Siyonist düşmanın, Gazze Şeridi’nde yirmi bir aydan uzun süredir yürüttüğü canice savaşın, Tel Aviv’in ilan ettiği stratejik hedeflerin ötesine geçtiği herkesçe açıkça anlaşılmıştır. Birçok gelişmenin de ortaya koyduğu gibi işgalci düşman, söz konusu saldırılarla küçük bir alan olan Gazze Şeridi’ni, yaşanamaz bir yere dönüştürecek kadar derin ve eşi benzeri görülmemiş bir değişim meydana getirmeye çalışmaktadır. Bu durum, ister “kötü yaşam koşulları” isterse de “yöneticilerinin tenkit ve çekingen kınamalarla yetindiği; halkının da kenarda durup çoğu zaman yapmacıklıktan hali olmayan bir miktar sempati ve dayanışma göstermekten başka bir şey yapmadığı adaletsiz dünyanın gözleri önünde maruz kaldıkları toplu katliamlar ve soykırım” nedeniyle olsun sonunda sakinlerinin Gazze Şeridi’ni terk etmesine yol açabilir.
İsrail, yukarıda belirtilen hedefine ulaşmak için Batılı ve bölgesel ortaklarıyla birlikte birçok araç ve gereç kullanmış, amacına mümkün olan en kısa sürede kavuşmak adına birçok plan ve projeyi onaylamıştır. Gerçekleşen çeşitli operasyonlarda tamamen orantısız aşırı askeri güç kullanımına başvurmuştur. Filistinli sivillere yönelik iğrenç saldırılarında; hatta Gazze’deki direniş güçleriyle mücadelede kullandığı askeri güç ve potansiyel, iki simetrik veya eşit ordu arasında gerçekleşmeyen bu tür bir çatışma için tasarlanmamıştır. Aksine iki tarafın kabiliyetleri arasında bir karşılaştırma bile söz konusu değildir.
İşgal güçlerinin Gazze’de yaptıklarını genel olarak silahlı direniş gruplarına yönelik saldırılar olarak değerlendirirsek, bu böyledir. Ancak İsrail “ordusu” tarafından başlatılan saldırıların çoğu, en hafif tabirle felaket ve benzeri görülmemiş diye nitelenebilecek insani koşullar altında işgalin füzelerinden farklı bölgeler arasında kaçarken kullandıkları yırtık pırtık çadırları ve çıplak göğüsleri dışında kendilerini savunabilecekleri hiçbir şeyleri olmayan silahsız sivilleri hedef almaktadır.
İsrail, askeri güce ek olarak, bir ara bazılarını kandırdığı ve insani nitelikte görünen ve amaçlarının Filistinli sivillerin hayatlarını korumak ve temel ihtiyaçlarının bir kısmını karşılamak olduğu düşünülen çeşitli plan ve projelere başvurdu. Ne var ki daha sonra ortaya çıkan şeyler, bu projelerin gerçekte ne olduğunu herkese gösterdi. Evet, tüm bu projeler, Gazze Şeridi sakinlerine karşı yürütülen ve çok çeşitli imkân ve araçların kullanıldığı kapsamlı bir savaşın parçalarıydı:
- Güvenli Bölgeler:
Söz konusu projelerin başında, özellikle Gazze Şeridi’nin kuzeyinde yaşayanları yerinden ederek; İsrail yerleşim birimlerinde yaşayan yerleşimcilerin geri dönüşüne hazırlık olarak bir tampon bölge haline getirilmesi amaçlanan ve asılsız ve aldatıcı bir şekilde “güvenli bölgeler” diye adlandırılan yerler geliyor.
O dönemde işgalci düşman, Gazze Şehri ve kuzeyinde yaşayan bir milyon iki yüz elli binden fazla kişiden, yürüttüğü akıl almaz bombalama operasyonlarından ailelerini koruma ve Gazze Şeridi’nin kuzeyinin o dönemde mahrum kaldığı yaşamsal ihtiyaçların bir kısmını elde etme çabalarını istismar ederek, hayatlarını kurtarma bahanesiyle güneye göç etmelerini istedi. Birçok uluslararası yardım kuruluşu da Siyonist varlığın bu çabalarına destek verdi ve çalışanlarından kuzeydeki çalışma alanlarını terk edip tüm faaliyetlerini orta ve güney illerine kaydırmalarını istedi.
Bu tehlikeli plan o dönemde “kısmen” başarılı oldu. Zira 700.000’den fazla vatandaş, tehlikeli bölgelerden Gazze Şeridi’nin içinde yer alan kuzeyindeki komşu bölgelere göç etmeyi tercih ederek ikamet bölgelerinde kalmakta ısrar etti. Bu bölgelerde açlık, korku ve ölümün dehşetine ve işgalcilerin onları göçe zorlamak için başlattığı psikolojik harekâtlara katlanmak zorunda kaldılar. Ancak işgalci varlık, başarısız oldu ve daha sonra, önceki ateşkes anlaşmasına varılmasının ardından yerlerinden ayrılanların geri dönmesine izin vermek durumunda kaldı.
- Yüzen Liman:
İşgalci “devletin”, Amerika Birleşik Devletleri’nin doğrudan yardım ve desteğiyle, o dönemde Gazze Şeridi’ne deniz yoluyla insani yardım ulaştırmayı amaçladığı iddia edilen bu projeyi uygulamaya koyması dikkat çekiciydi; zira işgal tarafından kapatılan kara sınır kapılarından insani yardım ulaştırmak mümkün değildi. Fakat meselenin aslı, bu gizemli projenin ardında başka hedefler olduğunu gösteriyordu. Mevzubahis hedeflerden bir kısmı, Gazze Şeridi’nin merkezindeki Nuseyrat Kampı’nın kalbinden dört Siyonist esiri kurtarma operasyonundan sonra ortaya çıktı. Yapılan birçok araştırma, limanın ve limanda bulunan Amerikan güçlerinin bu operasyonun başarısı üzerinde doğrudan etkisi olduğunu açığa çıkardı.
ABD ordusunun Gazze Şeridi’ndeki çatışmaya doğrudan müdahale etme olasılığı konusunda birçok endişeye yol açan ve birçok kaynağın sınırlı da olsa bazı bölgelerde Amerikan müdahalesinin gerçekleştiğini belirttiği bu proje, Amerikan medyasının ifşa ettiği ve tamamen bir güvenlik hedefi olduğu gerçeğinin ortaya çıkmasının ardından çöktü. Liman, inşasından birkaç ay sonra sökülerek Gazze Şeridi’ndeki başarısız İsrail ve Amerikan projeleri arasında yerini aldı.
- Sahva (Ulusal Uyanış) ve Kabileler
Gazze’deki direnişi kırmayı ve direnişin halk tabanını etrafından dağılmaya zorlamayı başaramayan İsrail, ABD işgali sonrası Irak’ta kurulan “sahva”ya veya 1980’lerde Güney Lübnan’da Saad Haddad ve Antoine Lahad liderliğindeki milis ve çetelerin oluşumuna benzer şekilde, Gazze Şeridi’nin işlerini yönetmek için yeni Filistinli oluşumlar meydana getirmeye çalıştı.
İsrail, Gazze’deki birçok aile ve ileri gelenlerle temas kurarak savaşın meydana getirdiği boşluğu, halkın yaşam koşullarını iyileştirme ve hayatlarını düzenleme bahanesiyle, önceden var olan Gazze Yönetim Komitesi’nin benzeri yeni bir siyasi yapı kurmaya kalkıştı. Bu yapı, savaş sona erdikten sonra Gazze’nin siyasi ve sosyal yönetimini üstlenecek; ancak işgalci “devletin” gözetimi ve denetimi altında, 2005’teki çekilmeden önce Gazze Şeridi’nde mevcut olan “sivil yönetim” deneyimini tekrarlayacaktı.
Bu proje de işgal planları ile uyum içinde olmayı kesin bir dille reddeden ailelerin ve ileri gelenlerin tarihi ve milli duruşları nedeniyle başarısızlıkla sonuçlandı. Bu insanlar, Gazze’deki bir sonraki yönetimin biçimine Filistin halkının karar vereceğini ve bu yönetimi seçme yetkisinin de yalnızca kendilerine ait olduğunu kamuoyuna açıkladı.
- Yardım Dağıtım Noktaları:
ABD, Siyonist işgalcilerin Gazze Şeridi sakinlerine yönelik saldırgan projelerine bir kez daha katıldı. Yüzen liman projesinde olduğu gibi yardım dağıtımı için noktalar kurulmasını içeren yeni proje de aynı alışıldık insani gerekçeler başlığını taşıyordu. İşgalci “ordunun” konuşlanma alanlarının yakınında kurulan ve çeşitli ülkelerden paralı askerlerin yanı sıra Amerikan paramiliter güçler tarafından yönetilen bu noktaların, İsrail ve Amerikan iddialarına göre “yardımları yağmalayıp çeşitli masraflarını karşılamak için pazarlarda satan Hamas hareketinin” kontrolü dışında vatandaşlara insani yardım dağıtacağı duyuruldu. Bu arada mevzubahis iddia, insani alanda faaliyet gösteren uluslararası kuruluşlar tarafından reddedildi.
Söz konusu kontrol noktalarının kurulmasından aylar sonra bunların, açıklanandan çok uzak hedeflere ulaşmayı amaçladığı ve mümkün olduğunca çok sayıda açlık çeken Filistinlinin öldürülmesi için birer ölüm tuzağı olduğu ortaya çıktı. Zira hemen önünde her gün onlarca şehit düşüyordu. Ayrıca çoğu hâlâ bilinmeyen birçok olayın da ortaya çıkardığı gibi bu noktalar, güvenlik ve istihbarat rolü de üstleniyordu. Bu bölgelere gidenlerin çoğunun ortadan kaybolması sadece, gerçek rollerinin açıklananın çok ötesinde olduğunun açık bir kanıtıydı.
Son iki haftada sebep olduğu masum kurbanlar gerekçesiyle bu noktalara yönelik uluslararası eleştirilerin artması üzerine işletmeci kuruluşlar, bu noktaların bazılarını kapattı. Geri kalan kısmın da “özellikle Avrupa Birliği ile işgalci varlık arasında insani yardım girişine ilişkin imzalanan anlaşma, UNRWA ve Dünya Gıda Programı gibi akredite uluslararası kuruluşlar tarafından denetlenen eski usulde uygulanırsa” kapanma yolunda olduğu söylenebilir.
- Refah’ta Kurulacak İnsani Standartlara Uygun Şehir:
İsrail’in son projesi ise Siyonist Savaş Bakanı Yisrael Katz’ın deyimiyle Refah harabeleri üzerine sözde “insani bir şehir” kurma girişimi. Güya bu şehrin, evleri yıkılan ve yine ayrıca bir yıkım ve tahrip kampanyasına maruz kalmış Han Yunus’un eteklerinde sığınacak yerleri olmayan Güney Gazze Şeridi sakinlerinden 600.000’den fazla Filistinli vatandaşa ev sahipliği yapması planlanıyor.
İsrail’in açıklamasına göre bu şehir, işgalci varlığın, Gazze Şeridi’nin tüm sakinlerini batı bölgelerine sıkıştırmayı, Han Yunus gibi geniş alanlarda üç ila dokuz kilometre derinlikte olan doğu bölgelerini tampon bölgelere dönüştürmeyi ve Gazze Şeridi’nin alanının %75’inden fazlası üzerinde operasyonel ve mutlak kontrol sağlamayı hedeflediği “üç ada” planının bir parçası olarak Gazze Şehri’nin batısında ve merkez bölgenin batısında daha sonra kurulabilecek diğer şehirler için bir model oluşturacak.
İsrail hükümeti tarafından oylanacak olan ve siyasi ve askeri kademeler arasında tartışma ve fikir ayrılığına konu olan bu proje, ileride uygulanacak “gönüllü göç” politikasına işaret eden haberlerin bildirdiği üzere bir mukaddime mesabesinde olacak. İsrailliler, bu “şehir” sakinlerinin kolay ve rahat olmayacak yaşam koşulları nedeniyle uzun süre orada kalmayacaklarına ve başka ülkelere gitme fırsatı sunulursa ayrılmayı tercih edeceklerine inanıyor ki bu da İsrail’in, Gazze Şeridi’ni nüfusunun büyük bir bölümünden boşaltma yönündeki uzun vadeli planı için olağanüstü bir başarı demek.
Her halükârda hepsi aynı hedefe matuf önceki “İsrail” projelerinin başarısızlığına kıyasla bu yeni projenin de başarısız olması ve selefleriyle aynı kaderi paylaşması bekleniyor. Özellikle de Filistinlilerin topraklarına olan bağlılık meselesinin, önemine rağmen, öncelikle insani şartlar ve yaşam koşullarıyla ilgili olmadığı; aksine inançlarıyla ilgili olduğu, bunun önemli bir kısmının da “yıllarca kanlarıyla ve parçalanmış bedenleriyle korudukları topraklarında yaşama hakkına sahip olduklarına, işgalin kendilerini sürmek istediği bu toprağın kendilerinin ve kendilerinden sonra gelecek çocuklarının hakkı olduğuna, onu savunmanın ve ona bağlı kalmanın hiçbir koşulda terk edilemeyecek veya ihmal edilemeyecek bireysel bir yükümlülük olduğuna dair inançlar” olduğu bilindiğinde mevzu daha iyi anlaşılacaktır.
Biz de birçok kişi gibi Gazze’de, Cenin, Tulkerim ve Nablus’ta olduğu gibi kahraman halkımızın azim ve kararlılığıyla çöken ve yıkılan işgalcilerin mevcut ve gelecekteki plan ve projelerinin, koşullar ne olursa olsun ne kadar karmaşıklaşırsa karmaşıklaşsın başarıya ulaşamayacağına inanıyoruz. Tüm bu projeler başarısızlıkla sonuçlanacak ve er ya da geç aynı akıbete uğrayacaktır. Filistin halkı kararını vermiştir ve bundan geri adım atmayacaktır. Bu, her sabah ve her akşam gençliğinin, erkek ve kadınlarının kanıyla mühürlenen bir karardır. Evet bu, tüm dünyaya haklarından vazgeçmeyeceğini, engeller ne olursa olsun, fedakarlıklar ne kadar büyük olursa olsun toprağını terk etmeyeceğini ilan ettiği bir karardır.
Kudüs Haber Ajansı - KHA