İslami Cihad Liderinden Çok Önemli Açıklamalar
FİLİSTİN BUGÜN, 24 Mayıs 2023 04:47Filistin İslami Cihat Hareketi Genel Sekreteri Komutan Ziyad en-Nehale, işgal rejimi İsrail ile yapılan son savaş, İran'ın başını çektiği direniş eksenin verdiği destek, İran-Suud yakınlaşması, İsrail'deki gelişmeler başta olmak üzere gündemdeki birçok konuyla ilgili açıklamalarda bulundu.
Filistin İslami Cihat Hareketi Genel Sekreteri Komutan Ziyad en-Nehale, Tel Aviv'i vurarak Kudüs'e ulaşan ve Filistin'in tamamını kapsayan füzenin, Hareket'in askeri kanadı Kudüs Seriyyeleri'nin saha çalışmalarında yer alan uzmanların seçkin işi olduğunu vurguladı.
En-Nehale, iki bölüm halinde yayınlanan "Washington Yaşamı" internet sitesine verdiği röportajda şunları söyledi:
"Kudüs Seriyyeleri'nin liderlerinin şehit edilmesi hareketin askeri yapısında bir kargaşaya neden olmadı. Zira liderlerin yardımcıları derhal sorumluluğu teslim aldı. İslami Cihat Hareketi, son savaşta önceki savaşlardan daha iyi bir konumdaydı."
Netanyahu'nun tehditleriyle ilgili olarak, "Netanyahu hareketin liderlerini farklı alanlarda hedef almaya cüret ederse Siyonist varlığı bombalarız" dedi.
İsrail'in Kudüs'teki Bayrak Yürüyüşü ve tırmanan provokasyonları ile alakalı olarak Komutan en-Nehale, Kudüs'ün işgal altında bir şehir olduğu ve özgürlüğü için direnmemiz ve savaşmamız gerektiği gerçeğine binaen harekete geçilmesi gerektiğinin üstünde durdu.
İslami Cihat Hareketi Genel Sekreteri Komutan Ziyad en-Nehale ile yapılan röportajın ilk bölümünün metni şu şekilde:
Kudüs'te ve Mescid-i Aksa'daki İsrail provokasyonlarının tırmanmasını ve işgalcilerin Bayrak Yürüyüşü uygulamalarındaki ihlallerinin devam etmesini ve bunun ardından İsrail'in hükümet toplantısının Mescid-i Aksa'nın altındaki tünellerde Ağlama Duvarı'nda yapılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kudüs bizim tarihimiz, medeniyetimiz, dinimiz ve kimliğimizdir. Kudüs 1967'den beri işgal altındadır ve İsrailliler Kudüs'te devam eden ihlaller çerçevesinde Bayrak Yürüyüşü'nü düzenlemiştir. Batı Kudüs'te üç yüz bin yerleşimci var ve her gün evler ve tesisler yıkılıyor. Kudüs, Batı Şeria gibidir; ikisi de işgal altındadır. Bu yüzden bazen çabalıyor ve küçük bir sorun olduğunda her zaman, bunun bir kırmızı çizgi olduğunu veya bunun yeşil bir çizgi olduğunu söylememizin gerekli olmadığını dile getiriyorum. Mesela İsrailliler'in Kudüs'ü işgal etmesi ama bayraklarını taşımamaları durumlarını meşru kılar mı? Bayrak mı tehlikeli yoksa işgal mi? Tabiki her zaman bu fiil -bayrağın çekilmesi- kışkırtıcıdır; olmamalıdır.
Mevzunun özü hepimiz Kudüs'ün işgal altında olduğunun farkında olmalıyız ve onun özgürlüğü için direnmeli, savaşmalı ve halkımızın savaşması için her türlü olanağı sağlamalıyız. Direniş ya da siyasi bir görüşle Kudüs'e yönelik duruşumuzu netleştirmek için bir sebep veya gerekçe bulabiliriz. Ama özden uzaklaşıp ayrıntıya sapmamalıyız. Bayrak Yürüyüşü meselesi Kudüs işgalinin ayrıntılarından bir ayrıntıdır. Kudüs'te Siyonist işgal vardır ve ihlaller Kudüs'te ve Batı Şeria'da mevcuttur. Batı Şeria'da 600'den fazla İsrail'in kontrol noktasından bahsettiğimizde; Filistin otoritesi nerede, barış nerede ve Oslo anlaşması nerede diye sormalıyız.
Suudi Arabistan-İran yakınlaşması ve bunun bölgedeki dosyalara yansımaları hakkındaki değerlendirmeniz nedir?
Bu matabakat önemlidir. Kıymeti ise bölgede olumlu esintiler bırakması ve insanların ve ülkelerin yaşamını sürekli tükettiği düşünülen kalıcı gerilim durumundan çıkarmasıdır. Bu gerilim bir Amerikan siyasetiydi. Araplar için Siyonist varlık dışında başka bir düşman yaratmak ve İran'ın bir tehdit oluşturduğunu söylemek için Siyonist düşman bir çaba içindeydi. Lakin Suudi Arabistanlı ve İranlı kardeşler bu yolun kimsenin işine yaramadığını anlamış görünüyor.
İran, bu coğrafyada binlerce yıldır var. Arap bölgesinde binlerce yıldır var. Gerek siyasette ve gerekse düşüncede farklılık gösterelim, insanların bir arada yaşamasından başka çare yok. Biz Müslümanız ve aramızda çok fazla ortak payda var. İran büyük ve etkili bir Müslüman ülke. Bölgedeki ortak tarihe göre önemsiz kalan bazı sorunlar olsa da Suudi Arabistan ve tüm Körfez ülkeleri de etkili ülkeler. Bu Suudi Arabistan-İran mutabakatı bölgeyi doğal haline geri döndürdü; komşu olduğumuzu, kardeşlik ve sevgi ile bir arada yaşamamız gerektiğini, aramızdaki ortak paydaların farklılık noktalarından çok daha büyük olduğunu hatırlattı. Dolayısıyla bölgede olumlu bir izlenim bıraktı ve arka planı ne olursa olsun mevcut gerilimi ortadan kaldırdı. Bu anlayışın Filistin davasına olumlu yansımaları olacaktır. Filistin'de Filistin halkının hakkıyla alakalı Arap ve İslam ülkeleri hem fikirdir. Burada tavırlar derece derece. Mesela İran İslam Cumhuriyeti'nin duruşu birçok Arap ülkesinin duruşunun önüne geçmekte. Her halükarda Arapların tavrı, en azından siyasi söylemde, Filistin halkının Batı Şeria'da bir devlet kurma hakkından ve benzeri şeylerden bahsediyor. Bu iyi olarak kabul edeceğimiz bir söylem. Ancak bu sadece retoriği değil, yükümlülükleri de beraberinde getiriyor. Arapların tavrının Filistinlileri nasıl destekleyebileceğini ve bunun sadece basın açıklamaları yoluyla değil, pratik düzeyde nasıl somutlaştırılabileceğini de görmek istiyoruz. Filistin halkının yardıma ve desteğe ihtiyacı var. Siyonizm, söylemi ve siyasi duruşu bile reddediyor, peki siz ne yapıyorsunuz?
Beklenen Filistin halkının sebatına ve direnişine destek olunması ve Arapların Kudüs ve Mescid-i Aksa'ya karşı sorumlulukları doğrultusunda davranması. Çünkü Kudüs ve Mescid-i Aksa Arap ve Müslüman kimliğidir. O halde bu siyasi söylem pratik işlerde karşılık bulmalı. Çünkü İsrail ile normalleşme büyük bir hayal kırıklığı diye normellerşmeyi durdurmak yetmez sadece. Arap Zirvesi'nin Filistin halkının bir Filistin devleti kurma hakkından bahsettiğini söylediğimizde ve İsrail bunu reddederken ve İsrail'i reddediyor, dediğimizde “b” planı nedir? Filistin halkı Arap halklarının tarihi, dini, itikadi ve coğrafi bir uzantısıdır. Şu halde size düşen nedir? Filistin halkını kucaklamak ve onların siyasi duruşuna ve direnişine destek olmak ve yanında durmak gerektir. Bundan sonra Arapların tavrını ifade eden ciddi bir pratik pozisyon olmalıdır. Yoksa bu tavrın hiçbir değeri olmayacaktır. Arap kardeşlerimize büyük görevler düşüyor. Filistin halkına destek kararlarını memnuniyetle karşılıyoruz ama onlardan büyük ülkeler oldukları için daha fazlası beklenmekte. Arap ülkeleri, İsrail'in sahip olduğu büyüklükten kat kat fazla bir ekonomiye ve silahlara sahipler. Gazze Şeridi'ndeki Filistin halkı fakir ve ekonomik ve askeri olarak çok sınırlı durumda. Ama buna rağmen Siyonist düşmana karşı durabiliyor. Bu yaklaşım diğer Araplar tarafından görülmelidir.
Günlük iaşesi olmayan Filistinliler, Siyonist düşmanla yüzleşebiliyorlar. Bu yüzden Araplardan istenen Filistinlileri desteklemeleridir. Biz onların bizimle savaşmalarını beklemiyoruz.
İslami Cihat Hareketi'nin İran'a tabi olduğu ve onun bölgedeki gündemini uyguladığına dair ithamlar var...
İran, ahlaki bir bakış açısıyla Filistin halkını ve direnişini desteklemede başı çekiyor, İslami duruşu gereği Filistin halkını destekliyor. Araplara Araplık, İslam, coğrafya ve tarih açısından söylüyorum: Buyurun siz de Filistin Davasını İran gibi destekleyin.
Kimsenin İranlılara tabi olduğumuzu söylemesini istemiyoruz. Bu boş bir söz. Araplara tabi olan Filistin halkını destekleyin. İran görevini yapıyor çünkü Filistin halkını ve davasını desteklemek her Müslümanın ve Arap'ın görevidir. Çünkü bu sadece Filistin davası değildir; tarih, coğrafya, din ve medeni yükümlülükler meselesidir. İran, Filistin meselesindeki duruşunun bedeli olarak maruz kaldığı ambargo ve yaptırımlara rağmen sahnenin ön saflarında yer alıyorsa ve elinden geldiğince bizi destekliyorsa bu sadece Filistin halkını söylenmeye değer bir şey olmaksızın koşulsuz desteklemesindendir. Filistin işgal altında ve İran'ın bize desteği koşulsuz. Onlara bedava verecek petrolümüz ya da askeri veya coğrafi üslerimiz yok.
Bu ithamlarda bulunanlar, bizi destekleyen bir taraf olmadan Filistin halkının Siyonist düşman karşısında teslim olmasını istiyorlar. Herhangi bir sınırlama olmaksızın Arap ve İslam dünyasındaki her bir kesimin destek ve teyidini kabule hazırız. Eğer Arap ülkelerinin, Direniş'i “terörizm” olarak gören uluslararası toplumla ilişkilerine binean Direnişi destekleme yönünde bir yaklaşım ve tavırları varsa; o zaman Gazze'deki, Batı Şeria'daki ve Kudüs'teki Filistin vatandaşlarını desteklesinler. Özellikle Kudüs'teki Filistin insanının işgale karşı koyma noktasındaki sebatını desteklesinler.
Gazze ile İsrail arasındaki son çatışma turuyla ilgili değerlendirmeniz nedir? İsrail ile olan anlaşmazlığın müzakereler ya da siyasi uzlaşmayla çözülebileceğini düşünüyor musunuz?
İşgalci İsrail toprakların yarısını kontrol ediyor ve Mescid-i Aksa hakkındaki konuşmalar artık coğrafi bir bölünme etrafında dönüyor. Bu yüzden şunu söylemek istiyorum ki siyasetle dünyayı ikna edebiliriz ama güçlü olmalıyız; o zaman siyaset istediğiniz şekilde cereyan eder. Eğer bir savaş gücünüz ve Siyonist düşmana dayatabileceğiniz bir denkleminiz yoksa ateşkesten zarar görüyorken İsrail neden Gazze ile ateşkesi kabul etsin? Şartlar öyle ya da böyle olduğu halde kabul ediyor. Evet, Siyonist düşman şimdi Gazze'yi kabul ediyor. Baskılara boyun eğiyor ve şuradan ya da buradan topraklarımıza bir miktar Katar yardımını sokuyor. Mısırlıların belli bir ticari hatta girmesine izin verdiler. Neden? Çünkü çıkarı var ve hesap yapmaya başladı. “Gazze bize sorun çıkarıyor, Gazze'yi susturmak yani durumun patlak vermemesi için 'rüşvet öderiz'”, diyor işgalci İsrail. Şu halde Gazze'nin üzerine gereğinden fazla basınç uygulanmış ve Gazze savaşa çıkabilir ve İsrail'e sorun çıkartabilir. Bunu önlemek ve bir sükunet ortamı yaratmak için İsrail, örneğin işgal altındaki iç bölgelerde Gazzeli yaklaşık 20.000 işçinin çalışmasına izin veren ve Katar'a Gazze'ye aylık 30 milyon dolar tutarında ekonomik yardım ödeme fırsatı veren ve Mısır'ın Gazze ile bir ticaret hattı açması ve Gazze'nin ayda 50 milyon dolarlık mal almasına ve böylece hükümetin bu ticaretin kazancından yararlanması izin veren vs. kolaylıkları gösteriyor.
Bu, Siyonist varlığa sorun çıkarmaması için Gazze'ye bir nevi rüşvet verme girişimidir ama bu rüşvet girişimi belli bir aşamaya gelecek ve yetersiz kalacak ve daha fazla ödeyecek. Onları biraz daha fazla kolaylıklar sunmaya zorlayabiliriz. Çünkü düşman her gün bir sorunla ya da bir savaşla uğraşmaya hazır değil. Yerleşimciler yer altındaki sığınaklara giriyor ve her gün Siyonist ekonomiyi durdurmakla tehdit ediyorsunuz. Galip geldiğimizi söyleyemem; ama şimdi zamana bağlı onlara sorun çıkartıyoruz. Bu sorundan kaçınmak istiyorlar ve bir bedel ödüyorlar. Ama nihayetinde Filistin halkı işgalin sona ermesi gerektiğinin farkında. Biz bu işgale direnmeli ve onu kabul etmemeliyiz. Filistin halkının, “işgalci devlet”in sağladığı tüm kolaylıklara rağmen ne fedakarlıklar yapılırsa yapılsın Siyonist düşmanı kabullenmesi mümkün değildir.
Benim halkımıza ve direnişçilerimize her gün sahada yeni gerçekler ortaya çıkarması, düşmana baskı yapması ve yeni denklemler dayatması hususunda yakînim ve güvenim tamdır. Bunlar bizim azmimiz, fedakarlıklarımız ve denklemler dayatabilmemizdendir yoksa sadece siyasi retotikle ilgili bir şey değildir.
Netanyahu, defalarca başka yerlerde "Cihat" liderlerini hedef almakla tehdit etti, buna yanıtınız nedir?
Saldırılarını farklı yerlerde tekrarlayabilirler ve biz de farklı yerlerde başkentlerini ve şehirlerini bombalayabiliriz.
Komutanlar'ın şehit edilmesi İslami Cihad'ın harekat sorumluluklarını yerine getirmesine etki ediyor mu?
Her komutanın özel bir etkisi, özel ve önemli bir katkısı vardır. Onların şehadet mertebesine ulaşmalarının İslami Cihat'ın performansını etkilemediğini söylemiyoruz; ama askeri ve örgütsel mekanizmanın inşasında bir yapımız olduğunu, herkesin yardımcıları ve kurmayları olduğunu ve bu nedenle herhangi bir zamanda bir kişiyi kaybedersek o alandaki çalışmayı kaybetmediğimizi söylüyebiliriz. Bunun kanıtı, savaşın başlangıcında kardeşlerimizin şehit olmasına rağmen, sahanın ve askeri performansın son ana kadar hayatta kalmasıdır. Muharebelerden birinde lider kaybetsek bile, yardımcısı derhal onun yerine sorumluluk alır. Bizim oluşan boşlukları anında doldurmayı kontrol eden bütünleşik bir askeri yapımız var.
Kaybettiğimiz komutanlar, işini mükem yapan, büyük emek ve samimiyet gösteren ve kardeşlerimizin en değerlilerinden olarak kabul gören büyük ve önemli komutanlardır. Lakin bu, kayıplara sahne olması ve bedel ödemesi ve kurban verilmesi beklenen bir savaştır. Biz her an herhangi bir kardeşimizin şehit olamasına ve bu kardeşimiz için bir alternatifleri olmasına hazırlıklıyız. Dolayısıyla şehadetleri şaşırtıcı değil; psikolojik düzeyde ise her an hedef alınmaları bekleniyor. Şehadetleri askeri yapıda bir karmaşaya neden olmuyor; ancak aileleri ve toplum nezdinde kayıpları üzüntüye neden oluyor. Manevi kayıp, sorumluluk alanlarının felce uğraması manasına gelmiyor. Bunlar ayrı ayrı konular.
İslami Cihat son savaşta beklentilerini gerçekleştirebildi mi?
İstediğimizi koparıp aldık demiyorum, Siyonist projeyle çatışmada uzun bir yürüyüş içindeyiz. Şu var ki düşmanla yüzleşmemizde eskisinden daha iyi bir konumdayız. Cesur savaşçılarımızın performansı, deneyim ve tecrübenin bir sonucu olarak eskisinden daha iyi. Her çatışmada güçlü ve zayıf yönlerin bir değerlendirmesi oluyor. Güçlü ve zayıf yönlerimizi dikkate alıyoruz. Güçlü yönlerimizi güçlendiriyor ve zayıf yönlerimizden de kaçınıyoruz.
Uzun bir mücadelede her zaman güçlü ve zayıf yönleri biriktirmeliyiz. Bu sebepten bu savaşta İslami Cihat'ın önceki herhangi bir savaştan daha iyi bir konumda olduğunu söylüyorum. Başka bir savaşta bu savaşta karşılaşmış olduğumuz zafiyetlerden faydalanmış olacağız, görevi ifa edişimiz ve hazır bulunuşluğumuz daha iyi olacak.
İslami Cihat son savaşta tüm imkanlarını kullandı mı?
Askeri açıdan elde olanı fazla abartmak istemiyoruz. Sahip olduğumuz stratejik ve önemli şey cesur ve sabırlı halkımız ve meydandaki savaşçılarımızdır. Bundan sonra kardeşlerimizin sahada yaptıklarının büyük ve önemli bir parçası olan silahların mütevazi kabiliyetlerinden bahsetmeye başlıyoruz.
Tel Avivi vurup Kudüs'e ulaşan ve Filistin'in tamamına etki edecek füze, saha çalışmasında uzman kardeşlerimizin üretimi ve müthiş buluşlarıdır. Eğer kendilerine üretim için daha iyi koşullar sağlanırsa hiç şüphesiz sonuç çok büyük oranda farklı olur. Ablukaya, zor şartlara, tüm yetersizliklere rağmen imalat alanında kardeşlerimizin yaptıkları ve bize sundukları bu büyük performans neredeyse imkansıza yakın bir işi başarmaktır.
Kudüs Haber Ajansı - KHA
FİLİSTİN BUGÜN, 24 Mayıs 2023 04:47
Yorumlar (0)