Kudüs Haber Ajansı - KHA | kudushaber.com.tr

İktidardakiler, Ortagus'un Gizli Belgesini Uyguluyor

İbrahim el-Emin tarafından al-akhbar.com adlı internet sitesinde kaleme alınan “İKTİDARDAKİLER ORTAGUS’UN GİZLİ BELGESİNİ UYGULUYOR” başlıklı yazıyı siz kıymetli okuyucularımız için çevirdik. 

16 Temmuz 2025
İktidardakiler, Ortagus'un Gizli Belgesini Uyguluyor

Tom Barrack’ın, Beyrut’a yaptığı son ziyarette kendisiyle görüşenlerin tüm olumlu sözlerine rağmen Amerikalıların tutumuna aşina olanlar, Lübnanlı politikacıları karakterize eden “hüsnükuruntudan” uzaklaşılması çağrısında bulunuyor.

Barrack’a göre Lübnanlılar mümkün olanı yapmakta özgür değil. ABD elçisi, görüştüğü kişilere ve medyaya, meselenin nihayetinde Lübnanlılara ait olduğunu ve inisiyatifin onların elinde bulunduğunu ısrarla tekrarlasa da Lübnan’ın kendi işlerini kendi başına yürütebilecek bir konumda olmadığının gayet farkında. Barrack’ın “önce Lübnanlıların sorumluluğu” ifadesini kullanmasındaki amacı, Lübnanlılara hizmetlerini sunmak adına bir giriş yapmak ve Başkan Donald Trump’ın emriyle, başta İsrail ile yaşanan çatışma olmak üzere birçok sorunlarını çözmek için Amerika Birleşik Devletleri’ne başvurabileceklerini kendilerine bildirmektir. Tabii ki bu, öncelikle Washington’u ikna edecek bir bağlamda, uygulanabilir düzlemde ve Lübnan’ın bağlılığını garanti altına alan bir mekanizmayla gerçekleşmelidir.

Birçok kişi, Barrack’ın son görüşmelerinde Lübnan’ın verdiği yanıtı tartışmadığını belirtti. Ancak gerçek şu ki gündeme getirilen noktaların çoğunun zaten farkındaydı, Lübnanlılar arasında devam eden müzakerelere vakıftı ve her görüşme sırasında ve sonrasında Washington’u neyin razı edeceğini anlamak için Amerikalılarla istişarelerde bulunanlar vardı. Yine de Beyrut’a vardığında, kabinenin Vaşington’un İsrail ile bir barış anlaşması imzalama çağrısına yanıt vermek için aşamaları ve zaman çizelgeleri içeren ayrıntılı bir plan hazırladığını görmeyi kesinlikle beklemiyordu.

Bir zaman diliminin varlığını inkâr etmekte ısrarcı olan Barrack, gerçeği tam olarak söylemiyordu. Zira en fazla üç ay sürecek bir zaman diliminden açıkça bahsetmişti. Ayrıca Trump’ın sabrının hızla tükendiğini söylerken neyi kastettiğine dair sorulan suale yanıt vermemişti.

ABD elçisine eşlik edenler, onun geleneksel anlamda bir diplomat olmadığını, daha ziyade genel anlamda siyaset bilgisi olan; iletişim ve müzakere konusunda uzman bir iş adamı olduğunu söylüyor. Trump’ı şahsen tanıyor ve başkanın kendisinden yanında bulunmasını istediğinde, bunu, nispeten kısa sürede zorlu konularda ilerleme kaydetmek istediği için yaptığını anlıyor.

Trump’ın zorlu görevler tevdi ettiği elçiler grubu arasında ciddi bir rekabet var ve Trump iki olay ışığında onlara yönelik baskıyı artırdı:

Bunlardan ilki, Trump, Putin’in savaşı sona erdirme arzusuna güvendiğini ekibine iletmesinin ardından Rusya Devlet Başkanı’nı Ukrayna sorununu hızla çözmeye ikna edememesi neticesinde şaşkına döndüğünde yaşandı. ABD başkanı, anlaşmanın Avrupa’nın aleyhine olmasını umursamıyordu; ancak Rusya’nın zaferini pekiştirecek ve önemli bir stratejik etkiye sahip olacak bir anlaşma gerçekleşmesini de istemiyordu. Trump’ın hayal kırıklığını artıran şey ise Dışişleri Bakanlığı ve Ulusal Güvenlik Konseyi’nde özel elçilerin çalışmalarını engellemeyecek yetkilileri seçmiş olmasına rağmen, bunlar yaşanmıştı. Dışişleri Bakanlığı ve Ulusal Güvenlik Konseyi’ndeki köklü yönetimin, arabulucu Steve Witkoff’a verilen yetkinin kapsamından rahatsızlığının farkında olan Trump, onların müdahale etmesini yasaklamıştı; ama yine de Witkoff’un kendisine kötü bir haberle geri döneceğini ve Rusya ile yakın vadede bir anlaşma ihtimalinin olmadığını söyleyeceğini beklemiyordu.

İkinci ise Trump, İran’a karşı yürüttüğü savaşın, “Suriye dosyası, Irak’taki durumun yeniden düzenlenmesi ve Lübnan’da uygun bir anlaşmaya varılması gibi birçok bölgesel meselede” çözüm yollarını hızlandırmasını arzu ettiğinde gerçekleşti. Tur golsüz berabere bitince Suriye ve Lübnan üzerinde daha fazla baskı kurmak zorunda kaldı. Zira Trump, bütçe açığını azaltmak ve Amerika’da devlet ile vatandaşlar arasındaki ilişkiyi yeniden yapılandırmak gibi iç politikada elde ettiğini düşündüğü kazanımlara ek olarak önümüzdeki sonbaharda Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılacak ara seçimlere girerken onu rahatlatacak dış politikada bir dizi kazanım da elde etmeyi hedefliyor. Çünkü görünen o ki verdiği kararların ve temsilcilerinin çıkardığı yasaların içeride sıkıntılara neden olmasından endişe ediyor.

Bu hususlar, üst düzey ABD yönetimi yetkililerinin hesaplamalarında güçlü bir şekilde yer almakta. Fakat Barrack’ı tanıyan bazıları, onun diğer elçilerden farklı olduğuna inanıyor. Bu insanlar ABD elçisinin, Trump’ın başarılı olmasını isteyen ekibin bir parçası olduğunu, lakin konu Lübnan olduğunda mevzuya farklı yaklaştığını söylüyor. Nitekim Beyrut’a yaptığı son ziyarette Lübnan meselesini ele alırken, “İsrail’in; Lübnan’da devam eden eylemlerinin, sınır köylerindeki sakinlerin evlerine dönmelerine mâni olmasının ve yeniden imar sürecini engellemesinin, Hizbullah’ı silah bırakma programına ikna etme görevini zorlaştıracak hususlar olduğuna” dair üç başkanın ve diğer yetkililerin kendisine yaptığı açıklamaları ciddi biri biçimde dinlediği aktarılıyor.

ABD elçisi söz konusu işlerden habersiz değildi. Zira Güney gezisinden dönüp Lübnan Ordusu’nun Litani Nehri’nin güneyindeki başarıları hakkında ayrıntılı bir raporu inceledikten sonra, gördüğü yıkımın korkunç olduğunu ve Lübnan Ordusu’nun eylemlerinden etkilendiğini söylemişti. Daha sonra bu açıklamaların, hem ABD’de Dışişleri ve Savunma Bakanlıkları’nın Lübnan Ordusu’na maaş ve teçhizat için yıllık yaklaşık 1 milyar dolar tahsis edilmesini önerdiği orduya ek destek sağlanması konusundaki tartışmalarda hem de Barrack’ın patronundan, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un Lübnan’daki yeniden imar sürecini desteklemek için 1 milyar dolar toplama projesine omuz vermesini istemesi açısından sonuçları olduğu ortaya çıktı.

Barrack’ın Beyrut’a dönüşünden önceki dönemdeki gündemiyle alakalı olarak, başkanlardan birine yakın bir Lübnanlı kaynak ABD elçisinin, İsrail’in Lübnan’daki birçok operasyonunun durdurulması gerekliliğini kabul ettiğini aktardı. Bir başka Lübnanlı yetkili ise Barrack’ın, operasyonları ve Lübnan egemenliğine yönelik günlük ihlalleri kontrol altına alacak bir mekanizma üzerine İsrail tarafıyla görüşmeye hazırlandığını ve İsrail’den, Lübnanlı yetkilileri İsrail’in davranışlarında bir değişiklik olduğuna ikna etmesine yardımcı olacak bir adım atmasını umduğunu söyledi. Tabii ki tüm bunlardan murat, Lübnan İslami Direnişi Hizbullah’ın silahlarıyla ilgili bir tartışmaya kapı açmak…

Bu arada Tom Barrack, ülkesinin İsrail’in ne yapabileceği konusunda herhangi bir garanti verme durumunda olmadığını da yineliyor. Hatta, anlaşmanın uygulanmasını denetleyen komitenin mekanizmasının hedeflerine ulaşamadığına dikkat çekerek, tek taraflı olarak yürütülse bile savaşın aslında durmadığını açıkça söylüyor. Bu da ateşkes anlaşmasının iyi işlemediği anlamına geliyor.

Bu noktada Lübnanlılar, Barrack’ı dinliyor, anlaşmanın başarısızlığından İsrail’i sorumlu tutmasını veya ABD’nin rolünde bir değişik olabileceğine işaret etmesini bekliyorlardı. Fakat Barrack, suçu bir yere atmakla ilgilenmiyordu; daha çok, anlaşmanın etkisiz olduğunu ve alternatif bir şeye ihtiyaç olduğunu söylemekle ilgileniyordu. Bu tavrın, nihayetinde, Lübnan İslami Direnişi Hizbullah’ın, yeni bir anlaşmayı tartışmadan önce herkesin İsrail’i var olan anlaşmayı uygulamaya zorlamak için çalışması gerektiğini belirten Genel Sekreter Şeyh Naim Kasım tarafından özetlenen tutuma bir yanıt olduğu anlaşılıyordu. Anlaşmalar dünyasından gelen Barrack, anlaşmanın başarısızlığının yaşanabilecek bir şey olduğunu ve önemli olanın sonuç elde etmek olduğunu söylüyordu. Yani ona göre yeni bir anlaşma önerisi reddedilmemeliydi.

Barrack’ın misyonunun, Amerikalıların açığa çıkması ile ilgilenmediği ve Lübnanlı yetkililerin tartışmanın dışında tutmak istediği bir başka yönü daha var ki o da mali ve ekonomik reformlarla alakalı. Lübnan’da bazıları, Amerika’nın reform taleplerinin yalnızca Lübnanlılara hizmet için olduğuna inanıyorsa bu insanlar, hayal dünyasında yaşamaya devam edebilir. Hele de eski elçi Morgan Ortagus’un reformlar ve yasalar hakkında ayrıntılı bir rapor hazırlayıp üç başkana ve diğerlerine sunduğu ortaya çıkmışken…

Batılı bir diplomatik kaynağa göre, “Lübnan, politikacılarının ve medya mensuplarının davranışları konusunda tuhaf sürprizlerle karşılaşıyor. Barrack, ilk raporunun medyaya sızdırılmamasından memnun; Amerikalılar da Lübnan’ın yanıtını sızdırma konusunda suçlanmayacak. Ancak daha da önemlisi, hiçbir Lübnanlı yetkilinin Ortagus’un raporunu sızdırması beklenmiyor.”

Konuya vakıf bir kaynağa göre bunun nedeni, “Ortagus’un belgesinin, mevcut birçok yasada veya yeni yasa tasarı ve tekliflerinde değişiklik yapılmasını gerektiren bir dizi ağır koşuldan oluşması.” Kaynak şöyle söylüyor: “Ülkedeki üç başkan ve önde gelen güçler bunları uygulama sözü verdiler; ama bunu gözlerden uzak yapmak istiyorlar.” “Bu ekibin tamamı, silah bırakma maddesini müzakere masasının tek maddesi halinde sunmayı başardı ve diğer konuları gözlerden uzak tuttu. Asıl soru, bugün Lübnan yöneticilerinin muhaliflerinin bu konuları görünür kılıp kılamayacakları.”

Barrack ile temas halinde olan Lübnanlı bir yetkili, hiçbir şey yapamayacak gibi görünen Lübnanlı liderlere Barrack’ın ateş topunu pas atma konusundaki ısrarına şaşırdığını kendisine ifade ettiğini aktarıyor. Barrack nedenini sorduğunda, yetkili şu yanıtı vermiş: “Siz Amerika’da, tıpkı bizim Lübnan’da olduğumuz gibi, aradığınız şeyin bölgede gerçekleşmesi gereken büyük bir çözümle ilgili olduğunu biliyorsunuz. İran ile geniş kapsamlı, sağlam ve istikrarlı bir anlaşma ve Gazze’deki savaşın tamamen durdurulması olmadan Lübnan’da bir çözüme ulaşmak zor olacak.” Bunun üzerine Barrack gülümseyerek, “Her alanda çalışıyoruz ve Başkan Trump, İran ile yakın ve sağlam bir anlaşmaya varma konusunda hâlâ iyimser; ama bugünkü önceliği Gazze konusunda anlaşmaya varmak!” demiş.

Barrack, Lübnan’dan ayrılırken ardında birçok soru bıraktı. Burada asıl önemli olan, adamın yaptıkları ve söyledikleriyle avunan herkesin saf olduğunun bilinmesidir; zira ABD’nin bölgedeki politikası aldatmacaya dayanmaktadır. 2024 yazında Lübnan’da yaşanan da buydu; anlaşma fikri olgunlaşınca İsrail, Seyyid Hasan Nasrullah’ı şehit etti. Ya da Suriye’de devrimcilerin rejimi yıkmadaki başarısına dair söylentiler yayıldığında, sonrasında Washington’un ve İsrail’in operasyonda bir rolü olduğu ortaya çıktı. Yine Wittkoff, İranlıları yakın bir anlaşmaya hazırlanma konusunda tatlı sözlerle oyalarken İsrail, İran’a saldırdı ve ardından da ABD sürece dahil oldu.

Lübnan’da bu meselenin farkında olan ve tatlı sözlerle uyumayan, bilakis işgalci Siyonist düşmanın Lübnan’a tekrar ne yapabileceğini, Suriye sınırında birilerinin ne gibi sorunlar çıkarabileceğini gözetleyen kesimler var... Ve bunlar, bir müminin aynı delikten iki kere ısırılmayacağı esasına dayanarak cereyan eden meseleler!

Kudüs Haber Ajansı - KHA

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.