İran Yeni Raundu Bekliyor

Ali Haydar tarafından al-akhbar.com adlı internet sitesinde kaleme alınan “İRAN “KÜMÜLATİF CAYDIRICILIK” KURUYOR: YENİ RAUND BEKLENİYOR” başlıklı yazıyı siz kıymetli okuyucularımız için çevirdik. 

05 Temmuz 2025
İran Yeni Raundu Bekliyor

İsrail’in ABD’nin doğrudan desteğiyle İran’a karşı başlattığı son savaş, bölgesel ve küresel mücadele sahnesinde dönüm noktası niteliği taşıyor. Sadece şiddeti ve ilan edilen hedefleri nedeniyle değil, aynı zamanda tarafların güç sınırlarını ve zayıf noktalarını gözler önüne serdiği için de bu savaş özel bir yer tutuyor.

Bu savaş, karşı karşıya gelen üç aktörün iradelerinin açık bir testi gibi göründü:

İran tehdidini sınırlamak isteyen İsrail,

Tırmanma ile kontrol arasında kararsız kalan ABD

Ve caydırıcılık dengesini korumaya kararlı İran.

12 gün süren çatışmalar net bir askeri zafer ya da güç dengelerinde köklü bir değişim getirmese de, savaş sonrası dönem için siyasi stratejileri, ittifakları ve seçenekleri yeniden şekillendirecek son derece önemli veriler ortaya koydu.

“Başarı”nın Sınırları ve İran’ın Yanıtı

Tahran’ın ağır saldırılarla karşı karşıya kalmasına rağmen, savaşın genel manzarası, ABD ve İsrail’in ilan ettiği stratejik hedeflere ulaşamadığını açıkça gösteriyor.

Yapılan saldırılar ne İran’ın nükleer programını felç edebildi — İran liderliğinin açıklamaları ve ABD-İsrail kaynaklı göstergeler bunu doğruluyor — ne de İran’ın füze kabiliyetlerini saf dışı bırakabildi. İran, savaşın başlamasından yalnızca saatler sonra gerçekleştirdiği yoğun füze saldırılarıyla kendini yeniden konumlandırdı ve sürpriz saldırının direncini kıramadığını gösterdi.

İsrail ve ABD saldırıları İran’da nükleer ve ekonomik tesislerde büyük hasarlar yaratmış olsa da, İran’ın stratejik yönelimini değiştiremedi. Ne nükleer programdan vazgeçildi ne de Tel Aviv’in dayatmak istediği “teslimiyet” denklemine boyun eğildi.

Tüm bu gelişmeler, savaşın sonuçlarını Amerikan ve İsrail karar mercilerinde kapsamlı bir muhasebe konusuna dönüştürüyor ve askeri güçle neler yapılabileceği konusunda ciddi soru işaretleri doğuruyor.

Karşılaşma sona ermedi, sadece araçları değişti. Her an sınırlı bir saldırıdan topyekûn bir savaşa dönüşebilir.

İran’ın yanıtı ise içgüdüsel değil, dengeleri ve riskleri iyi tartarak verilmiş bilinçli bir karşılıktı. İran, büyük çaplı bir tırmanıştan kaçınmak istese de zayıflık ya da geri adım görüntüsü vermeye niyetli değildi. İsrail’in derinliklerindeki hayati tesisleri hedef alan saldırılar, İran’ın gelişen füze teknolojisini ve stratejik cesaretini açıkça ortaya koydu.

Bu şekilde İran, savaşın yayılmasını engelleyen ama aynı zamanda ağırlaştırıcı etkiye sahip bir yanıt dengesini kurmuş oldu.

ABD’nin Çifte Hesabı

Donald Trump yönetiminin İran’daki nükleer tesisleri — özellikle Fordo ve Natanz — doğrudan hedef alma kararı, iç kamuoyunda karşıt eğilimlerin etkisiyle şekillendi. Bazı çevreler bu saldırıları İsrail’in güvenliğini sağlamak ve ABD'nin caydırıcılığını göstermek için gerekli görürken, diğerleri Irak ve Afganistan’dakine benzer bir bataklığa saplanmaktan endişe etti.

Bu iç çatışma, operasyonun sınırlarını belirledi ve Washington’un topyekûn savaşı aslında hiç gündemine almadığını gösterdi. Söz konusu olan daha çok siyasi mesajların verildiği bir sınırlı operasyondu; zira böyle bir savaş, ABD’nin bölgedeki çıkarlarını ve Çin ile Rusya’ya karşı verdiği küresel güç mücadelesindeki konumunu ciddi şekilde zedeleyebilirdi.

Öte yandan Tahran, ilk andan itibaren Tel Aviv’in nihai amacının İran’ı ABD ile topyekûn savaşa sürüklemek olduğunu gördü. Bu yüzden ABD saldırılarına karşı boyun eğmek bir seçenek olamazdı. Zira bu, İran’a daha fazla baskı yapılabileceği yönünde bir mesaj anlamına gelir, Netanyahu’nun “tehditlerle İran geriletilebilir” söylemini güçlendirirdi.

Dolayısıyla İran’ın yanıtı iki mesaj içeriyordu:

ABD ile doğrudan bir savaştan kaçınmak,

Ama saldırıların da cezasız kalmayacağını açıkça göstermek.

İran, ABD üslerinin nerede olursa olsun hedef alınabileceğini; bu üslerin konuşlandığı Arap ya da Müslüman ülkelerle olan ilişkilerin de buna engel teşkil etmeyeceğini net biçimde ortaya koydu.

Zafer Yanılgısı ile Caydırıcılık Gerçeği Arasında

İsrail açısından ABD’nin müdahalesi siyasi ve askeri bir kazanım olarak görülebilir; ancak Tel Aviv’in arzuladığı şey, Washington’un İran rejimini düşürmeye yönelik bir savaşa doğrudan katılmasıydı — bu gerçekleşmedi.

Her zaman “önleyici saldırı” ve “ani zafer” doktrinine dayanan İsrail, bu defa uzun soluklu, sabırlı ve stratejik hesaplarla hareket eden bir düşmanla karşılaştı. Açıkçası İran’ın yanıtı, İsrail’in geleneksel “güvenli saldırgan” kimliğini sarstı.

Bu da Tel Aviv’i, “tek taraflı caydırıcılık” fikrini yeniden değerlendirmeye itti. ABD’nin tam desteği olmadan böyle bir savaşı kazanamayacağını fark etti. Sonuç olarak, “ezici darbe” olarak planlanan operasyon, stratejik bir çıkmaza dönüştü ve İsrail’i caydırıcılığın artık tek taraflı olmadığı gerçeğiyle yüzleştirdi.

Özetle, başlangıçta elde edilen görünürdeki kazanımlar, yerini karşılıklı caydırıcılığın sınırlarına bıraktı. İsrail’in beklediği yeni hegemonya dönemi başlamadı; aksine, kırılması kolay olmayan, ağır bedeller gerektiren yeni bir denge ortaya çıktı.

Böylece sahada “kümülatif caydırıcılık” adı verilebilecek yeni bir denge oluştu. Muhtemelen bu geçici bir durum; zira taraflar arasında geleneksel olmayan, açık uçlu bir cephe oluştu. Bu cephenin yakın vadede kapanması beklenmiyor; aksine, sürekli yeni gelişmelerle tüm tarafları yeniden hesap yapmaya zorlayacak.

Çünkü bu çatışma bitmedi; yalnızca biçim değiştirdi. Ve her an sınırlı bir saldırıdan tam teşekküllü bir savaşa dönüşebilir; eğer Washington, Tahran’ın haklarını ve güç dengelerindeki gerçek sınırlamaları kabul etmezse.

Kudüs Haber Ajansı - KHA

 

 

 

 

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.