İsrail, Lübnan'a Karşı Savaşa Hazır Mı?
ÇEVİRİ ANALİZ, 12 Haziran 2024 11:13İbrahim el-Emin tarafından al-akhbar.com adlı internet sitesinde kaleme alınan “İSRAİL GERÇEKTEN LÜBNAN’A KARŞI BÜYÜK BİR SAVAŞA GİRMEYE HAZIR MI?” başlıklı yazıyı siz kıymetli okuyucularımız için çevirdik.
Siyonist düşmanı Lübnan’a karşı geniş çaplı bir savaş başlatmak gibi çılgın bir tercihe itebilecek nedenleri saymaya gerek yok. Ordu ve siyasetçiler arasında motivasyon çok yüksek bir derecede seyrediyor. Ordularının kendilerini kolonilere geri gönderemeyeceğini bizatihi dokunarak hisseden yerleşimciler bile ordularının, Hizbullah’ı ezebilecek kapasitede olduğuna inanıyor.
Düşmanın savaşa tutuşma yaklaşımını destekleyen birçok sebep var. Bunların ilki Gazze’ye yönelik harekâtın başarısızlığı ve bunun İsrail’in bölgedeki konumuna dair kötü yansımaları. Tel Aviv, Gazze’de ve işgal altındaki Filistin’in tamamında yaşananlarla ilgili Lübnan İslami Direnişi’ni sorumlu tutuyor. Görünen o ki çatışmalar bu şekilde devam ederse Siyonist varlık, hiç kuşkusuz Hizbullah gibi bir düşman karşısında zor günler geçirecek. Üstelik Tel Aviv’deki karar vericilerin masasında “İsrailli Araplar”dan Hizbullah’a ölümcül bir darbe indirmeleri yönünde sürekli talepler var (ne yazık ki Lübnan’daki bazı sefihler de onlarla aynı safta) ki savaşın bitiminde Hizbullah’ın güçlü kalmasını kendileri için bir felaket ve Lübnan, Suriye, Irak ve bölgede direniş yürüyüşüne katılabilecek yeni ülkeler için de bir kayıp olarak görüyorlar.
Bu noktada sorulacak en önemli soru şu: İsrail’in böyle bir savaşı yürütebilecek iç dinamikleri ve askeri, bölgesel ve uluslararası gücü var mı?
Doğru bilgiye ulaşamamanın ötesine geçen ve düşman liderlerinin ve teşkilatlarının düşünce sistemlerini ve tepeden bakmaya alışmış mantıklarını derinden etkileyen büyük bir istihbarat başarısızlığı sebebiyle şanlı Aksa Tufanı Operasyonu’nun akabinde İsrail’in istihbarat ve stratejik değerlendirme sisteminde açığa çıkan rezilliğin gümbürtüsü hâlâ zihinlerde yankılanmaya devam ediyor. İşaret ettiğimiz değerlendirmeyi kaçıranlar, İran’ın alacağı darbeyi yutacağı ve karşılık vermeyeceği öngörüsünden yola çıkarak işgal ordusunun, Şam’daki İran konsolosluğunu bombalamasına ön ayak olup aynı yolda yürümeyi sürdürdüler. Aynı kişiler, Husilerin oluşturabilecekleri “tehlike” ile alakalı da Husilerden sadece Yemen çevresindeki zayıf Arapların korkacağı takdirinde bulunmuş ve ABD’nin bugün bir avuç Yemen insansız hava aracı ve füzesi karşısında çaresiz kalacağını gözden kaçırmışlardı. İşte yine bu insanlar, bugün Siyonist ordunun Lübnan’daki görevi yerine getirebilecek kapasitede olduğunu söylüyor.
Gazze’de yaşananlar, geleneksel askeri çatışma anlamında herhangi bir profesyonel yaklaşımı içermeyen, intikam amaçlı saldırı operasyonları. Hiç kuşkusuz ABD ve Batı’nın tam desteği olmasaydı bu soykırım operasyonları asla mümkün olmayacaktı. Evet, Batı, cephanesini Tel Aviv’in emrine sunmasaydı katliam bölgelerine bunca mühimmat ulaşamayacaktı. Zira Siyonist varlığın, Gazze Şeridi’nde kullanılan ateş gücünün yarısını bile üretmeye kudreti yoktu. Bu anlamda İsrail’in, Lübnan karşısında Gazze’dekinin benzeri bir cephaneye ihtiyaç duyduğunu söylemesinden ötürü düşman rezervlerinin büyüklüğüne ilişkin soru sormak yerli yerinde bir hareket olacak. Acaba İsrail, daha büyük bir Amerikan müdahalesine mi bel bağlıyor?
Başka bir konu da düşmanlarıyla mücadele ile ilgili temelde caydırıcılık kavramına dayanan İsrail’in, caydırıcılık merkezinde Hamas ve Hizbullah’la mücadele etmekte zorlanması. Lübnan mevzuunda Filistin’e destek cephesini bir zorlama olmadan açanın, operasyonların zamanlamasını ve hedeflerini seçenin Hizbullah olduğunu Siyonist düşman herkesten daha iyi bilmekte. Düşman her defasında caydırmak amacıyla daha yüksek bir tavanla karşılık vermeye çalışsa de Lübnan İslami Direnişi, Siyonist varlığın beklediğinden daha yüksek bir tavanla geri dönüyor. Bu yarıştan çıkan sonuç, direnişi caydırmak için daha ileriye gitme fikrinin devam eden savaşta artık işe yaramadığı. Dünkü operasyona verilecek yanıtın bile iki ordunun çatışma kuralları içerisinde kalındığında hiçbir anlamı olmayacak. Tepkinin niteliği ne olursa olsun direnişin eylem programı, aynı kurallar çerçevesinde seyredecek ve düşmanla yüzleşmede tavanın yükseltilmesini dayatacak.
Düşmanın, askeri istihbaratının depoladığı binlerce hedefi bombalamayı amaçlayan büyük bir hava saldırısı başlatması, pratikte çok sayıda sivil tesisin imha edilmesini gerektiriyor. Büyük bir savaşta ilk kurşunu sıkmaktan ötürü sorumlu olacağının, dünyada giriştiği bu işte kendisini temize çıkaracak kimseyi bulamayacağının ve halihazırda dünya çapında bir dışlanmışlık durumu yaşarken böylesi bir savaşın, İsrail’i küresel diplomasi kulübü içinde daha savunmasız bir konuma getireceğinin Tel Aviv pek ala farkında.
Geriye kalan son mevzu, savaşın bizatihi kendisiyle alakalı. Lübnan ve Hizbullah’a yönelik düşmanın stratejisinin, Gazze ve Hamas’takinden farklı olduğunu hepimiz biliyoruz. Tel Aviv’in son on yılda askeri, güvenlik ve siyasi çabalarını kuzey cephesinde yoğunlaştırdığı gayet açık. Eğer İsrail, Hizbullah’la mücadeleye eskisinden daha hazırlıklı olduğunu düşünüyorsa son sekiz aydaki çatışmalar direniş hakkında neyi ne kadar bildiğinin bir resmini sundu. Saldırıların, düşmanın insani veya askeri olarak ulaşabileceği hedefleri vurmadığı doğru; ancak Lübnan’daki İslami Direniş’in, İsrail’in Gazze’de yaptıklarının ışığında hızla alternatif konuşlandırma, konumlandırma ve depolama planlarına giriştiğini Tel Aviv çok iyi biliyor. Yani düşmanın bir sürpriz unsurunun bulunmaması, sekiz aydır devam eden yıpratma savaşı ve direnişin büyük bir savaş ihtimaline karşı açık bir biçimde bir hazırlık yapması, bunların hepsi, Siyonist düşmanın elinde bulunan hedef bankasının kıymetini düşürüyor. Dolayısıyla düşmanın, askeri açığını kapatmak için önünde yalnızca ateş gücünü kullanma çaresi kalıyor.
Üstelik Lübnan’daki İslami Direniş, işgalci güçteki iç cephenin hazırlığının büyüklüğüne ve kalitesine dokundu. Ekonomik durumdaki büyük ve kötüleşen gerilemeye ek olarak bu manada Siyonist düşmanın, kuzeydeki kolonilerden sürülen yerleşimcilerin barınması sorununu nasıl ele aldığını ve sivil savunma kuruluşlarının, çatışmaların etkileriyle nasıl baş ettiğini gözden geçirmek yeterli. Bütün bunlar bizi çok açık bir sonuca götürüyor: Büyük bir çatışma durumunda düşman, halkına herhangi bir güvenlik sözü veremeyecek. Askerî açıdan Lübnan’a karşı bir hücum gerçekleştirmek isteyen işgal ordusu şu ana kadar alıştığı şekilde güçlerini seferber edemiyor. Düşman ordusunun çok gizli bir şekilde mevzilendiğini, Lübnan sınırının yaklaşık 10 kilometre derinliğinde büyük zorluklarla hareket ettiğini, bundan daha uzak noktalarda daha büyük kamuflaj tekniklerine başvurmak zorunda olduğunu herkes biliyor. Ayrıca zamanlarının çoğunu müstahkem bölgelerde geçiren bazı askerler dışında ön saflardaki mevzilerin çoğu boş. Yine direniş savaşçılarının birkaç gün önce Ramya sınır bölgesine yönelik gerçekleştirdiği operasyonda bölgeden herhangi bir ateş açılmadı ki bunun askerî açıdan işaret ettiği büyük anlamlar var.
Öte yandan Hizbullah’ın füze ve insansız hava araçlarına karşı özel bir hava savunma sistemine yönelen düşmanın, farkı türleriyle Demir Kubbe projesi dışında sihirli bir çözümü yok. Ayrıca Siyonist varlığın, Batı’dan ve özellikle Amerikalılardan büyük miktarda bu alanda tedarik sağlaması gerekiyor. Lübnan’daki direniş operasyonları, hava savunma sistemlerinin işlevini yerine getiremediğini gösterdi. Daha da önemlisi direniş; hem radarlar ve sensörler hem de füze karşıtı sistemlerden pek çok hava savunma sistemini devre dışı bırakmayı da başardı. Lübnan’daki İslami Direniş, Filistin hava sahasında büyük bir özgürlükle faaliyet gösterme konusunda özel bir yetenek sergiledi ve bugüne kadar yalnızca “eski” nesil askeri insansız hava araçlarını kullandı. Bu nedenle Siyonist düşman, geniş alana yayılan bir savaş durumunda direnişin kullanmak zorunda kalabileceği yeni bombalama biçimleriyle yüzleşme yeteneğini nasıl sağlanacağına karar vermesi gerekiyor. Burada farklı türdeki normal, balistik veya güdümlü füzelerden ve aynı anda birçok görevi yerine getirebilen yeni nesil silahlı insansız hava araçlarından bahsediyoruz. Bunlara ek olarak işgal ordusu, direnişin hava savunma sisteminin bazı yetenekleri hakkında kısmen de olsa bilgi sahibi oldu. Yine de büyük insansız hava araçlarını vurmak için kullanılan füzelerin türünü artık bilse de bilmese de Tel Aviv’in, direnişin her türlü İsrail uçağına özellikle de askeri uçaklara karşı kullanabileceği çok etkili silahlar konusunda tatmin edici bir cevabı yok.
Son kertede iş kara harekâtına kalıyor ki bu konuda daha önce Hizbullah’ın darmadağın ettiği, Gazze’deki direnişin de yok ettiği mitler var. Lübnan İslami Direnişi’nin karada bir çatışmaya yönelik hazırlıkları pek çok kişinin beklediğinden çok daha büyük. Belki de Siyonist düşman, savaşın yeteneklerine ihtiyaç duymaması nedeniyle bugünlerde uzun “sıkıcı” saatler yaşayan yeni nesil savaşçılarla karşı karşıya kalacak. Direnişin hazırladığı sürprizler ise gerçek; belki de düşmanın ve nefret besleyenlerin hayal ettiğinden çok daha büyük.
Pratikte İsrail’i Gazze’de ortaya koyduğu ahmaklığın dışında Hizbullah’a karşı büyük bir savaşa girişmeye itecek bir çılgınlık yok. Şunu da net bir biçimde belirtelim ki Siyonist düşman savaşa girmeye karar verdiğinde bu; savaşın ilk saatlerden itibaren Tel Aviv’in sesini yükselteceği, Amerikan ordusunun tüm gücüyle bölgemize gelmesini talep edeceği anlamına geliyor ki Amerikan ordusu, eğer gelirse, gerektiğinde kullanılmaya hazır bir dünya meşguliyet bulacak.
Kudüs Haber Ajansı - KHA
ÇEVİRİ ANALİZ, 12 Haziran 2024 11:13
Yorumlar (0)