Suriye'de, Gerçekten Oyunun Sonuna Mı Gelindi?
ÇEVİRİ ANALİZ, 11 Nisan 2023 19:35Alastair Crooke tarafından english.almayadeen.net adlı internet sitesinde kaleme alınan “NETANYAHU, İÇ KRİZ ZAMANINDA SURİYE GİBİ BİR KUM TORBASINI SERBEST BIRAKABİLİR Mİ?” başlıklı yazıyı siz kıymetli okuyucularımız için çevirdik.
Suriye gerçekten oyunun son safhasına girdi mi? Kesinlikle. Ancak asıl soru şu: Suriye, oyun sonunun yılanları ve merdivenleri boyunca kademeli olarak ilerleyecek mi? Yoksa Suriye, İsrail’in tekrarlanan hava saldırılarını artırdığı "olayların" alevlenmesiyle yeniden çatışma sahnesi haline mi gelecek?
Belki de Yitzhak Rabin'in 1995'te öldürülmesinin ve ardından Binyamin Netenyahu'nun başbakanlığa yükselmesinin tetiklediği ABD politikasının kanlı karmaşasında, Suriye'nin her şeyden önce bu kısır çatışmanın "başı" olması ve şimdi de uygun bir şekilde, Rusya-Çin bağlantısının Amerikan hegemonyası döneminde izlenen "böl ve yönet" stratejisini çözdüğü gibi, “serüvenin sonunda” olması da muhtemel görünüyor.
Bölgenin felaketi, daha sonra Bush Yönetimi'nde yüksek görevlerde bulunacak olan bir grup Amerikalı neo-con'un, 1996'da, Netenyahu'nun "İsrail"deki sert çizgisindeki hükümetine rehberlik etmek için Temiz Bir Kırılma başlıklı bir politika belgesi yazmasıyla başladı.
Dan Sanchez'e göre, "Temiz Kırılma”, Otto von Bismarck'ın 1862'deki Kan ve Demir konuşmasının Alman İmparatorluğu'nu, nihayetinde Avrupa'yı ateşe verecek bir savaş yoluna sokması gibi İsrail ve Amerika’yı tüm dünyayı kuşatacak bir savaşa itme politikasıdır. Sık sık unutulan şey, belgenin Irak'taki rejim değişikliğini, öncelikle "Suriye'yi zayıflatmak, kontrol altına almak ve hatta geri almak" için bir "araç" olarak öne sürdüğü yönünde. Başka bir deyişle, Suriye her zaman birincil hedefti.
Başka bir deyişle, Irak'ta Saddam Hüseyin'i devirmek, Suriye'yi "ele geçirmek" için sadece bir basamaktı. Pat Buchanan'ın dediği gibi: "Perle-Feith-Wurmser stratejisinde İsrail'in düşmanı Suriye olmaya devam ediyor, ancak Şam'a giden yol Bağdat'tan geçiyor".
Temiz Kırılma, esas olarak, ABD'nin laik sosyalist bölgesel Baas devletlerinin (belgenin yazarları tarafından Rus vekilleri olarak görülen) rejimlerini değiştirmesi gerektiğini ve de İslamcılık ve "Hükümdarlar ve Emirler" ile ittifak kurması gerektiğini savundu.
Ve şimdi "monarşiler ve emirlikler", yükselen Avrasya ekseninde ciddi bir role sahip; Ve bölgedeki birçok güç unsurunu etrafında döndüren yeni güvenlik mimarisi, Çin arabuluculuğundaki Suudi-İran Anlaşması’dır.
Suudi-İran yakınlaşması, Suriye’deki savaşı gereksiz kılıyor. Bu savaş, Suudi-İran anlaşmasının ardından artık bir anlam ifade etmiyor.
Bu nedenle Suudi Arabistan da dahil olmak üzere Körfez ülkeleri, Şam ile ilişkileri yeniden tesis etmek için hızla ilerliyor. Washington'dan uzaklaşan Türkiye de Suriye'den çekilebileceği bir formül arıyor. Anlaşmayı tamamlamak için Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanı Esad ile (Mayıs ayındaki Türkiye seçimleri öncesinde) ve Moskova'nın himayesinde erken bir yüz yüze görüşme istiyor. Öte yandan Şam, Erdoğan'la herhangi bir doğrudan uzlaşma başlatmadan önce, Türkiye'deki seçimlerin sonucunu beklemeyi tercih ediyor. Şimdilik, Türkiye'nin geri çekilmesi planı dondurulmuş durumda.
İşlerin paradoksal bir bükülmesiyle, Başkan Esad bugün iddialı yeni bir Arap politikası için bir simge haline geldi: KİK devletleri kendilerini Avrasya transit çerçevesini bir araya getiren işlem ağı haline gelmek üzere olan gizli bir dünyanın "güç merkezi" olarak tanıtıyorlar; Körfez'e, Asya'ya ve Afrika’ya yüksek hızlı demiryolu ağına giden Kuzey-Güney koridoru.
Yol ve Kuşak koridoru Suriye’den geçiyor (Ve İran'ı da geçiyor, ayrıca İran'ı dikey olarak ikiye bölen Kuzey-Güney koridoru da var). Ortaya çıkan KİK 'güç merkezi' ağı vizyonunun arkasındaki mantık budur.
Suriye gerçekten oyunun son safhasına girdi mi? Kesinlikle! Ancak asıl soru şu: Suriye, oyun sonunun yılanları ve merdivenleri boyunca kademeli olarak ilerleyecek mi? Yoksa Suriye, İsrail’in tekrarlanan hava saldırılarını artırdığı "olayların" alevlenmesiyle yeniden çatışma sahnesi haline mi gelecek?
İran, ABD'yi, geçen hafta on dokuz kişiyi öldüren milis üslerine yönelik bir ABD F-15 misilleme saldırısının ardından, Şam'ın "daveti üzerine" Suriye'de kurulan üslere saldırmaya karşı şiddetle uyardı. Bu sonuncusu, El-Ömer petrol sahasının Deyrizor'daki Amerikan üssünü hedef alan roketlere yanıt olarak geldi. Resmi Amerikan rakamlarına göre, milis saldırıları ilk kez bir Amerikan "paralı askerinin" ölümüne ve beş Amerikan askerinin yaralanmasına yol açtı.
Gerçek kurban sayısı daha yüksek olabilir, çünkü ABD, bazı askerlerinin roket saldırılarının bir sonucu olarak zihinsel sağlık sorunları yaşadığı söyleniyor. Bununla birlikte, belki de daha göze çarpan nokta, İran insansız hava araçlarının Amerikan üslerini çevreleyen hava savunma sistemlerine nüfuz etmeyi başarmasıydı.
Tahmin edilebileceği gibi, Esad'ın yavaş yavaş Arap saflarına geri döndürüldüğü sırada, yaklaşık 40 Amerikalı Suriyeli "uzman" ve eski ABD'li yetkiliden oluşan bir grup, Biden yönetimini Arap devletlerinin Suriye'nin normalleşmesine karşı zorla geri adım atmaya çağırmak için büyük bir öfkeyle ayaklandı. Mektup, ABD'nin Suriye'nin kuzeydoğusundaki askeri ayak izini Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile ortaklaşa sürdürmesi gerektiğini savunuyor.
Ancak, basitçe söylemek gerekirse, milislerin el-Ömer üssüne yönelik saldırısı bir sürpriz değildi - ama görünüşe göre Amerikan varlığını Suriye'den tamamen çıkarmayı amaçlayan gayri resmi bir Rusya-İran koordinasyonundan kaynaklanıyordu. Üst düzey bir İran dış politika yorumcusu Twitter'da şunları yazdı: "ABD rejimi bir sonraki hamlesi hakkında çok dikkatli düşünmeli. Yasadışı ABD işgaline karşı direnişin kararlılığını yanlış hesaplamak son derece maliyetli olacaktır."
Ruslar, bir yandan, Tenf'teki ABD işgalinden duydukları hoşnutsuzluğu işaret ederken (düzenli Rus havacılık avcı uçağı uçuşları yoluyla), İran tarafı, Suriye'nin kuzeydoğusunda Haseke ve Deyrizor'daki Amerikan varlığına baskı yapmakla suçlanıyor gibi görünüyor.
Biden, ABD'nin İran'la savaş istemediğinin sinyalini verdi. Ve İsrail, ABD'nin tam desteği olmadan, İran'a savaş açma kapasitesine sahip değil. Bununla birlikte, Netenyahu, içeride büyük bir krizin ortasında, dikkatleri bu sıkıntılardan uzaklaştırmak için İran'la düşük yoğunluklu, ilan edilmemiş bir "savaşı" memnuniyetle karşılayabilir. Biden ekibi ise olanları endişeyle izleyecektir.
Kudüs Haber Ajansı - KHA
ÇEVİRİ ANALİZ, 11 Nisan 2023 19:35
Yorumlar (0)