Müzakerelerin Betimlemesi: Tükenmiş Suriye ve Kibirli İsrail

Seyyid Şibl tarafından almayadeen.net adlı internet sitesinde kaleme alınan “EŞİT OLMAYAN BİR MÜZAKERE DENKLEMİ: TÜKENMİŞ SURİYE VE KİBİRLİ İSRAİL” başlıklı yazıyı siz kıymetli okuyucularımız için çevirdik. 

21 Temmuz 2025
Müzakerelerin Betimlemesi: Tükenmiş Suriye ve Kibirli İsrail

“İsrail”in kurucuları, daha ilk andan itibaren, yapay varlıklarının bölge için yabancı, hazmedilemez ve kavranamaz bir cisim olarak kalacağını ve devamlılığının çevresinin parçalanmasına bağlı olduğunu fark ettiler.

Bu nedenle Tel Aviv’deki yönetici elitler, İsrail toplumunun güvenlik ve istikrarını çevre ülkelerin zayıflaması ile bağlantılı bir durum olarak değerlendirdiler. Komşularından bazılarıyla “barış" anlaşmaları yaptıklarında bile bunları, stratejik değişiklikler olarak değil, nispeten güçlü taraflarla geçici ateşkesler olarak gördüler ve bu sayede başka çatışma ve tahrip alanlarına odaklanabildiler. Planladıkları görevleri tamamladıktan sonra da Lübnan, Sina ve hatta Filistin Yönetimi’nde defalarca yaşandığı gibi aynı tarafa tekrar tekrar saldırmak için geri döndüler.

Bu bağlamda “İsrail”; tüm hegemonik, ırkçı ve ırksal üstünlük eğilimleriyle birlikte, Batı sömürge projesinin doğrudan bir uzantısı olarak orijinal yapısından ayrılamaz. Dolayısıyla amaç, Arap veya İslam ortamıyla bütünleşmek değil, ona egemen olmaktı. Arapların “İsrail”i kabul etmeleri de beklenmiyordu; aksine ona boyun eğmeleri gerekiyordu.

İsrail, onlarca yıldır bu hedefe doğru sessiz ve emin adımlarla ilerlerken, üç temel faktörden faydalanıyordu:

  • Arap dünyasındaki iç parçalanma
  • Geleneksel bölgesel güçlerin gerilemesi
  • Sınırsız Batı desteği

Ne var ki Arap düzeninin ya doğrudan Amerikan işgali ya da 2011’deki sözde “Arap Baharı”na eşlik eden iç patlamaları nedeniyle hızla çöküşüyle beraber önemli ilerlemeler son yirmi yılda gerçekleşti. Söz konusu olaylar, direniş meseleleriyle yakından ilişkili rejimlerin düşmesine yol açtı, ulus-devlet kavramına yıkıcı bir darbe vurdu ve Arap toplumlarını iç savaşlara ve benzeri görülmemiş mezhep ve kabile bölünmelerine sürükledi; bu da Arap dünyasındaki kilit devletlerin güvenlik ve siyasi yapılarının parçalanmasına yol açtı.

İsrail ile Suriye Arasında Güç Merkezli Müzakere

Bu çerçevede yeni Suriye rejiminin, Tel Aviv ile ilişki kurma çabaları boşuna. Bugünlerde Şam’dan kendisine yönelik gerçek bir tehdit hissetmeyen İsrail, kendini herhangi bir taviz vermek zorunda görmüyor. Evet, 8 Aralık 2024’te vuku bulan “devrimcilerin zaferinden” itibaren Suriye, Direniş Ekseni’nden fiilen çekilmiş durumda.

O zamandan beri işgalci Siyonist hükümet, Suriye’yi bir hasım olarak değil, “mesajlar gönderip hesaplaşmak için” açık bir alan olarak görüyor. Örneğin Lübnan’daki İslami direniş, artık yalnızca işgal altındaki Filistin sınırlarından değil, aynı zamanda resmi sessizliğin veya suç ortaklığının gölgesinde kalan Suriye topraklarından da tehdit altında.

Suriye ordusuna gelince ilk önce on dört yıl süren bir savaşta bitkin düştü, ardından da yapısı tahribata uğrayarak 2024 sonuna kadar çok sayıda askeri terhis edildi. Daha da kötüsü, İbranice yayın yapan gazeteler, bugün Netanyahu ile bir anlaşma yapmaya ihtiyacı olanın Suriye yönetiminin kendisi olduğunu açıkça dile getirmeye başladı. Bunun da üç nedeni var:

  1. Önemli bir direnişle karşılaşmadan düzenli hava saldırıları düzenleyerek Suriye topraklarında serbestçe faaliyet gösteren İsrail güçleriyle ile Suriye’nin askeri olarak çatışmaya girebilecek bir durumu yok.
  2. Suriye devleti içindeki bazı hareketlerin bugün kendilerini Batı’ya “ılımlı” bir ortak olarak pazarlaması gerekiyor. Normalleşme burada terörizm ve aşırılıktan “kurtuluş belgesi” olarak sunuluyor.
  3. Suriye toplumu içeriden parçalanıyor ve güvenlik durumu kötüleşiyor. Bu durum da rejimi, içerideki durumu düzene koymak için yeterli zamana sahip olana kadar İsrail gibi güçlü bir dış güçle herhangi bir çatışmadan kaçınmaya zorluyor.

Normalleşme Süreci Azerbaycan’da Nabız Yoklamasıyla Başladı ve Netleşti

Beşşar Esad rejiminin devrilmesinden ve Ahmed eş-Şara liderliğindeki yeni bir rejimin kurulmasından bu yana Suriye siyasi söyleminde radikal bir değişimin işaretleri kendini göstermeye başladı. Bu bağlamda göstergeler, yeni rejimin İsrail’e açılma istekliliğini yoklayan mesajlar olarak boy gösterdi ve bu durum; birkaç yıl önce Bahreyn, BAE, Fas ve Sudan’ı kapsayan İbrahim Anlaşmaları ile başlayan “bölgesel normalleşme” süreciyle ilişkilendirildi. Evet, ABD Başkanı Donald Trump da bu anlaşmanın tamamlanmasını, kendi yönetimi için “yeni bir siyasi zafer” olarak değerlendirerek bu konudan birden fazla kez bahsetti.

2025’in ilk yarısında Şam ve Tel Aviv arasında güvenlik iletişim kanalları oluşturmak için Körfez ve Avrupa ülkeleri aracılığıyla dolaylı arabuluculuk çabaları yoğun bir şekilde devam etti. Son aylarda medyada çıkan haberler ise yeni Suriye yönetiminin, “Batı yaptırımlarının hafifletilmesi veya kaldırılması (ki bu geçen Mayıs ayında gerçekleşti), İsrail güçlerinin son yedi aydır işgal ettiği topraklardan tamamen çekilmesi ve İsrail hava saldırılarının durdurulması ile beraber ekonomik garantilerin yerine getirilmesi koşuluyla” İsrail tarafıyla bir anlaşma imzalamaya ve hatta işgal altındaki Golan Tepeleri üzerindeki İsrail egemenliğini kalıcı olarak tanımaya açık olduğunun altını çizdi.

ABD tarafının bu bağlamda güçlü bir şekilde meydanda olduğu, ABD başkanının art arda yaptığı açıklamalarda ya da ABD’nin Ortadoğu temsilcisi Steve Witkoff ve Trump’ın Suriye temsilcisi Thomas Barrack’ın verdiği demeçlerde görüldü. Nitekim Barrack, “sürecin, sınır meseleleri üzerine dolaylı bir diyalogla başlayıp ardından iki ülke arasında bir çatışmayı önlemeyi amaçlayan daha geniş kapsamlı görüşmelere dönüşeceği” değerlendirmesinde bulunuyordu.

Ahmed eş-Şara’nın 12 Temmuz 2025’te Azerbaycan’a yaptığı ziyaret, bu bağlamdan ayrı değil, aksine bu yolun doruk noktasını temsil ediyor. Nitekim Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan aracılığıyla yeni Suriye hükümetine gaz tedarik etmeye hazır olduğunu duyuran Azerbaycan, 2019’da İsrail’de tüketilen benzinin % 60’ından fazlasını tedarik eden ülke ve ayrıca Gazze Şeridi’ne yönelik son saldırılar sırasında bile Müslüman çoğunluklu ülkeler arasında İsrail’in en önemli ticaret ve istihbarat ortağı. Azerbaycan, Tel Aviv’i sürekli destekleyen tek İslam ülkesi ve bu ziyaret sırasında Suriyeli ve İsrailli yetkililer arasında bir görüşmenin gerçekleştiği varsayılıyor.

Şam ve Tel Aviv Arasındaki İlişkilerin Normalleşmesinin Karşılaştığı Zorluklar

İsrail’in artan güç duygusu ve Siyonist sağın İsrail hükümetini uzlaşma yerine bölgesel hegemonyaya iten fikirleriyle birlikte Şam’ın Tel Aviv ile yakınlaşma çabalarını engelleyebilecek Suriye iç ortamıyla ilgili bazı mevzular bulunmakta. Söz konusu güçlükler şu noktalarda gözlemlenebilir:

  1. Yeni rejimin ülke içi meşruiyetinin kırılganlığı

Beşşar Esad’ın devrilmesinden sonra ortaya çıkan rejim, sağlam bir siyasi meşruiyete veya birleşik bir halk tabanına sahip değil. Yerel Selefi gruplar ile bölgesel aktörler arasındaki bir ittifakın ürünü. Dolayısıyla, İsrail ile normalleşme yolunda atılacak herhangi bir adım, özellikle sokaklarda ve hatta silahlı gruplar içinde “Golan Tepeleri’ni özgürleştirme” ve “Siyonist işgali reddetme” sloganlarını atmaya devam eden güçlerin varlığı göz önüne alındığında iç isyanı veya iktidar yapısı içinde keskin bir bölünmeyi tetikleyebilir.

  1. Merkeziyetçi bir devletin yokluğu ve egemen bir karar alma mekanizmasının zayıflığı

Suriye bugün geleneksel anlamda merkezin güçlü olduğu bir devlet değil. Aksine sınırları içinde birden fazla güç ve nüfuz merkezi sıkıntısı çeken ve idari ve askerî açıdan bitkin ve parçalanmış bir devlet. Bu durum, İsrail ile normalleşme gibi önemli bir kararı almayı son derece zorlaştırıyor; çünkü böylesi bir karar asgari düzeyde bir iç mutabakat gerektiriyor ki bu da mevcut değil.

  1. Kamuoyunun gözünde siyasi çöküş korkusu

Filistin meselesinin resmi Arap söylemindeki siyasi varlığı azalsa da nüfusun büyük bir kesimi İsrail’i hâlâ bir düşman ve işgalci olarak görüyor. Dolayısıyla (Golan Tepeleri’nden çekilme veya Filistin’in haklarının tanınması gibi) gerçek bir karşılığı olmayan herhangi bir normalleşme adımı, halk tarafından ihanet olarak yorumlanacak, siyasi isyana kapı aralayacak ve rejimi güçlendirmekten çok zayıflatma potansiyeli taşıyacaktır.

Kudüs Haber Ajansı - KHA

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.