ABD, Ramazan'da Filistin'de Yaşanacaklardan Korkuyor

İslam'ın kutsal ayı Ramazan yaklaşırken, Biden yönetimi Gazze'deki Filistin direnişi ile Siyonist varlık arasında geçici bir ateşkes sağlamak için çabalıyor. İsrailli müttefiklerine ateşkesi kabul etmeleri için baskı yapmaya yönelik bu ani değişim, eşi görülmemiş boyutlarda bir tırmanma korkusundan doğuyor.

Axios'ta yayınlanan bir habere göre, ABD hükümeti "Tel Aviv"deki müttefiklerine Gazze'deki Filistin direnişiyle geçici bir ateşkes sağlamaları için Mart ortasına kadar süre verdi. Makale, Washington'un, Tel Aviv’in buna uymaması halinde siyonist varlığa silah tedarikini kesmekle tehdit ettiğini bile iddia ediyor. Son haftalarda ABD hükümeti içinde hayal kırıklığı oluştuğuna ve hatta Amerikan Başkanı Joe Biden'ın İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu'yu eleştirirken özel olarak açık bir dil kullandığına dair çeşitli raporlar var.

İsimsiz ABD'li yetkililere atıfta bulunan çok sayıda sızdırılmış raporun doğru olup olmadığını söylemek imkansız ve ABD-İsrail ilişkilerini şekillendiren diyaloğun gerçekliğini tespit etmek zor. Bununla birlikte, Gazze'ye yönelik soykırım saldırısının en azından geçici olarak durdurulması için bir Amerikan baskısı olduğu açık ve bir Ramazan ateşkesinin mümkün olabileceğine dair birçok işaret var.

Bu analiz çizgisinde daha ileri gitmeden önce, Washington'daki dış politika yapıcıların ateşkese varmak konusunda çok beceriksiz olmaları ya da tüm bunların İsrail rejimine yardım etmek için uygulanan aktif bir komplo olması olasılığı her zaman vardır. Bu iki senaryodan hangisi ortaya çıkarsa çıksın, Amerikan diplomatik ve askeri tarihindeki gafları temsil edecekler.

Neden Böyle Bir Ateşkes Arzusu?

Öncelikle, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki müttefiklerinin doğrudan denetimi altındaki İsrail rejimi, Gazze'deki Filistin direnişini yenilgiye uğratma arayışında dramatik bir şekilde başarısız oldu. Beş aydır süren çatışmaların ardından İsraillilerin Hamas'ı dağıtma çabalarının sonucunda askeri araçlardan oluşan bir mezarlık ve önemli sayıda asker zayiatı dışında gösterecek çok az şeyi var. Gazze'nin İsrailli işgalciler için bir mezarlık haline geldiğini söylemek abartı olmaz. Gazze'nin altındaki tünel sistemi hala sağlam, Hamas'ın el-Kassam Tugayları'nın askeri yetenekleri ortadan kaldırılmadı ve daha küçük silahlı gruplar bile hala iyi durumda olduklarını gösteriyor.

İsrail ordusunun odak noktası, direnişin komuta ve kontrol merkezlerini yok etmek şöyle dursun, yerini tespit etmede defalarca başarısız olmasının ardından Gazze'nin en güneyindeki Refah kentine kaydı. Bu, Gazze Şehri ve Han Yunus'ta "Hamas karargahı"nın var olduğu yalanını defalarca yaymalarına rağmen, kuzey veya orta Gazze'de herhangi bir zafer görüntüsü bulamamalarının ardından geldi; özellikle, Şifa ve Nasır hastanelerinde.

İsrail'in Mısır sınırında yaklaşık 1,4 milyon yerinden edilmiş Filistinlinin bulunduğu Refah'ı işgal etme tehditlerinin başlamasından bu yana yaklaşık bir ay geçti. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun defalarca yaptığı açıklamalara rağmen, kara harekâtına ilişkin sözlü açıklamaların ötesinde bir adım atılmadı. Bu, neredeyse kesinlikle, Biden yönetiminin operasyona devam etmekten kaçınmasına bağlanabilir, çünkü bu savaşın Tel Aviv tarafından değil, Washington tarafından yönetildiği çok açık. 

Üst düzey bir Birleşmiş Milletler yardım yetkilisine göre, Siyonist varlığın yerleşimcileri işkence gören nüfusa yardım dağıtımını engellemeye devam ederken, yaklaşık 556 bin Gazzeli şu anda kıtlıktan sadece bir adım uzakta. Bunu yaşanabilecek felaketle birleştirdiğimizde, Refah'ın işgali durumunda baskı artmaya başlayacaktır. Çadırlarda ve derme çatma barınaklarda yaşayan 1,4 milyon Filistinli mültecinin küçük bir kısmının bile işgalci İsrail ordusu tarafından Mısır'daki Sina Çölü'ne zorla sürülmesi, kuşkusuz bu tür görüntülerin yayılmasına yönelik uluslararası ve bölgesel öfkeyi kışkırtacaktır.

Kutsal Ramazan ayında böyle bir felaket meydana gelirse, denklem oldukça farklı olabilir. İşgal altındaki Kudüs'te konuşlu İsrail işgal güçleri, 2021'de Ramazan ayından bu yana Mescid-i Aksa ve çevresinde ibadet eden Müslümanlara karşı acımasız saldırılar başlattı ve şehir genelinde çatışmalara yol açtı. Yılın bu zamanında, insanlar oruçlarını açtıktan sonra, işgal altındaki Doğu Kudüs'ün çeşitli bölgelerinde, özellikle Eski Şehir'de toplanırlar. Siyonist Varlık, ibadet edenlerin Eski Şehir'e ve Mescid-i Aksa'ya girmesine defalarca büyük kısıtlamalar getirirken, aşırılık yanlısı İsrailli yerleşimci gruplar bölgede kışkırtıcı yürüyüşler düzenledi ve İslam inancının üçüncü en kutsal yerini bastı.

Bu Ramazan'da Siyonist rejim, Batı Şeria'daki Filistinlilerin Mescid-i Aksa'yı ziyaret etmesine izin vermeyeceğini ilan etti ve 1948'de işgal edilen topraklardan Filistinlilere uzak durmaları için güçlü uyarılar gönderdi. İşgal altındaki Kudüs halkı da ciddi şekilde kısıtlanacak. Gazze'de soykırım yaşanırken, işgal altındaki Kudüs'te yaşayan Filistinliler, İsrail işgal güçlerine karşı hayal kırıklıklarını dile getirmek için bir araya gelebilir ve bu da şüphesiz çatışmalara yol açacaktır.

Gazze'ye yönelik saldırı devam ederse ya da tırmanacaksa, bu, durumu daha da kötüleştirecek ve Batı Şeria'da da bir tırmanışa yol açabilecektir. Mayıs 2021'de, işgal altındaki Doğu Kudüs'te ibadet edenlere ve sakinlere yönelik tekrarlanan saldırılar, 1948 Filistinlileri, Batı Şerialılar ve işgal altındaki Kudüs halkı tarafından başlatılan birleşik bir isyana yol açtı. Genellikle 'Birlik Ayaklanması' olarak adlandırılan bu isyan, Gazze'deki direnişin Kudüs'ün Kılıcı Operasyonu'nu başlatmasıyla sonuçlanan Ramazan ayı boyunca artan bir öfkenin sonucu olarak ortaya çıktı.

Şu an itibariyle, işgal altındaki Batı Şeria'da Gazze Şeridi'nde olduğundan daha fazla Siyonist güç faaliyet gösteriyor, birçok bölgede insanlar tamamen köylerine ve yerel bölgelerine hapsolmuş durumda. Gazze'de halklarına karşı gerçekleştirilen soykırımdan da dehşete kapılan Batı Şeria'daki bu kafese kapatılmış nüfus her an bir ayaklanma çıkarabilir ve Mescid-i Aksa'ya yönelik saldırılar böyle bir tırmanışın katalizörü olabilir.

7 Ekim'de işgal altındaki Filistin'in güneyinde Siyonist orduyu ezen Hamas önderliğindeki saldırı, çok özel bir nedenden dolayı Aksa Tufanı olarak adlandırıldı. Mescid-i Aksa, Filistin halkı için kırmızı çizgidir ve kendisine yönelik büyük bir saldırı başlatılması durumunda diğer bölgesel aktörler için de kırmızı çizgi olabilir. Biden yönetimi tüm bunları anlıyor ve durumun patlama olasılığından açıkça korkuyor.

Yeni bir birlik ayaklanması görürsek, bu İsrail rejimini içeriden parçalayacak ve tamamen ezecektir ki bu, ABD'nin bir kez başlatıldığında durdurma gücüne sahip olmayacağı bir şeydir. Bu noktada açıklanması gereken bir diğer husus da, üniformalı siyonist silahlı haydutların duygusal olarak dengesiz oldukları ve Ekim ayında savaşın başlamasından bu yana Filistinlilere karşı son derece şiddetli davranışlar sergiledikleridir. Siyonist işgal güçlerinin giderek daha fazla cinayete meyilli ve sadist bir şekilde şiddet uygulaması, herhangi bir potansiyel isyanı daha da körükleyecek ve onu son derece çirkinleştirecektir.

Mevcut Gazze-Siyonist savaşı, İsrail'in özellikle Ramazan ayında Mescid-i Aksa'ya yönelik saldırılarına dayanıyor. Yılın bu zamanı, bazen çatışmanın dinamiklerine ilişkin geleneksel olarak anlaşılan hesaplamaları aşabilir. Bu, Biden yönetimini açıkça korkutuyor ve onları şüphesiz yaklaşan gelişmeleri ele almak için stratejiler formüle etmeye sevk ediyor. Mescid-i Aksa'da ne olacağını zaman gösterecek.

Kudüs Haber Ajansı - KHA

ÇEVİRİ ANALİZ, 07 Mart 2024 00:00