Kudüs Haber Ajansı - KHA | kudushaber.com.tr

ABD'nin Yemen'deki Tutumunun Arka Planı

Meryem es-Sablani tarafından alakhbar.com adlı internet sitesinde kaleme alınan “ABD’NİN YEMEN’DEKİ SERT TUTUMUNUN ARDINDA NE VAR? ÇİN’İN GİRİŞİMİ NE ANLAMA GELİYOR?” başlıklı yazıyı siz kıymetli okuyucularımız için çevirdik. 

29 Nisan 2025
ABD'nin Yemen'deki Tutumunun Arka Planı

ABD’nin Yemen’deki askeri operasyonunun maliyeti rekor seviyelere ulaşarak 7 milyar doları aştı. Bu, 2011’de Libya’da ve 1999’da Kosova’da gerçekleştirdiği diğer operasyonlarla karşılaştırıldığında mevzubahis operasyonların maliyetinden daha büyük bir maliyet. Söz konusu operasyon devam ediyor ve yakın bir gelecekte de sona ermeyebilir. ABD’nin hedeflerine ulaşmak için büyük meblağlar harcama noktasında bir sıkıntısı yok; ne var ki bu harcamaların ölçütleri, hedefin niteliğine ve Oval Ofis’te oturan kişinin kimliğine göre değişiyor. ABD’nin işgalci Siyonist yapıya destek verme taahhüdü, ardışık yönetimlerin öncelik listesinde en üst sırada yer almasına rağmen, mevcut duruma bakıldığında, dünyaya Wall Street’in gözünden bakan ve müttefiklerini Amerikan koruması karşılığında “haraç” ödemeye zorlayan Başkan Donald Trump’ın, böylesi büyük bir harcamanın Yemen’de yalnızca “İsrail’i desteklemek için” yapılmasını emrettiğini söylemek abartı olur.

Öncelikle Kızıldeniz’de yaşananlar İsrail çıkarlarından evvel Amerikan çıkarlarına dokunmaktadır ve görünen o ki Washington, “Yemen tehdidini” Küba modeline benzer bir surette yani ulusal güvenliğine yönelik bir tehdit olarak görmeye başlamıştır. Gerçekler, özellikle de Amerikalı başkanların ağzından pek duyulmadığı için yıllardır Yemen’e tonlarca patlayıcı yağdırılmasının arkasındaki sebebi anlayabilmek, kapalı kapılar ardında yürütülen projeleri incelemeyi gerekiyor.

Bu bağlamda, ABD’nin askeri müdahaleleri, ABD’nin, jeopolitik sahnede coğrafi konumların önemine bağlı olarak farklı stratejiler benimsediğini açıkça göstermektedir. Amerika’nın güvenlik veya ekonomik çıkarlarına doğrudan tehdit oluşturan veya kritik bir stratejik kavşakta bulunan ülkeler, kendilerini Amerikan askeri baskısı altında bulurken, coğrafi olarak daha az etkili bir konuma sahip olanlar, düşmanca tutumlar benimsemiş olsalar bile, aynı düzeyde şiddete veya gerilime maruz kalmıyor. Örneğin, Fidel Castro önderliğindeki komünist devrim ve 1962’de Sovyet füzelerinin Küba’ya konuşlandırılması, Batı Yarımküre’deki ABD güvenliği için temel bir tehdit oluşturmuş, sıkı bir ABD askeri ablukası ve sert güvenlik önlemlerinin uygulanmasını gerektirmiştir. Mozambik’in Sovyetler Birliği’nin kucağına atılması ve askeri destek alması ise Soğuk Savaş döneminde Mozambik’in Güney Afrika’daki konumunun büyük önem taşımaması nedeniyle ABD açısından bir tehdit olarak görülmemiş ve ABD, diplomatik baskıyla yetinmiştir. Aynı durum, her iki ülkedeki olayların zaman dilimlerinin benzer olmasına rağmen, Vietnam ve Angola için de geçerlidir.

Yukarıda anlatılanlar, Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi’nin can damarı olan stratejik bir coğrafi bölgede Yemen’in, “ABD kontrolü dışında” bir güç olarak boy göstermesinden duyulan “kızgınlığı” açıklamak için yeterlidir. Dolayısıyla -İsrail’in de çıkarına olması bir yana- Sana’nın yükselen gücünü “terbiye etmek” ya da ortadan kaldırmak, Washington’un, Çin’in etkili herhangi bir faaliyetinin yolunu kesmek adına nüfuzunu derinleştirdiği başka bir gerçekliğin dayatılmasına kapı açmak demek oluyor.

Mevzuyla alakalı olarak askeri konular uzmanı Tuğgeneral Abdulğani ez-Zübeydi, “Birçok bölge ve adada gizli bir Amerikan varlığının bulunduğuna” işaret etti ve el-Ahbar’a verdiği röportajda şunları söyledi: “Kızıldeniz’e bakan Hudeyde şehrine bağlı Kamaran Adası’na yönelik yoğun saldırılar, özellikle güneydeki vilayetlerin, Sokotra Adası’ndaki Birleşik Arap Emirlikleri, ABD ve İsrail güçlerinin kontrolünü destekleyen BAE destekli Geçiş Konseyi’nin kontrolü altında olması nedeniyle, askeri konuşlanma isteğinin bir göstergesi olabilir.”

Gerçekten de ABD’nin Kızıldeniz’deki gerilimi tırmandırması, iki rakip ekonomik proje arasındaki şiddetli küresel çatışmadan ayrı düşünülemez. Washington’ın petrol güçleri ve küresel sağla ittifak halinde yürüttüğü ilk proje, Hindistan’ı Çin’e karşı stratejik bir alternatife dönüştürerek Güney Asya’dan Arap Yarımadası ve İsrail üzerinden Avrupa’ya uzanan bir ticaret koridoru oluşturarak tedarik zincirlerini yeniden düzenlemeyi amaçlıyor ve bu sayede Siyonist varlığı enerji ve mal akışı için merkezi bir geçit haline getirmeyi hedefliyor. İkincisi ise Kızıldeniz ve Babu’l-Mendeb’e ait su yollarının stratejik bir düğüm mesabesinde olduğu Kuşak ve Yol Girişimi ile Batı modelini aşmayı hedefleyen alternatif bir güç olarak da kendini sunan Çin’in liderliğindeki proje. Buradan hareketle ABD’nin Yemen başkaldırısına karşı başlattığı seferberliğin çift yönlü bir tehdide yönelik olduğu değerlendirilebilir: Yemen hem ABD’nin ticaret koridorundaki akışı sekteye uğratıyor hem de büyük jeopolitik hesaplarda kargaşaya sebebiyet veriyor.

Dolayısıyla Yemen’deki Amerikan projesinin sadece “Husi tehdidiyle mücadele” perspektifinden değil, Çin girişimiyle bağları koparma ve Kızıldeniz’e doğru genişlemesini önleme perspektifinden yönetildiğini artık rahatça söyleyebiliriz. Bu noktada Hudeyde, Aden ve Kamaran’daki muharebeler, Washington’un -milyarlarca dolar harcama ve insani krizleri daha da kötüleştirme pahasına bile olsa- coğrafyayı kendi çıkarlarına hizmet edecek şekilde yeniden şekillendirmeyi hedeflediği uzun bir savaşın sadece dönüm noktaları haline geliyor. Gerçi ABD, kendisini küresel deniz seyrüseferinin koruyucusu olarak göstermeye hevesli olsa da limanlar üzerinden ticari akışı etkileme yeteneği, diğer güçlerle karşılaştırıldığında, mütevazı görünüyor.

Çin, devlete ait COSCO ve China Merchants Port adlı iki dev şirketi aracılığıyla küresel liman hacminin yaklaşık % 12,6’sını kontrol ediyor ve bu da ona Asya, Afrika ve Avrupa limanlarında geniş bir varlık alanı sunuyor. Bu arada Pekin’in, 2017 yılında, Yemen’deki savaşın en yoğun olduğu dönemde, Babu’l-Mendeb Boğazı’na birkaç mil uzaklıktaki Cibuti’de ilk denizaşırı askeri üssünü kurduğunu söylemekte fayda var.

Çin’i DP World ile Birleşik Arap Emirlikleri, CMA CGM ve Terminal Link ile Fransa ve PSA International ile Singapur takip ediyor. ABD, büyük liman işletmecileri arasında devlet destekli şirketlerin bulunmaması nedeniyle tüm bu güçlerin gerisinde kalıyor. Bu eşitsizlik, Kuzey Karolinalı Senatör Ted Budd liderliğindeki bir grup senatörü, Dışişleri ve Savunma Bakanlıklarının, Çin’in deniz genişlemesine karşı koymak adına “izlenmesi veya Amerikan nüfuzunun güçlendirilmesi gereken” hayati limanların kapsamlı bir haritasını çıkarmasını gerektiren Stratejik Limanlar Raporlama Yasası’nı sunmaya itti.

Panama davasının aksine ABD’nin, Kızıldeniz ve Yemen’deki askeri operasyonunun niteliği konusunda ketum davranmasının bir yönü de ABD yönetiminin, yalnızca jeopolitik hasımlarına değil, aynı zamanda Trump’ın kendisini bir barış adamı olarak inandırdığı kamuoyuna ve Kongre’ye de hitap etmesi ile alakalı olabilir. Savaş Yetkileri Yasası uyarınca başkan, Kongre’nin açık izni olmadan altmış günden fazla süreyle ülke dışında herhangi bir askeri harekata devam edemez. Bu son tarih fiilen 14 Mayıs’ta sona erecek. Operasyon “seyrüseferi koruma” çerçevesinde kalırken, onu genişletmek veya uzatmak, parti içi ayrışma ve ülke dahilinde önceliklerin tavanı göz önüne alındığında, gerçekleşmesi garanti görünmeyen siyasi bir gerekçelendirmeyi ve yasama konsensüsünü gerektiriyor.

Her halükârda Yemen, aynı füzeleri bölgenin en önemli deniz kavşağına bakmayan farklı bir coğrafi noktadan İsrail’e fırlatmış olsaydı kriz, bu denli tırmanmayacaktı. Evet, bunu söylemek mümkün. Sorun burada daha çok füzenin türü ya da hedef alınanın kimliği değil, fırlatıcının yeri ve coğrafi konumunun niteliği ile alakalı. Yani San’a, Babu’l-Mendeb’in kıyısında bulunmasaydı ABD’nin tepkisi kınama açıklamalarından öteye geçmeyecek ve taraftarları da belki teamüllere uygun olarak yaptırım uygulamakla yetineceklerdi.

Kudüs Haber Ajansı - KHA

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.