Bölgesel Çatışmada Siyonist Varlığın Öncelikleri
ÇEVİRİ ANALİZ, 09 Ekim 2025 21:50Nevin Kutayş tarafından al-akhbar.com adlı internet sitesinde kaleme alınan “SAVAŞ ALANLARININ EHEMMİYET BAKIMINDAN ÖNE VE GERİYE ALINMASI: BÖLGESEL ÇATIŞMADA SİYONİST VARLIĞIN ÖNCELİKLERİ” başlıklı yazıyı siz kıymetli okuyucularımız için çevirdik.
Düşman İsrail şu anda bölgede çok cepheli bir savaş yürütüyor ve farklı çatışma alanlarında farklı tehdit ve öncelik seviyeleri mevcut. Bu savaş, yalnızca askeri güç veya taktiksel başarılarla ölçülmüyor; aynı zamanda uzun vadeli stratejik boyutların yanı sıra siyasi, diplomatik ve ekonomik kaygılardan da doğrudan etkileniyor.
İsrail’in önceliklerini anlamak; iç cepheye yönelik doğrudan tehditler, direniş gruplarının oluşturduğu tehlike, düşmanın somut sonuçlar elde etme yeteneği ve uluslararası ve bölgesel baskının düzeyi dahil her alandaki ilerleyişin ve geri gelişin sırasını belirleyen faktörlerin kapsamlı bir analizini gerektiriyor.
İşgalci düşmanın stratejisi, belirli askeri hedeflere ulaşmak ve operasyonel kabiliyetleri sürdürmek ile öngörülemeyen sonuçlar doğurabilecek açık çatışmalara girmekten kaçınmak arasında hassas bir dengeye dayanıyor. Bu açıdan bakıldığında çatışma sahaları; tehdidin ciddiyeti, operasyonel potansiyel, askeri ve siyasi maliyetler ve eylem zamanlaması gibi çeşitli kriterlere göre sınıflandırılıyor. Dolayısıyla bu durum karmaşık bir bölgesel ortamda çok cepheli bir çatışmayı yönetmenin zorluklarına dair derin bir anlayışı yansıtıyor.
Siyonistlerin Öncelik Dağılımındaki Değerlendirmeleri
Ulusal güvenliğe yönelik doğrudan tehditlerin ciddiyetinin değerlendirilmesi, en önemli ölçüt olup özellikle 7 Ekim 2023 olaylarının ardından, yerleşimcilerin yaşamlarını veya hayati altyapıyı tehdit eden alanlara öncelik verilmektedir.
Ayrıca düşman İsrail, belirli bir alanda kesin sonuçlar elde etme olasılığını, yani belirli taktik veya stratejik operasyonları göreceli hız ve etkinlikle yürütme yeteneğini hesaba katmaktadır; bu da kaynakların o alanlara yönlendirilmesini, sonuçlar açısından daha etkili hale getirirken; kuvvet ve mühimmat tüketimini de azaltıyor.
Askeri, siyasi, ekonomik ve lojistik maliyetler önceliklerin belirlenmesinde kritik bir rol oynuyor. Operasyonel etkinliğin kabul edilebilir sınırları aşmadan sürdürülmesini sağlamak için, potansiyel insan kayıpları, mühimmatın tükenmesi, yeniden inşa maliyetleri ve işgalci devlet üzerindeki ekonomik etkiler değerlendiriliyor.
Aynı şekilde diplomatik baskı ve uluslararası izolasyon da hesaba katılıyor; zira ABD, Avrupa ve uluslararası organizasyonlarla ilişkilerde hareket özgürlüğü kısıtlanabiliyor veya özellikle bölgesel kırmızı çizgilerin sürekli ihlali nedeniyle uluslararası izolasyon çemberinin genişlemesiyle çeşitli alanlara zaman ve operasyonel kısıtlamalar getirilebiliyor.
Düşman ayrıca bölgesel tırmanış riskini ve büyük güçlerin olası müdahalesini de hesaba katıyor. İran, Rusya, Türkiye veya diğerlerinin olası bir müdahalesi veya ikinci bir cephenin açılması, savaş alanlarındaki hassasiyeti artırıyor ve askeri ve diplomatik risklerin dengelenmesini gerekli kılıyor.
Doğrudan askeri hedefleme ile siyasi alternatifleri dengelemek, öncelik belirlemede kilit bir unsur. Stratejik hedeflere ulaşmak için diplomasi, ekonomik baskı veya uluslararası arabuluculuk gibi askeri olmayan araçlar kullanılabilirken, doğrudan askeri operasyonlar acil veya varoluşsal tehdit oluşturan durumlara tahsil ediliyor. Tabii ki zaman ve fırsat faktörü de göz ardı edilemiyor; çünkü askeri veya siyasi eylemlerin doğru zamanlaması, öncelik belirlemenin önemli bir parçası ve sahadaki ve istihbarattaki fırsatların en düşük maliyetle en iyi sonuçları elde etmek için en verimli şekilde kullanılmasını sağlıyor.
Savaş Alanlarının Önceliğinin Belirlenmesi
İran
Özellikle nükleer programı ve bölgesel varlığını genişletme kabiliyeti nedeniyle en büyük stratejik tehdidi temsil ettiği için önceliklerin başında yer almakta. Bu durum, uzun vadeli ulusal güvenliği tehdit edebilecek her türlü gelişmenin önlenmesi için büyük miktarda istihbarat ve askeri kaynak ayrılmasını gerektirmektedir. İran’ın direniş güçlerine -özellikle de Hizbullah’a- verdiği sürekli destek; müttefiklerine silah, eğitim ve finansman sağlamasının engellenmesini gerektiren ek bir tehdit oluşturmaktadır.
Öte yandan, Tel Aviv’in ABD desteğine rağmen çeşitli politikalarla İran rejimini devirmeyi başaramaması, tehdidin ciddiyetini bir kez daha teyit eden bir unsur olarak öne çıkıyor ve İran’ın düşmanca söylemi, İsrail’in tehdit altındaki bir devlet imajını güçlendirmek için kullanılıyor.
Yaşanan savaş, İran İslam Cumhuriyeti’nin, Siyonist varlığın derinliklerini hassas bir biçimde hedef alma yeteneğini ortaya koydu ve İsrail’i caydırıcılığını yeniden tesis etmeye odaklanmaya ve ayrıca Tahran’la çatışmaya girme girişiminin askeri ve siyasi operasyonlar için mevcut zaman ve fırsatları hesaba katmayı gerektirdiğini de göz önünde bulundurmaya yöneltti.
Öte yandan düşman, İslam Cumhuriyeti ile mücadelede çeşitli zorluklarla karşı karşıya. Söz konusu zorluklar arasında İran İslam Cumhuriyeti’nin yeni gelişmelere hızlı bir şekilde uyum sağlaması ve son savaşın sonuçlarının İran’ın, Siyonist toprakların derinliklerinde hedeflerine ulaşma yeteneğini göstermesi yer alıyor ki tüm bunlar Tahran’ın değerlendirdiği açıkların kapatılması gerekliliğini ön plana çıkarıyor.
Ayrıca İran’ın Haziran Savaşı sırasında bulduğu uluslararası destek, düşmanın herhangi bir tırmanışa geçmeden önce gerekçeler aramasını sağlamada rol oynuyor. Bu bağlamda, uygulanan yaptırımlar gibi siyasi ve ekonomik alternatifler de -askeri tırmanışa geçmeden- İran’ın müttefiklerini destekleme kabiliyetini kısıtlıyor. Dahası coğrafi uzaklık ve diğer alanlardaki doğrudan tehditler, herhangi bir doğrudan operasyonu daha maliyetli hale getiriyor ve dikkatli olmayı gerektiriyor.
Gazze
Doğrudan askeri tehdit oluşturması nedeniyle stratejik öncelikli bir alan olarak değerlendiriliyor. Zira Hamas’ın öncülüğündeki direniş grupları neredeyse her gün saldırılarını sürdürüyor.
7 Ekim olayları, işgalci varlık için bir şok etkisi meydana getirdi ve askeri kabiliyetlerinin sınırlılığını ortaya koyarak caydırıcılığı yeniden tesis etmek ve direnişe ağır bedeller ödetmek için Gazze’yi kontrol altına alma ihtiyacını pekiştirdi. Gazze Şeridi’nin diğer alanlara kıyasla yüz ölçümünün az bir alana tekabül etmesi ve altyapının hedef alınabilme imkânı, somut sonuçlara hızla ulaşma fırsatı sunarken; coğrafi yakınlığı askeri ve lojistik hareketliliği kolaylaştırıyor.
Gazze’deki önceliğin güçlenmesinde siyaset ve medya boyutları da rol oynuyor. Çünkü oradaki tırmanış, hükümetin üzerindeki iç baskıyı hafifletebilir. Unutulmamalıdır ki savaşın temel hedeflerinden biri de esirlerin serbest bırakılmasıdır.
Bununla birlikte Gazze’nin, düşmanın öncelik listesinde gerilemesine yol açan faktörler de mevcut. Bunların başında işgal güçlerinin ve askeri kaynaklarının tükenmesi, diğer alanlardaki eş zamanlı tehditler, uluslararası baskı ve operasyonların maliyetini artıran ve hızlı bir askeri çözüm olasılığını sınırlayan direniş yeteneklerinin gelişmesi geliyor. Dahası ortada bir de kazanımları uzun vadeli bir yüke dönüştürebilecek savaş sonrası için net bir planın olmaması sorunu mevcut.
Lübnan
Siyonist düşman güçleri, Hizbullah’la mücadele edebilmek ve Hizbullah’ın tam gücünü yeniden kazanmasını engellemek için güvenliklerini ve askeri üstünlüklerini korumaya büyük önem veriyor. İleriye dönük bir bakış açısıyla İsrail, Hizbullah’ın hassas füzeler ve gelişmiş saldırı kabiliyetleri de dahil olmak üzere muharebe kabiliyetlerini yeniden tesis etmesinden endişe duyuyor. Bu da hızlı bir müdahale için hazırlıkların artırılmasını ve Lübnan’ın stratejik bir öncelik olarak değerlendirilmesini gerektiriyor.
Mezkur duruma ABD, Avrupa Birliği ve Körfez ülkelerinin Lübnan’a Hizbullah’ın silahsızlandırılmasına ilişkin BM kararlarını uygulaması yönündeki uluslararası baskıları ve ayrıca İsrail’in güvenlik çıkarlarını desteklemek ve 7 Ekim benzeri olayların tekrarlanmasını önlemek adına Lübnan’ın iç bölünmelerinin istismar edilmesi de eşlik ediyor.
İşgalci güçler, ayrıca Tahran’ın, Lübnan İslami Direnişi’nin gücünü yeniden inşa etmek amacıyla Hizbullah’a silah ve fon desteği sağlama çabalarının ışığında olayların gidişatını kontrol edebileceği ve yayılmacı projesi doğrultusunda belirli coğrafi bölgeleri kullanabileceği şekilde kuzey sınırında hareket özgürlüğü sağlamayı ve askeri-istihbarat kabiliyetlerini artırmayı hedefliyor.
Buna karşılık, geri çekilme düşünceleri, tehditlerin büyüklüğüyle kaynakların dengelenmesi gerekliliğiyle bağlantılı. Bu noktada düşmanın, doğrudan tehdit oluşturan diğer cephelere odaklanması, bu alandaki askeri operasyonlarla ilgili ekonomik ve lojistik değerlendirmelerin yanı sıra önceliklerini yeniden değerlendirmesini lüzumlu kılabilir. Ayrıca İsrail, açık çatışmalara çekilmeden burada etkili bir caydırıcı güç bulundurmaya da özen gösteriyor.
Tüm bu unsurlar, mevcut hareket özgürlüğünün korunmasını birinci dereceden bir öncelik haline getirirken, bu kazanımları tehdit edebilecek her türlü tırmanıştan kaçınılmasını da zorunlu kılıyor.
Yemen
Bu alan, orta önemde sınıflandırılmış olup daha yüksek önceliğe doğru belirgin bir eğilim göstermektedir. Husilere ait füze ve insansız hava aracı saldırıları, hayati deniz yollarını ve Siyonist varlığın derinliklerini tehdit ederek İsrail’in iç cephesini ve Asya ve Avrupa ile olan ticaretini olumsuz etkilemektedir. Yemen’in öncelenmesi mevzusu, tehdidi etkisiz hale getirme ve caydırıcılığı güçlendirmeye devam etme noktalarında düğümlenmektedir. Ne var ki istihbarat zafiyeti, coğrafi manada uzaklık ve somut bir etki meydana getirmenin zorluğu, Yemen sahasını diğer sahalara kıyasla daha düşük bir önceliğe sahip kılmaktadır.
Batı Şeria
Burası da orta tehdit sınıfında yer alıyor; çünkü aktif direniş hücreleri mevcut olmasına rağmen İsrail’in güvenlik kontrolü ve taktiksel hareket kabiliyeti operasyonlarını nispeten başarılı kılıyor.
İsrail, direniş hücrelerinin ve operasyonlarının yayılmasını engellemeye ve iç baskıdan istifade ederek yerleşim planlarını uygulanmaya buralarda odaklanmış durumda. Bununla birlikte uluslararası baskı ve güçlerin azaltılmasına yönelik kısıtlamalar bu alanın önceliğini sınırlarken; önemli stratejik sonuçlar elde etme olasılığı belirli bir seviyede kalıyor.
Suriye
Suriye, özellikle iç durumun istikrarsızlığı ve Esed rejiminin devrilmesi ile beraber; İran ve müttefikleriyle yaşanan çatışmada kilit bir stratejik arena kabul edilmekte. Bu durum, işgalci varlığın koşullar değişmeden önce kısa ve etkili operasyonlar yürütmesine olanak tanımakta.
İsrail, bu topraklarda herhangi bir düşman siyasi rejimin güçlenip istikrara kavuşma kabiliyetini sınırlamak için göreceli bir istikrarsızlık durumunu sürdürme stratejisi güdüyor. Yine Siyonist varlık, Suriye sahasını diğer öncelikli sahalarla ilgili bilgi toplamak ve analiz etmek için bir istihbarat platformu olarak da kullanıyor.
Ayrıca Suriye’deki operasyonlar, İsrail’in hava harekâtında serbestliğini güvence altına almayı, İran’a karşı bölgesel güç dengesini yeniden şekillendirmeyi, Suriye’nin Türkiye’nin stratejik bir derinliği haline gelmesini önlemeyi, ülkenin güneybatısını silahsızlandırarak tampon bölge oluşturmayı, Irak ve Lübnan arasındaki coğrafi sınırların yeniden birleşmesini önleyerek düşman güçlerin koordinasyonunu sınırlamayı ve işgalci varlığın yayılmacı planının bir parçası olarak “Davut Koridoru” projesini hayata geçirmeyi amaçlamaktadır.
Son tahlilde Suriye cephesi, Beşşar Esed dönemindeki rejimin çökmesi, düzenli kuvvetlerin zayıflığı, iç çatışmalarla meşgul olmaları ve işgalci düşmanın, askeri kabiliyetlerini hedef alması nedeniyle İsrail’in öncelik listesinde ikincil bir arena olarak değerlendiriliyor.
İran ve Hizbullah’ın yokluğu, Suriye’nin, stratejik önemini azaltıp onu doğrudan bir çatışma cephesi olmaktan çıkararak bir gözetleme ve istihbarat toplama alanına dönüştürüyor ve İsrail; İran, Gazze, Lübnan ve Yemen gibi doğrudan tehdit oluşturan alanlara daha fazla odaklanıyor.
Ayrıca Türkiye ve Rusya gibi büyük güçlerle çatışan çıkarlar ve Suriye rejimiyle gerginliği önlemek için diyalog arayışı da askeri operasyonların kapsamını sınırlandırıyor. Suriye Devlet Başkanı’nın Filistin de dahil olmak üzere Arap meselelerine müdahil olmaması göz önüne alındığında, gelecekteki herhangi bir anlaşma, İsrail ile normalleşmenin önünü açabilir ve Siyonist varlığın hareket özgürlüğünü genişletebilir.
Irak
İran için stratejik bir savunma derinliğini temsil eden ikincil bir alan olarak görülüyor ve bölgesel savaşta direniş gruplarına destek verilmesini önlemek için yakın istihbarat takibi gerektiriyor. Buna karşılık, oradaki herhangi bir büyük ölçekli askerî harekât, ABD varlığı, Türkiye nüfuzu ve iç bölünmeler de dahil olmak üzere yerel ve uluslararası güçlerin iç içe geçmesi nedeniyle siyasi risklerle dolu. Bu durum, işgal ordusunun açık çatışma yerine -gerekirse- sınırlı saldırıları tercih etmesine yol açıyor.
Düşmanın öncelik sıralamasının net bir stratejik ilkeye dayandığı açıktır: “Önce doğrudan tehdit, sonra uzun vadeli yıpratma.” Gazze, Lübnan ve Yemen gibi iç cepheye veya hayati altyapıya acil tehdit oluşturan alanlara, caydırıcılık imajını yeniden inşa etme ve iç güvenlik sisteminin çöküşünü önleme bakımından öncelik verilmektedir. Bu arada İran, çatışmanın uzun vadeli gidişatını belirleyen merkezi stratejik alan olarak kalmaya devam ediyor ve kendisi ile alakalı doğrudan askeri eylemin ötesine geçen; istihbarat, diplomasi ve siyasi politikaları da içeren karmaşık araçların benimsenmesini gerektiriyor.
Buna karşılık Batı Şeria, Suriye ve Irak gibi diğer alanlar, baskıları dengelemek ve kaynakları esneklik ve operasyonel pragmatizm ilkelerine göre dağıtmak için işlevsel cepheler olarak yönetiliyor. Bu durum, işgalin kapsamlı bir çözüme ulaşma kabiliyetinin azaldığının farkında olduğunu ve kesin ve nihai zaferler peşinde koşmak yerine risk yönetimi ve maliyet dağıtımına giderek daha fazla itimat ettiğini gösteriyor.
Son olarak önceliklerin, özellikle bölgesel savaşın dinamikleri ve çakışan savaş alanlarının ışığında, önümüzdeki dönemde sahadaki ve siyasi gelişmelere bağlı olarak değişebileceğini belirtmekte fayda var. Bu durum da düşman İsrail’in caydırıcılığını korumak ve potansiyel risklere kıyasla kazanımları en üst düzeye çıkarmak için değerlendirmelerinde ve stratejik planlamalarında sürekli esnekliğini korumasını gerektiriyor.
Kudüs Haber Ajansı - KHA
ÇEVİRİ ANALİZ, 09 Ekim 2025 21:50
Yorumlar (0)
İsrail, İran'a Karşı Sonraki Tura Hazırlanıyor
Barış Mukabilinde Teslim Olmak
Sınvar'ın Hamlesi Bir İntihar Mıydı?
Aksa Tufanı, İsrail'in Gücü Kader Değildir Diyor
Lübnan Cumhurbaşkanı İsrail'le Müzakere İstiyor
Düşman Liderliğinin Farkındalığı Değişiyor
Trump'ın Kutlaması, İsrail'in Söyleminin Teyidi
Seyyidsiz Kalan Savaş Meydanı!
Filistin Açısından Sonraki Gün
İran İle Savaşa Geri Mi Dönülüyor?
Hizbullah Kandırıldı Mı?
İran-İsrail Gerilimi: Alan Daralıyor
İran Zamanı Lehine Kullanıyor
İsrail ve Batı, Hizbullah'ın Toparlandığını Düşünüyor
Trump ve Filistin'in Kanı
Boyunduruk Altına Alma Planı Yeni Savaş Getirir
Trump, İran Kartıyla Bir Kumara Mı Hazırlanıyor?
ABD-İsrail'i, Direnişin Siyasi İlerleme Endişesi Sardı
Hizbullah Milletvekili'nden Nasrallah'a: Yolunuz Sürdürülüyor
Netanyahu: Hedeflerimiz İçin En Büyük Engel Hizbullah'tır
Direnişçiler, 'Büyük Haber'i Nasıl Karşıladı?
Seyyid Hasan'ın İzlerini Takip Etmek
İsrail İstihbaratının Sorusu: Hizbullah'ın Elinde Ne Kaldı?
Filistin Halkının Kalbinde Hasan Nasrallah
Direnişin Destek Cephesini Yönetmedeki Zihniyeti
Hacı Muhsin'in Sırlarına Bir Yolculuk
Fuad Şükr ve İbrahim Akil Ortaklığı
Bir İnsan Olarak İbrahim Akil
Abdülkadir: Direnişin Parlak Zekası
Hatice Şükr, Babası Fuat Şükr'ü Anlattı
Fuad Şükr: Direnişin Anlatıcısı
Uli'l-Be's Muharebesi'ndeki Zaferin Tarihi - 3
Uli'l-Be's Muharebesi'ndeki Zaferin Tarihi - 2
Uli'l-Be's Muharebesi'ndeki Zaferin Tarihi - 1
İsrail, Charlie Kirk'in Gizemli Ölümünün Neresinde?
Katar'daki Saldırıyla Netanyahu Asasını Kırdı
İran-Lübnan-Suriye'deki Gelişmeler ve İsrail'in Gelecek Planı
Direniş Fikri ve Onun Tarihi Tezahürleri Üzerine
Yemen Neden Caydırılamıyor?