İsrail ile Filistin İslami Cihad Hareketi arasındaki son çatışmanın uzun ve teferruatlı bir analizinde İran rejimi İsrail’e karşı savaş yürütmek için müstakbel stratejisini ortaya serdi. İslam Devrimi Muhafızları Ordusu’nun üst kadrosuna yakın görülen Fars news tarafından yayınlanan raporda DMO şefi Hüseyin Selami’nin Yahudi devletiyle savaş hakkında yaptığı son açıklamalardan bolca alıntı yapılıyor.
Bu makalenin gündeme getirdiği ana konuların bazıları neydi ve bunların önemi neydi? İslam Cumhuriyeti bunu kamuoyuyla paylaşarak açıkça bunun yol haritası olduğunu söylüyor. İran ve vekilleri İsrail’i söylem düzeyinde sık sık tehdit etse ve bunun da onun bir devamı olduğunu düşünmeye değer olsa bile söylemin ardında ayrıca bir strateji yatıyor.
İran, Filistinli grupların İsrail’e karşı “direnişte” “birlik içinde” olmalarının önemli olduğunu söylüyor. İran nispeten küçük olan vekili İslami Cihad’ı, İsrail’i tehdit edebildiğinin göstergesi olarak kullanmaya çalışıyor. Tahran bununla birlikte sadece bunun Hamas, Fetih ve FHKC gibi Filistinli grupları tek bir komuta altında birleştirmeye yetmeyeceğini de biliyor.
Rapora göre İran, geçen Mayıs ayında Kudüs’te gerilimi artırarak ve geçen yıl İsrail sokaklarında bir savaşı zorlayarak bu birliği sağlamaya çalıştı. Raporda “Görünüşe göre Siyonist düşmana karşı Filistin direnişi yeni bir aşamaya girdi. Direnişin yeni dönemini geçmişten ayıran özellikler neler?” sorusu soruluyor.
Selami, “Filistin hareketi zaman geçtikçe süreklilikte dikkate değer bir büyüme ve olgunluk keşfetti” diyor.
Çatışma kesikli olmaktan çıkıp “sürekli bir hareket” halini alıyor yani İran, İsrail üzerindeki bu baskıyı sürdürmek üzere her yıl yeni bir çatışma yaratmak için Filistinlileri kullanmak istiyor. Buna “sınırlı yoğunluk, sınırlı hedefler” deniyor. Amaç Tahran, Hizbullah gibi örgütleri daha iyi silahlarla silahlandırırken İsrail’i test edip baskıyı devam ettirmek.
İran, Batı Şeria ve aynı zamanda İsrail’de tansiyonu yükseltmek için bu düdüklü tencere etkisini sürdürmek istiyor. Raporda “Cenin, Nablus, Ramallah, Tulkarem ve Şeyh Cerrah” İran’ın gerilimi artırmaya çalıştığı bölgeler olarak zikrediliyor. “Batı Şeria ile Gazze arasında coğrafi bir bağlantı yok. Siyonist rejimle çevrili iki ayrı ada gibiler. Ve orada da örneğin altı metre gibi yüksek ve oldukça geniş, son derece modern ve gelişmiş elektronik ve optik sensörlerle donatılmış beton duvarlar bulunuyor.”
İran “bütün bu kısıtlara rağmen bugün yüzlerce roket ve füzenin küçük bir operasyon için Filistin’de ateşlendiğini görmüş oldunuz. Filistin hareketinin aşılmaz görünen güvenlik duvarlarına rağmen kendisini bu kadar çok sayıda roketle nasıl donattığının değerini anlamak çok zor” diyor. Aslında İran, Filistinlileri donatırken İsrail’in savunma yetenekleri üzerinde çalışıyor.
İran’ın İsrail’i savaşa çekme planı
İran, İsrail’in sınırlarını neredeyse aşılmaz yaptığını itiraf ediyor. Gazze’deki –2000-2014 arasındaki dönemden farklı olarak tünellerden sızdırılan silahlara erişimden mahrum– Filistinlilerin silahların çoğunu yerel olarak üretebilmesiyle övünüyor. Tahran, Yemen’deki Husileri de kendi silahlarını üretebilmeleri için destekleyerek bunda ustalaşmıştır.
Devrim Muhafızları Ordusu şimdi İsrail’i çok cepheli bir savaşa zorlayabileceğine inanıyor. Raporda, “Örneğin Lübnan Hizbullahını da bu denkleme eklediğiniz zaman Siyonist rejimin önünde yüz binlerce roket dizilecek ve bunlar yoğunluk kısıtlaması olmadan Siyonist rejimin her noktasını ateş altında tutmak için Gazze şeridinde güney ile batıdan ve Hizbullah’ın olduğu kuzeyden ateşlenebilecek” ifadeleri kullanılıyor.
İran konuşmaya devam ediyor. İlk olarak onun stratejisi, vekil gücü İslami Cihad vasıtasıyla İsrail’i sürekli baskı altında tutmayı gerektiriyor. Bu, Hamas’ı birleşik komuta gücüne katılmaya zorlamak üzere tasarlandı; zira Hamas itibar kaybetmek istemiyor. Bunda sıra Batı Şeria’daki Filistinli fraksiyonlara gelecek ve İsrail’de gerilimlere neden olacak.
Daha da ötesi İran, İsrail’in savunma gücüne rağmen onu çok cepheli bir savaşla tehdit edebileceğine inanıyor. Daha fazla füze yaparak “Lübnan ve Filistin’deki direniş gücünün” yerli üretimini artırmış bulunuyor. İran daha sonra Lübnan’da kontrolü artırması için Hizbullah’ı seferber etti ve onu “Suriye’de tekfircilere (IŞİD) karşı savaşta edindiği tecrübe, kendine güven, bilgi, beceriler, donanım ve tekniklerle” donattı ki bu da topyekûn bir kara savaşı zaferi getirebilir.
İran, Hizbullah’ın gücünü artırmak ve böylece Suriye’de daha zayıf düşmanlarla savaşarak tecrübe edinmesine imkân vererek onun Irak ve İran’a bir koridor açıp İsrail’e daha fazla tehdit teşkil etmek üzere ikisinin de silah kaçırabilmesini ve Golan’a sızabilmesini sağlamak için Suriye savaşını bahane ettiğini söylüyor.
“Füzeler caydırıcılık ve statik savaşlar için harikadır; ancak toprağı özgürleştiren roket değildir – piyadeler de karaya ayak basmalı ve ülkeyi adım adım kurtarmalıdır.” İran bu stratejiyi “nüfus coğrafyası, siyaset coğrafyası ve militarizm coğrafyası” olarak adlandırıyor.
İran bir “kara operasyonu” ile İsrail’i boğmak için “sivil ve askeri personel kitlesel göç dalgalarının” kombinasyonunu kullanmak istediğini açıkça söylüyor. Bunu 1980’lerde İran-Irak Savaşında Saddam’ın güçlerine karşı insan dalgası saldırılarıyla kıyaslıyor.
Siyonistlerin stratejik ve iç zayıflıkları
Devrim Muhafızları Ordusu, İsrail’in küçük boyutunun onun ulaşım gibi stratejik alt yapısına yönelik saldırılara karşı savunmasız yaptığına inanıyor. İran ayrıca İsrail nüfusunun “refah ve rahat yaşam” sebebiyle büyük bir savaşa hazır olmadığına inanıyor.
İran ayrıca İsrail’in Batı Şeria’daki problemlerine, “hâkim Siyonist rejim içerisinde bir ayrılık, bitmek bilmeyen bir siyasi çatışma, sosyal ayrılık, kimlik yoksunluğu ve milliyetçilik yoksunluğuna götürecek” daimi baskıya oynuyor.
Tahran “Siyonistlerin o bölgeye ait olmadığına – bazılarının kökeninin Avrupa’ya bazılarının Afrika’ya dayandığına, bazılarının Doğu Asya, Amerika ve başka yerlerden geldiğine ve farklı diller, kültürler, adet ve gelenekler ile farklı milli kökenler sebebiyle milli birliğinin zayıf olduğuna” inanıyor.
İran rejiminin farklılığı İsrail için bir zayıflık olarak görmesi ironik; zira kendisi de ayrılıklar sebebiyle derince bölünmüş durumda. Rejim aralarında Kürt ve Azerilerin de bulunduğu bir dizi gruba dayanıyor. Rejim kendi sorunlarını İsrail’e yansıtıyor olabilir.
İran, “Siyonistler siperlerde kalan bir halk değil. 2000 yılında Güney Lübnan’dan kaçtıklarında bile yemekleri hala ocaktaydı ve kablosuz iletişim araçlarını bırakıp kaçtılar. Dikkat ediyor musunuz? Bu, onlardaki kaçma hissinin çok güçlü olması demek” iddiasıyla tarihin yanlış bir okunuşuna güveniyor.
İslam Cumhuriyeti İsrail’in teknolojik üstünlüğüne rağmen savunmasının alt edilebileceğine inanıyor. “Çoğu insan teknolojik güçlerin sınırsız olduğuna ve ne isterse yapabileceklerine inanır. Ne kadar karmaşık olursa olsun güçlerin bir sınırı vardır. Bütün maddi güçler sınırlıdır. Tükenirler, azalırlar.”
Azalan getiriler
İran burada azalan getiriler doktrinini öne sürüyor. İsrail’i, Yahudi devleti için getirisi az bitmeyen çatışmalara sokmak için baskı yapmak istiyor. Bir hata ve her savaşın İsrail’e getirisi az olacak, İran ise zamanın “direnişten” yana olduğuna inanıyor.
Devrim Muhafızları Ordusu burada judo benzeri bir tür unsur olduğuna inanıyor: “Güç kazandığınız zaman bu zayıflıklar kendisini daha çok gösterir. Eğer onların ters tarafı zayıflık ise bu zayıflıklar kendisini göstermeyecek, ancak güçlü taraf daha çok görünecektir.” Kısaca İsrail’in gücü İran destekli daha zayıf vekiller tarafından kendisine karşı kullanılabilir.
İran ayrıca, “Siyonistlerin son savaşta direnişin sadece bir parçasının müdahil olup diğerlerinin olmadığı gerçeği hakkında çok fazla propaganda yaptığını… Siyonistlerin stratejisinin bu sefer tek bir grup seçip ona karşı hareket etmek – yani örneğin sadece bir grubu hedef alıp diğerlerini durdurmak için onlarla bir işi olmadığını duyurmak– ve bir grupla anlaştıkları zaman diğer gruba gitmek olduğunu” biliyor.
Devrim Muhafızları Ordusu bu böl ve fethet stratejisini durdurmak istiyor. Bu bağlamda sürekli başarısız olsa da Filistinlileri birleştirmek için İslami Cihad’ı kullanmak istiyor. Devrim Muhafızları Ordusu’na göre “İslami Cihad sahadaydı ve diğerleri manevi destek verdi. Eğer savaş gelişseydi Filistinli bütün gruplar mutlaka katılacaktı.”
Devrim Muhafızları Ordusu’nun birkaç başka stratejisi daha var. Yukarıda da bahsedildiği gibi savaşı Gazze’den Batı Şeria gibi diğer alanlara genişletmek istiyor. Devrim Muhafızları Ordusu, “Tıpkı Gazze’nin silahlandığı gibi Batı Şeria da aynı şekilde silahlandırılabilir ve bu süreç gerçekleşiyor” diyor.
Selami ile yapılan röportaja göre İran, Cenin’e yakından bakıyor. “Bugün 48 ve 67 topraklarındaki (yani Yeşil Hat, Batı Şeria ve Gazze arasındaki İsrail’deki) genç insanlar, Batı Şeria ile Kudüs’ün cihad yanlısı gençleri Cihad’ı canlandırmak için ufak ufak ayağa kalktı. Bu çok uzak olmayan bir gelecekte kesinlikle gerçekleşecek.”
Devrim Muhafızları Ordusu, İsrail’in dışarıdan güçlü görünmesine rağmen “psikolojik operasyonlar” karşısında istikrarsız ve savunmasız olduğuna inanıyor. Aslında bu röportaj da böyle bir operasyona örnek verilebilir. İran’ın hedefi İsrail’in gücünü yavaş yavaş aşındırmak için İslami Cihad gibi grupları kullanmak.
Devrim Muhafızları Ordusu, Filistinli diğer grupları kullanarak, daha fazla çatışma yaratarak ve İsrail’i çok cepheli bir savaşla tehdit etmek için Hizbullah ve diğerlerini kullanarak yukarıda zikredilen stratejileri sıraya koyacak. İran bu sefer denklemde zamanın kendisinden yana olduğuna inanıyor.
Kudüs Haber Ajansı - KHA