Lübnan ve İran’a karşı işlediği suçların bedelini kabul etmesi gerektiğine ikna etmeye niyetli değilse bu ihtimal gerçekten mümkün. Amerikalılar, müzakerelerde bir ilerleme sağlamak için aktif olarak çalışıyor ve İsrail’e verdikleri açık destek ayan beyan meydanda iken gayretlerine ilk yanıtı Hamas’ın vermesini umuyor. Altı hafta sürecek ilk aşama için bile olsa Netanyahu ve hükümetini bir anlaşmaya ikna etmelerine yardımcı olmak adına Mısır ve Katar’dan Hamas’ı ek tavizler vermeye ikna etmelerini istiyorlar. Bu arada Amerikalılar, Biden’ın iki taahhüdünden yine bahsetmeye başladılar ki bunlardan biri, ABD başkanının sözlü olarak ifade ettiği ve Hamaslı yetkililere aktarılan Biden’in savaşa bir daha dönülmemesi için gerekli çalışmayı yapacağına dair vaad; diğeri ise anlaşmanın mutabakata varıldığı biçimde yürümemesi durumunda savaşa geri dönüleceğine dair İsrailli liderlerin Biden’den aldığı yazılı belge… Tabii herkes, İran ve Hizbullah’tan gelecek karşılığın nasıl olacağı bulmacasını çözümleyerek eğleniyor. Bir de İran’ı ve Direniş Ekseni’ni savaşı tırmandırmakla suçlamaktan, tepkinin önemini küçümsemeye ve İsrail’i galip taraf olarak görmeye kadar ileri gitmek için tasarlanmış medya makineleri var!
Her şeyin ötesinde Gazze halkı, bir başına, nerede uyuyacağını bilmiyor. Gazzelilerin, Siyonist askerlerin kanlı partilerinde sonu gelmeyen geri sayma egzersizine başvurmak zorunda kalacakları bir sabahın üzerlerine doğup doğmayacağına dair de bir fikirleri yok. Sonuç olarak mevcut durum, dünyadaki herhangi birinin bu Siyonist varlıkla ve bu tür insanlarla bir gelecek hakkında konuşmasını zorlaştırıyor!
Kudüs Haber Ajansı - KHA
ÇEVİRİ ANALİZ, 15 Ağustos 2024 19:50
Yorumlar (0)