Çok uzun bir zamandır Suudi Arabistan’ın geçmişte ve şimdi normalleşme taraftarı olmadığının çığırtkanlığı yapılıyordu. İnsanlar bunun için Suudilerin geçmişte Filistin’i destekleyen duruşları ve İsrail’in Filistin halkına karşı işlediği ihlalleri kınamasını örnek gösteriyordu. Bu iyi görünse de Suudi Arabistan’ın gerçek dünyadaki uygulamaları “İsrail” ile ilişkilerin başka bir boyutunu ortaya çıkarmaktadır. Bu boyut açık normalleşmeye götüren ve sayıları artan kesişen çıkarlardan birisidir.
Suudi Arabistan’ın İsrail ırkçı rejimine muamelesinin ayrıntılı tarihine bakmak faydalıdır. Böylece Krallığın Filistin halkının düşmanıyla gizlice iş yaparken, Araplığa ne kadar bağlı olduğunu göstermek ve Arap dünyasında öfkeye neden olmadan bölgesel çıkarlarını geliştirmek için Filistin’i söyleminde bir paravan olarak kullanmasındaki çifte standart gösterilmiş olur.
Krallığın “İsrail” ile tarihi 2015’in çok öncesine dayanmaktadır; yani Suudi Genel İstihbarat Direktörlüğü eski başkanı Prens Turki el-Faysal’ın General Marshall Fund düşünce kuruluşunun ev sahipliğinde düzenlenen yüksek profilli bir panelde, İsrail işgal güçlerinin Askeri İstihbarat Direktörlüğü’nün eski komutanıyla bir araya geldiği zamana. İsrail Bilim Bakanlığı’ndaki Alexander Bligh gibi kimileri de ilişkileri 1962 yılına kadar götürmektedir.
Tarih
“1960’ların başlarında yani Yemen’deki 1962 Devrimi’nin ardından ‘İsrail’ ile Suudi Arabistan ortak düşmanlarının –Mısır– zaferini elinden almak maksadıyla kesintisiz temaslarını sürdürdü.” Kral Suud ve o dönem prens olan Faysal zamanında bu işbirliğinin uygulanabilir olduğu kanıtlandı. İşbirliğinin sebebi, Suudi Arabistan’ın Mısır’ın Arap halkları arasında güçlü bir aktör olmasından endişe etmesiydi. Zira Cemal Abdünnasır Arapları birleştirme düşüncesine sahipti ve Arap ülkelerini İsrail’in bölgedeki varlığına ve Batının emperyalist nüfuzuna karşı birleştirmeyi başarmıştı.
Suudi ve İsrail çıkarlarının kesişmeye başladığı yer burasıydı. İsrail lobisi ABD silahlarının Suudi Krallığı’na satılmasını engellemek için defalarca girişimde bulunsa da 1948’den sonraki birkaç on yılda bunu yapmayı büyük oranda başaramadı. Mısır’ın Yemen’deki nüfuzu ve 1962’deki Yemen devrimine verdiği destekle birlikte “İsrail” ve Suudi Arabistan birbirlerinin ortak düşmanları Mısır’ın Yemen’de zafer ilan etmesini önlemek için geçici ve sıra dışı dostlar olarak buldular.
İki rejim arasında bölge dışında temasın başladığı dönem işte o dönemdi. Suudilerin Mısır’ı kendi bölgesel egemenliklerine karşı bir tehdit olarak algılamaları dolayısıyla bir zamanlar uygulanabilir olduğu ispatlanan bu işbirliği, Krallığın içindeki aktörlerin kendi çıkarlarına yönelik her dış tehdit algısında uygulanabilir olduğunu bir kez daha ispatlamıştır. Bu bir yana, eğer Mısır Arap dünyasının lideri olsaydı ve egemenlik konusunda Suudi Arabistan’a rakip olsaydı Abdünnasır’ın Arap dünyasındaki popülaritesi hem İsrail hem de Suudilerin çıkarları aleyhine işleyebilirdi.
Daha da ötesi, İsrail’in açıklanmış belgeleri “İsrail”in savaşa gizlice müdahale ettiğini ve cumhuriyet yanlılarına karşı kraliyet taraftarlarını silah ve teçhizat ile desteklediğini ortaya koymaktadır.
Yemenli liderlerden Ali Abdullah Salih de 2017 yılında dönemin Kralı Faysal bin Abdülaziz’in dönemin ABD Başkanı Lyndon Johnson’a yazdığı bir mektubu ifşa etmişti. Mektupta Mısır’ın Yemenli cumhuriyet yanlıları üzerindeki etkisini zayıflatmak için ABD’nin Mısır’a karşı savaşında İsrail’i desteklemesi isteniyordu.
Yeni Orta Doğu
Tarafların 2006’dan önce bir dizi gizli güvenlik görüşmesi yaptığını düşünmek için pek çok sebep olsa da önceki paragraflarda bahsedilen olaydan sonra Suudiler ile İsrailliler arasında bir görüşme olduğuna dair neredeyse hiçbir bilgi yoktur. “İsrail”in Lübnan ile yaptığı 33 gün savaşından sonra İsrail Başbakanı Ehud Olmert üst düzey Suudi bir yetkili ile Eylül ayında görüşmüş, ancak Olmert o zaman Suudi kralı ile görüşmediğini söylemiştir. Daha sonra konuyla ilgili bilgi alınan kaynaklar da onun üçüncü bir ülkede Kral yerine ona yakın bir yetkili ile görüştüğünü ortaya koymuştur.
Ynet news’te o zaman çıkan habere göre Olmert, “Suudi kralı ya da medyada sansasyon yaratacak herhangi birisiyle görüşmedim” derken, Suudi Arabistan’ın Lübnan savaşı sırasında “sorumluluk ve kararlılık” gösterdiğini eklemiştir.
Russia Today’in Mayıs 2021’de Olmert ile yaptığı bir röportajda, “İsrail” ile Suudi Arabistan ilişkileri bir kez daha gündeme gelmişti. O röportajda Olmert, “İsrail”in 2006 yılından beri Suudi Arabistan ile istikrarlı bir ilişki sürdürdüğünü ve Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Zayid’in “İsrail” ile Suudi Arabistan arasındaki ilişkilerin statüsünü değiştirmeye büyük ilgi gösterdiğini söylemişti.
Olmert, “Suudi Arabistan ile ‘İsrail’ arasındaki iletişimin 15 yıl öncesine dayandığını şu ana kadar sürdüğünü söyleyebilirim. Onlar düşman değil” ifadelerini kullanmıştı.
Kesişen Çıkarlar
Suudiler ile İsrailli üst düzey yetkililer arasındaki açık görüşmeler bir yana, yıllar boyunca sömürge rejimi ile Suudi Arabistan arasında pek çok kez çıkarların kesiştiğine dair (Mısır’a karşı çıkarlarında görüldüğü üzere) sayısız rapor vardır. Özellikle iki rejimin de İran ve müttefiklerinin oluşturduğu tehdit algılarından kaynaklanan benzer endişeleriyle birlikte direnişin bölgede artan nüfuzu bağlamında bu görüşmeler gerçekleşmiştir.
Suudi muhalif Cemal Kaşıkçı’nın, Suudi Arabistan’ın fiili lideri Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın emriyle korkunç bir işkence ile öldürülmesi Suudi Arabistan’ın şöhreti üzerinde küresel bir etki bıraktı. Daha da ötesi uluslararası şirketlerin yatırım konusunda çekinceli davranmaya başlaması ile birlikte Krallığın iş dünyasını da etkiledi. Bu şirketler en basitinden bir gazeteciyi korkunç bir şekilde öldürüp bedenini parçalayan Krallığı destekliyor görüntüsünden kaçınıyordu.
Yine de Netanyahu, bütün bunların ortasında Suudi Arabistan’a yüksek sesle destek verdi. Netanyahu, ‘İran tehdidinin’ önceliğinden bahsederek bunun Krallıkta istikrar gerektirdiğini ve böylece Krallığın direnişe karşı bölgesel gücünü kullanabileceğini söylemişti.
Netanyahu, Bulgaristan ziyareti sırasında “İstanbul konsolosluğunda olanlar dehşet vericidir ve hak ettiği muameleyi görmelidir. Ancak aynı zamanda Suudi Arabistan’ın istikrarını sürdürmesi için bölgede ve dünyada istikrar çok önemlidir” şeklinde konuşmuştu. Şimdi mahkemelik olan eski başbakan, “Bence her iki hedefe de ulaşmak için bir yol bulunmalıdır. Çünkü bence daha büyük sorun İran’dır.” Netanyahu bununla da kalmayıp Muhammed bin Selman’a desteğin sürmesi için Beyaz Saray nezdinde lobi çalışması yapmıştı.
İsrailli yorumcu Barak Ravid, daha Kaşıkçı cinayetinden önce, Kasım 2017’de İsrail Channel 10 televizyonunda bir telgraf ifşa etmişti. Söz konusu telgrafta İsrail Dışişleri Bakanlığı, diplomatlarına Suudi Arabistan lehine ve İran ile Hizbullah aleyhine lobi yapmalarını istiyordu.
Bundan başka, ünlü gazeteci David Hearst, Haziran 2017 yılında Middle East Eye için kaleme aldığı bir makalede, “İsrail” ile Suudi Arabistan’ın Gazze direnişine karşı bir ittifak şekillendirdiğini ve Krallığın İran’a karşı yapılanma için “İsrail” silahlarına finansal destek verdiğini yazıyordu.
Suudi Arabistan’ın Birleşik Krallık Büyükelçisi bir açıklama yaparak ülkesi ile İsrail rejimi arasında bir ittifak olduğunu inkar etmiş, ancak görüşmelerin olduğunu reddetmemişti. Suudi diplomat “Suudi Arabistan Krallığı ile ‘İsrail’ arasındaki münasebetlerin bir barış planıyla sınırlı olduğunu” söylemişti.
Açık ilişkilerin başlaması
Ancak aynı zamanda Suudi Arabistan ve İsrailli üst düzey şahıslar arasındaki açık ilişkiler, iki ülke arasındaki gizli ilişkilerin (ilk gizli ticari görüşmelerin 2017’de gerçekleşmesi gibi) artması gibi, son birkaç yıldır devam etmektedir.
Bu makalenin başında belirtildiği gibi bu tarz görüşmelerin ilki Suudi Genel İstihbarat Direktörlüğü eski başkanı Prens Turki el-Faysal ile İsrail İşgal Güçleri Askeri İstihbarat Direktörlüğü eski komutanı Amos Yadlin arasında, General Marshall Fund’ın ev sahipliğinde düzenlenen yüksek profilli açık bir panelde gerçekleşmişti.
Prens, emekli tümgeneral tarafından Kudüs’e davet edilse de hiçbir yetkili “kapsamlı bir barış anlaşması” olmadan böyle bir ziyaret gerçekleştiremeyeceği gerekçesiyle reddedilmişti. Bu da o zaman Filistinli gruplar ile kapsamlı bir anlaşmaya varılmadan Krallığın “İsrail” ile normalleşmeyeceği gibi bir Suudi söyleminin göstergesi olarak görülmüştü.
Ancak Turki el-Faysal ilişkilerin atmosferini sıcak tutmayı başardı. Mossad eski başkanına cevabını verirken etraftakilerin gülüşleri arasında “Evet, kesinlikle olmaz ve general bunu biliyor” demişti. Bir “barış anlaşmasından” önce böyle bir ziyaret “sonucu sebebin önüne koymak” demekti.
24 yıl boyunca Suudi Genel İstihbarat Direktörlüğü başkanlığı yapmış böyle üst düzey bir Suudi yetkilinin ziyareti İsrailli yetkililerle görüşmeme tabusunu etkin bir şekilde yıkmış ve Suudi akademisyen ve iş adamlarının – Suudi hükümetinin eski danışmanı emekli Suudi General Enver Eşki’nin başkanlığında – Temmuz 2016’da işgal altındaki toprakları ziyaret etmesine imkân tanımıştı.
Görüşmeden yer alan Knesset üyelerinden birisi olan İssavi Frec, “Suudiler ‘İsrail’e açılmak istiyor… Onlar için bu stratejik bir hamle. Mısır eski devlet başkanı Enver Sedat’ın (1979’da İsrail-Mısır barış anlaşmasıyla) başlattığı şeyi devam ettirmek istiyorlar. Onlar ‘İsrail’e daha yakın olmak istiyor ve bunu açıkça hissedebiliyoruz” şeklinde konuşmuştu.
Bu da yetmezmiş gibi Haaretz’in İngilizce sayfasının editörü Avi Scharf, Kasım 2020’de bir ifşaatta daha bulundu. Hem Trump hem de Netanyahu hala iktidarda iken, Mike Pompeo’nun Suudi Arabistan ziyareti sırasında, İsrail eski başbakanı Binyamin Netanyahu ile Suudi Veliaht Prensi arasında ilk görüşme gerçekleşmişti.
Netanyahu’nun ekibi daha sonra ikili arasında gerçekten bir görüşmenin olduğunu sızdırdı. İsrail başbakanı, sızıntıyı “sorumsuzluk” olarak nitelendiren Savunma Bakanı Benny Gantz’ın sert eleştirilerine maruz kalmıştı.
İki rejim arasındaki ilişkilerin tarihi, ikisinin de Batı kampının müttefikleri olmasının getirdiği kolaylıkla, gizli ilişkileri üzerine kurdukları temelin bölgesel çıkarların kesişmesi olduğunu göstermiştir. İsrail’in Yemen savaşına verdiği destekten Suudi Arabistan’ın açık güvenlik işbirliğine doğru yavaşça ilerlemesi, Suudi eski istihbarat şefi Bender bin Sultan’ın Suudi Arabistan resmi televizyon kanalı el-Arabiya’ya verdiği röportajda açıkça ortaya çıktığı gibi Filistin liderleri ile onların BAE, Bahreyn ve Fas’ın normalleşmesine karşı çıkışlarını eleştirmesi, bunların hepsi iki rejimin de ilişkileri normalleştirmeye giderek daha fazla yaklaştığını göstermektedir.
Normalleşme ya da “İsrail” ile gizli ilişkiler birdir. Ancak Suudi Arabistan’ın “İsrail”e karşı Filistin halkının yanında olduğunu iddia ederken daha sonra Filistinlileri sırtından bıçaklamak dışında bir hedefi olmaksızın ırkçı rejimle gelişmiş ilişkilere sahip olması başka bir şeydir.
KHA