Kudüs Haber Ajansı - KHA | kudushaber.com.tr

Yeni Suriye: Uyum ve Uysallaştırma Yolları

Urayb er-Rantavi tarafından almayadeen.net adlı internet sitesinde kaleme alınan “YENİ SURİYE, UYUM VE UYSALLAŞTIRILMA YOLLARI” başlıklı yazıyı siz kıymetli okuyucularımız için çevirdik. 

29 Nisan 2025
Yeni Suriye: Uyum ve Uysallaştırma Yolları

8 Aralık’tan bu yana Suriye’deki yeni yönetim, çok sayıda tarafı, güzergahı ve hedefi olan en çirkin ve katı evcilleştirme, uysallaştırma ve şantaj kampanyalarından birine boyun eğiyor. Yönetim elinden geldiğince manevra yapıyor; ne var ki söz konusu kampanya meyvelerini vermeye başladı ve yönetimin ana unsurlarından bir kısmının aldığı pozisyonlar artık kuşku ve şüphe uyandırıyor.

Mevzubahis kampanyanın tarafları Araplar ve Batılılar. Daha fazla toprak işgal etmek, yüzlerce hava saldırısı düzenlemek, oldu bittilerle güvenlik bölgeleri dayatmak, “azınlıkları” koruduğunu iddia etmek ve Şam ve “Halk Sarayı” üzerinde tehdidini canlı tutmak gibi gayet küstah ve vahşi araçlarla İsrail’in sahnenin ortasında üstlendiği rol de tabii ki burada unutulmamalı.

Bu bağlamda çeşitli taraflar, onları birleştiren ve hareket ettiren üç hedefte buluşuyor: siyasal İslam’ın her türlü çeşidine ve tonuna karşı nefret, İran ve Hizbullah’ın Suriye sahnesinden uzak tutulması ve İsrail’in korunması. Aynı zamanda bir grup için diğerine göre daha öncelikli olan alt hedefler de var. Örneğin Avrupa, birçok Arap ülkesinin isteğinin aksine, başka hedeflerden ziyade Rusya’nın Suriye’deki varlığının sona erdirilmesi konusuyla daha çok ilgili. Konuyla alakalı İsrail’in ise Rusya’nın bölgedeki devamlılığını sağlamak için aracılık ettiği görülüyor. Washington’a gelince kendisi için mücadele etmese bile Rusya’nın bölgedeki varlığına dair bir sorunu yok.

İsrail, İran’ın öncülüğündeki Şii hilalinin yerine Türkiye’nin öncülüğündeki bir Osmanlı-Sünni kuşağının oluşmasını istemiyor, Suriye’de ve Suriye’nin üzerinden de bölge genelinde Türkiye’nin yayılmasını engellemek için sahada zamanla yarışıyor. Suriye ve çevresinde Türkiye ile “çatışmak” yerine “iş birliği” yaklaşımını benimseseler de Arap ülkeleri de Türkiye’nin yayılmasına razı değil. ABD yönetimi ise Suriye’deki Kürt vatandaşların “asgari taleplerini”, “İsrail için rasyonel koşulları” ve Donald Trump’a göre söz söyleme şartlarını göz önünde bulundurarak, Suriye’yi Türkiye’ye ihale etme eğiliminde.

Kampanyanın araç ve gereçlerinden bahsedecek olursak en etkili silahın, Esad rejimi döneminde etkinliğini kanıtlamış ve Şara yönetiminde de uyum sağlanması ve karşılık bulma bağlamında yeteneğini ortaya koymuş “yaptırım kılıcı” ve “Sezar Yasası” olduğu söylenebilir. Washington için artık “yardım”, “iyileşme yolunun erkenden açılması” ve “yeniden imar” kartını kullanmanın, sahada eylem yapmaktan daha güçlü ve etkili olabileceği netleşti. Evet, Gazze ve Lübnan cephesinden öğrenilen ve Suriye’de kullanılabilecek dersler var. Amerikan askeri cephaneliğinin son ürünleriyle silahlanmış İsrail askeri kanadının Lübnan ve Filistin direnişinden almayı başaramadığı şeyler; şimdi “yardım”, “iyileşme yolunun açılması” ve “yeniden imar” aracılığıyla gerçekleştirilen bir baskı ile başarılı bir biçimde elde edilmeye çalışılıyor. Evet “yardım”, “iyileşme yolunun açılması” ve “yeniden imar”; Amerika’nın kontrol, dayatma ve hegemonya duygularıyla şişirilmiş cephaneliğindeki yeni kitle imha silahları.

Yaptırımlar, tarafların Suriye meselesinde başvurdukları tek silah değil. Siyasi, coğrafi, etnik ve dinsel açıdan karmaşık kıvamdaki Suriye sentezi, güneydeki Dürzi azınlıktan kuzeydeki Kürt azınlığa kadar her an kınından çıkartılabilecek bir kılıç mesabesinde. Bu silahı kullanmayı ilk düşünen İsrail oldu; ama başkaları da sonrasında bu silahı kullanabileceğini ima etti. Bu noktada Suriye’nin birliği, coğrafyanın ve halkın bütünlüğü her zaman tehlikede görünüyor ve hedef gösterme projelerinin merkezinde yer alıyor. Eğer bölme girişimi başarısız olursa nüfuz paylaşımı bir alternatif olarak arkada beklemede ve nüfuz paylaşımı zora girerse bölme seçeneğini etkinleştirmenin bir yolu yok… Yeni Suriye yönetimi, eskisi gibi, ikinci bir duyuruya kadar bu gergin çizgide yürümeye devam edecek. Politikada veya hesaplamada yapılacak herhangi bir hata, fırsat kollayanların değirmenine saf buğday dökülmesine neden olacak ki zaten zaman zaman yaşanan şey de budur.

Uyum Sağlanmasına Dair Bazı İşaretler

Amaçlarını, taraflarını ve önceliklerini daha önce ele aldığımız evcilleştirme ve boyunduruk altına alma hamlelerinin somut kazanımları da var. Muhtemelen önümüzdeki günlerde bu tarz kazanımlar daha da artacak. Burada söz konusu kazanımlara işaret eden şeylerden birkaçını zikredeceğiz:

Suriye’deki yeni yönetimin, Batı’ya, İsrail’e ve bazı Arap devletlerine İsrail de dahil olmak üzere komşularını tehdit etme niyetinde olmadığı yönünde güvence ve teminat mesajları göndermeyi hiç bırakmaması. Hatta Tel Aviv, Suriye’nin hava sahasını, topraklarını ve sularını ihlal ederken ve (işgal altındaki Golan Tepeleri bir yana) topraklarındaki Cebel Şeyh’in en yüksek zirvelerinden Yermuk Havzası’nda suların döküldüğü yerlere ve Şam’ın dış mahallelerine kadar yeni stratejik alanları işgal ederken bile Suriye’nin İsrail’e tehdit oluşturmadığı vurgusunun her zaman hükümetin ve yeni yönetimin diğer sözcüleri tarafından yapılması.

Yeni rejimin İsrail saldırılarına tepkilerinin, önceki dönemde birçok yeni rejim taraftarı tarafından alay konusu edilen eski rejimin tepkilerinden çok daha düşük bir seviyede kalması. Halkın öfkesine ve özellikle güneyde Suriye egemenliğine yönelik devam eden İsrail saldırılarının halk tarafından reddedilmesine rağmen “sessiz kalmanın” veya “herhangi bir diplomatik, politik veya yasal eylemle bağlantısı olmayan çekingen kınamaların” (ilkesel değil de pragmatik bir bakış açısı güdüldüğünden ötürü askeri bir eylemi kimsenin talep ettiği veya beklediği yok) resmi Suriye tepkilerinin karakteristiği olması.

Yeni yönetimin, İbrahim anlaşmalarının sponsoru olan Trump yönetimini ve İsrail’i memnun etmek adına İbrahimî normalleşme treninin bir sonraki durağının Şam olmasını istemesi. Bu arada İbrahim Anlaşmaları dahilindeki aktif bir başkentin; yaptırımların, ambargonun ve Sezar kılıcının kaldırılması yolunun kaçınılmaz olarak İsrail’den geçmesi hasebiyle Suriye yeni yönetimiyle Tel Aviv ve Washington arasında arabuluculuk yaptığı yönünde haberler de var. Ayrıca söz konusu başkentin çabalarının, Ahmed el-Avde’nin Sekizinci Kolordu’yu dağıtıp, bir teselli ikramiyesi ve İbrahim anlaşmaları lehine bir adım olarak Yeni Suriye Ordusu’na katılmasıyla da bağlantılı olduğunu ileri süren başka raporlar da var.

Suriye Geçici Devlet Başkanı Ahmet eş-Şara’nın, çeşitli bahaneler ve gerekçelerle Hamas liderlerinden heyet kabul etmekten geri durup işgal, direniş ve Gazze konularında Filistin Yönetimi’nin rezil bir tavır sergilediği bir dönemde Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’a kucak açması. Bu arada Suriye yönetimi, İran’ın Suriye’ye geri dönmesini engellemek ve onunla “ilişkili” olanları cezalandırmak düzleminde değerlendirilebilecek biçimde Filistinli grupların hareketlerini takip etmek, kamplarını kapatmak ve (geri kalan ofisleri ve personeli korumak için bireysel silahların kalması müstesna) silahlarına el koymak için bir komite kurdu ve Suriye’deki iki İslami Cihad liderini tutukladı.

Tahran’ın birçok muhalifini ve düşmanını yatıştırmayı umarak yeni rejimin, Suriye krizinin ideolojisinde ve günlük yaşamında derin köklere sahip siyasi ve ideolojik bir yaklaşımın devamı olarak İran’ın Suriye’ye geri dönmesini engellemek ve Hizbullah’a giden arterleri kesmek için sadece sözde değil, eylemde de tüm garantileri “gönüllü” olarak sağlama hırsı. Bu bağlamda Suriye rejimi, İran ve Hizbullah ile özel ilişkiler sürdürmemekle birlikte, şubeleri aracılığıyla onları karşısına almayan Müslüman Kardeşler Cemaati ile kendisi arasında güvenli bir mesafe bırakmaya da gayret ediyor. Bu durum, başka birçok grup silahlarını ve savaşçılarını hâlâ elinde tutmaya devam ederken, Suriye Müslüman Kardeşler Cemaati’nin ofis açmasını yeni Suriye rejiminin reddetmesini ve onu silahsızlandırma konusunda ısrar etmesini kısmen açıklıyor.

Söz konusu tutum, Hamas’ın büyük oranda içinden geldiği Müslüman Kardeşler Cemaati’ne karşı oluşan Arap dalgasıyla da örtüşüyor. Öyle görünüyor ki Şara ve arkadaşları, “cihatçı olmayan Selefiliklerini” Müslüman Kardeşler okulundan ayırmaya devam ediyor. Bu noktada Selefilik’in, 1980’ler ve 1990’larda “komünist tehdit” ile mücadeleden “Şii tehdidi” ile mücadeleye “yönlendirilmesi” sloganı altında, İran ve müttefiklerine karşı Arap ve uluslararası koalisyonda kendine bir yer bulduğunu, resmi Arap ve Batı düşüncesindeki bu yaklaşımın, Müslüman Kardeşler ve Husilere karşı Yemen Selefileriyle iş birliğine izin verdiğini hatırlamak iyi olur.

Uyum ve boyun eğdirme bağlamında, “Suriye Yahudileri” ve onların geri dönme, ziyaret etme ve mülklerini ve yurtlarını inceleme hakları konusunda ortaya çıkan tutum da ayrıca dikkat çekmekte. Söz konusu tutum, “eşit vatandaşlık”, devletin tarafsızlığı ve vatandaşlarına, kuruluşlarına ve bileşenlerine eşit mesafede olması fikriyle dolu bir taraftan gelirse, hiç kuşkusuz, buna söyleyecek bir sözümüz olmaz. Ancak bu tutum, tarihini ve bugününü bildiğimiz (geleceği hakkında spekülasyon yapmak istemediğimiz) bir yönetimden gelince, şaka gibi duruyor. Niyet açık… Atılan adım, her zaman karmaşık bir baskı altında Batı’ya ve İsrail’e “meşruiyet” ve “tanınma” arayışı sunağında takdim edilen ek güvencelerden ötesine geçmiyor. Başkalarının yaptığı gibi, Suriye Yahudileri ile alakalı yeni yönetimin pozisyonu ile Filistinli mültecilere yönelik pozisyonları arasında karşılaştırmalar yapmak istemiyoruz; çünkü bu ister Suriye’deki Filistinliler ve kampları ister genel olarak mülteciler ve onların geri dönüşü ve kendi kaderini tayin etme meselesi olsun, henüz bölümleri tamamlanmamış bir konu.

Her ne kadar uzak yakın herkes, Suriye rejiminin, Heyet Tahrir Şam’ın ve İdlib Emirliği’nin hepsinin Türkiye’nin ürünü olduğunu ve Ankara’nın desteği, sponsorluğu ve koruması olmadan Ebu Muhammed el-Culani’nin Halk Sarayı’ndaki cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturamayacağını ve Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara olamayacağını bilse de yeni yönetimin, Ankara ve Erdoğan’ın elinde bir “oyuncak” olmadığına dair mesajlar gönderme sadedinde olabileceğine dair belirtiler var. Arap ve Batılı çevreler, daha da önemlisi İsrail, Türk yayılmacılığından kaygı duyuyor ve belki de aksi yönde bazı mesajlar göndermenin zamanı geldiğine inanıyor. Suriye hava sahasını ve havaalanlarını kullanan Türk havayollarına yönelik karşılıklı muamele hikayesi, bu yolda atılan ilk adım... Selefi ve cihatçı hareketlerin tarihinde bu hareketlerin dönüşümleri, eski müttefiklerini yenileriyle değiştirme çabaları ve hatta gerektiğinde onlara karşı düşmanca tavırlar sergilemeleri müşahede edilmiştir.

Değişim sonrası Suriye’de, eski rejimin eski taraftarlarının birçoğunun silahlarını bir omuzdan diğerine aktarmada acele ettikleri durumu tanımlamak için “virajı alma” terimi kullanıldı. Ne var ki bu terimi ortaya atan ve yaygınlaştıranlar, yeni yönetimin bizzat kendisinin, dünkü tutumlarındaki ve müttefiklerindeki farklılaşmalarla ve liderleri, konuşmalarının içeriği, yaşam tarzlarındaki değişimlerle “virajı alanların” ilki ve en barizi olduğunu unutuyorlar.

İnkâr ve Çok az Takdir Etme

İsrail, Suriye’deki rejime -İbrahim Anlaşmalarına dair elini uzatmış olsa da- güvenmiyor ve geçirdiği değişimleri inkâr ediyor. Washington’un elinde de -eğer uygulanırsa- Şam’ı bölgedeki hegemonya projesinin desteği haline getirecek bir “şartlar listesi” var. Avrupa Birliği, Lübnan ve Irak ile sınırların kontrol edilmesi, göçün denetlenmesi ve kaçakçılıkla mücadele edilmesi için kolluk kuvvetlerinin yeniden inşa edilmesi ile ilgileniyor. Araplar ise eski rejim döneminde benimsedikleri “adım adım” yaklaşımını hâlâ sürdürüyor; yeni önceliklere göre değişiklik ve geliştirmeler yapıyorlar. Suriye’nin uluslararası yaptırımlar çemberinden ve İsrail zulmünden kurtulmak için kat edeceği yol hâlâ uzun ve bu yolculuğun kısa sürede sonuçlanacağına dair hiçbir emare bile yok.

Son olarak keşke Suriye’deki yeni yönetimin liderleri, Washington ve Batılı müttefiklerinin kendi siperlerine sürüklemek istedikleri kişilere yağdırdıkları sahte vaatlerin sonuçlarını incelemek ve uyum sağlama, boyun eğdirme, yönlendirme ve evcilleştirme yolunda çok ileri gitmiş olan diğerlerinin deneyimlerini düşünmek için bir çalışma grubu kursalar… Keşke Ahmed eş-Şara, Başkan Mahmud Abbas’a kat edeceği bir toprak ve sırtını vereceği birini bırakmadan nasıl bu kadar izole edildiğini ve işgalci İsrail’e bazen isteksizce bazen de isteyerek altın bir tepside sunduğu her şeye rağmen nasıl olur da hiçbir şeyi geri alamadığını ve barışı sağlayamadığını sorma fırsatı bulsa… Keşke Suriye’deki başkanlık ekibi, İbrahimî veya İbrahimî olmayan barış ve normalleşme deneyimini ve bunun, Filistin’e ve Filistinlilere değil, normalleşen ülkelere ne getirdiğini şöyle bir durup düşünse... Keşke Sayın Şara’nın “dönüşümleri” Türk siyasal İslam deneyiminin sınırlarında kalsa; zira bu, Arap ve Suriyeli milliyetçilerimiz ve solcularımızın hoşlarına gitmese de daha iyidir.

Beyler, size sunulan şey, sizin hayal ettiğiniz gibi bir sivil-demokratik devlet değildir. Yeni rejim altında ne Şam, Hanoi olabilir ve ne de Kuneytra, Saygon olabilir. Dikkat edin, ülkeniz yönetim ve otorite deneyiminde yeni bir modele, yerel Selefilik karışımına evrilip sonrasında en aşağılık Batı ve Arap normalleşme politikaları ve stratejileriyle uyumlu bir hal almasın; zira böyle bir doğum size bir şey kazandırmaz.

Hiç kimse Suriye’nin medeni, özellikle de demokratik olmasını istemiyor; ne Araplar ne Batı ne de İsrail. İster Sünni ister Şii olsun, hiç kimse “İslami direniş” tabiatına sahip bir Suriye istemiyor. Kadın hakları, azınlık hakları, medeni haklar kimsenin umurunda değil. Zira tüm bunlar; Suriye’yi bütün güç unsurlarından yoksun bırakmak ve yönetimini de Batı-Siyonist ittifakının rüzgarlarıyla istediği yere, istediği gibi hareket eden yıpranmış bir paçavra haline getirmek adına zaman kazanmak, göz boyamak, yeni rejimi şantajla tehdit etmek, yeni rejimin özellikle de eski keskin köşelerini düzeltmek, Arap ve Arap olmayan komşularıyla normal ilişkiler kurmasını engellemek için kullanılan bahanelerden başka bir şey değildir.

Kudüs Haber Ajansı - KHA

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.