Nasrallah Suikastı Bir Dönüm Noktası Olacak

İbrahim el-Emin tarafından kaleme alınan “SAVAŞ VE SAVAŞI GENİŞLETME ÇABALARI” başlıklı yazıyı siz kıymetli okuyucularımız için çevirdik. 

18 Ekim 2024
Nasrallah Suikastı Bir Dönüm Noktası Olacak

Lübnan’daki bölünmenin hakikatini kavramanın basit bir yolu şu soruya cevap vermekten geçiyor: Uluslarüstü bir lider olan Lübnan İslami Direnişi Hizbullah’ın Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah’a düzenlenen suikasta kim sevindi, kim öfkelendi?

İhtilaflı mevzuları konuşurken Lübnanlılar arasında yaygın bir yöntem olan sakınma üslubunu ve sade insanların kalplerinde mevcut olan insani yanı bir yana koyalım ve olayların gidişatına etki edenlere ve yetkililerin tutumlarını kontrol eden akla teveccüh edelim.

Hizbullah’ın Lübnan’daki ve bölgedeki hasımları, daha önce farklı şekillerde Lübnan İslami Direnişi’ne karşı şanslarını deneyip emellerine ulaşmada başarısız olduklarından, İsrail’e karşı bir hezimete uğraması durumunda öfkelenmeyeceklerdir. Zira onların hepsi bugün çıkarlarının kesişmesinden ötürü değil de güçlü bir ittifakla Amerika’nın önderliğinde İsrail savaş makinesini harekete geçirerek direnişin silahını elinden almak için bir savaşa tutuştular. Bu topluluk, sadece direnişin elinden silahını almak değil; güç yetirebilirse direnişin ruhunu da onlardan almak için çabalıyor.

Savaş artık o kadar açık ki Amerika’yı sadece düşman olarak niteleyebiliyoruz. Bir taraftan ABD’nin ne yaptığının farkında olduğumuzdan bir taraftan da bugünden sonra Lübnan’ın dostu diye tavsif edilmesini kabul edemeyeceğimizden “düşman Amerika” diyoruz. Mevzuyu bir oldu bitti olarak değerlendirmek isteyenlere gelince onlar da kanaatlerinde ve tercihlerinde özgürdür; ancak bu insanlar, Gazze’de Filistinlilerin hayatla tüm bağlantılarını yerle bir eden soykırımdan; askeri, güvenlik ve siyasi ekibiyle karıştığı ve direnişçilerle sivillerin kanlarının dökülmesine sebebiyet veren Lübnan’daki savaştaki rolüne kadar devam etmekte olan cürümlerle ilgi Amerika’nın kusursuz ortaklığı ile alakalı gerçeğin üstünü örtemeyeceklerdir. Amerika’nın bu savaştaki rolü hakkında doğrudan konuşmayı Amerikan çıkarlarına karşı bir kışkırtma olarak yorumlamak isteyen Marcel Ghanem gibilerine gelince onlar diledikleri gibi davranıp diledikleri gibi konuşabilirler; ama öncelikle onların, Beyrut’taki Amerikan Büyükelçiliği’nin tüm departmanları ve ekipleriyle oynadığı rolü sorgulamaları ve Lübnan’ın başta askeri ve diğer güvenlik birimleri olmak üzere kurumlarındaki her detaya yönelik Amerikan müdahalesinin ayrıntılarına ilişkin kişisel olarak bildiklerini göz ardı etmemeleri gerekiyor.

Bu bağlamda şunu da söyleyebiliriz ki Amerika’nın Lübnan’daki işlerini kolaylaştırmak isteyenler ya da ABD’nin yaptıklarına bir kılıf bulup üstünü örtenler zamanla işlenen bu feci suçların ortağı olacaktır. Burada mevzu sadece bir görüş bildirmenin ötesine geçiyor. Zira biz devam eden bir savaştan, akan kandan ve maskesiz, yüzü açık katillerden bahsediyoruz. Nasıl ki biz Amerika ve İsrail’in Lübnan ve Filistin’e gerçekleştirdiği saldırılar karşısında direnişle beraberliğimizin bedelini üstlenmeyi kabulleniyorsak onlar da görüş diye serdettikleri şeyin sorumluluklarını üstlenmeliler. Madem ki herkes açık ve şeffaf konuşmaya meyilli şu hâlde her birimizin müphemlikten uzak ve hilesiz bir biçimde söyleyeceğimizi söylememizde bir sakınca yok. Çünkü savaş devam ediyor ve şiddetli olacak ve hepimiz, çocuklarımızdan bir kısmının yanlış bir değerlendirme anında pervasızca öne atılma gayretinde olduğunu çok iyi biliyoruz. Yine bu insanlar, karanlıkta faaliyetlerini sürdürdüklerini düşünüyorlarsa kendilerini çalıştıranların yüzünün açık, isimlerinin belli, araç ve gereçlerinin ortada olduğunu da hatırlamalılar.

Eğer Siyonist düşman güvenlik alanında büyük başarılar elde ettiyse, bunu Batılı istihbarat servisleri ve Lübnan’daki bazı Arap istihbarat teşkilatları tarafından sağlanan lojistik ve teknik desteğe dayanarak yapmıştır. Bu destek mevcuttu ve şu anda da mevcut. Şehirler, köyler ve kasabalara düzenlen saldırılar sırasında bile mevzu bahis destek durmadı. Ayrıca şu da bilinmekte ki şu anda,  savaş esnasında düşmanın gözü konumundaki ekiplere katılmak maksadıyla, casusluk yapmak için alelacele Lübnan’a gönderilmiş onlarca ajan var. Bunlar, birçok ordunun dünyanın çeşitli bölgelerinde -özellikle de kendilerinin o ülkenin hava alanlarını, tesislerini ve geçitlerini kullanmalarına izin veren bir nüfuza sahip olduklarında- yardım aldıkları ekipler. Yoksa Amerikan elçiliği dilediğini Lübnan’a bir izin veya eskort durumu bile olmadan nasıl sokup çıkarabilir ki? Evet, öncesinde uçuş yapacağına dair herhangi bir izin almadan veya bilgi verilmeden Kıbrıs’taki üslere giden hava yolunu gece gündüz kullanmakta ve hatta deniz seferleri bile yapmakta.

Seyyid Hasan Nasrullah suikastı, devam eden savaşın tamamı için bir dönüm noktası konumunda. Seyyid’in, mücadelenin en yüce ve en kıymetli şehidi olarak nitelendirilmesi; kendisini etten, kandan, akıldan, yürekten müteşekkil bir insan olarak gören herkesin gönlündeki ve zihnindeki Seyyid Hasan Nasrullah portresi ile ilgili değil. Mevzu, Amerika Birleşik Devletleri’nin başını çektiği dünyadaki tüm zorba ve azgınların, kendisine zarar vermek için plan yaptığı bir lider olması ile alakalı. Tüm saha ve duyusal göstergeler, İsrail tarafından direnişle çatışma tarihinde gerçekleştirilen bu en büyük suikastta Amerika’nın parmağı olduğuna dair şüpheleri güçlendirmekte.

Seyyid Hasan Nasrullah’a mevkidaşlarından da mahiyetini bildiğimiz genel sekreterlik makamından ötürü suikast düzenlenmedi. Farklılık sadece sahip olduğu özel liderlik meziyetleriyle de sınırlı değildi. Bir lider olarak karizması Hizbullah’ın sınırlarını aşmakta idi. Direniş Ekseni’nin gerçek ve fiili komutanı oydu ve Direniş Ekseni’nin karar meclisinde baş köşede oturuyordu. İran İslam Cumhuriyeti’ne karar alma hususunda onun kadar ortaklık eden bir başkası yoktu. İran’da hüküm süren herkesin ve Irak, Suriye, Yemen, Filistin ve Lübnan’daki karar alma mercilerinin hepsinin bildiği bir şeydi bu. Kendisi, Direniş Ekseni ve hakları için ana ağırlık merkezi konumundaydı ve bu sebepten birçok kişi için daima hedef olarak görülüyordu. Amerika Birleşik Devletleri’ni, suikast araçlarının sağlanması da dahil düşünme, planlama ve hazırlık aşamalarında İsrail’le kilit bir ortak olmaya iten şey de buydu. Kendisine ait güvenlik önlemleri uzun süre suikast suçunun işlenmesini engellerken, düşmanlar da bu büyüklükte bir hamleye girişme noktasında temkinli davrandılar. Ne var ki bugün, fanatiklerin ve pervasız insanların Amerika ve İsrail’deki karar alma mercilerini işgal ettiği ve siyasi suikastları savaş doktrinlerinin merkezi bir unsuru olarak ele aldıkları küresel bir çılgınlık anından geçiyoruz. Dolayısıyla bu hal, Washington ve Tel Aviv’i Seyyid Hasan Nasrullah’a ulaştıracak devasa bir istihbarat çalışması yapmaya sevk etti. Düşmanlar, beklenen herhangi bir tepki için yedek marjından yararlanmak amacıyla, büyük bir savaşın ortasında suikastı uygulama kararı aldılar. Bununla birlikte alınacak intikamın bir yönünün devam eden savaşın gidişatıyla bağlantılı olacağını düşmanın politika ve güvenlik alanlarındaki liderleri bilmekte. İster bir devlet ister bir ordu ister bir güç ve isterse de şahıs olsun suçun; suçu düşünen, planlayan, ortak olan ve uygulayan herkesi uygulanma anında şüphe dairesi içine koyarak dünyaya tanıtan özel bir yönü vardır. Şehidin mirasında ise onlarca yıldır görülmeyen ve tanınacak bir yön kendini gösterecek.  Doğrudan intikam sadece Hizbullah’ın görevi olmayacak. Çoğu insanın tahmin edemeyeceği biçimde başkalarını da ilgilendiren bir vazife olacak bu.

Uluslarüstü lider Seyyid Hasan Nasrullah’ın suikastına sevinenler, onlarca yıldır onun takibatına ortak olanlardır. Ne var ki onun mirasını yalnızca bu savaşta görmeyecekler. En değerli şehidin intikamını küresel bir düzlemde tanıyacaklar.

Dünya çapındaki düşmanlarımızın sorunu, meseleyi direnişin doğasına uygun bir şekilde ölçememelerinde. Zorbalar, öldürmenin caydırmanın yararlı bir yolu olduğuna inanıyorlar. 75 yıldır İsrail’e karşı gerçekleşen direnişten ders almadılar. Bu savaşta bile bu çatışmaya karışmanın ne manaya geldiğini bilmiyorlar. Gerçekçilik, rasyonellik, doğrudan hesaplama gibi modası geçmiş ifadeleri kullanan bazı çevrelerin tahminlerine dayanarak meseleyi ölçüp biçiyorlar. Sadece İsrail değil, Batı da direnişin ayakta kalabilmesinin ne kaybedebileceğine bağlı olduğuna inanıyor. Yıkım felsefesine dayanmaktalar. Direnen herkese sahip oldukları her şeyi kaybedeceğini hissettirmek istiyorlar. Düşman Amerika (ve onunla birlikte İsrailliler), kaybedecek bir şeyleri oldukça Lübnan’daki insanların savaşmayacağını varsayıyor. Dolayısıyla bugün propaganda kampanyalarında, sadece kas göstermek amacıyla değil, direnme tercihi sonucunda çok şey kaybedeceklerini insanlara hissettirmek amacıyla savaşın sonuçlarını abartmaya odaklanıyorlar. Ama çok geçmeden her seferinde tecrübe ettikleri gibi bu insanlar, Lübnan halkının kaybedecek çok şeyi olmasına rağmen sadece sözde değil fiili olarak da en büyük bedelleri ödemeye hazır olduklarını öğrenecekler. Lübnan’da son yirmi yılda direnişin maddi gerçekliğinin yapı, çevre ve toplum olarak çok yüksek seviyelere ulaştığı ve çok sayıda insana, yeteneğe, enerjiye, yaşam ve üretim araçlarına sahip olduğu biliniyor. Ancak tüm bunlar, ister Gazze’deki direnişe ateş desteği sağlamak, ister Lübnan’a yönelik geniş çaplı saldırılara karşı koymak olsun direnişin kararını etkilemedi. İşte direniş, bedelini ağır ödeyeceği bir mücadele yürütüyor. Bunu tereddüt etmeden ve korkmadan yapıyor. Sınırdaki günlük çatışmalarda onlarca şehit düşüyor ve yüzlerce insan evlerinde ya da göç ettikleri yerlerde öldürülüyor. Ancak düşmanlar ders almak istemiyor. Evet, Amerikalı ve İsrailli düşmanlar meseleyi olduğu gibi kavrayamayacak. Bugün savaşı yalnızca birkaç bin direnişçinin idare ettiği ve on binlercesinin henüz savaşa girmediği gerçeğiyle nasıl başa çıkacaklar? Öyle ki bu insanların karar verme anında birçok görevleri de vardır.

Evet, direniş ve teslimiyet arasında seçim yapabilmemiz için değil; çok fazla akıl ve cesaretle beraber oldukça fazla fedakârlık gerektiren bir savaşla karşı karşıya olduğumuzu bilmemiz için bu savaşın anlamına dair derin kavrayışımız, direnişin ve meydan okumanın maliyetini tahmin etmemizi kolaylaştıracak.

Kudüs Haber Ajansı - KHA

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.