Taif Anlaşması ve Lübnan'daki Krizin Çıkmazları

İbrahim el-Emin tarafından al-akhbar.com adlı internet sitesinde kaleme alınan “TAİF ANLAŞMASI’NDAKİ DEĞİŞİKLİKLER, SİYASİ OTORİTEYİ BİR BASKI ARACINDAN MAHRUM BIRAKIYOR VE ORDUNUN BİRLİĞİ, “YABANCI OTORİTELERE” İTAATSİZLİK ŞARTINA BAĞLI” başlıklı yazıyı siz kıymetli okuyucularımız için çevirdik. 

20 Ağustos 2025
Taif Anlaşması ve Lübnan'daki Krizin Çıkmazları

Hükümetin direnişin silahları konusunda aldığı karar, bir kenara atılabilecek idari bir karar değildi. İktidarda böyle düşünenler olabilir. Ancak herkes biliyor ki ABD ve Suudi Arabistan’ın isteği ve İsrail’in işine gelen, bu adımdan sonrasında geriye kalanı gerektiriyor. Başka bir deyişle, onaylanan şey planın “A” harfi ile ifade edilen kısmı ve beklenen şey, sonraki aşamalara geçilmesi. Hatta bazılarının, ordudan bir plan geliştirmesini istemenin zaman kazanmak için bir hamle olduğunu düşünmesi bile yanlış bir varsayım.

Savunma Bakanı Mişel Menassa veya ordu komutanlığının, hükümetin ateş topunu askeri kurumun kucağına atmasını engelleyemediği doğru olsa da bugün asıl zorluk, insanların duymaya alışık oldukları bir ifadede yatıyor: “Askeri kurum, siyasi otoritenin emirlerini yerine getirmekle yükümlüdür ve herhangi bir başkaldırısı kamu hukuku kurallarını yerle bir edecektir.” Lübnan gibi bir ülkede bu doğru değildir ve Taif Anlaşması’nın uygulanmasından bu yana Lübnan ordusunun, siyasi otoritenin emirlerine harfiyen uyan bir kurum olmadığı da bilinmektedir. Bu noktada, ordunun şimdi ne yapması gerektiğini anlamak için ordunun son 35 yıldaki davranışlarını incelemek faydalı olacaktır.

ABD ve Suudi Arabistan’ın, Taif Anlaşması’nın kabulünün ardından Lübnan’ı yönetmede Suriye’ye daha geniş yetkiler vermeye mutabık kalmalarının sonrasında Hafız Esed, askeri yapının durumuyla alakalı kaygılı bir pozisyonda buldu kendini. Kısa sürede, ordunun bir yandan birleştirilmesi ve ulusal mutabakat sağlayan bir kurum olarak yeniden yapılandırılması, ancak iktidardaki siyasi güçlerin otoritesinden uzak tutulması gerektiği yönündeki planına katılanların olduğunu fark etti. Bunun nedeni -muktedir olsa da- Esed’in tüm kozları elinde tutmak istemesi değildi; ancak kendisi, ordu, siyasilerinin çatışmalarından ayrı tutulmadığı sürece Lübnan’ın artık iç savaştan kaçınamayacağını biliyordu.

O gün bir grup subaya, askerlerin kaderlerine terk edilmediklerini hissettirecek profesyonel temellere sahip bir askeri kurumu yeniden inşa etme fırsatı verildi. Ayrıca orduya, muharebe doktrinini yeniden düzenleyerek kendisini iç çatışmalardan nihai manada uzaklaştırma ve Esad’ın özel destek verdiği direniş hareketine destekleyici bir aktör haline gelme fırsatı da tanındı.

Bu bağlamda Esed, bir dizi hedefe eş zamanlı olarak ulaşılmasına imkan tanıdı:

- Halk desteğine sahip Sünni, Şii ve Dürziler ile bu düzlemde temsiliyet bulamayacakların yerine geçecek Hristiyanlardan müteşekkil dört temel direği olan otoritenin gücünün sınırlarını belirlemek.

- Tüm Lübnan toprakları üzerinde ciddi bir güvenlik kontrolü ve askeri kontrol sağlamak ve iç savaş kurallarına geri dönmeyi düşünen herhangi bir askeri veya güvenlik gücünün etkisini frenlemek.

- Askeri yapılanmanın çalışmalarına müdahale etmeme taahhüdü karşılığında direnişin, arkasını kollamak ve operasyonlarına müdahale etmekten kaçınmak.

Bu reçete, uzun süre yürürlükte kaldı ve mantığı, ordunun iktidardaki siyasi otoritenin uzağında kalması gerektiğini söylüyordu. Bu durum, ordu komutanlığını, Temmuz 1993 saldırısının ardından hükümetin önde gelenlerinin yönelimine mukabil Batı’nın taleplerini reddetmeye itti. Bunun öncesinde de ordu, düşmanın yüzlerce Filistinli lideri Mercü’z-Zuhur’a sürme kararına boyun eğmeyi reddederek onları daha sonra evlerine dönebilecekleri bir konuma yerleştirme konusunda ısrarcı oldu. Ordu, 1996 savaşı sırasında da akıllıca davrandı ve Nisan Ayı Mutabakat Komitesi’nde iktidardaki siyasi otoritenin isteklerinden uzak bir rol oynadı. Ordu komutanlığı, siyasi otoriteye ordunun kendilerinin elinde bir araç olmadığını ve siyasi otoritenin emirlerine, ne olursa olsun, uymasının doğru olmadığını sürekli bir biçimde anlatmaya çalıştı.

General Emil Lahud cumhurbaşkanlığı vazifesine ulaştığında, kısa sürede, ordu üzerindeki otoritesinin hızla azaldığını ve ordunun rolünü kontrol edemez hale geldiğini fark etti. Bu durum, General Mişel Süleyman’ın kişisel yeteneklerinden değil, Esed tarafından dayatılan kurallardan kaynaklanıyordu. Mişel Süleyman’ın cumhurbaşkanlığı sarayına gelmesinden sonra da ordu, direnişle ilişkisi de dahil olmak üzere oyunun kurallarını koruyarak siyasi iktidardan bağımsız bir şekilde yoluna devam etmek için fazla bir zamana ihtiyaç duymadı. Bu tavır, ordunun özellikle hükümetin 5 Mayıs’taki kararlarından sonra, güvenmediği bir otoritenin emirlerini yerine getirmeyi reddettiği 7 Mayıs 2008 olaylarına da yansıdı. Gerçi durumlar değişmişti ve Suriye, artık Lübnan’da serbestçe hareket edemiyordu. Ne var ki Amerikan tarafının kendisi de orduyu tarafsız tutma fikrini uzun vadeli planı için uygun buldu ve bu da zamanla büyüyen ve Washington’ın, askeri teşkilatın eklemlerini kontrol etmesine kadar devam eden Amerikan desteğinin kapısını açtı.

General Mişel Avn, başkanlık sarayında yerini alıp bizzat General Joseph Avn’ı ordunun başına seçtiğinde, kuralların hâlâ yürürlükte olacağını tahmin etmiyordu. Ama kısa bir süre sonra Cumhurbaşkanı Mişel Avn, General Joseph Avn’dan şikâyet etmeye başladı. Komutan Avn, askeri kurumu yönetirken, siyasi otoritenin kararı değil, Amerikan dokunulmazlığının merkezi faktör olduğu varsayımına dayanarak bu kadar ileri gidebildi. Bu durum, 17 Ekim 2019 olayları patlak verdiğinde eyleme dönüştü ve ordu tarafsız kalarak, siyasi iktidar mücadelelerinden bağımsızlığını kanıtladı.

Taif Kararlarına Darbe Denemesi

Bugün, ordunun daha önce defalarca karşılaştığı gibi yeni bir sınavdan geçmesinden değil, iktidardakilerin artık olayları tersten okumasından dolayı özel bir anla karşı karşıyayız. Avn, cumhurbaşkanlığı sarayına gelip başbakan ve bakanlıkların konum ve rollerini göz ardı ediyormuş gibi görünen bir yönetim mekanizmasını devreye soktuğunda, bunu anayasal kuralları bilmediğinden değil, oyunun kurallarını değiştirmeye yönelik özel bir anlayıştan kaynaklı olarak yaptı.

Avn, cumhurbaşkanlığı sarayına gelişinde rol alan güçlerden hiçbirinin kendisine bunu bir güzellik olarak yapmadığı varsayımına dayanarak hareket ediyor ve içerideki değişimin (direnişin İsrail’den aldığı darbe) ve büyük bölgesel değişimin (Suriye’de Beşşar Esed rejiminin devrilmesi), Taif Anlaşması’ndan önceki işleyiş mekanizmalarına geri dönmesine olanak sağladığını düşünüyor.

Avn’ın, Meclis Başkanı Nebih Berri veya Dürzi lider Velid Canbolat ile yaşadığı sorun paylaşım ilkesiyle çözülebilirken Cumhurbaşkanı, Nevvaf Selam ile yaşadığı soruna pek bir önem atfetmiyor. Bugün Avn, Selam ile aynı pozisyonda yer almak zorunda kalıyor; fakat asıl mesele devletin inşası değil, her ikisini de şu an bulundukları noktaya getirenlerin arzuladıkları şeyi başarmak. Bu durumun tehlikeli yanı ise her iki adamın da herhangi bir kararı tartışmasız uygulamak için orduya hazır bir yürütme aracı olarak güvenip direniş dosyasını yönetebileceklerine inanmaları.

Yukarıdakilerin hepsi göz önüne alındığında, durum değişiyor ve top kimin elindeyse ona geri dönüyor. Bu durumda asıl meydan okuma ülkedeki ordu, askeri güçler ve güvenlik güçleri ile alakalı. Bugün eğer bu kurumlar; siyasi otoriteye, düşündükleri ve yaptıkları şeylerin Taif Anlaşması ile belirlenen mutabakatlı yönetim ilkelerini ihlal ettiğini anlatmak için inisiyatif almazlarsa; yarın kendilerini 1975’ten beri karşılaştıkları en zorlu sınava zorlamak isteyenlerin olduğunu fark edecekler.

Farklı sosyal sınıflara sahip sistemin tek bir faydası olduğu söylenir: Lübnan’da bir askeri darbeyi engellemek. Sebebi çok basit: Herhangi bir nüfuzlu sınıf, ülkenin askeri ve güvenlik teşkilatlarına karşı isyan ilan edebilir ve bu kurumun birliğini tehdit edebilir... Evet, ordunun; Amerika, Suudi Arabistan ve İsrail gibi çıldırmış bir grupla ilgili bir savaşa sürüklenmesi durumunda bölünüp yok edilmesinin tehlikelerinden bahsetmek boş konuşmak değildir ve siyasi bir tehdit de içermemektedir. Bilakis bu; basit, mantıklı ve gerçekçi bir açıklamadır. Aksini düşünen varsa şansını deneyebilir!

Kudüs Haber Ajansı - KHA

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.