Kudüs'ün Kılıcı'nın Ötesi: İsrail İçin Savaş Yaklaşıyor

Karim Sharara’nın, english.almayadeen.net adlı internet sitesinde kaleme aldığı “KUDÜS’ÜN KILICI’NIN ÖTESİ: İSRAİL”İN YAKLAŞAN SAVAŞI” başlıklı yazıyı kıymetli okuyucularımızın istifadesine sunuyoruz. 

12 Mayıs 2022
Kudüs'ün Kılıcı'nın Ötesi: İsrail İçin Savaş Yaklaşıyor

Kudüs’ün Kılıcı ya da İsrail’in adlandırmasıyla “Surların Muhafızı” (bu isim bekleneni vermedi) savaşının ardından pek çok şey söylendi. İsrail’in zırhında yeni bir yarık açan Kudüs’ün Kılıcı bölgesel gelişmeler anlamında bir oyun değiştirici olmaktan ve bölgesel ile uluslararası ilişkilerde bir paradigma kaymasının işareti olmaktan daha azı değildi.

Şeyh Cerrah’ta olaylar yayılırken ve “İsrail”in gayri insani, gayri meşru ve arsız sömürge uygulamalarına ve beraberinde El*Aksa Camii’ne yönelik İsrail saldırılarına karşı öfke büyürken bununla birlikte halk direnişi ile İsrail işgal kuvvetlerine karşı direniş ve çatışmalar da toparlandı. Direnişin İsrail güçlerinin Şeyh Cerrah’tan ve El-Aksa’nın avlusundan çekilmesi yönünde verdiği ültimatom ile başlayıp işgalcilerin bunu ve işgal ettikleri topraklardan çekilmeyi reddetmesinin ardından Direnişin fırlattığı roketlerle sona eren süreçte ilk kez Direniş ile halk arasında tam bir birlik vardı.

Filistinli Direniş grupları tam bir birlik içinde hareket ederken Filistin halkı da sokakları doldurup İsrail İşgal Güçlerinin zulmüne karşı isyan başlattı.

Bu yaşananların önemi sadece Filistinlilerin özgürlük için yeni bir umuda dönüşen birliğiyle sınırlı değildi. Biz de ilk defa Direniş liderlerinin bölgesel Direniş grupları arasında birlik işareti verdikleri açıklamalara şahit olduk.

Basitçe ifade edilirse Gazze’ye yönelik uzatılmış bir savaş ve El-Aksa Camii’ne yönelik ihlallerin sürmesi “İsrail”in birden fazla cephede mücadele etmek zorunda kalmasıyla sonuçlanabilir.

Bu, İsrailli karar vericilerin mücadele etmek zorunda kalacağı basit bir gelişme değil zira “İsrail”in siyasi bir varlık olarak bizzat devamlılığının dayanakları tehdit altında: Göç, yerleşim ve güvenlik. Yaklaşmakta olan kaçınılmaz savaş için İsrailli uzman ve karar vericiler Kudüs’ün Kılıcı savaşının ifşa ettiği zayıflıkları azaltmaya yönelik stratejiler geliştirmek zorunda.

Söylem

Söylemler savaşı belirli bir hadisede destek ya da eleştirileri beslemek için oldukça önemli. Bu örnekte dünya çapında Filistin yanlısı gençler Filistin halkının maruz kaldığı “İsrail” zulmü ve Şeyh Cerrah’tan zorla çıkarılmalarıyla ilgili bilinci artırmak için sosyal medyadaki varlıklarını kullandılar.

Instagram ve Facebook’un Filistin yanlısı içeriğe erişimi kısıtlamalarıyla birlikte Batılı sosyal medya kuruluşlarının Filistin yanlısı hesapların kendi söylemlerini yaymalarını sınırlandırmak için yaptıkları açık girişimlere rağmen İsrail’in savaş sırasındaki vahşeti konusunda bir uzlaşma oluştu ve “İsrail”in savaşla ilgili yabancı basın raporlarını hedef alması dengeyi Filistin lehine değiştirdi.

Bu başarı kısmen dünyadaki insanların Batı’nın kontrolü dışında olan ve dolayısıyla Direniş karşıtı bir uzlaşma oluşturamayacağı Çinli TikTok platformunu kullanmaya başlaması sebebiyle geldi. Yani İsrail İşgal Kuvvetleri’nin sivilleri ve sivil altyapıyı vurduğunu gösteren fotoğraf ve videolar artık göz ardı edilemezdi ve dünya kamuoyu İsrail savaş makinesinin aleyhine döndü.

Dünya kamuoyundaki bu kaymanın bir sonucu olarak İsrailli karar vericilere “İsrail”in sosyal medyadaki varlığını genişletmeleri ve onu bir “kuvvet katlayıcı” olarak örgütlemeleri tavsiyeleri geldi.

Güvenlik Stratejisi

“İsrail”in ana endişelerinden birisi güvenliği sürdürmek ve işgal altındaki topraklarda yaşayan İsraillilerin bu güvenliği hissetmeleridir. Güvenlikten bahsedilmeden işgal altındaki topraklara göç olmayacak ve “İsrail”in ne işgal atındaki topraklarda yerleşim inşa edip sömürgeci mevcudiyetini genişletmesi ne de varlığını sürdürmeye gücü yetmesi mümkün olmayacaktır.

İsrail’in gücünün ana dayanaklarından birisi ya duvarlar örmek ya da kendini sembolik Demir Kubbe ile çevrelemek suretiyle ele geçirilemez bir kale olduğu izlenimi yaratmaktır. Böylece herhangi bir saldırı beyhude kalacak ve varlığını oldukça dehşet verici bir faktörle sürdürebilecektir.

Direniş’in Kudüs’ün Kılıcı’ndan esas kârı Demir Kubbe efsanesi ile özellikle Gazze’nin etrafında yaşayan İsrailli yerleşimcilerin güvenlik hissinin ikisinin birden dağılmış olmasıdır. Direnişin işgal altındaki toprakların derinliklerindeki İsrail yerleşim alanları ile şehirlerine gönderdiği roket sağanakları yerleşimcilerin başa çıkmak zorunda olduğu yeni bir şey anlamına geliyordu: roketler onların yakınlarına düşüyordu, her an ölme ya da ağır bir yara alma ihtimali vardı, Demir Kubbe artık onları korumuyordu ve hükümet ile orduları onları hayal kırıklığına uğratmıştı.

İsrailli karar vericilerin başa çıkmak zorunda olduğu ikinci tehlike iki katmanlıdır:

  • Demir Kubbe’nin mühimmatını tüketen uzun bir savaş ve ağır zayiat riski nedeniyle kara harekâtına duyulan isteksizlik.
  • Lübnan yani kuzey cephesinde meydana gelmesi muhtemel olaylar ve Hizbullah’ın savaşa katılması.

Birden fazla cephe

“İsrail”in birden fazla cephede savaşmak zorunda kalma ihtimaline karşı İsrail İşgal Kuvvetleri geçen yıl Mayıs ayında yapılması beklenen, ancak Kudüs’ün Kılıcı savaşı sebebiyle ertelenen tarihteki en büyük askeri tatbikatına başlama kararı almıştır.

Basitçe ifade edersek İsrailli askeri uzmanlara göre bile işgal rejimi birden fazla cephe yaklaşımına dayanamaz ve sadece Lübnan ya da Gazze cephesiyle uğraşırken bile yeterince zor dönemler geçirmiştir. İsrailli karar vericilerin ana sorunlarından birisi birden fazla cephede savaşma ihtimali şöyle dursun uzun süreli bir savaşı sürdüremeyecek olmasıdır.

Geniş çaplı bir savaşın patlak vermesi durumunda “İsrail”in stratejisi kara güçlerinin ön plana çıktığı bir saldırı savaşı olacaktır ve İsrail İşgal Kuvvetlerinin ağır zayiat vermesi kaçınılmazdır. İşgal Kuvvetleri Genelkurmay Başkanı Aviv Kochavi’nin ifadesiyle “Tel Aviv oldukça aşikâr, oldukça çarpıcı ve oldukça yıkıcı stratejilerinden birisini uygulamaya koyacaktır.” Yani işgalciler caydırıcılık teşkil etmek için hava üstünlüğünü kullanarak azami sivil kaybı verdirmek için birden fazla cephede yüksek yoğunluklu ve eş zamanlı saldırılar yapmak isteyecektir.

Askeri olmayan strateji

“İsrail”in askeri stratejisi bir yana, onun en acil endişesi işgal altındaki topraklarda yaşayan insanları harekete geçirebilen Gazze’deki Direniş gruplarıdır. Bu itibarla esas hedeflerinden birisi Gazze’de faaliyet gösteren Direniş gruplarını zayıflatmak için sahip olduğu aygıtlar ve nüfuzu kullanarak üçlü bir yaklaşım sergilemektir:

  1. Katar’dan Gazze’ye fon aktarımını durdurmak: İran üzerinde herhangi bir nüfuz kullanamayan “İsrail” Gazze cephesini kısıtlamak, Hamas’ın Gazze dışındaki etkisini sınırlandırmak ve olayı kışkırtmak için medya kullanmasını durdurmak üzere Katar üzerindeki nüfuzunu kullanmaya çalışmaktadır.
  2. Gazze’nin yeniden yapılandırılmasına mani olup Sina Yarımadası ile geçişleri kapatarak Mısır’ın yardımıyla Direniş gruplarına baskı uygulamak.
  3. Gazzelilerin işgal altındaki diğer topraklarda çalışmalarına imkân tanınmasını engellemek.

Gazze bir yana “İsrail”in diğer ana endişesi Lübnan Direnişidir. İsrailli uzmanların son birkaç ayda benimsemekte olduğu stratejilerden birisi Direnişi kendi evinde zayıflatmak için içeriden baskı uygulamakta gizlidir. İsrail Yedek Kuvvetlerde görevli bir binbaşının ifadesiyle: Hizbullah’ın hassas füzelere sahip olmasının “çözümü” artık askeri tehditlerde değil “uluslararası toplum ve ‘İsrail’in Lübnan’daki benzersiz krizden faydalanarak örgütün statüsüne ölümcül bir darbe vurmayı başarma (ya da Lübnan’da gücü ele geçirip yüksek bir bedel ödemesini sağlama) gücünde gizlidir.”

Olaylar geliştikçe ve Direniş Ekseni liderlerinin Filistin ve El Aksa’ya yönelik ihlallerin benzersiz bir cevapla karşılaşacağı vaadi ile birlikte yaklaşan savaşın sadece Filistin sahnesiyle sınırlı kalmaması ihtimali vardır. İsraillilerin ve yerleşimcilerin güvenliği yanılsamasının sona ermesi Filistin’den tersine göçü körükleyebilir ve Filistin halkının son yetmiş yılda çektiği ıstırabı bitirebilir.

Eski bir atasözüne göre, toprak kim savunuyorsa onundur. Yaklaşan savaş belki de dünyaya bu toprağın kime ait olduğunu gösterecek: kökleri orada olanlar ve mümkün olan her şekilde onu savunmak için canını verenler.

Kudüs Haber Ajansı - KHA

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.