Şam, son günlerde Süveyda vilayetinde yaptığı müdahalenin “tamamen Suriye’ye ait bir karar” olduğunu ima etmeye çalışsa da, son gelişmeler, Ahmed Şar’a hükümetinin İsrail’in izin verdiği kadar hareket özgürlüğüne sahip olduğunu ve bu sınırların Washington tarafından sıkı bir şekilde çizildiğini giderek daha fazla ortaya koyuyor.
Geçtiğimiz Cuma günü İsrailli yetkililerin “önümüzdeki iki gün boyunca Suriye güçlerinin sınırlı şekilde Güney Suriye'deki Süveyda bölgesine girmesine izin verdiklerini” açıklamaları da bu durumu yansıttı.
Şar’a’ya bağlı güvenlik güçlerinin hareketliliği ise, Suriye tarafının Amerika’dan gelen övgülere fazlasıyla güvenmesi ve Washington ile Tel Aviv'den gelen karmaşık mesajları yanlış yorumlamasıyla bağlantılı görünüyor.
Yanlış anlaşılmış mesajlar ve abartılı güven
Reuters’ın yakın zamanda aktardığına göre, sekiz ayrı kaynağın verdiği bilgi, Suriye hükümetinin Güney’deki askeri yığınaklarına İsrail’in nasıl tepki vereceğini yanlış okuduğunu ortaya koyuyor. Söz konusu hatalı değerlendirme, ABD’nin “merkezi hükümetin ülkeye hâkim olması gerektiği” yönündeki mesajlarından ve bu mesajların Tel Aviv tarafından da desteklendiği varsayımından kaynaklanıyordu.
Kaynaklara göre, bu yanlış kanaat, ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın kamuoyuna ve özel görüşmelere yansıyan açıklamalarıyla güçlendi. Barrack, kısa süre önce Ahmed Şar’a ile yaptığı görüşme sonrası, “Federal sistemler işe yaramıyor” demiş ve “Suriye’nin birleşik bir merkezi yapıya ihtiyacı olduğunu” savunmuştu.
Barrack ayrıca, kuzeydoğudaki Kürt bölgesinden Şar’a hükümetine daha fazla taviz vermesini istemiş ve “Suriye’de tek bir yol var, o da Şam’a çıkar” ifadelerini kullanmıştı. Öyle ki Barrack, Şar’a’yı George Washington’a benzetmiş, hatta “Lübnan yakında tutumunu düzeltmezse, Büyük Suriye'ye katılabilir” diyerek şaşırtıcı bir yorumda bulunmuştu.
Trump yönetimi, Şar’a’ya destek veriyor
Barrack’ın bu tutumu yeni değil; uzun zamandır ABD Başkanı Donald Trump’ın politikalarını tekrarlıyor ve pekiştiriyordu. Trump yılın başlarında Suriye’ye pek ilgi göstermemişti, ancak Mayıs ayında Riyad’da Şar’a ile yaptığı görüşmeden sonra tutumu değişti. Türkiye ve Körfez ülkeleri liderlerinin Suriye’deki yeni hükümeti tanıması ve ekonomik yaptırımların kaldırılması yönündeki baskıları da Trump’ın kararında etkili oldu. Trump, Şar’a’yı “çekici” ve “güçlü geçmişe sahip” biri olarak tanımladı.
Şar’a’ya bağlı güvenlik güçlerinin hareketi, Suriye tarafının Amerikan övgülerinden fazla cesaret almasının sonucu olarak değerlendiriliyor.
Buna karşın, Suriye Dışişleri Bakanlığı’ndan üst düzey bir yetkili, Reuters’a yaptığı açıklamada, Barrack’ın yorumlarının askerî sevkiyat kararını etkilemediğini, bu kararın “tamamen ulusal gerekçelerle, kan dökülmesini durdurmak, sivilleri korumak ve iç savaşı tırmandırmamak amacıyla” alındığını iddia etti.
Ancak bir Suriyeli yetkili ile bir Batılı diplomat, Şam’ın geçtiğimiz hafta Bakü’de İsrail’le yaptığı görüşmelerin ardından Güney Suriye’ye güç sevk etme konusunda bir mutabakat sağlandığına inandığını belirtti. Bir Suriyeli askerî yetkili ise, ABD ile yapılan yazışmalarda güç sevkiyatına dair bilgi verildiğinde, Amerikalıların sessiz kalmasının, “örtülü bir onay” anlamına geldiğini düşündüklerini söyledi.
Yanıltıcı sinyaller ve sert gerçekler
Aynı yetkiliye göre, bu sessizlik, İsrail’in müdahale etmeyeceği yönünde bir beklenti oluşturdu. Şam’daki bir diplomat da, Suriye hükümetinin Süveyda’ya yönelik operasyonu başlatırken, “gerçekle örtüşmeyen Amerikan mesajlarına dayanarak fazlasıyla güven duyduğunu” ifade etti.
İsrail ve ABD aynı sayfada değil
Time dergisine göre, Washington’un “merkezi güçlü bir Suriye” hayali, İsrail’in çıkarlarıyla örtüşmüyor. Tel Aviv, Beşar Esad’dan kurtulmuş olmaktan memnun olsa da, geçmişte El Kaide’nin Suriye kolunun liderliğini yapan Şar’a’ya da güvenmiyor.
İsrail, genellikle komşularının zayıf ve bölünmüş olmasının kendi güvenliği açısından daha iyi olduğunu düşünüyor. Bu nedenle de Güney Suriye’nin silahsız bölge olarak kalmasını istiyor.
Dergi, Barrack’ın 9 Temmuz’daki açıklamalarının Şar’a’ya “ne gerekiyorsa yap” şeklinde bir açık çek verdiği izlenimini yarattığını, ancak İsrail’in Süveyda’ya asker gönderilmesini istemediğini açıkça bildiğini belirtiyor.
Şar’a haftalar boyunca ABD gözetiminde İsrail’le gizli görüşmeler yürütmüş, bu temaslardan iki tarafın kendisine karşı ortak bir tavır geliştirdiğini varsaymış olabilir. Ancak, bu varsayım doğru değildi.
ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Trump ve Bahreyn kraliyet ailesinden bir kişiyle birlikte Beyaz Saray’da yaptığı açıklamada, yaşanan krizi “görünüşe göre İsrail ile Suriye arasında bir yanlış anlama” olarak nitelendirdi. Ancak bu yanlış anlamanın içinde Trump’ın da yer aldığı vurgulandı.
Uzmanlara göre, Trump’ın Şar’a’ya tam destek vermesi tamamen yanlış değil. Çünkü birleşik bir Suriye, ülkedeki Sünni çoğunluğun ve bölgedeki etkili güçlerin (Türkiye ve Suudi Arabistan) da tercih ettiği bir senaryo. Ancak bu hedefin gerçekleşmesi, İsrail’in daha esnek bir tutum takınmasına bağlı.
Zira, İsrail Suriye’yi bombalamaya devam ederse, hem sınırdaki barış umutları, hem de Trump yönetiminin sürdürmeye çalıştığı “sessiz diplomasi” çöker.
Sonuç olarak, Trump ve Barrack, Şar’a’yı istedikleri kadar “Suriye’nin George Washington’ı” ilan edebilir. Ancak eğer Şar’a, kendi saflarındaki mezhepçi milisleri dizginlemeye zorlanmazsa, kendisi George Washington’dan çok Saddam Hüseyin’e benzeyebilir.
Kudüs Haber Ajansı - KHA