İran İslam Cumhuriyeti, Saldırılara Direniyor
ÇEVİRİ ANALİZ, 07 Şubat 2023 14:04Zafer Bangaş tarafından crescent.icit-digital.org adlı internet sitesinde kaleme alınan “İRAN İSLAM CUMHURİYETİ, BATI’NIN TEHDİT, SABOTAJ VE SALDIRGANLIĞINA DİRENİYOR” başlıklı yazıyı siz kıymetli okuyucularımız için çevirdik.
İslami İran, dünyanın en çok yaptırım uygulanan ülkeleri arasında yer alıyor. Küçük Küba (11 milyon nüfuslu) 60 yıldan fazla bir süredir benzer ABD yaptırımları ve kuşatmasıyla karşı karşıya. Küba, aynı zamanda, ABD saldırganlığına ve CIA tarafından lideri merhum Fidel Castro'ya karşı gerçekleştirilen sayısız suikast girişimine de maruz kalmıştır.
25'ten fazla ülkeye ABD tarafından yaptırım uygulanıyor. Şubat 2022'de Ukrayna'yı işgal etmesinin ardından Rusya, yasadışı ABD yaptırımlarıyla mücadele etmek zorunda kalan ülkeler listesine katıldı. Çin de çeşitli derecelerde yaptırıma maruz kalıyor. Washington savaş lordları, çeşitli yaptırımları ve doları silah olarak kullanıyorlar.
Her ikisi de, liderleri ülkelerinin çıkarlarına hizmet etmek için bağımsız hareket etmeye cesaret eden ülkeleri boyun eğmeye zorlamak için araç olarak kullanılıyor. Böyle bir baskıya dayanamayan ve halklarının tepkisinden korkan çoğu yönetici, egemenliklerinden vazgeçiyor.
Amerika kimseyi esirgemiyor. Sadece Avrupalılara, Sam Amca'nın sözde uzun süreli müttefiklerine (bunu kuklalar olarak okuyun) sorun. ABD, Rusya'ya karşı yürüttüğü vekalet savaşında Ukraynalıları yem olarak kullanırken, Avrupalılar mali yükü üstlenmek zorunda kalıyor. Avrupa'daki endüstriler, özellikle Almanya, Fransa ve İngiltere'de, ABD'nin onları Rusya'dan petrol ve gaz almamaya zorlamasından sonra enerji kıtlığı nedeniyle kapatıldı.
Ancak ABD, onlara Rusya'nın talep ettiği fiyatın dört katı fiyattan gaz tedarik ediyor. Enerji ve gıda fiyatları fırladı. The Economist'in tahminleri, Avrupa genelinde yaklaşık 100 bin kişinin bu kış yüksek enerji maliyetlerinin bir sonucu olarak ölebileceğini gösteriyor. İngiltere'de, düzenli yiyecek alamayan birçok insan, evcil hayvan maması yemeye zorlanıyor.
Amerika'nın garip bir dostluk kavramı var!
Ancak 44 yıldır hayatiyetine yönelik büyük tehditlerle karşı karşıya kalan, İran İslam Cumhuriyeti'dir. İran, önde gelen şahsiyetlerine yönelik iç sabotaj ve suikastlardan, sekiz yıl süren (1980-1988) ABD-Arap-Batı destekli saldırı savaşına kadar, aralıksız zorluklarla karşı karşıya kaldı. Savaş sırasında, Batılı rejimler – İngiltere, Almanya ve ABD, Irak rejimine sadece silah ve istihbarat sağlamakla kalmadı, aynı zamanda kimyasal silahlar da sağladı. On binlerce İranlı savaşçı bu yasaklanmış silahlarla zehirlendi. Buna bir de sıradan insanlara büyük acılar yaşatan onlarca yıllık yasadışı yaptırımları eklersek, herkes genel resmi görmeye başlayabilir.
Son aylarda, İran'a karşı kültürel savaş da yoğunlaştı ve az sayıda yanlış yönlendirilmiş insan İslam Cumhuriyeti'ni zayıflatmak için araç olarak kullanıldı. Bu kişiler, CIA liderliğindeki Batılı istihbarat örgütlerinden doğrudan yardım aldılar. İran'da bir dizi yabancı ajan tutuklandı ve yasalara göre muamele gördü. Diğerleri de İslam Cumhuriyeti'nin düşmanlarının ajanları olarak hareket ettikleri takdirde benzer yasal prosedürlerle karşı karşıya kalacaklar. Bu kişilerin eylemleri ihanet anlamına gelir.
Ancak yaptırımlar konusuna geri dönelim. Bunlar savaş suçları ve insanlığa karşı suçlardır. Birçok başka ülke de bu yaptırımların muhatabı olabilir. Devrimci referanslarına rağmen, Venezüella son zamanlarda yaptırımların hafifletilmesi için ABD ile uzlaşmak zorunda kaldı. Bundan dolayı Venezüella liderliğine sempati duyulabilir, fakat dikkatli olmalılar çünkü Amerikan dostluğu düşmanlığından bile daha tehlikelidir.
Sorulması gereken soru şudur: İran neden bu kadar amansız bir baskıya maruz kalıyor ve ABD ile NATO müttefikleri Tahran'dan ne istiyor? Cevap basit: İran, İkinci Dünya Savaşı'nın ardından dayatılan batı merkezli dünya düzeninin boğuculuğundan kendisini kurtardı. İnsanlık tarihinin en kanlı savaşı, Batı'nın küresel hegemonyasına yol açtı.
İslam Devrimi’nin altında yatan ilkeler ve felsefe İslam'a dayanmaktadır. Bunun detaylandırılması gerekiyor. Birçok Müslüman da dahil olmak üzere çoğu insan, İslam'ın diğer dinler gibi olduğunu varsayarak ve ritüelleri vurgulayarak temel hatayı yapar. İnsanlar bu ritüelleri yerine getirdikleri sürece sorumluluklarını yerine getirmiş olurlar.
İslam, geleneksel anlamda anlaşıldığı gibi bir din değildir. Kuran'da Allah (c.c.) İslam’ı, sosyal, kültürel, politik veya ekonomik hayatın tüm yönlerini kapsayan kapsamlı bir yaşam biçimi olarak tanımlar. Tüm bu faaliyetlerin temeli, İslam'ın sosyal adalete yaptığı vurgudur. Müslümanlara her türlü adaletsizliğe ve baskıya karşı durmaları emredilmiştir (3:18; 5:08). Bugün dünyaya egemen olan şeytani güçleri ve ajanlarını dehşete düşüren şey budur.
Dünyanın herhangi bir yerinde, ezilenleri ve ezilmişleri desteklemek için bu şeytani güçlere karşı duran insanlar (Kur'an onlara mustaz’aflar olarak atıfta bulunur) kötülenir. Farklı şekillerde saldırıya uğrarlar ve toplumları yok edilmek için gereken her türlü çirkin yola başvurulur.
Şubat 1979'daki İslam Devrimi’nin zaferinden bu yana İran İslam Cumhuriyeti'ne karşı da gerçekleştirilmek istenen şey budur. İmam Humeyni'nin önderliğinde halk, yalnızca bir ABD kuklası olan Şah'ı devirmekle kalmadı, aynı zamanda ülkeyi başta ABD olmak üzere tüm zorba güçlerin baskıcı ve sömürücü politikalarından tamamen bağımsız hale getirecek bir yola girdi. O zamandan beri, Washington savaş ağaları, İran'ın kölelik zincirlerini kırmasını önlemek için cephaneliklerindeki her baskı aracını kullandılar, aksi takdirde başka yerlerdeki insanlar ilham alacak ve gerçek özgürlük arayacaklardı.
Batı destekli terörist örgüt, hızla Münafıklar sıfatını kazanan Halkın Mücahitleri Örgütü, İran karşıtı kampanyaya öncülük etti. Ulemayı, aydınları, bakanları, cumhurbaşkanını, başbakanı ve daha birçoklarını hedef aldı. Devrimden sonraki ilk birkaç yıl içinde yaklaşık bin 200 önde gelen şahsiyet şehit edildi. İran'ın şu anki lideri İmam Seyyid Ali Hamaney de 27 Haziran 1981'de hedef alındı, ancak mucizevi bir şekilde hayatta kaldı. Batı'nın Halkın Mücahitleri Örgütü teröristleri aracılığıyla başlattığı suç kampanyasının boyutunu anlamak için, aşağıdaki bölümleri göz önünde bulundurun.
28 Haziran 1981'de İslam Cumhuriyeti Partisi'nin genel merkezini tahrip eden büyük bir bomba, baş yargıç Ayetullah Beheşti, diğer beş bakan ve birkaç milletvekili de dahil olmak üzere devrimin önde gelen 72 şahsiyetinin kaybıyla sonuçlandı.
Daha sonra 30 Ağustos 1981'de İran Cumhurbaşkanı Muhammed Ali Recai, Başbakan Muhammed Bahuner ve başka bir kişiye başka bir bombalı suikast düzenlendi. Halkın Mücahitleri Örgütü teröristleri tarafından toplantının yapıldığı başbakanlık ofisine bomba yerleştirildi. Batı destekli Halkın Mücahitleri Örgütü teröristleri, kanlı saldırılarını yabancı ülkelere taşımaktan da çekinmediler. Londra'daki, diğer Avrupa ülkelerindeki ve hatta Ottawa'daki İran büyükelçilikleri saldırıya uğradı. 5 Nisan 1992'de Halkın Mücahitleri Örgütü teröristleri, büyükelçilik pencerelerinden tırmanmak için merdivenleri kullanarak Ottawa'daki İran büyükelçiliğine baskın düzenledi. İçeri girdikten sonra, sadece teçhizatı parçalamakla kalmadılar, aynı zamanda İran büyükelçisine saldırarak kolunu kırdılar.
Bu kadar kanlı bir sicile rağmen, Avrupa Birliği’nden başlayarak Batılı rejimler, aynı zamanda ABD, Kanada ve Japonya da Halkın Mücahitleri Örgütü’nü terör örgütleri listesinden çıkardı. Bunun yerine, aralarında John Bolton (Donald Trump'ın eski Ulusal Güvenlik Danışmanı), Rudy Giuliani (Trump'ın eski kişisel avukatı ve suçlanan bir suçlu), Trump'ın bir başka ahbabı ve kendini itiraf eden bir yalancı ve sahtekar olan Mike Pompeo gibi kötü şöhretli savaş suçluları gibi önde gelen ABD şahsiyetleri, Halkın Mücahitleri Örgütü toplantılarına katıldı ve ciddi ücretler karşılığında konuştu
ABD eski büyükelçisi Daniel Benjamin, Politico'da (23 Kasım 2016) şöyle yazdı: "Giuliani, Amerikalıları öldüren bir gruptan para aldı. Trump umursuyor mu?" Trump, başkanlık seçimlerini sürpriz bir sonuçla kazanmıştı. Benjamin, Bolton da dahil olmak üzere Halkın Mücahitleri Örgütü teröristlerinden para alan diğer Amerikalıların da isimlerini veriyor!
Trump umursamıyor ama General Kasım Süleymani ve Iraklı ev sahibi Ebu Mehdi el-Mühendis'in 3 Ocak 2020'de Bağdat Havalimanı'nda öldürülmesi emrini vermekten de çekinmedi. Eski BM Yargısız İnfazlar Özel Raportörü Agnes Callamard'a göre bu bir savaş suçu teşkil ediyordu. İran'ın liderleri zamanı geldiğinde intikamlarını alacaklarına yemin ettiler.
Bağdat Havaalanı'ndaki suikastlardan önce, 27 Kasım 2020'de İran'ın önde gelen nükleer bilimcilerinden Dr. Muhsin Fahrizade'nin öldürülmesi olayı gerçekleşti. Diğer nükleer bilimciler 2010 ve 2011 yıllarında öldürüldü. Hem Siyonist İsrail hem de Halkın Mücahitleri Örgütü müttefikleri bu terörist eylemlere karıştı. İran bu suçları ne unutacak ne de affedecektir.
Tüm bu terörist eylemlerin arkasında özel bir amaç var: İslam Cumhuriyeti'ni zayıflatmak ve çöküşünü sağlamak. İslam Cumhuriyeti, bu hain amaca direndi. Doğru, İran halkı yaptırımların ve diğer terörist eylemlerin sonucunda büyük acılar çekti, ancak bu isteyerek ödedikleri bir bedel. Çünkü onlar, kendi amaçlarının ulviyetinin farkındalar.
Kudüs Haber Ajansı - KHA
ÇEVİRİ ANALİZ, 07 Şubat 2023 14:04
Yorumlar (0)