Son birkaç on yıldır ABD başkanlarının Orta Doğu ziyaretlerine güçlü stratejik ve ahlaki amaç taşıyan açıklamalar eşlik etmektedir. George W. Bush “Orta Doğu’daki milyonlara umut” getirme gibi büyük vaadlerle bölgeye gitmişti. Barack Obama’nın ilk büyük gezisi Bush’un yıkıcı savaşlarının sonuçlarından dehşete kapılmış milyonlarca insanın güvenini yeniden inşa etme girişimiydi. Donald Trump bile Orta Doğu’ya IŞİD ile savaşta Müslüman liderlerden destek bulmak ve bunun yanında ABD ekonomisini güçlendirme beklentisiyle Arap liderlerle gösterişli ekonomik ve stratejik anlaşmalar imzalamak için gitmişti. Onu bir küreye bile dokundurttular.
Ancak Başkan Joe Biden’ın hâlihazırdaki Orta Doğu turu cevapladığından daha çok soru gündeme getiriyor. İsrail, işgal altındaki Batı Şeria ve Suudi Arabistan’ı kapsayan dört günlük bir gezide olan Biden, önemli inisiyatifleri ilan etmek yerine daha çok bölgeden çıkma arayışında görünüyor.
Amerikan gücünü kullanarak Orta Doğu’yu yeniden şekillendirmek için bir nesildir devam eden çabaları terk eden Biden yönetimindeki Birleşik Devletler şimdi heveslerini üç asgari hedefe indirgemiş durumda: İsrail’i korumak, Fars Körfezi’ndeki enerji kaynaklarını korumak ve uluslararası terör tehdidini en aza indirmek.
Büyük Pax Americana hedefi artık yok. Biden’ın tek yaptığı ölüm ilanını yazmak.
Biden ABD’yi bir düşük beklentiler politikacısı olarak yönetmektedir ve onun mütevazı Orta Doğu politikası bunu yansıtmaktadır. Ancak pazarlığını yaptığı şeyden daha tehlikelisiyle karşılaşma ihtimaline dair işaretler hala vardır.
Biden gezisine başlamadan önce Washington Post için ziyaretinin ekonomik ve politik sebeplerini açıklayan bir makale yazdı. Ayrıca gazete okuyucularına, aynı gazetenin bir yazarını katleden Suudi Arabistan’ın fiili lideri Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ı yalnızlaştırma vaadinden neden geri adım attığını açıklamak gibi tuhaf bir duruma da düştü.
Biden’ın makalesi, ABD’nin çabaları sayesinde bölgenin daha istikrarlı ve müreffeh hale geldiğini tasvir eden ancak ikna edici olmayan bir tablo çiziyordu. Bununla birlikte geleceğe dair vaadlerin azlığı da dikkat çekiciydi. Biden Amerikalılara Orta Doğu’daki petrol ve gazların çokluğu ile özellikle küresel enerji enflasyonu döneminde bunların korunması gerektiğini hatırlatıyordu.
Bunun dışında başkanın verdiği tek önemli söz, bu gezinin İsrail ile Körfez Arap ülkeleri arasındaki normalleşme çabalarına güç vereceğiydi. Önceki ABD başkanlarının demokrasinin yayılmasına yardım edecekleri ya da İsrail–Filistin çatışmasını bitirmek için aracılık yapacaklarına dair açıklamalar hiçbir yerde görülmedi.
Bu asgari hedeflerde başarı yaşayabilir. Suudi Arabistan’ın İsrail ile resmi ilişkiler kurmak için adımlar atmaya başladığına dair güçlü işaretler mevcuttur ve bizzat Biden bu ziyaretinde İsrail’in Tel Aviv kentinden Suudi Arabistan’ın Cidde kentine sembolik bir uçuş gerçekleştirmiştir. Biden’ın bu tarihe geçmesi muhtemel hareketi bile aynı tarzda, azalan ABD arzularının idaresiyle ilgiliydi. Trump yönetimi döneminde başlayan Arap-İsrail normalleşme süreci Birleşik Devletler’in bölgeden tamamen çıkışını kolaylaştıran bir yoldan daha çok en azından demokrasiyi ve Amerikan değerlerini besleyen ABD önderliğindeki yeni bir düzenin temeli olacaktır. İsrail ile Körfez Arap ülkeleri arasındaki etkin güvenlik işbirliği İsrail’in güvenliği kadar Fars Körfezi enerji kaynaklarının güvenliğini de artırarak ABD’nin iki hedefini gerçekleştirecektir.
Suudi Arabistan ile İsrail, geniş İbrahim Mutabakatı –Körfez ile İsrail arasındaki diplomatik anlaşmaların yeni turu– altında bir noktaya kadar kuvvetlerini birleştirecek gibi görünmektedir; ancak bir gazetecinin katili tarafından yönetilen mutlak bir monarşi ile demokrasinin ilham verici bir başarısı olarak sürekli ırkçı uygulamalarda bulunan bir devlet arasındaki bir ittifakı pazarlamak zor olacaktır. Biden’ın bunu teklif etmeye bile enerjisi yok görünüyor.
ABD’nin Orta Doğu’dan çıkmak için zorlayıcı sebepleri vardır. Ukrayna krizi stratejik dikkatlerin önemli bir kısmını çekmektedir ve Doğu Asya’da Çin ile muhtemel bir kapışma hâlihazırda ufukta yükselmektedir. Ancak işin ironik tarafı şudur ki Biden’ın Amerika’nın Orta Doğu’daki rolünü basitleştirme planı bile onu tekrar geri çekme riski oluşturmaktadır.
ABD’nin Orta Doğu’dan çekilme planının kilit parçalarından birisi İran nükleer anlaşmasıdır. Anlaşma şu anda hastalıklı haline dair çok açık işaretler vermektedir. Anlaşma Trump tarafından ihlal edilmiştir; ancak Biden da onu canlandırmak için gereken irade ya da siyasi adımları atma gücüne sahip olduğuna dair çok az bir belirti göstermiştir.
İsrail basınına bir röportaj veren Biden, İran’ın askeri bir kanadını terör örgütü olarak ilan etmek için ısrar etmiştir ki bu konu anlaşmayı tekrar canlandırmak için önemli bir açmaz olarak adlandırılmaktadır. Biden ayrıca, İslam Cumhuriyeti’nin anlaşmanın dışında nükleer programını ilerletmesi durumunda “son çare” olarak İran’a karşı silahlı kuvvetlerine başvurmaya niyetli olduğunu söyledi. Siyasi açıklamaları ne kadar zoraki olsa da kendisini blöf yaparken bulabilir.
Nükleer anlaşma İran ile yıllardır hazırlanan büyük bir çatışmadan kaçınmak için son bir çabadır. Obama o anlaşmayı imzalamak için siyasi sermayesinin önemli bir bölümünü harcamıştır, ancak Biden aynısını yapmaya hevesli görünmemektedir. ABD şimdi bir savaşa doğru ilerlemektedir.
İsrail kendi adına İran’ın nükleer programını durdurmak için bir sabotaj ve suikast kampanyası yürütmektedir. Fakat bu programı ciddi bir şekilde engellemek, ancak korunaklı nükleer tesisleri vurup yok etmek için ABD’nin doğrudan askeri yardımıyla mümkün olabilecektir. Böyle bir saldırının ardından başlayacak savaş İran’dan Doğu Akdeniz’e kadar bütün bölgeyi içine çekip ABD’nin 2003’teki Irak işgali sonrasında ortaya çıkan her şeyi gölgede bırakma tehdidi içermektedir.
Biden, görev dönemi boyunca Amerikalılar arasında popülerliğini kaybeden zayıf bir başkan olagelmiştir. Onun Orta Doğu gezisi stratejik olarak zayıflamış bir Birleşik Devletler’in yansımasıdır. Çoğunluğunun bedeli kan olan yüce hayaller ve vaadlerle geçen yirmi yılın ardından ABD başkanının istediği tek şey çıkış yapmak gibi görünüyor. Ancak nazikçe çıkmak için gereken iradeden yoksun olan Biden işte bu çıkış yolunu bile bulamayabilir.
Kudüs Haber Ajansı - KHA