Kudüs Haber Ajansı - KHA | kudushaber.com.tr

İşgalin Uzatılmasına Kimin İhtiyacı Var? İsrail’in mi? Yoksa ABD’nin mi?

İbrahim el-Emin tarafından kaleme alınan "İşgalin Uzatılmasına Kimin İhtiyacı Var? İsrail’in mi? Yoksa ABD’nin mi?" başlıklı yazıyı siz kıymetli okuyucularımız için çevirdik. 

29 Ocak 2025
İşgalin Uzatılmasına Kimin İhtiyacı Var? İsrail’in mi? Yoksa ABD’nin mi?

Lübnan’daki zafer görüntüsüne dair tartışma, işgalci varlıktaki zafer görüntüsüne dair tartışmadan çok da farklı değil. Fark şu ki Lübnan’daki direniş muhalifleri, direnişin ortaya çıktığı 1978’deki ilk işgalden bu yana işgalci düşmana karşı yaptığı ve yapmaya devam ettiği şeyler için hiç olumlu bir değerlendirmede bulunmak istemiyorlar. Sadece Lübnan basınının arşivleri bile İsrail’le çatışma fikrine karşı çıkanların hâlâ aynı kişiler olduğunu göstermeye yeterli. İşgalci varlığa gelince Binyamin Netanyahu hükümetinin muhalifleri zafer fikrinden şüphe ediyorlar; çünkü onun Lübnan’da daha fazla kıyım ve yıkım yapması gerektiğine inanıyorlar ve şimdi ondan Gazze’de daha fazla kıyım ve yıkım yapmasını talep ediyorlar. ABD ve İsrail’in isteklerine boyun eğme tercihlerini haklı çıkarmak namına Lübnan’da, direnişin vatanperverliğini inkâr edenler var. Düşman varlıkta ise görevini iyi bir şekilde yerine getiremediği için sağcı hükümeti vatanseverlikten yoksun olmakla eleştirenler var. 

Her iki tarafta devam eden tartışmayı, bir sonraki aşamaya ilişkin siyasi ayrışmanın gerçekliğinden ayrı değerlendirmek saflık olur. Bu anlamda en önemli soru şudur: İsrail, Lübnan’la sınır komşusu birkaç köyde üç hafta daha kalmakla neyi hedefliyor?

Askeri manada herkes, bu işgalin uzun süre devam edemeyeceğini ve bu köyleri, hatta bazı yerleri elinde tutmanın maliyetinin işgalci varlık, ordusu ve yerleşimciler için çok yüksek olduğunu biliyor. Özellikle de düşman güçlerinin varlık merkezleri artık İsbau’l-Celil bölgesi mukabilinde sınırlı olduğundan, buradaki çok sayıda yerleşim yeri endişe içinde. Dolayısıyla Siyonist düşmanın, işgalini koruyabileceğine inanan kimse hayalperesttir ve büyük ihtimalle bu gerçeğin de farkındadır.

Düşman ayrıca, Lübnan sınırındaki tampon bölge savaşını kaybettiğinin de idrakinde; zira bu bölgeyi, içinde tutunabilecek güçte olduğunu iddia edebilecek biçimde işgal etmeyi başaramadı. Geçtiğimiz pazar gününden bu yana yaşanan “kurtuluş günleri” ise bu köylerdeki insanların bedeli ne olursa olsun topraklarını terk etmeyeceklerini Siyonist varlığa kanıtladı. Ayrıca Lübnan İslami Direnişi, Genel Sekreteri Şeyh Naim Kasım aracılığıyla işgalcileri Lübnan topraklarından çıkarmak için uygun araçları ortaya koymaya kararlı olduklarını açıkça ve alenen ilan etti.

Üstelik işgalci düşman, ABD’nin kendisine -Lübnan’ın resmi pozisyonunun zayıflığından yararlanarak- verdiği yirmi günlük sürenin, oyunun kurallarını değiştirmesine izin vermediğini ve Lübnan ordusunun Litani Nehri’nin güneyine konuşlanma programının, bu yirmi günlük süreden etkilenmeyeceğini bilmekte. Bunun dışında işgalci güçlerin bu bölgede kalmayı gerektirecek hiçbir hedefi de yok. Çünkü ateşkes anlaşmasının ilan edilmesinden bu yana geçen iki ay boyunca yaptıkları, intikam eylemlerinin ötesine geçmemekte. Yine son üç günde işgal askerlerinin profesyonel ev hırsızları olduğu, eylemlerinin de “yağmalama” tanımına uyduğu ortaya çıktı. Düşman askerlerinin, tıpkı Gazze Şeridi’nde yaptıkları gibi, Lübnanlıların evlerinden çalmakta ısrarlı oldukları gaz tüpleriyle olan aşklarının sırrını da yalnızca Allah biliyor. Önemli olan düşmanın yaptığı bütün yıkım ve yıkıntıların hiçbir siyasi amaca hizmet etmemesidir; çünkü çok geçmeden evlerin nasıl tekrar yükseleceğini ve Lübnan halkının oralarda yaşayacağını kendi gözleriyle göreceklerini çok iyi biliyorlar.

O kadar ki Lübnan’ın sınır köylerindeki insanların geri dönmesinin ancak kuzey kolonilerindeki yerleşimcilerin geri dönmesiyle gerçekleşeceği yönündeki hedef bile boşa çıkmıştır. Çünkü düşman, yerinden edilmiş yerleşimciler için fon programlarını durdurma tarihi olarak gelecek mart ayının birini belirledi ve şimdiye kadar hiçbir yerleşim yerinde yeniden yapılanma yönünde harekete geçilmedi. Yapılan çalışmalar hâlâ bireysel veya bazı işletme sahiplerinin özel girişimleri. Yerleşimciler ise bu arada mümkün olan en büyük mali desteği elde etmek için mücadele ediyorlar. Tüm bölgede uzun bir süre hayatın normale döneceğine dair de bir belirti ortada yok.

Şu hâlde Lübnan’da bulunan, Amerika’nın güvenlik, askeri ve diplomatik ekibinin davranışları da dahil olmak üzere, tüm bu çılgınca eylemlerin, bu düzeydeki kibir ve küstahlığın arkasında görmediğimiz bir hedef mi var?

Ortada tam bir cevap bulamayabiliriz. Ancak konuya Lübnan içindeki siyasi durumla alakalı başka bir açıdan bakmakta da bir sakınca yoktur; işgalci düşman, savaş günlerinde kendisiyle görüşecek birini görmek istiyordu ve cumhurbaşkanı seçimlerinde ve hükümeti kurmak üzere başbakan adayının seçilmesinde önemli değişim adımlarıyla Amerikalılar savaşın sonuçlarını istismar etmeye çalışmadan önce kendisine muhatap bulmak noktasında büyük bir fırsat yakalayamadı. Tüm bunlarla birlikte bu sonuçların ülke içi siyasi arenada tam bir devrime yol açacak bir duruma dönüşmesini engellemede direnişin ve müttefiklerinin kilit rolünü sürdürdüğünü Lübnan gerçekleri ortaya çıktı... Acaba düşmanın Güney’de yaptıkları, Lübnan’ı bir taraftan diğerine atmak üzere Amerika’nın, hâlâ üzerinde çalıştığı bir projeye hizmet etmek adına daha önceden alınmış bir karar mı? Her hâlükârda dikkatli olunması gerekiyor!

Kudüs Haber Ajansı - KHA

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.