Tehlikenin Merkezi: Suriye ve Etrafındakilerin Farklı Öncelikleri

İbrahim el-Emin tarafından al-akhbar.com adlı internet sitesinde kaleme alınan “SURİYELİLERİN ÖNCELİKLERİ VE DİĞERLERİNİN ÖNCELİKLERİ” başlıklı yazıyı siz kıymetli okuyucularımız için çevirdik. 

11 Aralık 2024
Tehlikenin Merkezi: Suriye ve Etrafındakilerin Farklı Öncelikleri

Suriye ordusunun 2005’te Lübnan’dan çıkmasının ardından parlamento seçimleri yapıldı ve Suriye’nin Hıristiyan muhalifleri, parlamentodaki Hıristiyanlara ait sandalyelerin çoğunu silip süpürdü. Sonrasında Suriye’nin o dönemdeki Devlet Başkan Yardımcısı Abdülhalim Haddam şu yorumda bulundu: “Olanlar şaşırtıcı değildi; çünkü öngörü ve planlamalarla bu insanların meclisteki temsilini istediğimiz gibi dizayn ediyorduk. Kendi kalıplarında bir temsil oluşturmalarına izin vermedik.”

Bu örnek bugün, Baas yönetiminin çöküşünden sonra Suriye’de olup bitenlere doğru biçimde yaklaşmamız açısından bizim için faydalı bir misal. Çünkü akıl, Suriye halkının, başkalarının istediği gibi değil de kendi istediği gibi bir yönetim seçmek istediğini kabul etmeyi gerektirir. Verdiğimiz örnek aynı zamanda, Suriye dışında bu ülkenin geleceği hakkında devam eden tartışmanın ve Beşar Esed’in düşüşünü alkışlayanlar ile muhaliflerinin zaferine öfkelenenler arasındaki hali hazırdaki çatışmanın doğru bir zemine oturmasına yardımcı olabilecek bir şey. Tam da burada Suriyelilerin önceliklerinin diğerlerinin önceliklerinden tamamen farklı olduğu gerçeği ortaya çıkıyor. Eğer bir kesişme ya da uyum varsa bu, Suriye dışındakilerin önemsediği şeyin, tarihinin bu anında Suriye halkının önemsediği şeyle aynı olmasının gerekmediği gerçeğini ortadan kaldırmıyor.

Bu manada, İsrail’in topraklarını işgal etmesi karşısında Suriyelilerin ne yaptığı ve Suriye’nin gerçek bir ordusu olduğuna dair konuşmasına fırsat tanıyan tüm yeteneklerin yok edilmesine sebebiyet veren ve 48 saat içinde gerçekleşen hava ve deniz saldırılarına mukabil tutumlarının ne olduğu konularında cevap beklemek pek çok kişi için zor olabilir. İşin zorluğu, İsrail’in yok ettiği şeyin Suriye halkına ait olması, Baasçılara ya da Beşar Esed’e ait olmaması ve Suriye ordusunun Baas’ın iktidara gelmesinden 20 yıl önce kurulmuş olmasında gizli. Doğrusu yaşananlar, Irak ordusuna yalnızca Baasçılara ait bir güç muamelesi yapan bir grup saf insan ve ajan yardımıyla tıpkı Amerikalıların, Irak’ın işgalinden sonra Irak ordusunu dağıtmaya karar verdiklerinde yaptıkları gibi, Suriyelilere güçlü bir ordu kurmanın yasak olduğunu belirten bir Amerikan-Avrupa-İsrail mesajı mesabesindeydi.

Birisi size “Siz İsrail’e odaklanın, bırakın biz sorunlarımızla ilgilenelim” diyerek sizinle alakalı mevzuyu çözmezse yeni yönetim ekibindekiler de dahil olmak üzere Suriye’deki farklı seviyelerden arkadaşlarla yapılan birkaç temas, İsrail saldırılarının dikkatlerinden kaçmadığını; ancak bu saldırıların, şu anda kesinlikle en önemli önceliklerden biri olmadığını ortaya koyacaktır. Suriyelilerin ezici çoğunluğunun önceliği, büyük değişimin sonuçlarıyla alakalı. Bu insanlar gözlerini açmış günlük yaşamlarını etkileyecek değişimi takip ediyor. Beğenin ya da beğenmeyin, en önemli şey onlar için önceki rejimin mirasından kurtulmak. Hatta bazıları orduyu bir yorgunluk ve baskı kaynağı olarak görüyor. Bu nedenle işgalci İsrail’in yaptıklarından dolayı ciddi bir biçimde üzülmüyorlar.

Mevzuya yaklaşımımızda daha adil olmalıyız. Nasıl ki yeni rejime, düşman işgali karşısında ne yapmak istediğini soruyorsak, eski rejimin yanında olanlara ve direnişe müttefik olanlara da İsrail saldırıları karşısında ne yaptıklarını ya da yapacaklarını sormamız gerekiyor. Çünkü düşmanla yüzleşmek için gerekli silahlara sahip onlarca Suriyeli gencin bulunmaması mantıklı değil. Zira insanlar, yönetimi ele geçiren silahlı gücün -mevcut büyüklüğüyle- her şeye hâkim olamayacağını biliyor. Dolayısıyla isterlerse Siyonist işgal güçleriyle yüzleşebilirler ve onlarla savaşmanın yolunu bulabilirler. Tüm bunlarla beraber bugün iktidarda kim olduğuna dair tartışmayı bir yana atıp birisi cevap vermek için öne çıkarsa o kişi, önceliklerindeki değişimi saklamaya çalışanlardan biri olacaktır.

Yeni yönetime İsrail’in saldırıları karşısındaki tutumunu sorduğumuz gibi, direnişin müttefiklerine de kara işgalini geri püskürtme ve direnme konusundaki başarısızlıklarını sormalıyız.

Uygulamada niteliksel olarak bir hafta öncesine göre farklı bir tabloyla karşı karşıyayız. Suriye’nin geleceği ve Arap-İsrail çatışmasındaki konumu hakkında büyük bir fikir birliğine varmak zor olduğu için, farklı türden önceliklerin önünde duruyoruz. Evet, HTŞ’nin lideri Ahmed eş-Şara’dan aktarıldığı üzere yeni yöneticilerin “rekabetçi bir atmosfer” meydana getirmek istediği ve Esed hükümetinin son Ticaret Bakanı Lüey el-Muncid’in yurt içindeki ve yırt dışındaki arkadaşlarına gönderdiği sesli mesajlarda söylediği gibi Lübnan, Türkiye ve Dubai gibi modellerin uygulanmaya çalışılacağı Suriye’deki yapısal ekonomik dönüşümün sonuçlarını hissetmeye başladığımızda hepimiz kendimizi az önce dikkat çekilen mevzulardan daha az sert olmayan sorularla karşı karşıya bulacağız. Çünkü bu büyüklükte bir dönüşüm Suriye’yi sadece kendi halkını değil, başta Lübnan ve Ürdün olmak üzere bölgeyi de ilgilendiren endişe verici durumlara sürükleyecektir.

Bu nedenle tartışmanın belirli bir olgunluğa kavuşması adına anlayışımıza aykırı bile olsa Suriyelilerin arzularıyla gerçekçi bir şekilde ilgilenmemiz gerekiyor. Zira kimileri, güney Suriye’deki bazı grupların İsrail’le acil barış talep ettiğini ve onlardan “Gelin, işgalinizi, hatta ilhakınızı bize dayatın; ama bize güvenlik ve yiyecek sağlayın.” şeklinde çağrılarda bulunabileceğini duyduklarında şok olabilirler. Bu söylediğimiz, Batı veya Orta Suriye’deki diğer başka gruplarda “korkunun” hâkim olduğu bir dönemde gerçekleşecek ve belki de buradaki gruplar, soykırıma maruz kalmamak adına seslerini yükseltmek için acele ederek uluslararası koruma talebinde bulunacaklar. Aynı esnada Suriye çölünde faaliyet gösteren IŞİD grupları intikam fırsatını değerlendirmeye hazırlanırken Lübnan, Irak ve Ürdün, yeni durumdan nasibini almak için bekliyor olacak.

Buradaki gerçekçilik bizi bir oldubitti vakıayı kabul etmeye zorlayamaz ama bize iki şeyi dayatır. Bunlardan ilki, Suriye’de olup biteni takip etmek ve kendi ülkemize ait işlere karışılmasını istemediğimiz gibi mümkün olduğu kadar bu ülkenin işlerine karışmaktan uzak durmak; ikincisi ise Şam diyarında meydana gelen büyük değişimin siyasi, güvenlik ve ekonomik sonuçları ile baş etmeye hazırlıklı olmaktır. Her iki durumda da ister Lübnanlı ister Iraklı ister Filistinli ister Ürdünlü olalım, olup bitenler konusunda başlangıçta aynı fikirde olmadığımız gerçeğinden yola çıkmalıyız. Bu dönüşüm konusunda hangi tutumu takınacağımızla alakalı büyük bir ayrılığımız var ve aramızda Şam diyarından esecek rüzgarları bekleyenler de var.

Direnişin yanında kim bizimle birlikte yer alırsa, Suriyelilerin çoğunluğunun, İsrail karşıtı bir tavır takınması üzerine hesaplarını yapıp ona göre çalışmalı; Suriyelileri gerçek bağımsızlığın, kalıcı istikrarın, büyümenin ve refahın Siyonist düşmanla ateşkes ya da anlaşma yoluyla elde edilemeyeceğine ikna etmeye çabalamalıdır. Evet, bugün İsrail, yaptıklarını şu sözlerle meşrulaştırmak zorunda kalıyor: “Suriye’de ne olacağına dair bir belirsizlik durumuyla karşı karşıyayız ve yok ettiğimiz şeyler, yanlış ellere düşmesini istemediğimiz askerî yeteneklerdir.” Yani İsrail, Suriye’de kurulacak yönetimin niteliğine ilişkin değerlendirmesinde son sözü söylemediği gibi, yeni yönetimin istikrarlı olacağına da şu anda karar verebilecek durumda değildir. Öyle ise İsrail, yeni yönetime kendisine düşmanlık yapmayacağını garanti etmiyor. Bu da başlı başına Suriye’ye bakış açımızda önemli bir noktayı temsil ediyor.

Bizi ve Suriyelileri bekleyen en tehlikeli şeyin, Suriye halkının öncelikleri ile etrafındakilerin öncelikleri arasındaki büyük çatışmada olduğu açıktır. Sadece mevzu bahis çatışmanın, İsrail’in çıkarına olduğunu bildiğimiz için değil, aynı zamanda Suriye’nin dünyanın bu bölgesinde işgal ettiği konumun farkında olduğumuz için bu böyledir.

Kudüs Haber Ajansı - KHA

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.