İsrail-ABD İle Yüzleşmeden Bağımsızlık Olamaz

İbrahim el-Emin tarafından al-akhbar.com adlı internet sitesinde kaleme alınan “DİRENİŞİN MERKEZİNDE KALMANIN ANLAMI” başlıklı yazıyı siz kıymetli okuyucularımız için çevirdik. 

11 Aralık 2024
İsrail-ABD İle Yüzleşmeden Bağımsızlık Olamaz

Yaşanan büyük olaya karşı konum belirlemek adına başvurulabilecek birçok kriter vardır. Olanların Suriyelileri ilgilendiren bir mesele olduğunu, bizim onlarla hiçbir ilgimizin olmadığını söyleyerek mesafeli davrananlar var. Yine yaşanan darbeyi Suriye’de veya civarında durumunu iyileştirilmek için bir fırsat olarak görenler var. Bunların yanında meydana gelen esaslı değişikliklerin bir sonucu olarak tehlikeyi hissetmesi gerekenler de var.

Her grup mevzuyu kendi ilkelerine göre ölçüp biçiyor. Deneyimler bize, insanların olayları kendi çıkarlarına göre şekillendirdiğini; denetim ve kontrol referansı olmadığı ve hesap verebilirliği sağlayacak kuralların bulunmadığı için de gerçeklerin tartışılmasının imkânsız hale geldiğini öğretti.

Madem mesele böyle, İsrail işgaline ve bölgedeki Amerikan hegemonyasına karşı direnişin evlatları olarak biz ne yapmalıyız, yaşananlar karşısında ne söylemeliyiz?

76 yıldır bölgemizdeki ve dünyadaki ülkelerde çok büyük değişimler yaşandı. Ancak sabit ve güçlü kalan şey, Amerikan despotluğu ve onun şeytani kolu İsrail’di. Yine de Arapların başına gelen her şeye rağmen işgale ve tahakküme karşı direniş fikri ve eylemi istikrarlı bir şekilde büyümeye devam etti. Aksa Tufanı’nın başlangıcından bu yana alevlenen çatışmaların sonuçları, yanı başımızda çöreklenmiş ölüm makinesi karşısında direnişin tek seçenek olmaya devam ettiğini bize yine gösterdi.

Kısacası biz, ABD ve İsrail’e karşı direniş hareketinin kalbindeydik, hâlâ da öyleyiz ve öyle kalacağız. Biz böyle olduğumuz için ülkemizde yaşanan herhangi bir gelişme karşısında tavrımız her zaman direnişe olan etkisinin boyutuyla bağlantılı olacak. Resim net. Suriye’de henüz gelişmeler, başlangıcında olması nedeniyle yaşananlara ilişkin tartışmalar çözümlenemeyecek. Suriye halkının daha iyi bir devlete sahip olma isteği bile yaşanacak gelişmelere bağlı; zira ne açıklamalar ne de medya kampanyaları gerçek yanıtlar sağlayamayacak. Pek çok şeyden yorulmuş bu halkın sorunları, bu büyük devrim sırasında çözülemeyecek. Ülkedeki siyasi, güvenlik ve ekonomik kararları kimin elinde tuttuğu, yeni otoritenin nasıl bir dış politika veya savunma politikası tutturacağı, fertlerin durumları ve halleriyle alakalı hangi yönetim tarzının benimseneceği; siyasi, ekonomik, mezhepsel ve etnik açıdan bölünmüş bir ülkeyi hangi mekanizmanın yeniden bir araya getirebileceği ve son on yılda gerçek yüzleri ile ortaya çıkan Suriyeli gruplara dair endişeleri kimin giderebileceğine dair sorular her sabah bir yerden başını çıkaracak.

Suriye’de olması beklenen çok şey var. Suriye halkının yeni gerçekliğe uyum sağlaması için önünde uzun bir süre olacak. Meydana gelen büyük depremin artçı sarsıntılarına şahit olacağız. Ancak acı gerçek olan sorun şu ki mesele, sadece Suriyelilere bırakılmayacak; uzaktan yakından tüm dünya işlerine karışmak üzere gelecek. İnsanlar her sabah daha iyiye dair hayallerini görebilmek adına gözlerini ovuşturacaklar.

Lübnan açısından bakıldığında Suriye her zaman Lübnan’a ait mevzuların göbeğinde yer aldı. Suriye’nin Lübnan ekonomik modelinin merkezinde olması ve hâlâ da öyle olmaya devam etmesi nedeniyle sorun yalnızca siyasi, güvenlik ve askeri boyutlarla sınırlı değil. Zengin-fakir tüm Suriyelilerin bu modelde payı var. Ancak Baas öncesinde ve sonrasında Suriye’deki rejimle birlikte çalışan Lübnanlı gruplar, bugün yaşananlara yalnızca kendilerini ilgilendiren perspektiften bakıyor. Beşşar Esad’ın Lübnanlı muhaliflerinin Suriye vatandaşlarının haklarını hiç umursamadığını Suriyelilere kimsenin açıklamasına gerek yok. Suriyeliler, ister iş adamı ister işçi ister öğrenci -hatta sanatçı bile olsa- Lübnan’lıların kendilerine karşı uyguladığı bu iğrenç ırkçılığı da çok iyi biliyor. Esad’ın Lübnan’daki muhalifleri arasında olanları, kendi muhaliflerine saldırmak için bir fırsat olarak görenler olsa da bu, Lübnan’da sadece bir gruba has kılınacak bir ırkçılık da değildir.

Tecrit yanlılarımız “yanlış hesaplama oyununu” hafife alıyor ve Esad’ın düşüşünü Lübnan’daki rakiplerini yenmek için yeni bir fırsat olarak görüyorlar.

İşte tam da bu noktada Lübnan’daki manyaklar “yanlış hesaplama oyununa” geri dönüyor. İlk tepkileri geçmişten ders almadıklarını gösteriyor. Aksine, kendi ayaklarıyla her şeyi mahvedebilecek yeni bir bahis girdabına doğru yürüyorlar. Esad’ın muhalifleri, Esad’ın devrilmesinin Lübnan’daki direnişi zayıflatmak için bir fırsat olacağını düşünüyorsa, bir kez daha yanlış düşünüyorlar; çünkü Lübnan’daki direnişin gücünü Esad rejiminden aldığına inanıyorlar. Bu nedenle bugün, Suriye’de direnişe ve onun Lübnan’daki en önde gelen partisine düşman olan herhangi bir yeni hükümetin, onların siyasi gündemlerini içeride dayatmalarına izin vereceğine dair bahse tutuşuyorlar.

Suriye’nin, Lübnan’daki yeni hedefinin gerçekte ne olduğunun bilinmesine daha çok günler var. Ancak Amerika’nın Suriye’ye yönelik yaptırımları kaldırması ve Arap ülkelerinin yeniden yatırım yapmasına izin vermesi ihtimali, Suriye’nin sivil hakları için isyan ettiğini düşünenlerin kara kaşının kara gözünün hatırı için olmayacak. Amerika’nın Esad'a koyduğu şart hala masada ve eğer yeni yönetim, mevzu bahis şartı kabul ederse bu, Filistin meselesini lafta değil fiilen de terk etmesi gerektiği anlamına gelecek. Amerika, yeni hükümetin önce Suriye’nin Arap-İsrail çatışmasından çıktığını duyuracağı ardından da İran’a ve Lübnan ve Filistin’deki direniş müttefiklerine karşı koalisyona katılacağı kesinleşmedikçe herhangi bir adım atmayacak.

Kişi haklarına, savaşsız yaşama, ifade, inanç ve siyasi eylem özgürlüğüne dair vaatleri çok duyacağız; ama bu taleplerle alakalı geçiş döneminin gereklerinden kaynaklanan engelleri ve olağanüstü hâl gibi konuları ise daha çok duyacağız. Yine tavizsiz yeni otoriteden, ülkenin çöküşünün önüne geçme bahanesiyle ve öncelikle siyasi ya da mezhepsel veya etnik azınlıklar ve çoğunluklar arasındaki engellerin kaldırılması gerektiğine ilişkin çok şey işiteceğiz. Suriyelilerin büyük bir tartışma içinde olduğunu göreceğiz. Ne var ki onları durduran şey, rejimin değiştirilmesi adına çalışma aşamasından süratle yeni rejimin kurulması ile alakalı çatışma aşamasına geçme korkusu olacak.

Bizim için önemli olan Esad’ın kalması ya da devrilmesi değil, önemli olan Suriye’nin tarihte olduğu gibi coğrafyada da varlığını sürdürmesidir. Bundan da önemlisi, Suriyelilerin bizimle ve yanımızda yaşamaya devam edeceği, birçok konuda onlara ihtiyaç duyacağımız ve onlara da birçok konuda faydalı olabileceğimizdir. Ancak temel mesele, büyük kapılarda duran, insanların geçmesine ve başkalarıyla iletişim kurmasına izin veren kişinin kimliğinde yatmaktadır.

Lübnan’da, Suriye’den gelen her şeyden nefret eden aptal ırkçılar aptallıklarını sürdürmeye devam edecek. Değişeceklerine dair bir emare de yok; ne var ki çok geçmeden kendilerini meydana gelen değişimden dolayı hayal kırıklığı içinde bulacaklar ve özellikle de rejim bahanesi ellerinden kayıp düştükten sonra tekrar çevreden izolasyoncu tavırlarına dönecekler. Çünkü bu insanlar Lübnan’ın Suriye ile etkileşimli bir halde olmasının ve normal ilişkiler kurmasının ne anlama geldiğini bilmiyor. Daha doğrusu tepeden bakma tavırları, onlara, Suriyelileri en iyi olduğuna inandıkları şekilde yönetebileceklerini düşündürüyor.

Şam’daki Esad rejiminin devrilmesinden sonra önümüzdeki ciddi meydan okuma, İsrail’in kuruluşundan bu yana karşı karşıya olduğumuz ve bir an bile durmayan yanı başımızdaki canavara ait meydan okumanın aynısıdır. O, Gazze ve Batı Şeria’daki Filistin halkını öldürmeye devam eden, Lübnan’da ateş yoluyla savaşın durdurulma şeklini dayatmaya çalışan ve Esad’ın devrildiğinin duyurulmasından hemen sonra 1973’teki savaştan bu yana Suriye’ye yapılan en şiddetli saldırıları yapmaya başlayan canavardır. Bu canavar, işgalini Golan’a yakın bölgelere doğru genişletmeye başladıktan sonra Suriye’yi güvenlik ve askeri çalışmaları için bir tiyatro alanı olarak tutmak ve işgal altındaki bölgede liderliğinin, Siyonist varlık içinde olacağı ve uzantılarının Lübnan’a yöneleceği “mezhepçi bir devletçik” kurma planı üzerindeki çalışmaya başladı.

Suriye’de normal bir devlet kurma çabası tabii bir talep; ama bu bölgede yaşadığımız onca şeyden sonra, İsrail ve arkasındaki Amerika ile karşı karşıya gelmeden ülkemizin bağımsızlığının mümkün olduğu yanılsamasının peşinden koşmak ise utanç verici.

Bu manada direniş hareketinin merkezinde tereddütsüz kalmanın anlamında hiçbir şey değişmeyecek.

Kudüs Haber Ajansı - KHA

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.