Hizbullah'ın İç Yapısının Gücüne Dair İşaretler

Ahmed Abdurrahman tarafından almayadeen.net adlı internet sitesinde kaleme alınan “NEDEN HİZBULLAH’IN KOMUTA KONTROL SİSTEMİNİN İYİ DURUMDA OLDUĞUNA İNANIYORUZ?” başlıklı yazıyı siz kıymetli okuyucularımız için çevirdik. 

14 Ekim 2024
Hizbullah'ın İç Yapısının Gücüne Dair İşaretler

Hizbullah’ın komuta kontrol sistemiyle ilgili bu konuyu -Allah kendisinden razı olsun- Seyyid Hasan Nasrullah’ın şehadetinin ikinci veya üçüncü gününde yazmayı düşünüyordum ama iki şey bunu yapmama engel oldu: Bunlardan birincisi kaybın acısı ve ruhumu sarsan felaketin büyüklüğüydü. Bu yokluk birkaç gün içinde aşılamayacak kadar büyüktü benim için. İkincisi ise yol kesicilerden oluşmuş koronun söyleyeceklerime şüphe tohumları ekmelerine fırsat vermek istemiyordum. Bu sebeple hakikat ortaya çıkıncaya, hiçbir engel kalmadan kendini gösterinceye ve bir an olsun şüphe duymadığımız şey, yakın-uzak; dost-düşman herkes için belirginleşinceye dek beklemeyi tercih ettim. Elimizde bilgi olduğundan değil; ama hakkın taraftarlarının yenilmeyeceğine, başta iki genel sekreteri olmak üzere en değerli liderlerini şehit veren bir topluluğun gücünün kırılamayacağına ve mezkûr topluluğun, İsrail’in suç ve cinayet “devleti”ne karşı uzun yıllar mücadele verdikten sonra edindiği saha ve örgütsel deneyimlerle -bazılarının iddia ettiği gibi- kolayca dağılmasının ya da çok çalışarak, çok fazla yorgunlukla, terle ve kanla kurduğu komuta ve kontrol sistemini kaybetmesinin mümkün olmayacağına yakînimizden ötürü böyle düşünüyorduk.

Doğrusu Hizbullah’ın başta lideri ve ilham kaynağı sayılan, kükreyişiyle tek bir kurşun bile atmadan düşmanlara karşı bir cephe oluşturan Genel Sekreteri Seyyid Ebu Hadi Hasan Nasrullah’ın şehadeti olmak üzere kurmay ve birlik komutanları tarafından temsil edilen üst düzey liderliği ve vurucu gücünün maruz kaldığı darbelerin yanı sıra ana çalışma bağlantılarını da etkileyen düşman saldırıları göz önüne alındığında, bu öneme sahip bir sistemi muhafaza etmek son derece karmaşık bir konu olarak karşımıza çıkıyor.

Bu sistemin devletlerin, cemaatlerin ve orduların çalışmalarındaki önemini ve hassasiyetini bilmek için, ona hızlıca bir göz atacağız ki saygıdeğer okuyucu, Siyonist düşmanın Lübnan’a yönelik saldırılarındaki hedeflerinin boyutlarını net bir biçimde anlasın. Hiç kuşkusuz bu saldırıların başında bazı aşamaları için çalışmaların birkaç yıl önce başladığı, tüm teknolojik ve siber imkanların kullanıldığı ve işgalci düşmanın sahip olduğu istihbarat bilgileriyle beraber bütün bir “şer ekseni”ndeki devletlerin elindeki verilerin hesaba katıldığı ve Hizbullah’ın lider kadrosunun hedef alındığı operasyonlar yer alıyor. Diğer devletlerin destekleri gayet açık; zira yaşananlar, bölgedeki çatışma tarihinin birçok aşamasında deneyimlediğimiz bu cani düşmanın yeteneklerinin çok ötesinde.

Eski zamanlarda savaş, daha çok piyadeler, süvariler veya en iyi ihtimalle tahtadan bazen de demirden yapılmış askeri arabalara binen kuvvetlere dayandığı için bir kısım yetkilerin bazı saha komutanlarında dağılmasıyla beraber komuta kontrol sisteminin dizginleri o dönemlerde ordu komutanının elindeydi.

Bu savaşlarda komutan, meydandaki yerinden tüm savaş eksenlerini görebilir ve savaşın gidişatına göre ordunun kanatlarındaki savaşçılara seslenerek veya destek göndererek emirlerini tatbik ettirirdi. Daha sonra savaş sisteminin gelişmesi ve savaş alanının genişlemesiyle birlikte her biri, liderin verdiği belirli bir kararı gösteren farklı renklerde bayrakların kaldırılması yöntemiyle harpler idare edilmeye başlandı.

O dönemde komuta ve kontrol sisteminin bizzat kendisi olan komutanın öldürülmesi veya onun yokluğu, ordunun tüm kolları için büyük bir yenilgiyi temsil ediyordu. Askerlerin safları dağılıyor, askeri birimler parçalanıyor ve sayısı ne kadar olursa olsun -sayıları on binleri bulsa bile- askerler kaçıyor ve kahir ekseriyetle lideri hayatta kalan taraf kazanıyordu.

Bu dönemden sonra özellikle kabloların ve ardından havadaki dalgaların kullanıldığı iletişim hatlarının keşfedilmesi ile komuta ve kontrol yöntemleri değişti; komutanlar artık korunaklı yerlerde ve çoğu durumda savaş alanlarından uzakta olabiliyordu. Bu da onlara emirlerini saha komutanlarına ve alt kademedeki komutanlara çeşitli yollarla iletme olanağı sağladı. Modern çağda mevzu bahis iletişim uydulara, şifreli mesajlara ve son zamanlarda da insanlığın daha önce şahit olmadığı teknolojilere dayanan yüksek bir karmaşıklığa ve dijital seviyeye ulaştı.

Tarihin derinliklerine dalmadan mevzumuza geri dönecek olursak, Lübnan İslami Direnişi Hizbullah, komuta kontrol sistemine daha önce tecrübe etmediği türden çok güçlü darbeler aldı. Bu, Filistin’deki direniş gruplarına ait komuta kontrol sisteminin aldığı darbelere benziyordu. Şöyle ki geçen yıllar içinde bu gruplar başta Dr. Fethi Şikaki, Ebu Ali Mustafa ve son olarak da Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniye olmak üzere genel sekreterlerinin yanı sıra kurucu liderlerini ve özellikle de askeri kurucu liderlerini kaybetmişti.

Burada, mevcut ve tüm gözlemciler ve ilgili taraflarca bilinen verilere göre başta Hizbullah olmak üzere bölgedeki direniş gruplarının “komuta ve kontrol” sisteminin devamlılığından ve etkinliğinden sorumlu liderlik hiyerarşisine hızlıca bir göz atacağız. İzahatımızla bu tür cemaatlerin ve grupların kolayca kırılamayacağına ve hatta çoğu durumda sıkıntı ve meşakkatlerinden daha güçlü ve kararlı çıkıp yollarına tam bir güç ve azimle devam edeceklerine dair düşüncemizi delillendirmiş olacağız.

Bölgedeki direniş cemaat ve grupları başlarında genel sekreter veya siyasi büro başkanı ya da kimi zaman komutan ya da lider vb. unvanları taşıyan şahısların bulunduğu pek çok birim ve teşkilattan oluşuyor. Bu şahıs, şura konseyleri, siyasi ofisler, idari ofisler, askeri konseyler başta olmak üzere diğer çeşitli komitelerin rolünü ihmal etmeden şunu söyleyebiliriz ki son tahlilde topluluğun tepe noktasını ve karar mekanizmasının da merkezini oluşturuyor.

Çatışmanın tabiatı gereği bu aşamada belirtmek istediğimiz askeri boyuta gelince, genel sekreter veya muadili, kendisi harp alanında uzmanlaşmış bir askeri lider olmasa bile grubunun ya da cemaatinin gerçekleştireceği herhangi bir askeri faaliyet veya harekât üzerinde son söz sahibi olması hasebiyle grup veya cemaatin en yüksek rütbedeki askeri komutanı yani başkomutan kabul ediliyor. Liderin ardından bazı cemaatlerde olduğu gibi ikinci sırada birinci vekil ve ikinci vekil geliyor. Vekilleri, birçok görevin özellikle de yürütmeyle ilgi mevzularının kendilerine tevdi edildiği yardımcılar ve muavinler takip ediyor.

Askerî hiyerarşinin özelinde ise başkomutanın ardından ikinci sırada genel komutan olarak nitelendirilen şahıs geliyor ki bazen askeri daire başkanı veya genelkurmay başkanı vb. isimlerle anılıyor. Onun da yine vekilleri ve yardımcıları var ve bazen bu makamların her birinin sayısı üçe kadar yükseliyor.

Sonrasında muharebe tugaylarının, şehir ve eyaletlerdeki tugayların ve bazen de birkaç şehrin emrine verildiği tugayların sorumlularının yanı sıra füze birimi, iç ve dış istihbarat birimi, seferberlik birimi, askeri enformasyon vb. çeşitli birimlerin yetkililerinden oluşan askeri konsey geliyor. Bu liderlerin hepsinin de işin tüm sırlarını bilen, kendi çalışma alanlarına ilişkin küçük ve büyük detaylara vakıf vekilleri, yardımcıları ve muavinleri var.

Bu hiyerarşi, harp alanındaki sınıfların ve bu sınıflara tabi tabur ve bölüklerin gerek komuta tertibi ve gerekse sorumlulukları bakımından uyumluluk arz eder. Şöyle ki herhangi bir nedenle birincil sorumluların yokluğu durumunda vekiller ve yardımcılar otomatik olarak sorumluluğu üstlenirler.

Binaenaleyh herhangi bir suikast veya bir lider ya da yetkilinin yokluğu ne kadar önemli bir mevkide olursa olsun grubun veya cemaatin çalışmasını durduramaz. Özellikle de büyüklüğü ne olursa olsun düşman “ordusu” ile ilgili herhangi bir çatışmaya yönelik planlar önceden hazırlanmışsa bu planlar olduğu gibi kalır; uygun zamanda uygulanacak planlara dönüşür ve tüm mevkilerdeki yeni liderler, üzerinde anlaşılan şekilde planı uygulama konusunda tam yetkiye sahip olur.

Diğer direniş grupları gibi Hizbullah da dünyadaki çoğu ordunun çalışmasına küçük farklılıklarla benzeyen bu sabit stratejiye göre hareket ettiğinden, komuta ve kontrol sisteminin hâlâ aynı derecede etkili olduğu, Genel Sekreter Yardımcısı Şeyh Naîm Kasım’ın iki gün önce, Şehit Hasan Nasrullah’ın ardından yaptığı ikinci konuşmasında vurguladığı üzere şehit liderlerin hazırladığı planlara göre çalıştığı ve gerek muharebe alanında gerekse de siyasi pozisyonlar açısından gözle görülür bir kusura rastlanmadığı sonucuna varabiliriz. 

Genellemeler ve misaller üzerinden konuştuğumuzun söylenmemesi için, ulaştığımız noktayı şüpheye yer bırakmayacak şekilde destekleyen bazı kanıt ve delillere işaret edeceğiz ki bu mevzu İsrailli uzmanlar da dahil olmak üzere çoğu mütehassıs ve uzman tarafından da doğrulanmaktadır.

Bu kanıtlardan ilki, Hizbullah mücahitlerinin işgal altındaki Filistin sınırının en ucunda ve genel olarak güney cephesindeki savaş disiplinidir. Lübnan İslami Direnişi Hizbullah, özellikle geçen hafta boyunca maruz kaldıkları Siyonist işgalci İsrail’in hava ve topçu saldırılarının ve medya baskısının hacmine rağmen önceden oluşturulmuş operasyonel ve taktik planların uygulanmasının yanı sıra yüksek bir disiplinle karakterize edilecek bir performans sergilemiştir.

Bu cephenin baş sorumlusu şehit Komutan Ali Karki’nin yokluğunda yürütülen ve elit güçlerden onlarca İsrailli askerin öldürülmesi veya yaralanmasıyla sonuçlanan bu eşsiz çalışma, muharebeyi yöneten alternatif bir komuta kontrol sisteminin varlığı, görev dağılımı ve her türlü gelişmeye veya yeniliye cevap verecek ve bunlara karşı uygun planlar geliştirecek yetkinliği olmadan bu kadar etkili bir şekilde yürütülemezdi.

İkinci kanıt ise Siyonist suikast sonucunda en yüksek rütbedeki komutanlarını kaybetmelerine rağmen, benzersiz bir verimlilikle çalışmalarını sürdüren ve Tel Aviv, Netanya, Herzliya ve diğer şehirlerin yanı sıra gerek kapalı askeri bölgelere dönüştürülen kuzey kolonileri gerekse Hayfa ve çevresindeki bölgeleri her gün yüzlerce füze darbesiyle dövmeye devam eden Hizbullah’ın füze birimlerinin çalışmalarıdır. Hizbullah’ın füze birimleri bugün öğleden sonra Kiryat Şimona’da olduğu gibi hedeflerini yüzde 70’in üzerinde bir isabet oranıyla vuruyor ve Siyonist düşmanın dünyanın en iyileri arasında sayılan hava savunma sistemlerinin kibrine rağmen ölümlere, yaralanmalara ve büyük yıkımlara neden oluyor.

Bu durum aynı zamanda, çalışmalarını dikkat çekici bir şekilde sürdüren ve İsrail’in savunma sistemlerini gerçek bir teste tabi tutan; Siyonist savunma sistemlerinin çoğu durumda da başarılı olamadıklarını kesin kanıtlarla -ses ve görüntüyle- ortaya çıkaran Hizbullah’ın bir başka gücü, insansız hava araçları birimleri için de geçerli.

Füze ve insansız hava aracı yetenekleri açısından zikrettiklerimiz, şüphesiz Hizbullah’ın komuta kontrol sisteminin sağlamlığını ve kendisine tevdi edilen operasyonları tam kapasiteyle yönettiğini gösteriyor. Burada çok önemli bir noktaya daha dikkat çekmek gerekiyor ki beraberinde birçok soru gündeme geliyor. Mevzu Hizbullah’ın, İbrani “devletindeki” hayati ve hassas hedefleri vurabilecek, kuzeydeki Metula’dan güneydeki Eilat’a kadar ulaşabilen ve bazı Amerikan ve İsrail raporlarına göre binlercesine sahip olduğu hassas ve uzun menzilli füzelerini bugüne kadar kullanmaktan kaçınmasıyla ilgili.

Özellikle bu husus, Hizbullah’ın komuta kontrol sisteminin selametini ve etkinliğini göstermekte. Zira Lübnan İslami Direnişi Hizbullah, bu sistemi tamamen veya kısmen kaybetmiş olsaydı, Genel Sekreter Seyyid Hasan Nasrullah şehit düştükten sonra bu füzelerin her yönden İsrail şehirlerine ve yerleşimlerine doğru fırlatıldığını görürdük. Çünkü daha az deneyimli liderler bir duygu veya öfke anında mevcut tüm imkanları kullanma yoluna başvurabilir ve bu, bu özellikle de uzun sürmesi durumunda savaşın gerektirdiği çok çeşitli yetenek ve kabiliyetlerin kaybına sebebiyet verebilirdi.

Uzatmamak için sunacağımız üçüncü ve son kanıt ise Seyyid Hasan Nasrullah’ın şehadeti sonrasında Hizbullah’ın hem askeri hem de siyasi -böyle koşullarda normal kabul edilebilecek- geçici bir düşüşe tanık olan medya performansıdır. Mevzu bahis performans Şeyh Naîm Kasım’ın ilk ortaya çıkışıyla beraber hızlı bir şekilde alışılagelmiş imajına geri dönmeye başladı ve bu ilk konuşmayı bazı insanların Hizbullah’ın çöküşüyle ​​ilgili tüm korkularının yıkılmasına katkıda bulunan Şeyh Naîm Kasım’ın ikinci kez ortaya çıkışı takip etti. Alışıldığı üzere gerçeği olduğu gibi ortaya koyan, mücahitlerin yetkinliğini ve gücünü belgeleyen ve Batının büyük medya kuruluşlarından ve çok kez de Arap medyasından kayda değer destekle kendine yol bulan Siyonist yalanlar ve uydurmalar selini şüpheye yer bırakmayacak şekilde açığa çıkaran Hizbullah’ın savaş medyasının seçkin performansı da ayrıca Şeyh Naîm Kasım’ın kara bulutları dağıtmasına yardımcı oldu.

Yukardakilere ek olarak, Hizbullah’ın komuta kontrol sisteminin bir ürünü olan sosyal komisyonların, saldırıların ilk anından itibaren şehit ve yaralı ailelerinin yanı sıra göçmenlerin ve yerinden edilenlerin durumlarını takip etme noktasında hayati öneme sahip profesyonel rollerini yüksek bir seviyede sergilemeleri de bir kanıt olarak sunulabilir.

Son olarak şunu söyleyebiliriz ki Lübnan’daki savaş hâlâ başlangıç aşamasında ve Netanyahu’nun, savaş bakanının ve aşırılık yanlısı koalisyonunun geri kalanının bazı taktiksel başarılar elde ettikten sonra hissettiği sarhoşluk, elindeki tüm araç ve yetenekleri kullanmalarına rağmen hızla kaybolacak. Siyonist ve işgalci varlığın başbakanı Netanyahu’nun, direniş namına şu ana kadar gördükleri, sahip olduklarının küçük bir kısmıdır ve Lübnan İslami Direnişi Hizbullah önümüzdeki gün ve haftalar için geniş bir yelpazeye sahip yeteneklerini saklamaktadır. Mutlu ve bahtiyar şehit Hasan Nasrullah Hazretleri’nin ekranlara son teşriflerinde söylediği gibi: Gerçek haberler duyduklarınız değil; gördüklerinizdir!

Kudüs Haber Ajansı - KHA

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.