“Bölgesel bir hava savunma ittifakı” hakkında öne çıkan tartışma İran’ın böyle bir adımı engellemek için artan faaliyetleriyle karşılaştı. Bunların arasında Körfez’deki üst düzey siyasilerin söz konusu fikri reddetmeleriyle sonuçlanan açık tehditler de bulunuyor. Bu aşamada görünen o ki İsrail ile Körfez ülkeleri arasında radara takılmayan ilişkiler sahadaki gerçekle uyuşan görkemli açıklamalara kıyasla daha fazla tercih ediliyor.
İran ve vekilleri tarafından fırlatılan füze ve dronlara karşı bölgesel bir savunma organizasyonu ile ilgili görüşmeler özellikle ABD Başkanı Joe Biden’ın İsrail ve Suudi Arabistan ziyaretiyle birlikte geçen haftalarda ivme kazandı. Aylardır gizli görüşmelerde tartışılan konu şimdilerde giderek artan bir sıklıkla alenen ifade ediliyor. Bu bağlamda geçen Mart ayında Mısır’da aralarında Suudi Arabistan’ın da bulunduğu Arap ülkeleri ve İsrail’den genelkurmay başkanlarının katılımıyla bir toplantı gerçekleştirildiği bildirildi. ABD Stratejik İletişim Ulusal Güvenlik Konsey Koordinatörü Emekli Amiral John Kirby, Biden’ın ziyaretinden önce ABD yönetiminin İran tehditlerine karşı bölgede daha yakın hava savunma işbirliği konusunda taraflarla bir diyalog yürüttüğünü doğruladı. İsrail Savunma Bakanı Benny Gantz da Pentagon ile bazı görüşmeler yaptığını ve yönetimin İsrail ile bölge ülkeleri arasında işbirliğini güçlendirmeyi hedeflediğini söyledi. Gantz bu planların hâlihazırda uygulanmakta olduğunu ifade etti ve bu yılın başlarında İsrail’i hedef alan İran dronlarının Irak toprakları üzerinde ABD kuvvetleri tarafından imha edilmesini buna örnek olarak gösterdi.
İran’ın hava saldırılarına karşı savunma sorunu ile bunun önemi, son yıllarda İran ve vekillerinin bölgedeki hayati stratejik askeri ve altyapısal hedeflere onlarca füze ve dronla yaptığı saldırılarla ön plana çıktı. Bunların en göze çarpanı Eylül 2019’da Suudi Arabistan’daki Aramco petrol şirketine ait tesislere yapılan saldırıydı. Yemen’deki Husiler bu yıl Suudi Arabistan’daki bir petrol tesisine başka bir saldırı düzenledi. Abu Dabi’deki havaalanına yönelik Yemen saldırısı ile Irak’ta Birleşik Devletler önderliğindeki koalisyonun kontrolünde bulunan hedeflere yapılan onlarca saldırı buna eklendi.
Bu gelişmeler ve söylem karşısında hem askeri yetkililerin hem de İran Dini Lideri Ali Hamaney’e yakın yetkililerin tehditleri arttı. Yıllarca İran Dışişleri Bakanlığı yapan ve şimdilerde Hamaney’in siyasi danışmanlığı görevinde bulunan Ali Ekber Velayeti şunu açıkça vurguladı: “Körfez ülkeleri İsrail’e yaklaştıkça İran’dan uzaklaşmaktadır.” İranlı askeri bir sözcü Birleşik Devletler ile İsrail’in İran’a karşı “kuvvet kullanma” sözünü etmenin maliyetinden haberdar olduklarının altını çizdi. İranlı bir dışişleri sözcüsü Biden’ın ziyaretini yorumlarken Washinton’un ana hedefinin İsrail adı verilen “sahte devletin” güvenliğini ve üstünlüğünü artırmak olduğu sürece bölge halkları ile ülkelerinin istikrar ve barışa kavuşamayacağını söyledi.
Geçen yıl gündemde olan diğer konular silah kaçakçılığı ile seyrüsefer özgürlüğüydü. Washington Kızıldeniz’deki Babu’l-Mendeb Boğazı, Umman Körfezi ve Arap Denizi’nin kuzeyine odaklanacak Birleşik Görev Kuvveti 153’ü geçenlerde duyurdu. Biden’ın ziyaretinin ardından Birleşik Devletler ile Suudi Arabistan’ın yayınladığı ortak bildirgede de Suudi filosu ile Görev Kuvveti 153 arasındaki işbirliğinin Bahreyn’deki ABD Beşinci Filo karargâhında konuşlu bölgesel bir personel işbirliği çerçevesine odaklanacağı açıklandı.
Devrim Muhafızları Donanma Komutanı, bu bağlamda Körfez ülkelerini İsrail ile ilişki tesis etmemeleri konusunda uyardı ve bunu yapmaları durumunda bütün bölge güvenliğinin zarar göreceği tehdidinde bulundu. İran ordusu da aynı dönemde Hint Okyanusu’nda yeni bir dron birimi tesis edildiğini duyurdu. Her bir geminin bazıları istihbarat toplama ve diğerleri saldırı amaçlı 50 dron taşıyacağı bilgisi dışında bu yeni kuvvetin gemi sayısı hakkında ayrıntı açıklanmadı.
İran’ın cevap niteliğindeki açıklamalarının bazılarında, İsrail’in askeri üstünlüğünü takviye etmenin İran dışındaki Arap ve İslami grupları hedef almasının muhtemel olduğu vurgulandı. Tahran böylece halkları kendine çekerek bölgedeki rejimleri sıkıntıya sokmaya ve bu halkların İsrail ile yakınlaşma konusunda mutlaka kendilerini yöneten hükümetlerin görüşlerini paylaşmıyor olmalarından faydalanmaya çalışmaktadır.
İsrail’in Eylül 2021’de ABD Merkez Komutanlığı’na (CENTCOM) dâhil olması ABD aracılığıyla bölgeye bağlanmasında önemli bir dönüm noktası teşkil etmektedir. O zamandan bu yana İsrail’in katılımıyla büyük çaplı deniz tatbikatları yapılmaktadır ve Savunma Bakanı Gantz, ABD Beşinci Filo komutanıyla Bahreyn ziyareti sırasında bir araya gelmiştir. Bu önemli adımlar bölgesel işbirliğinde sürekliliğinin yolunu açmıştır. Bununla birlikte CENTCOM’un ana sorumluluğu askerlerini savunmak ve terörle mücadeledir. CENTCOM’un bu savunma unsurları zaten iş başındadır ve İsrail ile işbirliği konusunda haddinden fazla tartışma bu kuvvetin eylem özgürlüğünü tehlikeye atma eğilimindedir.
Daha da ötesi, katılan bütün tarafların, durdurucu sistemleri radar ve uydulardan gelen gerçek zamanlı istihbarat bilgisinin aktarımına bağlayan ortak bir savunma sistemi tesis etme gücü ve arzusu en azından şu aşamada sorgulanmaya açıktır. Zorluğu oluşturan şey sistemlerdeki farklılıklardır: İsrail yerli üretim durdurucu sistemler –Demir Kubbe, Davut Sapanı ve diğerlerini– kullanırken, bölgedeki diğer ülkeler karışık bir biçimde Amerikan, Rus ve Çin yapımı sistemleri kullanmaktadır. Körfez ülkeleri bundan başka İran’ın yakın bir somut tehdidi altındadır: petrol altyapıları İran tehditlerine açıktır ve gemicilik yolları İran tarafından kontrol edilmektedir. Yani İsrail ile açık bir işbirliğinin riskini almayacakları açıktır.
Aslında İsrail, Birleşik Devletler ve diğer bölge ülkelerini kapsayan bölge çapında bir hava savunması hakkında açıktan yürütülen lüzumsuz tartışmaların ardından, Biden’ın Körfez ziyareti sırasında akıllar başa gelmiştir. Birleşik Arap Emirlikleri Cumhurbaşkanı’nın siyasi danışmanı Enver Gargaş, ülkesinin bölgedeki hiçbir ülkeye ve tabii ki İran’a karşı bölgesel bir ittifak oluşumunu desteklemediğini duyurmuştur. BAE hâlihazırda Tahran’a bir büyükelçi atayarak İran ile ilişki kurmuştur. Suudi Dışişleri Bakanı da Başkan Biden ile gerçekleşen zirve sırasında İsrail ile askeri ya da teknik işbirliği seçeneklerinin gündeme gelmediğini açıklamıştır.
Bu gelişme ve açıklamalar, İran karşısında bölgesel karmaşıklığın tipik bir ifadesidir. Bir yandan Körfez ülkeleri İran ve vekillerini tehdit olarak algılamaktadır. İran’ın füze ve dronlarını kullanmaya istekli olmasının etkili bir caydırıcılığı olduğu ispatlanmıştır ve üst düzey İranlı yetkililerin Körfez ülkelerine yönelik tehditleri açık ve nettir. Diğer yandan Körfez ülkeleri saldırıya uğrasalar bile misliyle cevap vermekten kaçınmışlar ve sadece protesto etmekle yetinmişlerdir ki bu da Washington tepki vermediği öfke ve memnuniyetsizliği büyük oranda yansıtmaktadır. Sonuç olarak İran’ın komşularıyla ilişkilerini iyileştirmeye öncelik verme kararı verimli bir zemin bulmuştur. İran ile BAE bir dizi üst düzey görüşme gerçekleştirmiştir. Yine İran ile Suudi Arabistan beş turluk bir görüşme yapmıştır. Tüm tarafların çatışan çıkarlarının değişmeyeceği açıktır; ancak hem İran hem de Körfez ülkeleri, aralarındaki çatışmaların sürekliliği ve artması konusunda bir uzlaşmaya varmayı tercih etmektedirler.
İran’ın Körfez’deki komşularına ilettiği ana mesaj keskin ve açıktır; İsrail ile askeri işbirliğinde ilerleme olması halinde buna cevap verileceği açık tehdidini taşımaktadır. İran’ın doğrudan ve dolaylı askeri baskısı her şeyden önce on yıllar boyunca biriktirdiği çeşitli seyir ve balistik füzeleri ile çok çeşitli dronlarına dayanmaktadır. İran’ın komşularına ve bölgedeki Amerikan varlığına karşı esas avantajına karşı koymak için bölgesel ortak önlemler olarak ortaya çıkan planlar İran’ı saldırgan tehditlerle cevap vermeye yöneltmiştir. Yani Tahran’ın gizli önlemlerin alınmakta olduğunu öğrenmesi ya da buna inanması halinde niyetinin ciddiliğini göstermek için hareketli adımlar atma ihtimali göz önünde bulundurulmalıdır.
Başkan Biden’ın bölge ziyareti değerlendirilirken bu bağlamda bazı sorular gündeme gelmiştir. İsrail’in İran’a karşı caydırıcılığı güçlendi mi yoksa zayıfladı mı? Büyük çapta somutlaşması asla mümkün görünmeyen ve şimdilerde olma ihtimali zayıflayan bölgesel bir sistem hakkında bu kadar çok konuşmak onun kurulmasını kolaylaştırdı mı yoksa zorlaştırdı mı? İsrail ve diğer bölge ülkelerinin paylaştığı güvenlik çıkarlarını güçlendirmeye odaklanan geçmişteki radar altı metotlara geri dönmek belki de en iyisidir.
Daha önemsiz olmayan başka bir seviye de İsrail’deki söylemdir. Filistin sorunu artık bölge ülkeleri açısından önemli görülmediği ve İsrail ile Arap ülkeleri arasındaki normalleşmeyi artık geciktirmediği için Filistin Yönetimi’nin İbrahim Mutabakatı ülkelerini eleştirirken kullandığı “ihanet söylemini” takviye etmektedir. Bu söylem bölge halklarının ilgisini çekmektedir ve İsrail ile ilişkileri yüzeye çıkarmaya imkân veren bir atmosfere kesinlikle katkı yapmamaktadır.
Kudüs Haber Ajansı - KHA