Kudüs Haber Ajansı - KHA | kudushaber.com.tr

Gerçekle Yanılma Arasında Büyük İsrail

Ahmed Abdurrahman tarafından almayadeen.net adlı internet sitesinde kaleme alınan “GERÇEKLE YANILSAMA ARASINDA BÜYÜK “İSRAİL” başlıklı yazıyı siz kıymetli okuyucularımız için çevirdik. 

15 Temmuz 2025
Gerçekle Yanılma Arasında Büyük İsrail

Siyonist hareketin 19. yüzyılın sonlarında kurulmasından bu yana eski ve yeni tarihi boyunca, Yahudi devletinde en uzun süre başbakanlık yapan kişi olma rekorunu kırmakla övünen mevcut Başbakan Binyamin Netanyahu kadar hayalperest ve şüphe uyandıran bir lider görülmemiştir.

Siyonist hareketin kurucuları ve Jabotinsky, Herzl, Ben-Gurion, Golda Meir, Rabin, Peres ve diğerleri gibi tarihi liderleri, bölgedeki tüm halklara ve hükümetlere karşı aşırı ve sert görüşlere sahip olmuş ve en hafif tabirle sapkın ve gerçekçi olmayan, insan haklarına saygı ve iyi komşuluk ilkelerinden yoksun sloganlar atmış olsalar da birinci sınıf pragmatik bir lider olan ve çoğu yasadışı ve hukuka aykırı çeşitli araç ve yöntemlerle öncelikle kendi çıkarlarını gözeten savaş suçlusu Binyamin Netanyahu’nun seviyesine ulaşamamışlardır. Nitekim Netanyahu, gayrimeşru yollar tutması nedeniyle İsrail yargısı tarafından çok sayıda yolsuzluk suçlamasıyla yargılanmıştır.

Netanyahu, bölgesel hedefler konusunda seleflerini çok geride bıraktı. Açıklamaları ve eylemlerinin de gösterdiği üzere işgalci Siyonist varlığın önceki tüm liderlerinin başaramadığı şeyi artık başarabileceğine inanıyor. Her ne kadar söz konusu liderlerin bazıları, Siyonist parlamento girişinde asılı duran “Nil’den Fırat’a” sloganını gerçeğe dönüştürmeye çalışmış ve işgal altındaki Filistin’i çevreleyen bazı Arap ülkelerine karşı birçok savaş başlatmış olsalar da bunu, Siyonist oluşumun ilk başbakanı David Ben-Gurion’un da dediği gibi varoluşsal bir tehdit hisseden yeni kurulmuş “devletlerini” savunma planı çerçevesinde yapıyorlardı. Ne var ki aşırı sağcı bir koalisyonun desteğiyle Netanyahu’nun yaptığı, yakın çevresinden çok daha geniş bir coğrafi alanda dikey ve yatay bir genişleme girişimi olup haydut “devletinin” hegemonyasını tüm bölgeye, hatta sınırlarına ulaşılması uzak bir hayal olarak görülen bazı ülkelere bile yaymaya çalışmaktır.

İsrail’deki aşırı sağcı güçlerin bakış açısına göre, geçmiş yılların hayalleri artık mümkün ve eski zamanlar için kuruntu olan şeyler artık meşru bir hedef. Nasıl böyle düşünmesinler ki “sihirbaz” Netanyahu döneminde yaşıyorlar… Netanyahu, yanılsamaları gerçeğe, hayalleri olgulara dönüştürebilen ve hatta bir zamanlar imkânsız olan mucizeleri, çeşitli engeller ve muazzam zorluklarla karşılaşsalar bile mümkün kılabilen ve kendisinden gayrısında bulunmayan sihirli bir değneğe sahip.

Aslında, Netanyahu döneminde İsrail’in, “altın” dönemleri de dahil hiçbir döneminde ulaşamadığı bir seviyeye kavuştuğunu kabul edip itiraf edebiliriz. O kadar ki mevcut Savaş Bakanı Yisrael Katz’ın da belirttiği gibi İsrail, yakın ve uzaktaki tüm düşmanlarını “terbiye etme” çabasında çok ileri noktalara ulaştı. Hatta korku ve tereddüt göstermeden, bölgenin çehresini kendi çıkarları doğrultusunda ve elbette tüm gücü ve kudretiyle yanında duran ve “devletlerin egemenliğinden ve halkların özgür ve onurlu bir yaşam hakkından bahseden tüm sahte sloganlarını ayakları altında çiğneyen” dünyadaki tüm şer ekseninin çıkarları doğrultusunda değiştirme yolunda ilerlediğini ilan etti.

Siyonist varlık, geniş bir yelpazede ikincil ve taktik hedefleri kapsayan uzun vadeli stratejik hedefine ulaşmak için birçok cephede saldırı operasyonları başlattı. Amerikan şer ekseninin desteği ve korumasıyla yoksul ve kuşatma altındaki Gazze Şeridi’nden ve işgal altındaki savunmasız Batı Şeria’dan başlayarak Lübnan, Yemen ve Irak’a yönelik saldırılarla çok sayıda alana karşı kapsamlı askerî harekâtlar yürüttü. En sonunda da İran İslam Cumhuriyeti’ne karşı on iki günlük bir savaşa girişti.

İsrail, eşi benzeri görülmemiş bir vahşet ve saldırganlıkla kendini gösteren tüm bu saldırılarda, çok çeşitli cinayet ve suç araçlarını kullanarak, yetkili uluslararası mahkemelerin sınıflandırmasına göre soykırım suçları işleyerek, dünyanın birçok ülkesinden kendisine yöneltilen eleştiri selini görmezden gelerek ve savaş zamanlarında sivillerin korunmasına ilişkin tüm uluslararası yasaları hiçe sayarak birçok gerçeği değiştirmek ve birçok kırmızı çizgiyi silmek için elinden gelen her şeyi yaptı.

Bölgede ve dünyada, özellikle de bu gayrimeşru “devlet” ile “barış” sağlama olasılığını savunanları şaşırtan bu olaylar sırasında Siyonist varlığın liderleri, gayretlerinin başarıya ulaştığına ve uzun zamandır planladıkları ve çabaladıkları şeylerin mutlu sona varacağına inandı. Nitekim elde ettikleri “başarılar”, hayal ettiklerinin çok ötesindeydi. Bu durum, Netanyahu, Katz, Ben-Gvir ve diğerleri tarafından yapılan birçok açıklamada ifade edildi; kendileri, Orta Doğu’nun çehresini değiştirmeyi başardıklarını, yedi cephede gösterdikleri mücadelenin meyvesini verdiğini ve düşmanlarının eşi benzeri görülmemiş ve ezici bir yenilgiye uğradığını defalarca övünerek dile getirdi.

Hakikatte ise tüm bu açıklamalar, gerçekle hiçbir ilgisi olmayan kara propagandadan başka bir şey değil gibi görünüyor. Bazı alanlardaki taktiksel başarılara rağmen süreç, bu yapay “devletin” gövdesindeki büyük kusurları ve boşlukları ve onun dünyadaki tüm şer güçleri imdada çağırmasına neden olan beklenmedik başarısızlıklarını ortaya çıkardı. Söz konusu güçler, özellikle “İsrail”in en zayıf olduğu ve büyük kayıplar verdiği İran ile yaşanan son karşılaşmada, direniş güçlerinin darbelerinden işgalci varlığı kurtarmak için birçok kez tüm askeri kabiliyetlerini seferber ettiler. Nitekim Siyonist varlığın, İran ile arasındaki savaşta yaşadığı büyük kayıpların çoğu hâlâ İsrail askeri sansürü sebebiyle gizlenmekte.

İsrail, İran’la girdiği çatışmada, sanki yanlışlıkla aslanın inine girmiş biri gibi göründü. On yıllardır övündüğü tüm savunma kabiliyetlerinin, İran’ın gazabına artık dayanamayacağını iş işten geçtikten sonra fark etti; İran, askeri üslerine, araştırma kurumlarına ve finans merkezlerine silip süpüren bir kasırga gibi yüklendi ve daha önceki hiçbir çatışmada görülmemiş derecede insani ve maddi kayıplara yol açtı.

İsrail, bu çatışmada en büyük müttefiki Amerika Birleşik Devletleri’nden ve bölgedeki ve dünyadaki tüm şer ekseninden koruma ve doğrudan destek talep etti. Bu durum, istediği zaman saldırabilecek ve istediği kişiyi vurabilecek güçlü ve kudretli bir “devlet” olduğu iddialarının ne denli boş ve düzmece olduğunu ortaya koydu.

Yemen’de, İbrani “devletinin” özgür Yemen halkını Gazze’ye destek vermekten caydırmak için bulmaya çalıştığı çözümlerin başarısız olduğunu ve limanlar, elektrik şirketleri ve havaalanları gibi Yemen’deki sivil tesislere yönelik saldırıların amacına ulaşmadığını her gün yaşanan gerçekler kanıtlıyor. Bu, inkâr edilemeyecek veya göz ardı edilemeyecek bir şeydir; zira Yemen’in Siyonist rejimin stratejik bölgelerine yönelik, her birkaç günde bir tekrarlanan bombardımanı, İsrail’in tüm çabalarının ve daha önceki Amerikan ve İngiliz çabalarının boşa gittiğini ve amaçlanan hedefe kısmen de olsa ulaşamadığını şüpheye yer bırakmayacak şekilde göstermektedir.

Birkaç hafta önce yapılan yerel seçimlerin sonuçlarında açıkça görüldüğü üzere, bölgenin en önemli düzensiz gücünün belirgin bir şekilde toparlanmaya başladığı Lübnan sahnesinde ise -gerek Batılı ve Arap elçiliklerinin emirlerine uyan bazı Lübnan partileri aracılığıyla gerekse de yeni bir savaş tehdidiyle olsun- İsrail’in, Hizbullah’a baskı yapma yönündeki tüm girişimleri, hızla dağılıp giden bir toz fırtınası gibi. Siyonist işgalci varlık, işgal altındaki Filistin’in kuzey cephesinde ateşkes anlaşmasına varılmasından bu yana saldırgan operasyonlarını tekrarlamasına, Lübnanlı direniş kadrolarına karşı havadan suikastlar düzenlemesine ve güneydeki köylerin dış mahallelerine bazı baskınlar yapmasına rağmen kuzeydeki yerleşimcilerin çoğunu, baykuşların ve kargaların öttüğü harabelere dönüşmüş ve terk edilmiş yerleşim yerlerine dönmeye ikna etmeyi başaramadı.

Gazze ve Batı Şeria ise eşi benzeri görülmemiş, şiddetli bir savaşa maruz kaldı. Bu savaş, birçok istatistiğin de gösterdiği gibi altmış bin şehit sınırını aşan çok büyük maddi ve insani kayıplara, yüz yirmi binden fazla yaralıya ve tüm tahminlerin ötesinde bir yıkım ve tahribata yol açtı. Ancak İbrani “devletindeki” siyasi ve askeri kademelerin ortaya koyduğu tüm hedefler suya düştü ve bunların yalnızca küçük bir kısmına ulaşıldı. Nitekim işgal “ordusu”, elindeki tüm modern askeri imkânları kullanmasına rağmen -askeri mekanizmasının Refah, doğu Han Yunus, doğu Gazze, Beyt Hanun ve Cebaliye’de olduğu gibi yakıp yıktığı yerler dışında- Filistin toprakları üzerinde gerçek bir kontrol sağlayamadı.

Gazze’de Filistin direnişi, hâlâ kayda değer ve önemli başarılar gösteriyor; aldığı ağır darbelere ve inkâr edilemeyecek veya küçümsenemeyecek kayıplara rağmen -özellikle uzun süren bir saldırı ve kuşatma döneminin akabinde- bazılarının imkânsız gördüğü başarılar elde etmeye devam ediyor.

İşgal güçlerinin operasyonel kontrol bölgesi olarak belirlediği ve defalarca güvenli olduğunu ilan ettiği bölgelerde bile Siyonist varlık, direnişin hâlâ buralarda savaşabildiğini, hatta askerlerinin çığlık atıp feryat etmekten başka çaresi kalmadığı karmaşık pusularda güçlerine ağır kayıplar verdirebildiğini görünce Beyt Hanun, Han Yunus ve Şucaiyye gibi bölgelerde birden fazla kez şaşkına uğradı.

Batı Şeria’da da direniş beklenmedik zamanlarda ve yerlerde vurmaya devam ediyor. Özellikle Cenin, Tulkarim ve Nablus gibi kuzeydeki mülteci kamplarında maruz kaldığı geniş çaplı saldırılara rağmen; iki gün önce Halil şehri yakınlarında olduğu gibi, zaman zaman işgal güçlerine ve yerleşimcilere sağlam şamarlar indirmeyi başarıyor. Son zamanlarda nadir görülen bu operasyonlar, işgal güçlerinin uyguladığı kuşatmaya rağmen işgal altındaki Batı Şeria şehirlerinde direniş ateşinin yanmaya devam ettiğinin önemli bir göstergesi.

Yukarıda zikrettiklerimizin hepsi ve burada bahsetmeye imkanımızın olmadığı daha nice şeyler, İsrail’in bölgede bir dizi stratejik hedefe ulaşmada başarılı olduğu yönündeki iddialarının tamamen saçmalık olduğunu şüpheye yer bırakmayacak şekilde ortaya koymaktadır. Birçok Siyonist uzman ve analistin de belirttiği gibi amaç, “İsrail’in son aylarda yaşadığı hayal kırıklıklarını” ve “haksız yere başka bir halkın kalıntıları üzerine kurulan bu yerleşimin yenilgiye açık olduğunu, gelişmiş ve modern askeri yeteneklere sahip olmasının ve dünyanın en büyük imparatorluklarından siyasi, mali ve medya desteği almasının, Filistin ve bölgedeki diğer toprakların sahipleriyle girişeceği savaşı kazanabileceği anlamına gelmediğini ortaya koyan bir dizi başarısızlığı” örtbas etmektir.

Son yirmi bir ay, içimizdeki diri güçlerin, Arap ve İslam dünyasındaki tüm gerici rejimlerin yetmiş altı yıldır başaramadığı şeyi başarabilecek güçte olduğunu; maddi ve askeri kabiliyetlerdeki zayıflığın, şer ve saldırgan güçlere karşı zafere engel olmadığını ortaya koymuştur. Önemli olan, bu ümmetin evlatlarının irade ve kararlılığa sahip olmaları, davalarının adaletine inanmaları ve son yıllarda gencecik kollarını zincire vuran değersizlik, zaaf ve aşağılanma duygularını omuzlarından atabilmeleridir.

Kudüs Haber Ajansı - KHA

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.