İran'ın Nükleer ‘Riskten Korunma’ Stratejisi
ÇEVİRİ ANALİZ, 01 Aralık 2022 18:37Michael Eisenstadt 'ın washingtoninstitute.org adlı internet sitesinde kaleme aldığı ''İRAN’IN NÜKLEER ‘RİSKTEN KORUNMA’ STRATEJİSİ'' başlıklı yazıyı siz kıymetli okuyucularımız için çevirdik.
Tahran'ın 1990'ların sonunda ve 2000'lerin başında nükleer bomba üretmek üzere hazırladığı A Planı – AMAD Planı – görünüşe göre yakalanmayacağı inancıyla başlatılan bir programdı. Fakat ifşa oldu ve sonrasında yoğun bir baskıya maruz kaldı, bu yüzden İran daha sonra B Planını yürürlüğe koydu: Riski yönetirken ve nükleer silah seçeneğini korurken, bölünebilir (fisil) malzeme üretimi üzerinde kademeli olarak ilerlemesini sağlayacak bir “riskten korunma stratejisi.”
Yirmi yıl sonra Tahran, yabancı istihbarat sızmasına karşı zayıflığı ile nükleer yayılmanın potansiyel riskleri ve maliyetleri hakkında çok daha fazla şey biliyor. Yine de, İran'ın liderlerinin riskten korunma stratejisini süresiz olarak devam ettirebilecekleri bir şey olarak mı yoksa Plan A'nın bir varyantına geri dönüşü bekleyen geçici bir sapma olarak mı görüp değerlendirdikleri belli değil.
Konu muhtemelen bir çözüme kavuşturulmadı; Bazı İranlı politika yapıcılar riskten korunmaya devam etmek için sağlam nedenler olduğuna inanırken, diğerleri bomba üretmek için tatmin edici nedenler olduğuna inanabilir. ABD'li politika yapıcılar için mesele, nükleer silahların yayılmasının riskleri ve maliyetlerinin yanı sıra nükleer silahların faydası hakkındaki olası şüphelerin, riskten korunma (tersine çevirme veya geri alma olmasa da) davasını mümkün olduğunca zorlayıcı hale getirmesini sağlamaktır.
ABD politikası, İran liderliğinin, riskten korunma stratejisini geçici bir rota olarak görmesini sağlamayı ve de İranlı karar vericilere "nükleer seçeneğini devre dışı bırakmaları" için mümkün olduğunca çok neden vermeyi amaçlamalıdır. Tahran'ın bunu yapmaya istekli olması, büyük ölçüde, tekrar yakalanma olasılığı ve riski hakkındaki değerlendirmesine bağlı olacaktır.
Zamanında ve doğru istihbarat, İran'ın 2000'li yıllardaki gizli nükleer çabalarının ortaya çıkmasına yardımcı oldu ve sonunda bir riskten korunma stratejisi benimsemesine neden oldu. Zamanında ve doğru istihbarat, Tahran'ı bölünebilir malzeme birikimine devam etmekten veya bir bomba üretmekten caydırmak veya yıldırmak konusunda gelecekteki potansiyel çabalar için de kritik öneme sahip olacaktır. Bu amaçla, Washington, İran'ın yayılma hesabını etkileyen faktörlerin mümkün olduğunca çoğunu şekillendirmek için diplomatik, enformasyonel, askeri, ekonomik ve siber olmak üzere mevcut tüm ulusal güç kaldıraçlarını kullanmalıdır.
Bu şekillendirme stratejisi, İranlı karar vericiler arasında şu konulardaki endişeleri kışkırtmalıdır:
• İran'ın yalıtılmış, parya bir devlet haline gelmesi - uluslararası sistemi çıkarlarına uygun olarak yeniden şekillendirmesinin engellemesi
• Sert yaptırımların istikrarsızlaştırıcı potansiyeli – özellikle de İslam Cumhuriyeti'nde bir sabotaj ve yıkım kampanyası yoluyla huzursuzluğu körükleme çabalarıyla birleştirilirse
• Amerika'nın öngörülemezliği ve nihayetinde İran'ın nükleer hırslarını engellemek için güç kullanmaya istekli olduğunu kanıtlama olasılığı
• İran'ın nükleer programına karşı İsrail veya ABD'nin, askeri, ekonomik ve liderlik hedeflerine karşı daha geniş bir kampanyaya dönüşebilecek olan önleyici bir saldırısının yol açacağı yıkım,
• Nükleer silahların sabotaj ve siber saldırılara karşı savunmasızlığı, henüz doğmakta olan bir nükleer cephaneliğin İran'a karşı kullanılabilecek iki ucu keskin bir kılıca dönüştürülmesi
• İran'ın konvansiyonel füze gücünün faydasını zayıflatabilecek ve bir kriz veya savaşta yanlış hesaplama potansiyelini artırabilecek hem geleneksel hem de nükleer silahlı füzelerin konuşlandırılmasının istikrarsızlaştırıcı etkisi
• Tahran'ın benzeri görülmemiş bir ulusal felakete yol açan siyasi, ekonomik ve askeri merkeziliği nedeniyle sınırlı bir nükleer saldırıya karşı bile savunmasız oluşu
• Rejimin korunması ve güç projeksiyonu için nükleer silahların sınırlı askeri faydası
• İran için varoluşsal bir tehdit oluşturabilecek bölgesel bir yayılma dalgası potansiyeli
Tahran'ın nükleer silahların riskleri, maliyetleri ve belirsiz faydaları hakkındaki endişelerini artırmak için operasyonları etkilemek gibi bazı şekillendirme faaliyetleri ısrarcı ve sürekli olmalıdır. Diplomatik izolasyon, sert yaptırımların uygulanması, sabotaj ve yıkma kampanyası ve son çare olarak askeri harekat gibi diğer seçenekler ancak İran'ın ABD'nin kırmızı çizgilerini aşması durumunda uygulanacak eylemlerin olarak değerlendirilmelidir.
Bu faaliyetler, İranlı politika yapıcıların nükleer yayılma politikasını sorgulamasına neden olurken, aynı zamanda ABD'nin Tahran üzerinde ek kaldıraç kaynakları geliştirmesi ve bölgesel ortamı İslam Cumhuriyeti'ni bu politikaları sürdürmekten caydırmaya yardımcı olabilecek şekilde şekillendirmesi için zaman kazanmasına da yardımcı olacaktır. Böyle bir şekillendirme stratejisi, ABD ve İran'ın nükleer anlaşma konusunda karşılıklı uyum durumuna geri dönüp dönmeyeceğine bakılmaksızın, yine de gereklidir.
Bunun nedeni, Nükleer Anlaşma'nın İran'ın nükleer programının ortaya çıkardığı zorluğu çözmemesidir. Bu anlaşma en iyi ihtimalle topu taca atar ve şunlardan biri gerçekleşene kadar oluşabilecek bir krizi erteler:
(1) Anlaşmanın en önemli sınırları kaldırılarak İran'ın zenginleştirme kapasitesini önemli ölçüde artırmasına (2028'den sonra) ve sınırsız miktarda yüksek zenginleştirilmiş veya silah sınıfı uranyum üretmesine izin verilmesi (2031'den sonra)
(2) ABD’nin bir kez daha anlaşmadan çekilmesi
(3) İran’ın anlaşmayı ihlal ederek, bölünebilir malzemeleri korunan tesislerden uzaklaştırması veya bomba üretmeye çalışması.
Eğer ABD ve İran Nükleer Anlaşma’yı yeniden canlandırırsa, Washington, nükleer programındaki sınırlamaların kaldırılmasının ardından İran'ı nükleer yayılmacılıktan caydırmak konusunda müttefikleri ve ortaklarıyla işbirliği yapmalıdır. Nükleer Anlaşma'yı restore edemedikleri takdirde, bir tür şekillendirme stratejisi, İran'ın nükleer hırslarını sınırlamak konusunda ABD'nin B Planı olacaktır.
Kapsayıcı hedef, İran'ı nükleer bir yığınak, patlama veya bomba peşinde koşmaktan caydırmak olmalıdır. Washington, bu amaçla, müttefikleri ve ortaklarıyla, nükleer kırmızı çizgilerin aşılması halinde, İran üzerinde benzeri görülmemiş bir baskıya (askeri harekat olasılığı dahil) yol açacak geniş bir anlaşma aramalıdır. Bu türden bir baskı yoluyla, şu gelişmelerin önlenmesi hedeflenmelidir:
• Yüksek zenginleştirilmiş uranyumun (zaten aşılmış kırmızı bir çizgi) stoklanması veya silah sınıfı bölünebilir malzemenin üretilmesi
• Yüksek zenginleştirilmiş veya silah sınıfı uranyumun korunmasız saklanma alanlarına veya gizli zenginleştirme veya silahlandırma tesislerine yönlendirilmesi
• Nükleer silah bileşenlerinin ve bunların bir bombaya monte edilmesinin araştırılması, geliştirilmesi veya üretilmesi
Bu kırmızı çizgiler sessizce Tahran'a iletilmelidir, ancak başarılı bir şekillendirme stratejisi büyük ihitmalle uygulama ihtiyacını ortadan kaldıracaktır. Ancak ABD, çifte bir ikilemle karşı karşıya. İran zaten yüksek oranda zenginleştirilmiş uranyum (hem %20 hem de %60 zenginleştirilmiş) üretiyor ve zenginleştirme sürecinin doğrusal olmayan doğası nedeniyle bu oranlar, silah üretimi için gerekli olan çabanın sırasıyla %90 ve %95'ini içeriyor.
Bu, İran'ın gelişmiş santrifüjleriyle çok hızlı bir şekilde yapabileceği silah sınıfı uranyum (% 93 zenginleştirilmiş) üretme ek adımını atması durumunda ABD'ye veya müttefiklerine yanıt vermek için çok az zaman bırakacaktır. Öyleyse ilk öncelik, Tahran'a, askeri güç dışında mevcut tüm araçları kullanarak, yüksek zenginleştirilmiş uranyum birikimini durdurması ve mümkünse tersine çevirmesi için baskı yapmaktır. Dahası, NPT (Nükleer Yayılmanın Önlenmesi Anlaşması), yeterli koruma önlemleri altında bulundurulduğu sürece sınırsız miktarda silah sınıfı bölünebilir malzemenin birikmesine müsade eder (Bu da üye devletlerin gizli ve etkili bir nükleer caydırıcılık yaratmalarına izin verir).
İran zaten bu aşamada üretim yapmak için bir mazeret hazırladı: Defalarca, %93'e kadar zenginleştirilmiş uranyumla çalışacak denizaltılar da dahil olmak üzere nükleer enerjili savaş gemileri üretmeyi planladığını söyledi. O halde ikinci öncelik, Tahran'a, ABD'nin silah sınıfı bölünebilir malzeme üretimini önlemek için askeri güç de dahil olmak üzere mevcut tüm araçları kullanacağını açıkça belirtmektir. Nükleer silahların yayılmasını önleme yasasının dar perspektifinden bakıldığında, ABD, Tahran’a, koruma anlaşmalarına ve NPT'ye uygun göründüğü sürece, güç tehdidinde bulunmak için sağlam bir yasal temelden yoksun olabilir.
Ancak Washington, Tahran tarafından silah sınıfı bölünebilir malzeme üretiminin, böyle bir adımı haklı çıkaracak derecede uluslararası barış ve güvenliğe tehdit oluşturduğunu iddia edebilir. Çünkü İslam Cumhuriyeti:
• Gizli bir nükleer silah programına sahip olan ve hala nükleer hırslar barındırabilecek bir NPT taraf devletidir.
• Geçmişte, nükleer programının olası askeri boyutları ve korunmayan üç bölgede bulunan uranyum izleri hakkındaki soruları yanıtlamayı reddetti – bu da koruma anlaşmalarına ve NPT'ye uygun olup olmadığı konusunda soruları gündeme getirdi.
• Rehin alma, elçilik işgalleri, suikastlar, sivil altyapıya siber saldırılar, terörizm ve petrol altyapısına ile nakliyeye yönelik saldırılar dahil olmak üzere çok sayıda uluslararası hukuk ihlalinde bulundu
• BM Güvenlik Konseyi'nin 2231 sayılı kararını (Nükleer Anlaşma'ya yasal güç veren karar) ihlal ederek Lübnan, Suriye, Irak ve Yemen'deki aktörlere silah transferine devam ediyor
• Rusya'nın BMGK'nın 22318 sayılı kararını ihlal ederek Ukrayna'yı işgaline kritik askeri destek sağlıyor
Alternatif, İran'ın gizli bir caydırıcı olarak hizmet edebilecek, bölgesel bir yayılma kademesini teşvik edebilecek ve büyük bir nükleer cephaneliğin temelini oluşturabilecek potansiyel olarak büyük miktarda yüksek zenginleştirilmiş uranyum stokları biriktirmesine razı olmaktır. Zaman kısa olabilir. İran'ı geçmişte korunmaya iten faktörlerden bazıları artık geçerli olmayabilir. Ve Tahran'daki tutucuların artan etkisi, iç dengeyi Dini Lider Hamaney'in kariyerinin son aşamasında veya ölümünden sonra aktif yayılmaya doğru yönlendirebilir. Bu tutucular:
- Mağdur ve kırgın bir Rusya ile Çin’in, İran'ı, ABD'nin kendisini tecrit etme çabalarından koruyacağına
- İran'ın "direniş ekonomisinin", belki de Çin'in yardımıyla ABD yaptırımlarını atlatabileceğine.
- Rejimin güvenlik güçlerinin, gelecekte ortaya çıkabilecek herhangi bir huzursuzluk veya yabancılardan ilham alan "yumuşak savaş" ile başarılı bir şekilde başa çıkabileceğine
- İsrail ve ABD’nin, sert bir tepkiye yol açabilecek önleyici bir saldırıyı göze alamayacağına
- Birçok İranlının bomba üretme girişimini destekleyeceğine inanıyor olabilirler.
Bu tutuculardan bazıları, askeri gereklilik, İran'ın onur ve haysiyeti ve İsrail ve ABD ile etkileşimlerde mütekabiliyet ihtiyacının nükleer silahların edinilmesini ahlaki, siyasi ve ulusal güvenlik zorunluluğu haline getirdiğine de inanabilir. Bu nedenle, İran'ın baskın katı hizipleri arasında, ülkenin nükleer hırsları söz konusu olduğunda hangi politika farklılıklarının olabileceğini ve bunların nükleer karar alma sürecini nasıl etkileyebileceğini anlamak her zamankinden daha önemlidir.
O halde Tahran nükleer konusunda bir dönüm noktasına yaklaşıyor olabilir. Bir bakıma, Dini Lider'in geleneksel ihtiyatı ve riskten kaçınması, İran'ın riskten korunma stratejisinin başarısı ve müthiş ve büyüyen konvansiyonel füze ve insansız hava aracı cephaneliği (nükleer silahları gereksiz kılabilecek - en azından şimdilik) Tahran'ın riskten kaçınma stratejisini ikiye katlamasına neden olabilir.
Dahası, Hamaney, iktidarını pekiştirmeye odaklanabilmesine yardımcı olmak için, müstakbel halefini, görev süresinin başında bir nükleer krizle eyerlemek istemeyebilir. Aynı şekilde, yaptırımların hafifletilmesinin Tahran'ın şu anda ülkeyi sarsan huzursuzluğu daha iyi yönetmesine yardımcı olabileceğine inanabilir.
Bu hususlar, Nükleer Anlaşma’'ya olası bir geri dönüşe işaret etmektedir. Yine de 2024 seçimlerinde Cumhuriyetçilerin zaferi muhtemelen "maksimum baskıya" geri dönüşün habercisi olacağından, Hamaney, Tahran'ın kaldıracını en üst düzeye çıkarmak için elinde birçok bomba değerinde uranyum ile böyle bir olasılıkla yüzleşmesinin daha iyi olduğu sonucuna varabilir. Bu, Nükleer Anlaşma’nın alternatifi olan riskten korunma stratejisine işaret ediyor.
Öte yandan, Dini Lider'in mirasını mühürleme arzusu, İran'ın güçlü ve giderek daha iddialı hale gelen askeri duruşu, çarpıcı nükleer ilerlemeleri ve dünyanın Ukrayna'ya odaklanması, yayılmaya aktif bir geri dönüşü geçiştirilemeyecek kadar cazip hale getirebilir. Dini Lider, uzun süreli bir nükleer krizin halefine destek toplamaya yardımcı olabileceğine de inanabilir – tıpkı İran-Irak Savaşı'nın 1980'lerin başında yeni ortaya çıkan İslam Cumhuriyeti'nin gücünü pekiştirmesine yardımcı olması gibi.
Bu düşünceler, olası bir bomba üretme girişimine işaret ediyor. Bu nedenle Washington, Tahran'ın riskten korunma stratejisini yeniden gözden geçirme ve aktif yayılmaya geri dönme olasılığına karşı hazırlıklı olmalıdır. İran, nükleer anlaşmadan ağır çekim bir kopuş girişiminde bulunabilir veya gizli nükleer silah arayışına devam edebilir.
Ya da daha büyük olasılıkla, yayılma merdiveninin bir sonraki basamağına ilerlemeye çalışabilir - silah sınıfı uranyum üretimine doğru kademeli olarak ilerlemek veya gizli silah çalışmalarına devam etmek. Bu, İslam Cumhuriyeti’nin yayılmacı hesaplarını etkilemek ve riskten korunma politikasından alıkoymak için bir Amerikan stratejisine acilen ihtiyaç duyulmasının altını daha da fazla çiziyor.
Kudüs Haber Ajansı - KHA
ÇEVİRİ ANALİZ, 01 Aralık 2022 18:37
Yorumlar (0)