ABD'li Köşe Yazarından İran Analizi

ABD merkezli The New Yorker dergisinde köşe yazarlığı yapan Robin Wright, İran ile ilgili detaylı bir analiz yayımladı. Wright'ın analizini sizler için Türkçe'ye çevirdik. 

05 Ocak 2022
ABD'li Köşe Yazarından İran Analizi

Joe Biden göreve gelmesinden kısa bir süre sonra Rob Malley'i İran özel temsilcisi olarak atadı. 58 yaşındaki Malley Fransa'da büyümüş ve Paris'te lisedeyken Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile aynı sınıfta okumuştu. Yale ve Harvard hukuk fakültelerini bitiren ve Rhodes bursu kazanan Malley, Yargıtay hakimi Byron White'ın sekreterliğini yapmıştı. Düğün törenini Ruth Bader Ginsburg yönetmişti.

Malley'in Orta Doğu tecrübesi uzun. Babası sömürgecilik karşıtı hareketlere verdiği destekle bilinen Fransız bir gazeteci. Clinton yönetiminde Ulusal Güvenlik Konseyi'nde çalışan Malley, Camp David barış görüşmelerine dahil olmuştu. Görüşmeler 2000 yılında başarısızlıkla sona erince Malley, Yaser Arafat'ın uzlaşmazlığı sebebiyle zirvenin başarısızlığa uğradığı konusunda geleneksel analizlerden farklı konuştu. Arafat'ın kabul etmesi çok zor olan teklifler yapan İsraillilerin de kabahatli olduğunu söyleyerek olayların içyüzünü açıkladı. Adeta çılgın gibi İsrail karşıtlığı suçlamasıyla karşılaştı. Eski çalışma arkadaşları onu hedef alan saldırıları “adil olmayan, uygunsuz ve yanlış” olarak nitelendirdi. Clinton'un başkanlığının sona ermesiyle Malley küresel çatışmaları takip eden Uluslararası Kriz Grubu'nda İran üzerine çalıştı. İşinin bir parçası olarak İranlı yetkililerle görüştü ve Tahran'a seyahat etti.

Obama'nın başkanlığı döneminde 2015 yılında İran nükleer anlaşmasını oluşturan ekipteydi. Resmi adı Kapsamlı Ortak Eylem Planı olan anlaşma nükleer silahların yaygınlaşmasını önlemeye yönelik son çeyrek yüzyıldan fazla bir dönemde yapılan en önemli anlaşmaydı. Britanya, Çin, Fransa, Almanya ve Rusya eşit ortaklardı ancak Birleşik Devletler'in fiili bir veto hakkı vardı ve İran da bunu biliyordu. İki yıl süren çetrefilli müzakereler sırasında İranlılar otel koridorlarında Amerikalılarla sık sık bir araya gelerek sorunları çözmeye çalıştı. Kişisel konuşmalarda yumuşak sözlü olan Malley'in müzakerelerde hukukçu kimliği öne çıkıyordu ve İranlı mevkidaşlarıyla görüşen en öndeki isimdi. Birbirlerine ailelerini anlatmışlar, cep telefon numaraları ve e-mail adreslerini değiş tokuş etmişlerdi.

Anlaşma sadece iki yıl yaşadı. Başbakan Benyamin Netanyahu ve Cumhuriyetçi şahinlerin etkisinde kalan Başkan Donald Trump 2018 yılında anlaşmadan çekildi. Bununla kalmayıp İran'a binden fazla yaptırım uyguladı. Yaptırımların hedefinde dini lider, Dışişleri Bakanı, hakimler, generaller, bilim adamları, bankalar, petrol tesisleri, bir gemicilik şirketi, bir havayolu şirketi, hayır kurumları ve Tahran yönetimi ile iş yaptığı için Venezuela Devlet Başkanı gibi müttefikler vardı. Trump ayrıca ülkenin en güçlü askeri yapısı olan İslam Devrimi Muhafız Birliklerini de terör örgütü ilan etti ki ABD daha önce Nazi askeri birlikleri dahil başka bir ülkenin ordusuna karşı böyle bir adım hiç atmamıştı.

Trump yılları sırasında Malley Uluslararası Kriz Grubu'nun başkanlığına atandı. Bazı İranlı bağlantılarla temasını sürdürdü. Ancak Biden'ın temsilcisi olarak atandığında on yıllardır tanıdığı İranlı diplomatlar onunla görüşmeyi reddetti. Geçen ilkbaharda Viyana'da devam eden müzakereler sırasında Amerikalılar Hotel Imperial'de kalıyordu. İranlılar da sekiz blok ötedeki InterContinental'de kalıyordu. Avrupa Birliği'nden İspanyol diplomat Enrique Mora taraflar arasında teklifleri getirip götürüyordu. Diğer beş ülkenin heyetleri üçüncü bir otelde görüşüyordu.

Malley dolaylı görüşmeleri Wooddy Allen'ın The Gossage-Vardebedian Papers adlı hikayesine benzetmişti. Hikayede iki adam mektup ile satranç oynuyordu. Bir mektup “kaybolmuştu”. Hamleler kayıptı. İki oyuncu da kendilerinin kazandığını iddia etti. Satranç bitmeden kızgın bir biçimde oyunu bıraktılar. Rus temsilci Mikhail Ulyanov Viyana görüşmelerini modern diplomasi tarihindeki en ilginç müzakereler olarak nitelendirmişti. Yazdığı Twitter mesajında “Hedef bir anlaşmayı güncellemek ya da yeni bir anlaşmayı ayrıntılarıyla oluşturmak değildi. Neredeyse tamamen enkaza dönmüş bir anlaşmayı parça parça yenilemek amaçlanmıştı. Uluslararası ilişkiler tarihinde benzer bir uygulama var mıydı? Ben buna benzer Bir şey hatırlamıyorum. Ya siz?” ifadelerini kullanmıştı.

Malley bana bu tuhaf diplomasinin Kasım'da benzersiz bir aciliyet kazandığını söyledi. “İran'ın nükleer programının genişlediğini gördük ve Tahran'ın bölgesel faaliyetlerde daha girişken ve daha kavgacı olduğunu da gördük. Hesapları yanlıştı ve ateşle oynuyorlardı.” ifadelerini kullandı.

Tehlike sadece İran ile sınırlı değildi. Dünyanın tehdit altındaki nükleer düzeni de çözülme riski ile karşı karşıyaydı. Son yüzyılda şekillendirilen nükleer anlaşmaların ya vadesi dolmuştu ya da aşınmıştı ve diğer yandan ABD, Rusya ve Çin cephanelerini modernize etmektedir. Pentagon Çin'in 2030 yılı itibariyle en az bin bombaya sahip olacağını tahmin etmektedir. Nükleer silaha sahip olan dokuzuncu ülke 2006 yılı itibariyle Kuzey Kore idi ve Tahran ile yapılan müzakerelerde onuncu bir ülkenin engellenmesi hedefleniyordu.

Orta Doğu'da İsrail 1960'ların sonlarından bu yana nükleer silaha sahiptir. Suudi yetkililer de İran'ın bir nükleer bombaya sahip olması halinde kendilerinin de edineceği tehdidinde bulundu. Silah Denetim Birliği'nden Kelsey Davenport benimle konuşmasında “İran nükleer krizi dünyadan kopuk görülemez. Büyük nükleer düzen kaosta” ifadesini kullandı. Biden'ın ilk diplomatik atağı olan İran ile müzakereler başarısız olursa dünya çapında sonuçları olabilir.

Hem Washington hem de Tahran anlaşmayı ihmal ediyor. Trump'ın anlaşmayı terk edip “azami baskı” kampanyasını başlatmasından bir yıl sonra Tahran kendi yükümlülüklerini çiğnemeye başladı. Anlaşmanın izi verdiği IR-1'lerden çok daha hızlı IR-6 santrifüjleri kurdu ve hatta IR-9 gibi daha etkili modelleri geliştirdi. Santrifüjler gaz halindeki uranyumu zenginleştiren uzun tüplerdir. Yerçekimi kuvvetinden bin kat fazla yani süpersonik hızlarda dönerler. İran ayrıca uranyum zenginleştirme saflığını barışçıl nükleer enerji ve tıbbi araştırma için kullanılan ve anlaşmanın izin verdiği üst sınır olan yüzde 4'ten yüzde 60'a çıkarmıştır. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı başkanı Rafael Grossi Mayıs ayında “Sadece bomba yapan ülkeler bu seviyeye erişmektedir” demişti. Silahlarda bu oran yüzde 90'dır ve İsrailli yetkililere göre belirleyici bir dönüm noktasıdır. Eski Mossad istihbarat direktörü ve halihazırda İsrail Savunma Bakanlığı'nda çalışan Zohar Palti bana “Kendimize İran'ın yüzde 90 oranında zenginleştirme yaptığı bir noktaya gelmesine nasıl izin verildiğini sorduğumuz bir noktaya gelmek istemiyoruz” dedi. İran'ın bir bomba için yeterli yakıt üreteceği meşhur “ani çıkış” için gereken zaman aniden kısalarak bir yılı geçkin bir süreden sadece üç haftaya düşmüştür. Hükümetten üst düzey bir yetkili, “Bu gerçekten kısa ve kabul edilemeyecek kadar kısa” ifadesini kullandı. “Her gün santrifüjleri döndürüyorlar ve her gün uranyum depoluyorlar. Ani çıkış zamanı kısalmaya devam ediyor.” Bir bomba üretmek için zenginleştirilmiş uranyumu silah haline getirmek, bir savaş başlığına eklemek ve bunu füze gibi bir teslimat sistemine entegre etmek gibi adımlar gerekiyor.

İsrail, İran'ın ilerleyişini yavaşlatmaya çalışmaktadır. İran'ın nükleer programının babası sayılan Muhsin Fahrizade 2020 sonlarında eşi ve korumalarının olduğu aracın içindeyken suikast ile öldürüldü. Binlerce mil ötedeki katil park halindeki bir pikaba monte edilmiş makineli tüfeği yapay zeka ve uydu bağlantısı kullanarak çalıştırdı ve Fahrizade'yi yaylım ateşine tuttu. Tahran nükleer tesislerdeki gözlem kameralarına erişimi engelleyerek Uluslararası teftişi kısıtlayan bir yasa ile buna yanıt verdi. Uzmanlar İran'ın sinsice ilerleyerek bir bomba yapmayı düşündüğünden endişe ediyor. Grossi'ye göre İran'ın tesislerini izlemek çok bulutlu bir havada uçmak gibi.

Malley bana bu ilkbaharda gerçekleşen ilk altı diplomatik tur ile “gerçek ilerleme” kaydedildiğini söyledi. Haziran ayında Trump'ın yaptırımlarının büyük bölümünü kaldıran bir nükleer paket sundu. “Herkesin, yani Avrupalılar, Ruslar ve Çinliler ile o zaman İran heyetinin de ortak algısı bir anlaşmanın çerçevesini görebileceğimiz yönündeydi. Herkes gerekli tavizleri vermeye hazır olsaydı bu yönde yol alabilirdik” ifadelerini kullandı.

İran'daki cumhurbaşkanlığı seçiminin ardından bu yıl müzakereler donduruldu. Eski cumhurbaşkanı ve reformcu Hasan Ruhani, Birleşik Devletler ile angajman zemininde 2013 ve 2017 seçimlerini kazanmıştı. Ancak Trump'ın yaptırımları nükleer anlaşmanın ekonomik kazanımlarını sabote etti ve İranlıların büyük bölümü oy verme zahmetine girmedi. Katı bir ideolog ve yargı erki başkanı olan İbrahim Reisi seçimi kazandı. ABD, 1988'de beş bin muhalifin bir kısmının idamı emrini veren “ölüm komisyonundaki” rolüne dikkat çekerek Reisi'yi zaten yaptırım listesine almıştı. Ağustos'ta görevi devralırken yaptığı konuşmada “milli gücün bütün parametreleri güçlendirilecek” vaadinde bulundu.

Malley, müzakerelerin çok geçmeden yeniden başlaması umuduyla takım elbiselerini Viyana'daki otelde bırakarak ayrıldı. Ancak beş ay geçti ve İran'ın nükleer programı daha da ilerledi. Sonuçta Malley de takımlarını evine göndertti. Kasım sonlarında diplomasi yeniden başlayınca Malley bana İran'ın programının KOEP tarafından konulan sınırları darmadağın ettiğini söylemişti. “Bu ilerlemeleri kaydettikçe nükleer silahların yaygınlaşmasını engellemeyle ilgili pazarlık yaptığımız fayda anlaşmasını tedricen boşaltmaktadır” ifadesini kullandı. Biden yönetimi karşı çıkmaktadır. Malley “İran nükleer programını geliştirdi diye daha kötü bir anlaşmayı kabul etmeyeceğiz” ifadesini sözlerine ekledi. Kısa bir süre sonra anlaşmayı diriltmeye çalışmak “bir cesedi diriltmeye çalışmaya eşit olacak” dedi. İşte o zaman ABD ve müttefikleri “İran'ın nükleer programından kaçmanın yolunu bulmak zorunda kalabilir” şeklinde konuştu. Dışişleri bakanlığından üst düzey bir yetkili de anlaşmaya dönüş olmazsa İran'ın nükleer gücün eşiğindeki bir ülke olmaya çalışması “makulden, mümkünden ve hatta muhtemelden fazlasıdır” dedi.

Kapalı kutu İsrail'dir. İsrail'in yeni başbakanı Naftali Bennett Eylül ayında BM Genel Kurulunda yaptığı konuşmada “İran'ın nükleer programı da bizim müsamahamız da doruk noktasına ulaşmıştır. Kelimeler santrifüjlerin dönmesine engel olmuyor” dedi. İsrail İran'a yönelik muhtemel askeri saldırılar için yakında eğitimlere başlayacaktır. Aralık ayında Washinton'u ziyaret eden Savunma Bakanı Benny Gantz, Biden yönetimine İsrail ile ortak bir askeri tatbikat düzenlemesi çağrısı yaptı. Palti bana “İran'ın nükleer programı ile ilgili sorun şu ki an itibariyle onları durduracak diplomatik bir mekanizma yok” dedi. “Caydırıcı bir güç yok. İran artık korkmuyor. Onlara dur işareti vermeliyiz” ifadeleriyle sözlerine devam etti. ABD'li yetkililer İsrail'in Tahran'ı sık sık kışkırtan ve diplomasiyi geri plana iten saldırılarına karşı çıkıyor.

Eğer bir anlaşma yapılırsa İran yine de teknolojik ilerlemeyi tersine çevirebilir. Ancak kazanılan bilgi çevrilemez. Kelsey Davenport, “İran'ın nükleer programı son yılda yeni kilometre taşlarına ulaşmıştır” sözlerini kullandı. Sözlerine “Onlar yeni yeteneklerde ustalaştıkça bizim bir ülkenin hangi yoldan nükleer silah peşinde koşabileceği anlayışımız da değişecek” dedi. Biden yönetimi mutabakata dönmeye aracılık etse bile Cumhuriyetçiler onu ortadan kaldırmaya yeminlidir. Teksas Senatörü Ted Cruz, Ekim ayında attığı bir tweet'ta “İran ile bir anlaşma Senato tarafından onaylanmadığı sürece – Biden bunun gerçekleşmeyeceğini biliyor – gelecekteki bir Cumhuriyetçi başkanın onu tekrar yırtıp atma ihtimali yüzde yüzdür” yazmıştı.

Nükleer müzakerelerin bu yılın başlarında başarısızlığa uğramasının ardından ABD'nin Orta Doğu ve Güney Asya'daki askeri operasyonlarına başkanlık eden isim General Kenneth (Frank) McKenzie ile birlikte Irak'ın uzak batı çöllerindeki el-Esed Hava Üssü'ne uçtum. Bu, Irak, Suriye, Afganistan, Katar ve Lübnan'ı kapsayan kapsamlı bir turun bir parçasıydı. Bir C-17'nin mağaraya benzeyen kabininde Amerikan bayrağı ile kaplı bir oda büyüklüğünde bir konteynerde yalnız başına oturuyordu.  McKenzie'nin İran ile askeri tecrübesi korkulu ve kanlı olagelmiştir. Genç bir subayken ABD'nin Beyrut'taki barış gücüne düzenlenen saldırıda 241 Amerikan askeri hayatını kaybetmişti. Bu, İkinci Dünya Savaşı sırasındaki Iwo Jima çatışmasından bu yana bir günde yaşanan en yüksek kayıptı. Reagan yönetimi İran'ı ve yeni oluşan vekili Hizbullah'ı suçladı. Neredeyse 40 yıl sonra McKenzie bana Tahran'ın nükleer gücünün şimdi teşkil ettiği yegane tehlikeden o zamanlar çok uzakta olduğunu söyledi.

Trump döneminde Birleşik Devletler ile İran arasındaki husumet arttı. Trump'ın Devrim Muhafızlarının seçkin bir kanadı olan Kudüs Gücü'nün saygın komutanı General Kasım Süleymani'yi öldürme emri verdiği 2020 yılında gerilim zirve yaptı. Süleymani yerel müttefiklerle görüşmek için Bağdat'a vardığında McKenzie bir M-9 Reaper dronunun Generalin konvoyuna dört adet Hellfire füzesi fırlatması emrini verdi. Süleymani ve diğer dokuz kişi parçalanmıştı. Onun sıkça fotoğraflanan kopmuş kolu yüzük parmağında taşıdığı büyük kırmızı taşlı yüzükten teşhis edildi.

İran bundan beş gün sonra El Esad Hava Üssüne her biri en az 450 kg başlık taşıyan 11 balistik füze gönderdi. ABD istihbaratı İran'ın füzeleri konuşlandırmasını izlemişti ve Amerikalıların savaş uçakları ile personelin yarısını boşaltmak için birkaç saati vardı. Bir hava seferberlik bölüğüne komuta eden Yarbay Staci Coleman kendisine bağlı 160 personelden kimlerin ayrılacağına ve “duygusal olarak hazır” kimlerin kalacağına karar vermek zorundaydı. Daha sonra askeri müfettişlere “Kimin yaşayıp kimin öleceğine karar veriyordum. Gerçekten de arkada kalanların öleceğini düşünüyordum” şeklinde konuşmuştur. El Esad'ı terk eden personelin çoğu endişe içinde kalanlara sarılıyordu. 1953'teki Kore Savaşı'ndan bu yana hiçbir Amerikan askeri düşmanın hava saldırısında ölmemişti.

İlk salvo gece 1'de vurdu. Başçavuş Janet Liliu müfettişlere olayı anlatırken “Sığınaklarda ne oldu, aslında oradaki atmosferi tanımlayacak hiçbir kelime yok. Ölmeye hazır değildim ancak her gelen füze anonsunda kendimi hazırlamaya çalışıyordum” sözlerini kullandı. Bombardıman dört saat sürdü. Herhangi bir devletin Amerikan birliklerini hedef aldığı en büyük balistik füze saldırısıydı. Hiçbir Amerikalı ölmedi ancak 110 asker travmatik beyin hasarı almıştı. Trump el-Esed'deki zayiatı inkar etti. Gazetecilere “Başlarının ağrıdığını duydum” dedi. İki yıl sonra bile o anda el-Esed'de bulunanların çoğu ciddi hafıza, görme ve işitme kaybı yaşamaktadır. Biri Ekim ayında intihar ederek yaşamına son verdi. 80 askere Mor Kalp madalyası layık görüldü.

McKenzie bana el-Esed'den alınan dersin İran'ın füzelerinin nükleer programından daha acil bir tehdit haline gelmesi olduğunu söyledi. İran'ın roket ve füzeleri on yıllardır isabetlilikten çok uzaktı. McKenzie, el-Esed'de “nereyi vurmak istedilerse orayı vurduklarını” söyledi. Şimdi “Orta Doğu'yu genişlemesine ve derinlemesine etkin bir biçimde vurabilirler. Doğrulukla ve şiddetle vurabilirler.”

İran'ın ilerlemesi hem müttefiklerini hem de düşmanlarını etkilemiştir. 1979 Devrimi’nden sonra genç teokrasi Şah'ın ordusunu dağıtmış ve ekonomik yaptırım dalgalarına rağmen neredeyse sıfırdan bir ordu kurmuştur. İran 1980'lerde Irak ile sekiz yıl süren yıkıcı bir savaş yaşamıştır ve ordusu daha da yıpranmıştır. Hava Kuvvetleri hala zayıftır, gemi ve tankları vasattır ve ordusu başka bir ülkeyi işgal edip elinde tutabilecek güçte değildir.

Rejim bunun yerine uzun menzilli, yüksek isabetli ve yıkıcı gücü yüksek füze geliştirmeye yoğunlaştı. İran şu anda dünyadaki en büyük füze üreticilerinden biridir. Defense Intelligence Agency'nin raporuna göre, Orta Doğu'daki en büyük ve en çeşitli cephaneye sahiptir. Malley bana, “İran balistik füze programını komşularına baskı yapmak ya da onları korkutmak için kullandığını kanıtlamıştır” dedi. İran, Birleşik Devletler ve İsrail dahil düşmanlarının vuracağı ya da yok edeceğinden daha fazla füze ateşleyebilir. Tahran, McKenzie'nin ifadesiyle bir ülkenin durdurulması ya da yenilmesi aşırı derecede zor bir silah seviyesine ulaşmıştır. McKenzie, “İran'ın stratejik kapasitesi şimdi devasa boyuttadır” ifadesini kullandı. “Sahada üstünlük onlarda. Baskın gelme gücüne sahipler.”

İran Hava Kuvvetleri başkanı ve eski bir keskin nişancı olan Emir Ali Hacızade kışkırtıcı cüretiyle bilinmektedir. 2019'da böbürlenerek, “Herkes bilmelidir ki 2 bin kilometre mesafedeki bütün Amerikan üsleri ve gemileri füzelerimizin menzilindedir. Kendimizi sürekli tam bir savaşa hazırlıyoruz” demişti. Hacızade, 2011 yılında esrarengiz bir patlamada 16 kişiyle birlikte hayatını kaybeden ve İran'ın füze ve dron programını tesis eden General Hasan Mukaddem'in selefidir. Onlar İsrail'i vurabilecek bir füze üzerinde çalışıyorlardı.

İsrail, Hacızade'yi yeni Süleymani olarak adlandırmaktadır. McKenzie ona “pervasız” demiştir. Hacızade'ye bağlı kuvvetler 2019 yılında Fars Körfezi üzerinde uçan bir keşif dronunu düşürmüştür. El-Esed'a yönelik füze saldırısını da o yönetmiştir. Saldırıdan saatler sonra yine ona bağlı kuvvetler Ukrayna hava yollarına ait bir Boeing 737 tip yolcu uçağını Tahran uluslararası havaalanından kalkışından kısa bir süre sonra vurmuş ve 176 kişiden kurtulan olmamıştır. İran üç gün boyunca hatasını kabullenmeyi reddetse de baskılar sonucu Hacızade televizyona çıkarak itirafta bulunmuştur.

İran şu anda Orta Doğu'da nükleer ve füze programlarını barındıran bilinen en büyük yeraltı komplekslerine sahiptir. Tünellerin çoğu ya İsrail'e bakan batıda ya da Suudi Arabistan ve diğer Körfez şeyhliklerini gören güney sahilindedir. Bu sonbaharda uydu görüntülerinden Bahtaran yakınlarında yeni bir yeraltı inşaatı tespit edilmiş olup en kapsamlı komplekstir. Kayalara oyulan tüneller yerin 500 metre kadar altına gitmektedir. Bazı kompleksler kilometrelerce gitmektedir. İran bunlara “füze şehirleri” demektedir.

Devrim Muhafızları 2020 yılında ABD büyükelçiliği baskınının yıldönümü vesilesiyle Hacızade'nin yeraltındaki bir füze cephanesini teftiş ettiğini gösteren bir video yayınladı. Arka planda gizemli bir müzik çalarken o ve diğer iki Devrim Muhafızları komutanı sıra sıra yığılmış füzelerle dolu bir tünelde yürüyordu. Arka planda General Süleymani'nin kaydedilmiş sesi yankılanıyordu: “Bu savaşı siz başlattınız, ancak sonunu biz belirleyeceğiz.” Yeraltındaki bir tren yolu ard arda hızlı fırlatışlar için İmad füzelerini taşıyordu. İmad'lar bin 600 kilometre menzile sahip olup konvansiyonel ya da nükleer başlık taşıyabilmektedir.

İsrail Füze Savunma Organizasyonu'nun birinci başkanı Uzi Rubin bana İran'ın füze programının “Pakistan'ınkinden çok daha ileride” olduğunu söyledi. Uzmanlar İran ile 1980'lerde Tahran'ın programını besleyen Kuzey Kore'yi kıyaslıyor. Kaliforniya Monterey'deki Middlebury Institute of International Studies'ten Jeffrey Lewis, bana İran'ın bazı füzelerinin Pyongyang'ınkilerden üstün olduğunu ifade etti. Uzmanlar Kuzey Kore'nin şu anda İran'dan füze teknolojisi ithal ediyor olabileceğini düşünmektedir.

ABD istihbarat değerlendirmelerine göre, İslam Cumhuriyeti'nin elinde binlerce balistik füze bulunmaktadır. Doğuda Hindistan ve Çin'in derinlikleri, kuzeyde Rusya, batıda Yunanistan ile Avrupa'nın diğer bölgeleri ve Afrika boynuzunda Etyopya'ya kadar olmak üzere her yönde yaklaşık 500 kilometre kadar gidebilmektedirler. Yüz kadar füze İsrail'e ulaşabilir.

İran ayrıca karadan ya da gemiden atılabilen, düşük irtifada uçabilen ve çok yönlü saldırı gerçekleştirebilen yüzlerce seyir füzesine sahiptir. Balistik füzelerden farklı olarak motorları ateşleme esnasında parlayarak yanmadığı için radar ya da uydular tarafından tespit edilmeleri zordur. Seyir füzeleri Fars Körfezi'ndeki güç dengesini değiştirmiştir. İran 2019 yılında Suudi Arabistan'daki iki petrol tesisine seyir füzeleri ile dronlar göndermiş ve dünyanın en büyük tedarikçisinin petrol üretimini geçici olarak yarıya düşürmüştür.

Biden yönetimi nükleer anlaşma konusunda ilerlemeyi kullanarak sonuç olarak diplomasiyi genişletmeyi ve bölgesel gerilimi düşürme müzakerelerine İran'ın komşularını da dahil etmeyi ummaktadır. Malley bana “KOEP'i canlandırmayı başarsak bile bu sorunlar bölgeyi zehirlemeyi ve onu istikrarsızlaştırma riskini sürdürecek. Devam ederlerse cevap sert olacak” dedi.

Çok geç olabilir. Tahran nükleer programında olduğu gibi füzelerini de tartışmaya açmaya niyetli görünmüyor. Jeffrey Lewis “Bir kez para harcayıp tesisler kurduğunuzda ve insanları eğittiğinizde, bu füzelere göre tesis edilmiş askeri birimlere bu füzeleri ulaştırdığınızda onları muhafaza etmek isteyen devasa bir kitle olur. İran'ın füze programının kısıtlanması umudu olduğunu düşünmüyorum” demiştir. Cumhurbaşkanı Reisi de seçilmesinin ardından “Bölgesel meseleler ve füze konusu müzakere edilemez” açıklamasında bulunmuştu.

McKenzie ile birlikte bir silahlı Osprey helikopter konvoyu içinde el-Esed'den Suriye'ye geçtik. Biz sınırı geçerken silahlı askerler arka kapakta pozisyon almışlardı. İlk durağımız Fırat Nehri'ndeki petrol sahası çalışanları için kurulmuş eski bir yapı olan Green Village oldu. Orada en son IŞİD'e karşı nihai askeri kampanyaların yürütüldüğü 2019'da bulunmuştum. IŞİD'e karşı savaşan Kürt milislere yardım ve danışmanlık için 2015 yılından bu yana küçük bir ABD birliği Suriye'nin kuzeydoğusunda konuşlanmıştır. Onların resmi görevi IŞİD artıklarını zabt etmektir. Gayriresmi olaraksa İran'ın Irak üzerinden stratejik sınır geçiş noktalarına erişimini engellemeleri beklenmektedir.

Bir zamanlar sessiz bir ileri karakol olan Elbu Kemal çölü, Green Village'ın 100 km güneydoğusundadır. IŞİD'li cihatçılar 2014'ten bu yana orayı ellerinde tutmaktaydı ve Suriye ile Irak arasında kullandıkları ana geçiş noktası haline gelmişti. 2017 yılında İran destekli Şii milisler ile Suriye Ordusu orayı ele geçirdi. İran'ın vekilleri IŞİD'in yönetimindeki toprakların büyük bölümünü o zamandan bu yana siyasi ve askeri olarak ele geçirdi. Irak Ordusu'nun ve ABD destekli Suriye Demokratik Güçleri'nin kurtardığı bölgeler de buna dahildir. ABD'li üst düzey bir subay bana, “İran'ın başına şu ana kadar gelen en iyi şey, ABD koalisyonunun IŞİD'i sürmesidir” demişti.

İran şimdi Elbu Kemal'i vekil milislerine füze ve teknoloji sızdırmak için stratejik bir bağlantı noktası olarak kullanmaktadır. Gizlice geçirilen materyalin içinde roketleri güncellemek için kullanılan kitler de vardır. Kontrolü zor olup hedefi nadiren vuran ve “aptal” olarak adlandırılan roketlere GPS navigasyon eklenerek daha uzun menzilli ve daha yüksek isabet oranına sahip güdümlü füzeler elde edilebilmektedir. Malley bana, ABD ve bölgenin “İran'ın vekillerine gelişmiş silah tedarik ve paylaşım derecesinden endişe ettiğini” söyledi.

İran Süleymani yönetiminde “direniş eksenini” Lübnan'da Hizbullah, Yemen'de Husiler ve Filistin topraklarında Hamas ve İslami Cihad'ı da içine alan 6 ana milis gücüyle genişletti. 1980 ve 1990'larda direniş koalisyonu ölümcül olsa da intihar saldırısı ya da rehin alma gibi amatör eylemler gerçekleştiriyordu. Şimdi bu kuvvetler koordineli ve iyi techizatlı oup bölge çapında plan yapmaktadır. Washington Institute for Near East Policy'den Michael Eisenstadt bana, “Çoğu ülke ne alabileceğine bakar ve orada olanla ortaklık tesis etmeye çalışır. Bu, bölgedeki birbirine en bağlı ittifak sistemi” demişti.

Birleşik Devletler ordusu hala İran'ın yaptığı ya da hayal ettiği herhangi bir şeyden çok daha güçlüdür. Ancak İran da giderek daha kurnazlaşan bir hasım olduğunu kanıtlamıştır. Yabancı mühendis ve bilim adamlarından oluşan bir nesli silah montajı konusunda eğitmiştir. Suudi Arabistan'daki askeri ve sivil hedeflere füze fırlatan Husi isyancılara ulaşmak üzere füze parçalarıyla dolu uyruksuz yelkenlileri denize salmıştır. Eski “aptal” roket teknolojisini Hamas ve İslami Cihad'a tedarik etmiştir. Ebu Kemal'den geçen “hassas hedefleme” kitlerinin çoğu İsrail'i daha isabetli vurmak ve daha derinlerine ulaşmak için kısa menzilli roket ve füzelerini güncelleyen Hizbullah'ın bulunduğu Lübnan'a gitmektedir. Tahminlere göre Hizbullah'ın en az on dört bin füzesi ve yüz binden fazla roketi vardır. Çoğu İran'ın lütfudur. McKenzie bana “İsrail'i oldukça isabetli bir şekilde vurabilme gücüne sahiptirler ve geçmişte bu yoktu” dedi.

Üst düzey bir deniz istihbarat subayı bana İran'ın 2016 ile 2021 arasında kat ettiği yolun “gerçekten dikkate değer” olduğunu söyledi. Füze teknolojisini dağıtmak stratejik açıdan uygun maliyetlidir. Füzelerin fiyatı onları korumak için gerekli savunma sistemlerinden kat kat düşüktür. Dışişleri Bakanlığına göre İran direniş koalisyonunu desteklemek için yılda 2 ila 3 milyar dolar harcamaktadır. Yine de bu, ABD'nin müttefiklerinden birisi olan Suudi Arabistan'ın kat kat altındadır.

İran şimdi birkaç yönde çok uzaklara erişebilmektedir. Merkez Komutanlığından kıdemli bir istihbarat subayı durumu “Irak'tan dışarıya, örneğin 700 kilometre giden bir çember hayal edebiliyorsanız bunu çizin. Yemen'de aynı şeyi yapın ve çemberi çizin. İran'ın sağladığı menzil ve yeteneği hemen görürsünüz. Suriye'de de aynı şeyi düşünebilirsiniz zira Irak'ta yaptıklarını muhtemelen Suriye'de de yapabiliyorlardır. Önemli olan bu çemberlerin şimdi kesişiyor olmasıdır” sözleriyle açıkladı.

İran, Birleşik Devletler'i Afganistan'da olduğu gibi sonunda bütün Orta Doğu'dan çıkarmak için taciz ederek kumar oynuyor. Malley onun bölgedeki faaliyetleriyle uğraşılmak zorunda kalınacağı zamanın uzak olmadığını belirtti. “Eğer bu olmazsa ABD'den Çin'e kalıcı bir yön değişikliği olacaktır ve bir kazan her zaman çok daha tehlikeli bir patlamadan bir adım ya da yanlış bir adım uzaklığındadır” ifadelerini kullandı.

Yedi Amerikan başkanı İran'ın siyasi nüfuzu ile askeri baskı gücünü frenlemeyi başaramamıştır.  İranlı öğrencilerin 40 yıl önce ABD büyükelçiliğini ele geçirip 52 Amerikalıyı 14 ay boyunca rehin tutmasından bu yana güvensizlik sadece daha da derinleşmiştir. O dönem rehin alınanlardan olan John Limbert bana “İki taraf da karşıdakini şeytani, kötü ve yalancı görüyor. Birinin özellikle taviz olarak sunduğu bir öneri diğerinin hile ve aldatma aracına dönüşüyor” dedi.

Trump'ın baskısı karşısında Tahran geri adım atmak yerine nükleer ve füze programlarını hızlandırdı. Kıdemli bir Dışişleri Yetkilisine göre yaptırım gibi seçenekler tükenmiş durumda. “Açıkça olmasını istediğimiz sonuçları vermedi.”

Başkan Biden'ın diplomasi dışında birkaç önleyici aracı var ve askeri eylemler çekici gelmiyor ya da etkin uzun vadeli opsiyonlar değil. Biden göreve gelmesinden beş hafta sonra İran'ın nükleer silahları yaygınlaştırma ağını dağıtmaya çalıştı. ABD'ye ait iki F-15 uçağı Ebu Kemal'e yedi adet 200 kilogramlık bombalardan bıraktı. Hava saldırısı İran'ın vekil örgütlerinden birinin Irak'ta Amerikan kuvvetleri tarafından kullanılan bir üsse yaptığı roketli saldırıya cevaben yapılmıştı. Amerikan bombalarının fazla bir etkisi olmadı. Merkez Komutanlığından üst düzey bir istihbarat subayı bana “Yerde çukur açmadan akışı durduramazsınız. Aslında bence yedek yolları var ve çok hızlı hareket ediyorlar” dedi. İsrail Ebu Kemal'e ve civarına onlarca ve Suriye'deki İran hedeflerine yüzlerce hava saldırısı düzenledi. Sınırdan silah ve mühimmat akışı hala sürmektedir.

Biden korkutmayı da denedi. Ekim ayında bir Amerikan B-1B bombardıman uçağı Güney Dakota'dan havalanarak İran'ın muhitine uçtu. Mısır, İsrail, Suudi Arabistan ve Bahreyn'den savaş jetleri ona Orta Doğu'da eşlik etti. Ekim 2020'den bu yana Birleşik Devletler yedi B-52 bombardıman uçağını İran civarına gönderdi. Kıdemli subaylar bile böyle taktiklerin etkinliğini sorgulamaktadır. Deniz istihbarat subayı “Bence dağıtmak kolay, peki ya tavrını değiştirtmek için sürekli baskı? Bu yerdeki sahalarda bazı yetenekler geliştirme kararı gerektirmektedir ki ulusal bir öncelik perspektifinden bununla o kadar da ilgilenmediğimizi söylediğimizi düşünüyorum.” ABD'li yetkililer bu uçuşların İran'ı korkutmaktan ziyade bölgedeki müttefiklere güven verdiğini kabul ediyor.

Tahran korkusuz görünüyor. Ekim ayında Suriye'nin Tenef ilinde iki yüz Amerikalının bulunduğu askeri bir karakola bir dron saldırısı düzenledi. Tenef'in geniş stratejik değeri Bağdat ile Şam arasındaki hayati karayolu ve Lübnan ile Akdeniz'de giden rota üzerinde olmasından kaynaklanmaktadır. ABD'nin gayriresmi hedefi İran'ın silahlarının taşınması ve nüfuzunun engellenmesidir. Hizbullah'a ait bir haber sitesi, İran'ın Tenef'e saldırısını Amerikalıları Orta Doğu'dan çıkarmak için “karşılaşmada yeni bir aşama” olarak tanımlamıştı.

İran'ın Irak'taki vekilleri de büyük hedeflere saldırmıştır. 7 Kasım'da üç dron Başbakan Mustafa Kazımi'nin evine saldırdı ve bazı korumalar yaralandı. Saldırı Ekim ayında yapılan ve İran destekli partilerin onlarca sandalye kaybedip hile yapıldığı iddiasında bulundukları meclis seçimlerinin ardından geldi. Bir televizyon kanalına röportaj veren McKenzie, İran'ın vekillerini bir devlet başkanına karşı “suç” eyleminde bulunmakla suçladı. “Gördüğümüz şudur ki yasal yolla iktidara gelemeyen İran ile bağlantılı gruplar şimdi hedeflerine ulaşmak için şiddete başvuruyor” dedi. Saldırı başta iki Şii milis grubuyla, Ketaib Hizbullah ve Asaib Ehlül Hak ile ilişkilendirildi. İkisi de Elbu Kemal'de silah transferiyle ilgilidir.

İran'ın yeni Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, Eylül ayında New York'taki BM Genel Kurulu'na katıldığı zaman onunla iki kez görüştüm. O, yıllar boyunca Süleymani'nin dışişleri bakanlığındaki adamı olarak görülüyordu. O, Birleşik Devletler'in nükleer anlaşmadan uzaklaştığına ve devasa yaptırımlar uyguladığına dikkat çekti. “Eğer güvensizlik duvarı küçültülebilirse bazı ortak noktalar bulunabilir ancak o duvar çok yüksek. Kendi paramızla hayat kurtaran aşılara erişemiyorsak iki ülke arasında güvenin izine bile rastlanmaz” dedi. Emir Abdullahiyan Amerikalıların iyi niyetlerini ispat etmek için Biden'ın ilk önce yaptırımları kaldırıp İran'ın Güney Kore gibi diğer ülkelerdeki milyarlarca dolarlık dondurulmuş varlığını serbest bırakması gerektiğini söyledi. “Bir anlaşmaya varabilirsek daha da ilerlemek için bu anlaşma kullanılabilir. Başarısız olursa ülkenin geleceğini KOEP'e bağlamadığımızı zaten söylemiştik” şeklinde konuştu.

Malley, iki ülkenin de aynı anda mutabakata döneceği ve sonrasında sıradaki adıma karar vereceği tahmininde bulundu. ABD yönetimi İran'ı nükleer alandaki gelişmeleri geri çevirdiğini, eski santrifüjlere döndüğünü, uranyum stokunu azalttığını ve tam teftişe izin verdiğini ispatlamadan ödüllendirmek istemiyor. Beş dünya gücü ile çalışan ABD bir şekilde nükleer anlaşmayı eski haline getirmeyi başarabilir. İran içeride ve dünyada benzersiz zorluklarla karşı karşıya. İlk devrimciler ölüyor ve onların torunları ideolojiden çok sosyal medyayla ilgileniyor. 2021'de üç yüzden fazla bölgede su ve elektrik kesintileri protesto gösterileri patlak verdi. Yine düşük ya da ödenmeyen maaşlar için göstericiler sokaklara çıkmıştı. Ancak üst düzey bir hükümet görevlisi diplomasinin güç kaybetmesi ve İran'ın nükleer programını hızlandırması durumunda ABD'nin 2022'nin ilk çeyreğiyle birlikte bir nükleer kriz ile karşı karşıya kalabileceği uyarısında bulundu.

McKenzie, İran ile anlaşmazlığın nasıl vuku bulacağını analiz etti. Bana, “Aniden saldırırlarsa kanlı bir savaş olacaktır. Çok kötü yaralanabiliriz. Uzun vadede kazanacağız. Ancak bir yılı bulacaktır” dedi. Ya da Birleşik Devletler'in Afganistan ve Irak'tan öğrendiği üzere muhtemelen daha uzun sürecektir. Ve İsrail ya da ABD ile tam kapsamlı bir savaş muhtemelen birden çok cephede bölgesel bir savaşı tetikleyebilir. İran daha iyi silahlanmış durumda ve siyasi ve askeri açıdan etkili şahıslar modern tarihte hiç olmadığı kadar sertlik yanlısı. Sekizinci bir ABD başkanı için nükleer anlaşma İran zorluğunun sadece başlangıcı ve en kolay kısmı olabilir.

KUDÜS HABER

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.