Kudüs Haber Ajansı - KHA | kudushaber.com.tr

İran; İsrail ve ABD'yi Ateşkese Nasıl Mecbur Etti?

İbrahim el-Emin tarafından al-akhbar.com adlı internet sitesinde kaleme alınan “İRAN’IN DÜNYA KARŞISINDA DİM DİK DURMASI NE ANLAMA GELİYOR?” başlıklı yazıyı siz kıymetli okuyucularımız için çevirdik. 

30 Haziran 2025
İran; İsrail ve ABD'yi Ateşkese Nasıl Mecbur Etti?

Lübnan’daki savaşın sona ermesinden bu yana direniş söylemi önemli bir evrim geçirdi. Birlikte yaşanması imkânsız bir düşmanla yüzleşmenin geleceği konusunda kolektif zihne hitap etmek için gelişi güzel bir üslup kullanılmasının artık uygun olmadığını kabul etmek zorunlu hale geldi. Birçok ayrıntıya dair sessizliğin sebebi, konuşmaya güç yetirilememesi mevzusuyla alakalı bir durum değil. Aksine sükût, aklı başında olan insanların -bir gün bu habis savaşta başımıza gelenlerin gerçeği hakkında konuşabilmek adına- kendine gerekli kıldığı bir vazifedir.

Yine milletimizin geri kalanının -ki bu insanlar toplumumuzda ciddi bir sayıya tekabül etmektedir- yaptığı hazırlıklar hususunda -Lübnan’daki ve bölgedeki direniş, sonrasında çok yorulacak olsa da- sessiz kalmak kendi başına bir politikadır. Kendimizi eğiterek, geçmişte hâkim olan, kendi gerekçeleri, kendine ait bir zemini ve efendileri olan seferber edici söylemin ne mevcut aşamanın ne de inisiyatifin yeniden ele geçirileceği önümüzdeki günlerin gerektirdiği şey olmadığını idrak etmeliyiz.

Benzer şekilde, ABD ve İsrail’in İran’a karşı savaşını sonuna dek akılcı bir söylemle ele almak en iyisidir. Şöyle ki duygulara hitap edilmesi bir dizi kelamın saf tutmasını gerektirmez; aksine, Seyyid Ali Hamaney gibi sevilen ve güvenilen bir liderin varlığı, binlerce harekete geçirici konuşmaya denk düşer. Ayrıca söz konusu şahsiyetin, akıllara ulaşmak için kalplerin ariyetini ele geçirmesine ihtiyacı da yoktur. Zira Siyonist kanserle yüzleşmek adına çıkılan uzun bir yolculuk için kendileri, gayet hassas ve net bir söyleme sahiptir.

Yeni Bir Aşamaya Girdik

Bugünlerde imtihanımızda yeni bir aşamaya girmiş bulunmaktayız. Amerika ve İsrail’in, “devlet olarak” İran’a ve “İslam Cumhuriyeti olarak” İran’a karşı koymak namına izlemek istedikleri politikanın ana hatları henüz ortaya çıkmadı. Ama olan bitene yaklaşımımızda bize yardımcı olacak ergenlikten uzak ve aynı zamanda İsrail’in ortadan kaldırılması hedefini de iptal etmeyen gerçekçi bir fikirler manzumesine sahip olduğumuzu biliyoruz. Bu nedenle, sonuçları ele alabilmek amacıyla savaşın ilan edilmiş ve ilan edilmemiş hedeflerini yeniden çizmek yapabileceğimiz en uygun şey olabilir. Söz konusu hedefler büyük hedeflerdir ve 11 gün boyunca olanlar, uzun bir dizinin yalnızca bir bölümüdür. Siyonist düşman hain ve alçak olduğu için değil, esas amacına ulaşılamadığı için böylesi bir temelde hareket etmek gereklidir.

Evet, başlangıçta Amerika ve İsrail, İran’ın nükleer bomba ile silahlanması tehdidinin yıkıcı bir savaş başlatmak için yeterli gerekçe olduğu konusunda anlaştı. Daha sonra, hava kuvvetlerindeki ciddi eksikliği telafi etmek bağlamında bir füze cephaneliği üretme, bulundurma ve kullanma tehdidini savaş gerekçelerine eklediler. İlk olarak, İran rejiminin prestijini kırabileceklerine; ikinci olarak, merkezi, askeri ve siyasi liderliğini dağıtabileceklerine ve üçüncü olarak, insanları hükümet karşısında kaos yaratacak bir korku durumuna itebileceklerine inanıyorlardı. Bu nedenle iyi yaptıkları bir işe yönelip ölçeği, kalitesi ve etkinliği bakımından şaşırtıcı bir istihbarat çabasına dayalı olarak İran’ın içinde bir operasyonel üs inşa etmek için çalıştılar.

Çabaları sadece gerekli bilgileri toplamakla sınırlı değildi, bunun yerine savaş sırasında sahada faaliyet gösterecek ölüm mangalarının oluşturulması için zemini hazırladılar ve buna insanları ayaklanmaya teşvik etmek adına siyaset ve medya alanında yürütülen bir kampanya eşlik etti. Çalışma, ilk günün şafağındaki şok saldırıyla, Washington’ın savaşa belirli bir açıdan girme kararına kadar (muhtemelen Amerika’nın rolü temel bir değişikliğe uğradı ve bunun da kendine has nedenleri vardı) planlanan programa göre kademelendirilmişti. Mevzubahis iki nokta arasında askeri çaba, müthiş bir silah ve mühimmat kuvvetiyle desteklenen ateş gücüne odaklandı.

Yaşananlarsa şunları doğruluyordu:

  1. İlk saldırı, İran’ın kontrolünü devre dışı bırakmada başarısız oldu. Suikastlar zorlayıcıydı; fakat Tahran’ı kuşatamadı. Aksine sonraki günler, yedek liderlerin, görevlerini yüksek bir profesyonellikle üstlendiğini gösterdi. Düşmanın ilk saldırıda İran İslam Cumhuriyeti Rehberi’ni öldürmeye çalışıp çalışmadığı ve başarısız olup olmadığı henüz netlik kazanmadı.  Ne var ki düşmanla son iki yıldır yaşadıklarımızdan elde ettiğimiz deneyime dayanarak, özellikle de Siyonist zihniyetin en azından son 35 yıldır işgalci varlığının başına gelen her şeyden birinci dereceden Seyyid Ali Hamaney’i sorumlu tutması nedeniyle, kendisine yönelik bir suikasta yeltendiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Evet, kişisel olarak Binyamin Netanyahu, onun İran, Lübnan, Filistin ve Irak’ta daha önce öldürülen şahsiyetlerin sonuncusu olmasını arzuluyordu.
  2. Amerikalılar ve İsrailliler (ve hatta İran’ın bazı dostları) İran halkının tepkisine şaşırdı. İran meseleleri konusunda uzman birçok kişi, halkın saldırılara tepkisinin tüm beklentilerin ötesinde olduğunu kabul etti. Bu, kendine ait bir arka planı ve çeşitli boyutları olan bir birlik anıydı ve bu noktada rejimin politikaları hakkındaki tüm iç tartışmalar bir yana bırakılmalıydı. Yurt dışındaki İranlıların tepkileri, herkesin, saldırının hedefinin rejim değil, kendi ülkeleri olduğunu hissettiğini gösterdi.

Bu da düşmanla çalışan, insansız hava araçları üreten, monte eden ve kullanan ya da patlayıcı cihazlar yerleştiren veya suikast düzenleyen merkezlerin yönetimini üstlenen örgütlü grupların izole edilmesine yol açtı. Söz konusu kişiler, tek bir anda, halkın idam edilmelerini talep ettiği paralı askerlere dönüştü. Güvenlik önlemleri ayrıca halkın, bu grupları ifşa etmedeki önemli rolünü de gösterdi. Düşman tarafından kullanılan insanların bir kısmı, süratle üstlendikleri görevleri yetkililere bildirdi. Bu insanlar işverenlerinin kim olduğunu bilmiyordu.

  1. İlk altı günde yaşananların sonucunda kamuoyunda köklü bir değişim yaşandı. İran sokağı, liderlerinin düşmana daha sert bir şekilde karşılık vermesini talep etmeye başladı. Siyonist varlığa yönelik füze saldırılarının sonuçları ortaya çıktığında, Amerikalılar kendilerini o sırada planlanmamış bir durumla karşı karşıya buldular. Savaşa tam destek verdikleri doğruydu; ama Donald Trump -İsrail’e ne kadar sadık veya dost olursa olsun- her zaman ilgi odağı olmaya çalışıyordu, kuvvetleri tarafından gerçekleştirilecek herhangi bir saldırıda İranlı sivillerin veya askeri personelin öldürülmesini ise umursamıyordu. Bununla birlikte İsrail’in, İran’ın füzelerle karşılık verme yeteneğini devre dışı bırakma garantisi veremediği için de dikkatliydi.

Amerikalılar Kendilerini Karar Anında Buldular

Amerikalılar kendilerini, nükleer projeyi yok etmek, İran’ın füze yeteneklerini zayıflatmak ve teslim olmasının yolunu açmak adına savaşa girdiklerini duyuracakları ve hızlıca karar almak durumunda oldukları bir anda buldular. Olan şey şuydu: Trump, Doha üssüne yapılacak misillemeye dair İran’dan önceden uyarı aldığından, bahsettiği gibi nükleer tesisleri vurma niyeti hususunda da yeterli sinyaller göndermeye dikkat etti ve hiçbir İran askerini veya sivili öldürmek istemediğini söyledi. Nitekim ABD’nin Genelkurmay Başkanı ertesi gün bu mevzu ile övündü.

Ne var ki Trump, saldırı sırasında güçlerinin bölgedeki hiçbir ülkedeki üssü kullanmamasını sağlamak gibi ek hususları da hesaba katmak zorundaydı (gerçi Amerikalıların bu büyük çaplı saldırıya eşlik eden savaş uçaklarını göndermek için bölgedeki üslerinden birini kullandıkları ilgili taraflarca anlaşılmıştı). Trump artık İran’ın bir yanıt vermesinin kaçınılmaz olduğunu anladığından İran’ın yanıtını önceden belirlemek için saldırısının çerçevesini ana hatlarıyla çizmeye karar verdi. Elbette Trump bu bağlamda İran’ın Amerika Birleşik Devletleri içindeki nükleer tesisleri bombalayacak bir konumda olmadığı gerçeğine güveniyordu.

  1. İsrail’in yaptığı her şeyden emin olduğu haberleri doğru değildi. İngiliz medya kuruluşları, İsrail güvenlik uzmanlarının ABD saldırısının İran’ın nükleer programını aksatmadığı yönündeki tahminlerini aktarırken Tel Aviv, ilk günden itibaren bu nitelikteki bir görevin askerlerinin sahada olmasını gerektirdiği bilgisi üzerinden hareket etti. Gel gör ki İsrail komandolarının tipik cüretkâr doğasına rağmen siyasi, güvenlik ve profesyonel bir karar bu seçeneğe başvurmayı engelledi.

Dördüncü günden itibaren İsrail, İran’ın füze gücünün meydan okumasıyla karşı karşıya kaldı ve bu durum, onu maruz kaldığı bombardımanı sınırlamak amacıyla İran ve Siyonist varlık içinde bir güvenlik ve askeri eylem planı benimsemeye zorladı. Güvenlik teşkilatları ve askeri kuruluşlar, Siyonist varlığın şehirlerinin füzelerle hedef alınmasının önemini anlamış olsa da muhalif seslerin yükseleceğinden korkarak, konuyu yerleşimcilere ayrıntılı olarak açıklamadı. Yine de Siyonist liderlik, İranlılar tarafından benimsenen eylem mekanizması ve İran’ın bazı yetenekleri karşısında şaşkın görünüyordu. Bu arada Siyonist varlık, sakinlerinden misillemelerin gerçek sonuçlarını -misillemeye dair görüntüleri bir süre kamuoyundan saklamış olsa da- uzun süre gizleyemedi.

Durum gelişti ve İsrail, İran’ın füze yeteneklerini sınırlamaktan bahsetmenin zor olduğu sonucuna vardı. Tel Aviv, bir sonraki aşama için bir alternatifi değerlendirmek zorundaydı. Ayrıca İran’ın tepkisinin niteliği, İranlıların Siyonist varlığa aynı üslupla yanıt verebileceği göz önünde tutulduğu için İsraillilerin, İran’ın sivil tesislerini bombalamada kapsamı genişletme arzusunu sınırladı. Yakında İranlılar tarafından savaş sırasında fırlatılan füzelerin sayısı ve vurdukları hedeflerin niteliği hakkında ayrıntılı bir rapor yayınlanacaktır. Evet, İran çok sayıda yerleşimciyi öldürmek isteseydi bunu kolayca yapabilirdi. İsrail belirli angajman kurallarına uydu; ancak sonuç, onun için füze yeteneklerini devre dışı bırakma hedefine ulaşamadı.

Asıl Hedeflerine Ulaşamadılar

Diğer siyasi hedefleri analiz etmede boğulmamak adına asıl meseleye dönecek olursak nükleer projeyi (barışçıl veya askeri) yok etme temel hedefine dair haberler doğrulanamadı. Zamanla her şey ortaya çıkacaktır… Ayrıca İran’ın füze gücünü vurma hedefi de artık geçmişte kalmıştır. Sonuç olarak, şu anda Suriye ve Lübnan’da yaptığı gibi İran’da hareket özgürlüğü elde etmeyi hedefleyen işgalci düşman, bunun imkânsız olduğunu ve kendisine pahalıya patlayacağını biliyor. Önündeki tek seçenek, ateşkese uymak ve yeniden habis güvenlik mekanizmalarına dayanarak harekete geçmek. Ayrıca “uyanık olma” teriminin, her İran vatandaşını ilgilendiren bir başlık haline geldiğinin; dolayısıyla Tahran’daki yetkililerin genel casusluk programıyla mücadelede bulunduklarının da farkında. Bu arada İran Ordusu’nun ve Devrim Muhafızlarının karşı karşıya olduğu en büyük zorluk ise düşmanın savaş sırasında insan ve askeri hedeflere ulaşmak için nüfuz ettiği boşlukları tespit etmek.

İran Dimdik Ayakta

Yukarıda zikredilenlerin hepsi bize İran’ın bu mücadelede dimdik ayakta kaldığını ve İsrail’in saldırılarının birincil hedeflerine ulaşmada başarısız olduğunu söylüyor. Gerisi önümüzdeki günlerin getireceği haberlere, verilere ve eylemlere bağlı. Bir seferberlik konuşması veya irade sınaması gerektirmeyen kesinlik ise İran rejiminin, kanaatlerini değiştirmeye, programlarını askıya almaya veya İsrail’e karşı direnişi destekleme seçeneğinden vazgeçmeye zorlanacak bir konumda olmadığıdır.

Elbette İran rejimi, Direniş Ekseni’ndeki tüm diğer taraflar gibi, birçok düşünce mekanizmasını ve eylem araçlarını yeniden gözden geçirmeden önce, halkına borcunu nasıl ödeyeceğini düşünmelidir.

Bu manada şunu da söyleyelim ki kararlılıktan bahsetmek, Amerika ve İsrail yanlılarının insanları inandırmaya çalıştığı yenilgi mantığının belini kırmak anlamına geliyor!

Son olarak hafızası zayıf olanlar için bir ikazda bulunalım. Bir haftadan az bir süre önce Trump’ın ne söylediğini hatırlıyor musunuz? Yoksa kendileri koşulsuz bir teslimiyetten mi bahsediyordu?

Kudüs Haber Ajansı - KHA

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.