Kudüs Haber Ajansı - KHA | kudushaber.com.tr

Savaşı İsraillilerin Evine Taşıyan 12 Gün!

Oren Ziv tarafından 972mag.com adlı internet sitesinde kaleme alınan “SAVAŞI İSRAİLLİLERİN EVİNE TAŞIYAN 12 GÜN” başlıklı yazıyı siz kıymetli okuyucularımız için çevirdik. 

30 Haziran 2025
Savaşı İsraillilerin Evine Taşıyan 12 Gün!

Son 12 gün boyunca, gece saatlerinde gerçekleşen İran füze saldırılarının ardından İsrail’deki yıkım sahnelerini belgeledim. Bazı yerlere çarpmanın hemen ardından, yangınlar hâlâ sürerken ve yaralılar enkazdan çıkarılırken ulaştım.

Karanlıkta varmak her zaman yanıltıcıdır — etrafta sadece ambulansları ve itfaiye araçlarını görebilirsiniz. Ancak gün ışığıyla birlikte felaketin gerçek boyutu ortaya çıkar: Kaç ev, araç, pencere zarar görmüş, ne kadar alana yayılmış, enkaz altında hâlâ insan var mı? Saatler sonra, bölge sakinleri bazı eşyalarını kurtarmak için dönerken, komşular ve meraklılar da hasarı görmek için toplanıyor.

Bat Yam’daki saldırıda dokuz kişinin hayatını kaybettiği korkunç olayda, kurtarma ekipleri enkazı temizleyip tüm cesetleri çıkarmak için günlerce çalıştı. Yıkılan binalar, devasa çukur, külle kaplı ağaçlar ve arabalar, çocuklarını ve eşyalarını kucaklarında taşıyarak pijamalarıyla kaçan insanlar — tüm bu görüntüler, İsraillilerin son iki yıldır Gazze’den görmeye alıştığı sahneleri andırıyor. Üstelik medya sansürüne rağmen.

Geçmişte İsrail genelindeki saldırıların ardından sıkça duyulan “Araplara ölüm” sloganlarının aksine, bu sefer “İranlılara ölüm” ya da intikam çağrılarına neredeyse hiç rastlamadım. Belki şoktan, belki savaşın başlatıcısı olmanın getirdiği farkındalıktan ya da belki de İsrail’in gücünün sınırlarıyla yüzleşmesinden kaynaklanıyor. Neticede bu, İsrail’in 1973’ten bu yana ilk kez egemen bir devlete karşı savaşı ve 1967’den bu yana ilk kez bir devlete saldırı başlattığı savaş.

24 Haziran sabahından beri kırılgan bir ateşkes yürürlükte — ancak bu, Be’er Şeva’da yedi katlı bir apartmana isabet eden İran füzesi ve dört kişinin ölümünden sonra gerçekleşti. Ateşkesin sürüp sürmeyeceğinden bağımsız olarak, Başbakan Netanyahu şimdiden bir başarıyı garantilemiş gibi görünüyor: İsraillilerin “dokunulmazlık” duygusunu yerle bir etmek.

Bu savaş, şimdiye kadar en az 28 kişinin hayatını kaybetmesine yol açtı ve özellikle Tel Aviv ve çevresindeki banliyölerde yaşayan on binlerce, belki de yüz binlerce İsrailli için ilk kez ölüm korkusunu doğrudan yaşanır hale getirdi.

Korku, İsrail’de yaşamın hep bir parçasıydı — silahlı saldırılar, intifadalar, Hamas ve Hizbullah ile yaşanan “tur” savaşlar… Ama bu sefer farklı. Bu yalnızca soyut bir varoluşsal kaygı değil; kişisel, fiziksel bir korku. Özellikle ülkenin merkezinde, füze patlamalarının sesiyle ve savunma sistemlerinin durduramadığı yıkımın boyutuyla insanlar ölümü çok daha yakından hissediyor.

Eskiden bastırılabilen veya günlük rutine yedirilebilen korkular, artık doğrudan yüzleşilmesi gereken bir gerçek haline geldi. Ölenler, yıkılan evler, duran günlük hayat hep aynı gerçeğe işaret ediyor: İsrail’in mevcut politikaları, ülkeyi kendi halkı için yaşanmaz hale getiriyor.

Bedensel değil, ruhsal yıkım

Fiziksel tahribatın ötesinde, psikolojik yıkım da ezici düzeyde. Son iki yılda, İsrailliler sirenlere ve sığınaklara alıştı. Ancak Husilerin İsrail’e fırlattığı füzeler ve Gazze’deki İsrail ordusunun tahliye duyurularını taklit ederek yayınladıkları bildiriler, başta alay konusu olmuştu. Hamas ve Hizbullah’ın füzeleri ise güney ve kuzeyde ciddi hasara yol açsa da, ordu bunları çoğu zaman önleyebiliyordu.

İran füzeleri ise bambaşka. Kamuoyundaki ciddi ve temkinli ruh hali bunu açıkça yansıtıyor. Tel Aviv’in merkezinde sokaklar neredeyse tamamen boş; adeta COVID-19 dönemini andırıyor — ama açık havanın sağladığı güvenlik hissi olmadan. Çoğu Yahudi İsrailli apartmanında ya da yakındaki kamu sığınaklarında barınabilecek durumda olsa da, birçok kişi yerin üstündeki her şeyin doğrudan bir isabetle yok olabileceğini bildiği için yeraltı otoparklarına sığındı.

Geçen hafta ortasında, Dizengoff Center alışveriş merkezinin otoparkı çadırlar, yataklar, plaj sandalyeleri ve vantilatörlerle doluydu. Güney Tel Aviv’deki Merkez Otobüs Terminali’nin altındaki 16.000 kişilik kamu sığınağı da 1990-91 Körfez Savaşı’ndan bu yana ilk kez açıldı.

30 yaşındaki Mali, Dizengoff Center’ın -4. katında kedisiyle birlikte sığınmış durumda: “İran füzeleri daha büyük, daha gürültülü, daha korkutucu ve daha yıkıcı. Güvende kalmak için buraya gelmeyi tercih ettim.”

46 yaşındaki Pnina ise yaşadığı apartmanın sığınağının güvensiz olduğunu söylüyor: “Diğer yerlerdeki yıkımı gördükten sonra buraya geldik. Gönüllüler bize çadır getirdi. Gündüz çalışmak ve ders çalışmak için eve gidiyorum ama her gece burada yatıyorum.”

Bu korku, boşlukta yaşanmıyor. 7 Ekim’de Hamas’ın düzenlediği saldırıların ardından, İsrail “düşman” olarak tanımladığı herkese hayatı cehenneme çevirmeyi amaçlayan bir politika izlemeye başladı: Gazze’nin yıkımı, Batı Şeria’da etnik temizlik, Lübnan, Yemen, Suriye ve şimdi de İran’a hava saldırıları.

İsrail’in İran’a uyguladığı strateji, adeta “Gazze doktrini”nin kopyası. Tahran’daki mahalleleri “tahliye ettiklerini” açıklayan garip IDF (İsrail işgal ordusu) açıklamaları, bir televizyon kanalının “soykırıma teşvik” gerekçesiyle, bir üniversitenin ise “Devrim Muhafızları’yla ilişkili” olduğu iddiasıyla bombalanması gibi. Ancak bu “tam zafer” hedefinin bedeli, İsrailli sivillerin hayatını da dayanılmaz hale getirmek oldu.

Her şeyini kaybedenler, çoğu zaman gerçeği en net görenlerdir. Kuzeydeki Tamra kentinde evine isabet eden İran füzesiyle eşi, iki kızı ve baldızını kaybeden avukat Raja Khatib, cenazelerinin ardından +972’ye şöyle dedi:

“Gazze’yi bitiriyoruz, Lübnan başlıyor; Lübnan’ı bitiriyoruz, Suriye başlıyor; Suriye bitiyor, İran başlıyor; İran bitiyor, üçüncü ya da dördüncü Lübnan Savaşı başlıyor — artık neden savaştığımızı bile hatırlamıyoruz.”

Yalnızca iki gün önce ailesiyle birlikte İtalya’dan döndüklerini anlatan Khatib, “Garda Gölü kıyısında evim var. İnsanların nasıl yaşadığını görüyorum — sabah umutla, sevgiyle uyanıyorlar, iyi yaşamak, para kazanmak, tatil planlamak istiyorlar. Burada ise neyle uğraşıyoruz? Savaşlarla, kurbanlarla. Artık yeter. Başka kurban olmasın. Bu lanet olası savaşı başka yollarla bitirin — masaya oturun, daha fazla insan ölmesin,” dedi.

Özgürlükler kısıtlandı

7 Ekim’den sonra İsrail’den ayrılanların çoğu, doğrudan Hamas saldırısından değil, hükümetin yanıtıyla ortaya çıkan yeni gerçeklikten kaçtı: İntikam savaşı, rehinelerin terk edilmesi, devlet ile vatandaşlar arasındaki sosyal sözleşmenin çöküşü. Hükümet, savaşa karşı çıkanların özellikle Filistinli vatandaşların ifade özgürlüğüne yönelik eşi görülmemiş bir baskı başlattı.

Kudüs Haber Ajansı - KHA

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.