Hizbullah'ın eski Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, Gazze Soykırımı sırasındaki ilk konuşmasını "Hamas'ın kaybetmeyeceğini" söyleyerek bitirdi. On beş ay sonra, Filistin hareketi bir esir değişimi ve ateşkes anlaşması imzalayarak İsraillileri boyun eğmeye zorladı.
Gazze ateşkesinin devam ettiğini varsayarsak, İsrailliler asla tam olarak toparlanamayacakları bir yenilgiye uğradılar. Bu analiz, Gazze Şeridi halkına karşı işlenen tarihi suç göz önüne alınarak, İsrail'in teslim olmasının nasıl bir etkisi olduğuna dair gerçekçi bir bakıştan doğuyor.
Hamas'ın Kassam Tugayları da dahil olmak üzere Gazze'deki Filistinli silahlı gruplar, hiçbir zaman İsrail ordusunu kesin bir yenilgiye uğratacak ve işgal altındaki Filistin'de yeni topraklar ele geçirecek kadar güçlü olmadılar ve yetenekleri hakkında herhangi bir yanılsama içinde de olmadılar. Her ne kadar hiç kimse Siyonist rejimin çektireceği acıların ve katliamların büyüklüğünü hayal edememiş olsa da, Filistin Direnişi'nin kendisini uzun bir yıpratma savaşına hazırladığı açıktı.
Denilebilir ki, yaygın açlığın, 47 bin ila 300 bin arasında insanın toplu olarak katledilmesinin ve Gazze'nin altyapısının yüzde 80'inden fazlasının tahrip edilmesinin ortasında, Filistinli silahlı grupların güçlü bir savaşçı güç olarak var olmaya devam edeceği gerçeğinin bir mucizeden başka bir şey olmadığı söylenebilir. Direniş fraksiyonları sadece yeniden bir araya gelebilmek, "Tel Aviv" ve işgal altındaki Kudüs gibi yerlere uzun menzilli roketler atma yeteneklerini sürdürmekle kalmadı, aynı zamanda Hamas da elverişli bir ateşkes/esir değişimi yapmayı başardı.
Siyonist rejimin iki temel hedefi, Hamas'ı tamamen "yok etmek" ve tutsaklarını zorla geri göndermekti ki İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu bunu başaracağını defalarca iddia etti. 18 Ocak'ta, ateşkes anlaşmasının uygulanmasından bir gün önce bile, İsrail başbakanı bu hedefleri tekrarladı ve onlara ulaşma sözü verdi.
Anlaşıldığı üzere, Filistinli silahlı gruplar hiçbir zaman İsrailliler üzerinde askeri eşitlik veya üstünlük elde etmek zorunda kalmadılar; sadece onlara direnme yeteneğine sahip olmaya devam etmeleri gerekiyordu. Filistin Direnişi, ateşkesten önceki son güne kadar Siyonist güçlere zayiat verdirmeyi başarmış olsa da, rejimin, birçok askerin ölümünü ve yaralanmasını İsrail halkından sakladığı açıktı.
Bazı analistler, Filistinli silahlı grupların ateşkes/esir değişimi anlaşmasını güvence altına almadaki önemini, ya savaşın doğasını anlamadıkları için ya da savaşçıların etkinliğini göz ardı etmek için küçümsemeye çalıştılar.
'İsrail' Neden Teslim Olmaya Zorlandı?
Burada, ateşkes ve esir değişimini sağlayan faktörlerin bir kombinasyonu söz konusu. Kartel medyasının çoğu, ABD Başkanı Donald Trump'ın müzakere ekibine odaklanmış durumda ve bu kesinlikle çok önemli bir faktördü; ancak bu, Cumhuriyetçi liderin iradesinden çok daha karmaşık.
Bizzat Amerikan Başkanı Joe Biden'ın da itirafıyla, imzalanan ateşkes anlaşması, Washington'un 2024 yılının Mayıs ayında masaya koyduğu anlaşmayla neredeyse aynı. Bu nedenle, Biden yönetimi aleyhine, İsraillilere yaklaşık 8 ay önce aynı anlaşmayı imzalamaları için gereksiz yere baskı yapmayı reddettikleri ve bunun yerine soykırımı uzattıkları iddiaları var.
Oysa gerçek bundan çok daha karanlıktır. Hamas öncülüğünde 7 Ekim'de düzenlenen ve Mescid-i Aksa Tufanı Harekâtı olarak adlandırılan saldırı, sadece İsraillilere değil, ABD'ye de büyük bir darbe vurdu. Biden yönetiminin temel dış politika hedefi, Suudi Arabistan ile Siyonist rejim arasında bir normalleşme anlaşması sağlamak ve bu da onların Pekin'in Kuşak ve Yol Girişimi ile devam eden rekabetinde Washington'a yardımcı olmayı amaçlayan Hindistan-Orta Doğu-Avrupa Ekonomik Koridoru'nu başlatmalarını sağlamaktı.
7 Ekim saldırısı, İsraillilerin yanı sıra Batı Asya'daki Amerikan gücü imajını da çökertti ve İran'ın bölgesel askeri güç merkezi olarak görünmesine neden oldu. Bu koşullar altında ABD, İsrailli müttefiklerinin Gazze Şeridi'nde soykırım yapmasına ve İran liderliğindeki Direniş Ekseni'ni felce uğratacak bir proje üzerinde çalışmasına izin verdi. Bu nedenle, savaşın eninde sonunda Gazze'nin ötesindeki diğer cephelere de yayılacağı açıktı.
8 Ekim 2023'ten bu yana savaşçılarına Gazze'ye destek cephesi açma emri veren Seyyid Hasan Nasrallah, Hizbullah'ın "bölge hangi yöne giderse gitsin" Filistin halkından vazgeçmeyeceğini ve işgal altındaki Filistin'in kuzeyindeki evlerini terk eden yaklaşık 100 bin yerleşimcinin Gazze savaşı sona erene kadar geri dönmeyeceğini açıkça ilan etti.
2024 yılının Eylül ayında tüm denklem bölgesel olarak değişti. Siyonist rejim, Hizbullah'ın üst düzey liderliğinin çoğunu öldüren bir dizi suikast saldırısı başlatmadan önce, binlerce Lübnan vatandaşını yaralayan patlayıcı yüklü çağrı cihazı terör saldırısını düzenledi. Bu eylemler, Tahran'ın bölgesel olarak güç algısını ciddi şekilde zayıflattı ve daha sonra İran'ın 1 Ekim'deki başarılı Sadık Vaad-2' Operasyonu saldırısıyla kısmen geri kazanıldı.
Hizbullah, özellikle Seyyid Hasan Nasrallah'ın suikasta kurban gitmesinden sonra ciddi bir darbe aldı ve ardından hiç beklemedikleri bir şekilde bir savunma savaşı vermek zorunda kaldı. Topyekûn bir savaş başlatmadan savaşın sadece bir çıkmazla sonuçlanacağını anlayarak, Siyonist rejim güçlerinin kara ilerlemesini engelledi ve ardından 27 Kasım'da ateşkes konusunda anlaştı.
Lübnan, mümkün olan en kötü koşullar altında İsraillilerle sonuna kadar savaşmayı başarmıştı. Ardından, ateşkes yürürlüğe girdiğinde ve Siyonistler derhal ateşkesi ihlal etmeye başladığında, Suriye'deki Beşar Esad hükümetinin düşüş süreci başlayacaktı.
Bu bölgesel gelişmeler Direniş Ekseni'nin lehine olmasa da, herhangi bir ABD hükümetinin Gazze'de ateşkese izin vermesi için hayati önem taşıyordu. İsrailliler Hamas'la ateşkes anlaşması imzalayarak yenilgiyle yüzleşmeye yaklaşırken, ABD Mayıs ayında başlarına gelecek yenilgi imajından uzak duruyordu. Bu alanlarda Washington, propagandasını, bölgesel savaş sonuçlarını kendi emperyalist çıkarları için bir zafer olarak göstermek için kullanma yeteneğine sahiptir.
Amerika Birleşik Devletleri, Suriye'de stratejik bir zafer gibi görünen duruma ek olarak bir dizi taktik zafer elde etti. Bu, Arap müttefik ülkelerini, Amerikalı politika yapıcılar için hayati önem taşıyan bölgedeki gücü ve önemi konusunda yeterince ikna etmek için yeterli olabilirdi. ABD, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gibi ülkeleri korkutup boyun eğdirmeyi ve aynı zamanda güçlerinin bir güvenlik duygusu sağlayabileceğini göstermeyi umuyor.
Şimdi Direniş Ekseni'ni "yenilgiye uğramış" olarak sunan Amerikan-İsrail propagandasına rağmen, Gazze Şeridi'ndeki sonuç bunun tam tersini gösteriyor. Hırpalanmış ve kuşatılmış bir Filistin Direnişi imajının aksine, Direniş, ateşkes yürürlüğe girene kadar savaşmaya devam etti. Hemen ardından, Hamas'ın binlerce Kassam Tugayı savaşçısı ve güvenlik gücü, kuşatma altındaki bölgeye konuşlandı.
15 ay boyunca siyonist varlık, sadece ordusunun gücüyle değil, baştan sona destek için ABD'ye yaslanarak Gazze'de bir soykırım gerçekleştirdi. Filistinli silahlı gruplar topyekûn bir kuşatma altında savaştı, dışarıdan hiçbir ikmal hattı yoktu, ancak hayatta kaldılar. Bu gerçek göz önüne alındığında, Lübnan halkının direnme ve kararlı kalma iradesi göz önüne alındığında, Lübnan'daki Hizbullah'ın aynı sonucu elde edebileceğini kanıtlayamayacağını varsaymak oldukça gülünç olurdu.
Bu gerçeklerden bağımsız olarak, kamuoyu algısında ABD'nin güçlü görünmesi, Gazze'de ateşkes lehine işledi. Bu, siyonistleri Gazze halkına karşı savaşı sona erdirmeye zorlamalarına sebep oldu.
Akılda tutulması gereken bir şey, savaşın tamamen bitmediğidir; çünkü şu anda devam eden, bölgesel bir çatışmadır. Bu nedenle ateşkes bir cephenin kapatılması anlamına geliyor. Siyonistlerin ateşkesi ihlal etmeye devam ettiği güney Lübnan'daki ve aynı zamanda Batı Şeria'daki durum hala sonuçlandırılmayı bekliyor. Koalisyonunu bir arada tutmak için İsrail Başbakanı'nın işgal altındaki toprakların bazı kısımlarını ilhak etme sözünü yerine getirmesi gerekecek ki bu, Trump yönetiminin izin vermeye hazır göründüğü bir şey.
Gazze halkının inanılmaz kararlılığı, silahlı direnişinin amansızlığı ve Lübnan, Yemen ve Irak'taki destek cephelerinin sürekli çabaları olmasaydı, zafer mümkün olmazdı. İnsanlardan, savaşçılardan ve hareketlerin liderlerinden gelen fedakarlıklar muazzamdı. Bu aşamada Hizbullah lideri Seyyid Hasan Nasrallah'ın Gazze Şeridi'nde "Hamas'ın kaybetmeyeceği" vaadinin yerine getirildiği güvenle söylenebilir.
Bu ateşkesi mümkün kılan faktörlerin karmaşık bir kombinasyonu söz konusuydu, ancak hepsi hiçbir şekilde olumlu olmasa da, savaşın sonucunun asıl nedeni, tüm dünyevi varlıklarını kaybetmesine rağmen asla pes etmeyen Gazze halkının ruhudur.
Kudüs Haber Ajansı - KHA