Arap Baharının Taziyesi Okundu
ÇEVİRİ ANALİZ, 26 Mayıs 2023 12:26Hüseyin İbrahim tarafından al-akhbar.com adlı internet sitesinde kaleme alınan “CİDDE ZİRVESİ ‘ARAP BAHARINA’ TAZİYESİNİ BİLDİRDİ - DİKEN ZİRVESİNDEKİ İSTİKRAR” başlıklı yazıyı siz kıymetli okuyucularımız için çevirdik.
Arap zirveleri genellikle Arapların toplanma anlarındaki durumlarını yansıtır. Cidde zirvesi de bir istisna olmamakla birlikte, onu tüm standartlara göre olağanüstü bir zirve haline getiren pek çok paradoks içeriyordu. İşin en ilginç yanı, Suudi Arabistan’ın başını çektiği Körfez ülkeleri başta olmak üzere önemli sayıda Arap ülkesinin, daha önce olduğu gibi iradelerindeki Amerikan parmak izi pozisyonunu terk etmiş olmasıdır. Bu da ABD’yi kızdırdı. Zirvede Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın ezici varlığına karşı bir tür denge unsuru olarak, Ukrayna Devlet Başkanı Volodymyr Zelensky davet edilerek ABD’ye bir teselli ödülü vermekle yetinildi.
Arapların Amerika'ya yabancılaşmasının derin nedenleri var. Bunların en önde geleni, belki de “Amerikan parmak izi” diye ifade edilen durumun aldatıcılığının ortaya çıkmış olmasıdır. Çünkü bu durum, yani Amerikan parmak izi, Arapları, gerçek düşmanları olan İsrail hariç, tüm sözde düşmanlarından koruma iddiası taşıyordu. Fakat Arap baharında da görüldüğü üzere ABD bu iddiasını, kendine birer araç olarak gördüğü işbirlikçi rejimlerin aleyhinde kullanmaya başladı. Ancak bu girişim başarısız olmuş, sadece halkları değil, rejimleri de yıkmış ve onları hayatta kalmalarını sağlayacak yeni düzenlemeler aramak zorunda bırakmıştır.
ABD ile yaşanan çatışma, bölgede ona ve dolayısıyla müttefiği İsrail’e duyulan güvenin sıfır olduğunu gösteriyor. Ancak bu, düşmanla çatışma konusunda bir gelişme kat edileceği anlamına gelmiyor. Araplar yetmiş yıldan fazla bir süredir Filistin için yapamadıklarını bugün de yapamayacaklar. Bununla birlikte, bölgede meydana gelen yakınlaşma süreçleri, elbette, ülkeleri ve gruplarıyla birlikte “direniş eksenine” ilişkin olarak önceki zirvelerde benimsenen tonun yumuşatılmasını gerektirmektedir.
Suudi Krallığı’nın Suriye’yi Arap Birliği’ne geri döndürme ve Esad’ı zirveye davet etme yönündeki kesin ve hızlı kararı, Bin Selman’ın konferansı Çin ve Rusya ile ilişkilerinin yanı sıra Amerika üzerinde baskı kurmak için başka bir platform olarak kullanmak istediğini gösteriyor. Bu geri dönüş Arap ülkeleri arasında “şahin kanat” olarak adlandırılan kanadı ortaya çıkarırken, aynı zamanda Arap düzeyinde belirli bir Suudi liderliği tesis etmektedir ki bu liderliğin Mısır’ın yokluğu ve Suriye’deki uzun süreli kriz nedeniyle Suriye’nin rolünün azalması ışığında önümüzdeki dönemde krallığın kabiliyetlerini kullanarak daha fazla gösterilmesi beklenmektedir.
Şam’ın koltuğuna geri dönme kararı, Suriye rejiminin muhaliflerini şaşırttığından, yeni Suudi yaklaşımına uygun yeni bir edebiyat icat etmekte acele ettiler, dolayısıyla Suriye rejimine yönelik hicivlerinin övgüye dönüşmesi uzun sürmeyebilir. Ancak Suudi-Amerikan “çatışmasının” fazla ilerlemesi beklenmiyor; zira Riyad, Suriye Devlet Başkanı’nın “palyaço” olarak nitelendirdiği Zelenskiy’i zirveye gözlemci olarak davet ederek Washington’un Esad’ın varlığından duyduğu rahatsızlığı telafi etmeye çalıştı. Bu davet Rus petrol müttefikini kışkırtsa bile Suudi Arabistan, katılım resmi ve hatta folklorik olduğu sürece konuyu absorbe edebilir. Kongre’nin Şam ile “anti-normalleşme” yasasını geçirme çabalarına gelince, Amerikan “eğik çizgi” temsilinin yanı sıra, İsrail’e ayrılan “normalleşme” teriminin Arap sözlüğünde yer alması da dikkate alındığında, özellikle Körfez ülkeleri ile Amerikan çıkarlarının canlılığı göz önüne alındığında bu büyük ihtimalle uzun bir yol kat etmeyecek.
Her halükarda bu, uzun zamandır sıkıcı olmayan ilk Arap zirvesiydi. Daha önceki zirveler, özellikle Muammer Kaddafi, Saddam Hüseyin ve diğer “devrim” liderleri zamanında, sanatçılarının eğlendirici olduğunu düşündükleri gösterilere sahne olduysa ve aynı zamanda Arap liderler arasındaki çelişkiler ve komplolarla karakterize edildiyse de, mevcut zirve bu tür gösterileri ve çelişkileri birleştirerek, Amerika ve Batı ile inişli çıkışlı ilişkiler zemininde birçok Arap ülkesinin büyük konumunu değiştiriyor. Bu, yalnızca siyasi, askeri ve güvenlik ilişkilerinin doğasındaki bir değişimi değil, aynı zamanda ekonomik ilişkileri de yansıtan ve uluslararası güç dengesinde somut bir ayarlamanın eşlik ettiği yeni stratejik gerçeklere dayanan bir değişimdir.
Bu bağlamda, Suudi veliaht prensi Muhammed bin Selman ile büyük anlaşmazlığı sürdüren Birleşik Arap Emirlikleri Devlet Başkanı Muhammed bin Zayed’in yokluğu barizdi, özellikle de Birleşik Arap Emirlikleri’nin bu yokluk için öne sürdüğü Avrupa turunda olduğu argümanı pek çok kişiye inandırıcı gelmedi.
İki lider (Muhammed b. Selman ile Muhammed b. Zayed) arasındaki ihtilafın temeli, başta İran olmak üzere çevre ülkelerle gerginlik, Yemen’de olduğu gibi çekişme ve savaşların fitilini ateşleme ve İsrail ile normalleşme üzerine kurulu ittifak dönemine damgasını vuran felaketlerden kurtulmak isteyen İbn Selman’ın üstlendiği rotasyondur.
Aynı şekilde Katar Emiri Temim bin Hamed gibi bazı liderler de ne İbn Selman’ın zirveye liderlik etmesinden ne de Suriye savaşındaki rolleri nedeniyle Esad’a yönelik hassasiyetlerini aşmadıkları için zirveye katılmış olsalar da Esad’ın zirveye katılmasından memnun değillerdi.
Umman Sultanı Heysem bin Tarık ve Fas Kralı 6. Muhammed gibi diğer liderlerin zirveye katılmamasına gelince, bu, liderler sözleşmesinin hiçbir zaman tamamlanmadığı Arap zirvelerinde görülen normal bir şeydir.
Bazıları, yeni verilerle birlikte Cidde zirvesinin, gerekli mekanizmaların mevcut olması halinde, Arap ülkelerinin kolektif ilerlemesi için bir fırsat olduğuna inanmaktadır.
Arap ülkeleri arasında ya da birçoğu arasında siyasi ve ekonomik ilişkileri geliştirme niyeti olsa bile, bu hedeflere ulaşmak için gerçek paydaşların yönetişimde etkin bir şekilde temsil edilmesi gerekmektedir, fakat hali hazırda özellikle kalkınma sürecini ilerletebilecek güçteki ülkelerde böyle bir durum görülmemektedir. Gelir düzeyi bakımından nispeten homojen olan Körfez İşbirliği Konseyi bile entegrasyon sürecinde başarılı olamamıştır; sadece ortak bir para birimi oluşturma konusunda değil, hareket özgürlüğü ve ulaşım kolaylığı gibi bundan çok daha basit konularda bile Konsey ülkelerinden birinin lideri, bir kalem darbesiyle diğer üye ülkelerden birinin veya birkaçının vatandaşlarının ülkesine girmesini engelleyebilmektedir. Bu durum, bir dizi Arap sahasının, Araplar pahasına nüfuzlarını genişletecek ve Araplarla hesaplaşacak olan yabancılar tarafından yağmalanmaya devam edeceği gerçeğini ortadan kaldırmamaktadır. Sudan’daki savaş, Libya’da devam eden çatışmalar, Mısır’daki ekonomik kriz, Lübnan ve diğer ülkelerdeki çeşitli sorunlar Arapların hareket kabiliyetinin sınırlı olduğunu göstermektedir.
İşin özü, Suriye’nin zirveye dönmesinin zamanı gelmişti. Arap rejimleri ise direniş grupları tarafından nabızları temsil edilen ve İran ile Rusya gibi Arap olmayan ülkeler tarafından desteklenen halkların ektiklerinin hasadını yaptı.
Bin Selman, Zirve’nin açılış konuşmasında, “bölgenin çatışma alanına dönüşmesine izin vermeyecekleri ve bölgenin yaşadığı acı dolu çatışma yıllarını hatırlayarak geçmişin sayfasını çevirmenin yeterli olacağı” taahhüdü uygulamaya geçer mi bilmiyoruz, fakat Arap zirvelerinin tarihi, sözlerin uygulamaya geçmesiyle doludur.
Kudüs Haber Ajansı - KHA
ÇEVİRİ ANALİZ, 26 Mayıs 2023 12:26
Yorumlar (0)