Filistinlilerin Kantona Hapsedilmesine Doğru!
ÇEVİRİ ANALİZ, 17 Temmuz 2022 06:47Beyrut Hammud’ın el-ahbar.com adlı sitede yayımlanan “FİLİSTİNLİLERİN “KANTON”A HAPSEDİLMESİNE DOĞRU: YAHUDİLEŞTİRME KUDÜS'Ü YİYİP BİTİRİYOR” başlıklı yazıyı okuyucularımızın istifadesine sunuyoruz.
Düşman İsrailli yetkililer, Kudüs’ün tamamen Yahudileştirilmesi hedeflerine ulaşmalarını sağlayacak hiçbir araç bulamıyor.
Bununla birlikte burada bulunan gayri menkullerin Yahudilere ait olduğunu ispat etmek için amansız hile ve uğraşlara başvuruyor. Filistinlilere daha iyi yaşam alanı sağlama ve kentsel geri dönüşüm adı altında onları ikna etme yoluyla mülklerinden etmek istiyor.
Bu uğraşların sonunda işgal devleti “temizleme” adını verdiği Filistinlilerin mülklerine el koyma operasyonuna başladı. İngiliz Mandası’ndan bu yana izlenen “Muhtar” prosedürünün iptal edilmesini gerektiren ve Kudüslülere kanıtlanması imkansız koşulların bir listesinin dayatılmasına yol açan “Yahudi Ulusal Fonu” dışında bu mülklerin Yahudilere ait olduğunu kanıtlayan hiçbir kayıt yok.
Sonuç olarak, İsrail’in yalnızca en az sayıda Filistinliyi mümkün olan en dar alanda sıkıştırma planıyla yetinmediği, aynı zamanda geri kalanların yaşam ve imar alanlarını da daraltmak istediği ortadadır.
Yakın zamanda İsrail menşeli olmayan bir medya kuruluşu, işgal makamlarının Adalet Bakanlığı aracılığıyla, özellikle Eski Şehir civarında ve Mescid-i Aksa’nın güneyindeki Filistin topraklarının geniş alanlarının Yahudileştirilmesini tamamladığını ortaya çıkardı. Bu adım yeni sayılmasa da Siyonist yetkililer tarafından 2018’de onaylanan “yerleşim planının” ilerlediğini bize gösteriyor.
Bu hususta yeni sayılabilecek adım ise Haaretz gazetesinin birkaç gün önce çıkan yetkililerin yaklaşık iki hafta önce surların etrafındaki “milli park” projesi kapsamında yer alan arazilerin tescili için prosedürlere başlamış olması haberiydi. Yaklaşık iki hafta önce yetkililer, Eski Şehir surları çevresinde ve Mescid-i Aksa’nın güneyinde yer alan “milli park” projesi içinde yer alan arazilerin mülkiyetini, “sosyal uçurumları azaltma” ve “Kudüs’teki Filistinlilerin yaşam kalitesini yükseltme” kampanyasına ayrılan bütçeye dayanarak Yahudilerin ismine tescil etti.
Haberde, Kudüs’te tapudan sorumlu yetkili David Rothenberg’in ifadelerine dayanarak 2018 kararının yayınlanmasının ardından, son iki yılda, özellikle gelecekteki yerleşim projelerini içeren mahalle ve alanlara öncelik verilerek tescil işlemlerin başlatıldığı bildirildi.
El-Ahbar’ın Arap Araştırmaları Derneği Haritalar ve Coğrafi Bilgi Sistemleri Dairesi'nden elde ettiği belgelerde, Kudüs'te şu anda devam eden arazi yerleşim projesinin başta Şeyh Cerrah olmak üzere şehrin hemen hemen tüm Filistinli mahallelerini kapsadığı ortaya çıkıyor. Haritaların birinde yer alan bilgilere göre, söz konusu arazilerde bulunan sitelerin alınması için çabalar sürerken, söz konusu mahalledeki arazilerin çoğu Yahudi malikler adına kaydedildikten sonra, tescil süreci tamamlanmak üzeredir. Ramot’ta ise 1970 yılında Filistinlilerin Lifta topraklarına el konulan topraklar iskân edilirken, halihazırda yine 1970 yılında el konulan ve Şafatlı Filistinlilere ait olan Ramat Eşkol ve Ramat Shlomo topraklarının iskan süreci devam ediyor. Şafat toprakları içinde yer alan “Fransız Tepesi”nde de, işgal makamlarının güney Kudüs’te “Civat Hashaked” adlı yeni bir yerleşim mahallesi inşa etmeyi planlaması nedeniyle, 1968’de el konulan üç bölüm iskân edilecek. Civat Hamtos’a bakacak olursak, burada da Beyt Cala adında Filistinli bir aileye ait olan araziler, yerleşimciliği genişletmek amacıyla Yahudi maliklerin ismine tescil edilmiştir. Talabiyye mahallesine gelince, kayıt süreci belgelere göre satılan ve bir kısmına 1970 yılında el konan bir Lutheran kilisesini içeriyordu. Yerleşim kılıfıyla sürmekte olan Yahudileştirme süreci, “Har Homa” yerleşimi ile Tire Baher kasabası arasında, aşırıcı Yahudilerin yerleştiği “Har Shlomo” yerleşiminin yakınında yer alan ve "Mülkiyet Muhafızı" olarak adlandırılan bir bölgeyi de kapsamaktadır. Buna ek olarak işgal altındaki Kudüs’ün kuzeyinde yer alan ve yine “Mülkiyet Muhafızı” olarak kayıtlı olan “Atarot” yerleşiminde yeni yerleşim mahallesi kurulması kararlaştırılmıştır.
Haaretz gazetesinin raporunda, bu Yahudileştirme sürecinin, Kudüs İşleri Bakanlığı’nın yayınlarında belirtildiği gibi “Doğu Kudüs sakinleri için daha iyi bir gelecek yaratmayı” amaçlayan bir bütçeyle finanse edildiğini belirtirken; 2018 yılında, Doğu Kudüs’teki boşlukları azaltmak için düşman hükümette beş yıllık bir planı onayladığını kaydetti. Buna ilişkin dönemin Adalet Bakanı Ayelet Shaked'in ısrarıyla bakanlık, işgal altındaki şehrin doğusunda tapulaştırma faaliyetini sürdürecek bir organizasyon ve sistem kurmak için bir bütçe aldığı belirtildi. Shaked, 1967’de Filistinlilerin yoğun bulunduğu şehrin işgalinin tamamlanmasından bu yana işgal makamlarının doğu kesiminde arazinin mülkiyetini tescil ettirmemiş olmasından yararlandı -ki bu toprakların %90’ı tescillenmemiş, İsrail Adalet Bakanlığı'nın kayıtlarında kime ait olduğu belirtilmemiş-. Bu da, İsrail makamlarının Kudüs ve başka yerlerdeki konutları, yapıları ve tesisleri yıkmak için başvurdukları inşaat ruhsatlarının alınmasında sıkıntılar doğuruyor. Burada zikredilmesi zorunlu olan şey ise, Kudüslüler, Siyonist yetkililerle yaşadıkları tecrübelerden de ders çıkararak topraklarının İsrail makamları tarafından sahtekarlıkla alınmasından, Yahudileştirilmesinden ve dolandırılmaktan korktukları için toprak tescil işlemlerine yanaşmıyorlar. Çünkü İsrail’de mülkiyetin koruyucusuna o mülkü istimlak etmesine izin veren “Kayıpların Mülkiyeti Yasası” adlı bir kanun var ve İsrail makamları bu yasaya dayanarak Filistinlilerin toprağına el koyabilir.
İşi pratik boyutlarıyla ele alacak olursak, İsrail’den elde edilen haritalar bize, devam eden yerleşmeci politikası, İsrail'in Filistinlilerin toprakları üzerindeki kontrolünün ve “hukuk” adına hırsızlığını tamamlamasının sadece bir yönünü, özellikle de Kudüs’ün Yahudileştirilmesi planının genişletildiğini göstermektedir. Yerleşmeci faaliyet önümüzdeki haftalarda Ebu et-Tur mahallesine, Vadi İbn Hanom’a ve Mescid-i Aksa’nın yakınında bulunan Eski Şehir duvarını çevreleyen diğer bölgelere de ulaşacak.
Buna ilişkin son zamanlarda dikkat çeken gelişme ise Kudüs’teki toprakların mülkiyetinin Filistinlilere ait olduğunu belgeleyen “Muhtar” prosedürünün işgal makamlarınca ilga edilmesidir. Bunu İçişleri Bakanı Shaked başlattı ve onu B'Tselemo, Ragavim, El Yerushalim, İsrail Toprak Fonu gibi yerleşimci örgütler ve Kudüs’teki Filistinlilerin topraklarını çalma hususunda uzun yıllardır faaliyet gösteren Ateret HaKhanim Derneği takip etti.
Muhtar Prosedürü, Kudüs’ün doğusundaki arazinin mülkiyetini kanıtlamak için iki belediye başkanının ifadelerini almasını gerektiren bir kanun içerir. Bu bağlamda İbrani ekonomi gazetesi Globes, Başsavcı Yardımcısı Carmit Ulysses’in İçişleri Bakanlığı’nın üst düzey yetkililerine, Batı Şeria’daki Başsavcıya ve Kudüs Belediyesi’ne Doğu Kudüs’te arazi mülkiyetini belirten metnin yürürlükten kaldırılacağını bildirdi. Tel Aviv’in, muhtarların birçoğunun yaşlılık nedeniyle öldüğü gerçeğini ortadan kaldırmak için yararlandığı ve İngiliz Mandası döneminden bu yana yürürlükte olan Muhtar Prosedürünün kaldırılmasına ek olarak, siyonist yetkililer, onsuz Kudüslülerin topraklarına sahip olduklarını kanıtlayamayacakları bir dizi katı ve imkansız koşul belirlediler, bu da Filistinlileri kökten yerinden edip tehcire mecbur bırakıyor.
Yukarıda sayılanların tümü temel olarak işgal hükümeti tarafından 13 Mayıs 2018’de onaylanan ve buna göre “Sosyal ve ekonomik farklılıkların azaltılması ve Doğu Kudüs’te ekonominin geliştirilmesi” başlıklı bir Yahudileştirme planını onayladığı 3790 sayılı Karardan kaynaklanmaktadır. Bu, Hükümetin 560 milyon dolar tahsis ettiği gelecek yıl sona erecek olan beş yıllık bir plandır ve Doğu Kudüs'teki toprakların % 50'sinin 2021'e kadar tescil edilmesi ve geri kalanının kayıtlarının 2025'in sonuna kadar tamamlanması için 14 milyon doların tahsis edildiği, arazi planlaması ve tescili ile ilgili bir maddeyi içermektedir.
Buna ilişkin olarak Arap Araştırmaları Derneği harita direktörü Halil el-Tüfekçi, el-Ahbar’a verdiği röportajda şunları söyledi: “Yerleşim projesi, özellikle 1968’den 1995’e kadar büyük bir kısmına el konulan ve devlet mülkiyetine devredilen alanları hedef aldığından, mülkün kişisel mülkiyetten devri sürecinde en tehlikeli İsrail projelerinden biridir. İşgal yetkilileri söz konusu devir işlemlerinden sonra yerleşim birimlerini bina etti. İşgalcilerin şu anda yaptığı şey de budur. Önce Filistinlilerin topraklarını devlete devretmek sonra devlete devredilen bu toprakları yerleşimcilere vermek.”
Tüfekçi, işgal yerleşimci projenin ayrıca İslâmî vakıfları da hedef aldığını belirterek birçok İslami vakfa el konulduktan sonra ilerde kendi amaçları doğrultusunda kullanabilmek için devletin mülkiyetine geçirildiğini kaydetti.
Öyle görünüyor ki, Genel Koruyucu veya diğer ifadeyle “Genel Muhafız” ve “Kayıpların Mülkiyetinin Korunması” -Mülk Muhafızı- kanunlarıyla işgal yetkilileri, yerlerinden ettiği gerçek mülk sahiplerini yani Filistinlileri önce bu yasayla onları kayıp olarak addedecek sonra mülklerine el koyup yerleşim projesini uygulamaya koyacaktır. Bunun güçlü kanıtlarından biri, kararı takip eden yıllarda Şeyh Cerrah mahallesindeki ailelerin başına gelenlerdir.
Doğu Kudüs’teki topraklarda yerleşim planını onaylanması sırasında, Eylül 2021'de, Yahudi Ulusal Fonu Yönetim Kurulu, Doğu Kudüs'teki toprakların kaydedilmesini ve düzenlenmesini ve yalnızca “Fon tarafından satın alınan” topraklarda faaliyet göstermesini amaçlayan paralel bir planı onayladı. Maliyeti 31 milyon ABD doları olan planın 2026’da tamamlanması bekleniyor; Fon tarafından 1948 öncesi ve sonrasında gerçekleştirilen “arsa satın alma” işlemleri, münhasıran kendi kayıtlarında ve bağlı ortaklıklarının kayıtlarında yazılı olduğu bilinerek kapatılmış ve tapu müdürlüklerine tescil ettirilmemiştir.
Bu plan, “Yahudi Fonu”nun Nakba sırasında satın aldığını iddia ettiği 2 bin 500 dönüm arazi dahil olmak üzere, Kudüs gayrimenkulü için 2050 farklı satın alma işleminin Tapu Dairesi’ne kaydettirilmeden belgelendirilmesini hedefliyor.
Burada, Şeyh Cerrah ve Beyt Hanina’dan insanlar dahil olmak üzere Filistinlilerin orada yaşadığını ve Yahudi Fon’unun bu toprakların “mülkiyetini” kanıtladıktan sonra düşman yetkililerin onları sınır dışı etmesinin beklendiğini belirtmekte fayda var.
Sonuç olarak, Kudüs'teki yerleşimci sürecin karmaşık ve düğümlü olduğu, işgalin resmi kurum, kuruluş ve yerleşim dernekleri ile Filistin topraklarının geniş alanlarını hedef alarak farklı şekillerde yönettiği sonucuna varılabilir.
Kudüs Haber Ajansı - KHA
ÇEVİRİ ANALİZ, 17 Temmuz 2022 06:47
Yorumlar (0)