Aksa Tufanı Savaşı boyunca, Hizbullah Genel Sekreteri ve Şehitlerin Efendisi Seyyid Hasan Nasrullah’ın (Allah ondan razı olsun) Lübnan’ın savaş istemediği, direnişin 2000 yılından bu yana tekrarlanan saldırgan deneyimler sonrasında ihtiyati savunma çerçevesinde hareket ettiği yönündeki tekrarlanan açıklamalarına rağmen, muvakkat işgalci varlık savaşı tedrici bir biçimde tırmandırıyordu.
Bu dönemde Hizbullah, Hamas Siyasi Büro Başkan Yardımcısı şehit Salih el-Aruri’nin güney banliyölerinde hedef alınmasına rağmen, liderlere yönelik suikastlara sınırlı ve ölçülü bir mukabelede bulundu. Hizbullah, söz konusu suikasta -ilk kez- işgal altındaki Filistin’in kuzeyindeki Meron üssünü hedef alarak yanıt verdi.
Temmuz ve Ağustos 2024 yaklaşırken İsrail Savaş Kabinesi müzakerelere başladı. Lübnan’a savaş açmak için fiili olarak hazırlandıklarını alenen ifade ediyor ve Gazze’deki ateşkes ihtimalinin sunduğu stratejik fırsatı değerlendirmek istiyorlardı. Mevzubahis yaklaşım, 27 Temmuz 2024’te işgal altındaki Suriye Golan Tepeleri’nde meydana gelen Mecdel Şems olayının ardından, 30 Temmuz 2024’te üst düzey savaşçı lider Seyyid Fuad Şükr’ün (Hacı Muhsin) suikastında açıkça kendini gösterdi. Bu, Seyyid Fuad Şükr’ün direnişin askeri ve güvenlik yapısını inşa etme, geliştirme ve yönetmedeki önemi göz önüne alındığında, savaşa doğru gidiş bağlamında önemli bir tırmanışa işaret ediyordu. Sözü uzatmadan bir misal vermek gerekirse Hacı Muhsin, Temmuz 2006 savaşında olduğu gibi, İsrail ile yaklaşan savaşta füze biriminin, İsrail ile yüzleşmenin esas unsurunu oluşturacağını erken fark eden akıllardan biriydi. Bu nedenle kendisi, İsraillilerin daha sonra en tehlikeli stratejik tehdit olarak tanımladığı hassas füze projesine en önemli katkıda bulunan isimlerin arasında yer aldı. Proje, sadece füze ithal etmekle kalmıyor, aynı zamanda yerel bir üretim ve geliştirme kapasitesi inşa edip bunu da İsrail’in derinliklerini aynı etkinlik ve yüksek doğrulukla hedef almak şeklinde kendini gösteren yeni bir muharebe doktrinine bağlıyordu.
Hizbullah, bu suikasta Tel Aviv’in banliyölerindeki Glilot istihbarat üssünü hedef alan ve birincil saldırı olarak çok sayıda insansız hava aracı, ikincil saldırı olarak da 340 Katyuşa roketi kullanan “Erbain Günü/Kırkıncı Gün” operasyonuyla karşılık verdi. Operasyon, özellikle İsrail istihbaratının yüksek düzeydeki teyakkuzu göz önüne alındığında, Hizbullah için askeri ve istihbarat açısından bir başarıydı. Evet, operasyonun en önemli pratik sonuçlarından biri, direnişin, Siyonist varlığın güvenli derinlikleri diye anılan başkent Tel Aviv’i ve çevresindeki şehirleri vurma gücünü göstermesiydi. Güvenli alan olarak tanımlanan yere ulaşma kabiliyetini kanıtlayan bu boyut, caydırıcılık mesajını kül ediyor ve Hizbullah’ın çatışma alanını genişletme kabiliyetine dair bir izlenim veriyordu.
Bu arada İsrail, askeri eğitimlerini yoğunlaştırıyor, Suriye’ye yönelik saldırılarını genişletiyor ve “fırsatın” azaldığına dair resmi güvenlik söylemlerini artırıyordu. Savaş Bakanı Yoav Galant ve Başbakan Binyamin Netanyahu arasındaki siyasi liderlik içindeki bölünmeler de zamanlama konusunda fikir ayrılıklarını ifade ediyor ve buna, İsrail kamuoyu yoklamalarının, Hizbullah’a yönelik cephe açma eğiliminin arttığını göstermesi eşlik ediyordu.
Derken 17 ve 18 Eylül 2024 tarihlerinde çağrı cihazları ve telsizlerin patladığı o kritik an geldi. İçlerinde çocuk ve kadınların da bulunduğu sivillerin yanı sıra çeşitli uzmanlıklarda savaşçı ve örgütsel kademelerde mücahitlerden yaklaşık 3.000 kişi yaralanmıştı. Şehit düşenler de vardı. İşgalci varlık, bu operasyonun Orta Doğu’nun çehresini değiştireceğine inanıyordu. Daha sonra İsrail, Hizbullah’ın cihazların güvenliği konusunda şüphe duyması ve cihazları teste tabi tutma niyeti üzerine -bu kartın elinden çıkması korkusuyla- çağrı cihazlarının patlatılma tarihinin öne çekildiğini duyurdu. Nitekim Netanyahu, Yahudi Haber Sendikası Teşkilatı’nın (JNS’in) konferansında yaptığı konuşmada bu durumu şöyle açıkladı: “Eylül ayının üçüncü haftasında Hizbullah’ın İran’a taranmak üzere üç çağrı cihazı gönderdiğini öğrendik. Tuzaklı olup olmadıklarını tespit etmeleri ne kadar sürer? diye sordum. Bana sadece bir gün denildi. Sonra hemen harekete geçme emri verdim... Daha önce de getirmek üzere olduklarına benzer bir tarayıcıyı da bombalamış; cihazı ve operatörünü de ortadan kaldırmıştık.” Tam bu noktada bizim, BM uzmanlarının, çağrı cihazı saldırısını “hızlı ve bağımsız bir soruşturma gerektiren korkunç bir uluslararası hukuk ihlali” olarak nitelendirdiğini belirtmemiz gerekiyor.
Bu seviyeye gelindiğinde İsrail artık kademeli tırmanışın zirvesine ulaşmıştı; operasyon, planlanan savaşın habercisiydi. 19 Eylül 2024’te işgal liderleri, Hizbullah içindeki şok durumundan faydalanmak ve planlanan büyük ölçekli askerî harekâtı başlatmak üzere bir toplantı düzenlediler.
Kudüs Haber Ajansı - KHA
İsrail, İran'a Karşı Sonraki Tura Hazırlanıyor
Barış Mukabilinde Teslim Olmak
Sınvar'ın Hamlesi Bir İntihar Mıydı?
Aksa Tufanı, İsrail'in Gücü Kader Değildir Diyor
